Tarih boyunca insanoğlu, bir düzen içerisinde yaşama ihtiyacı hissetmiş ve bu düzeni sağlamak adına yöneticiler tayin etmiştir. Ancak zamanla bu düzenin sağlanmasında adaletten sapmalar, güç ve otorite hırsı gibi zaaflar ortaya çıkmıştır. Yönetici ile yönetilen arasındaki ilişkinin temeli, Kuran ışığında adalet, eşitlik ve hizmet anlayışına dayanır. Ancak bu değerler çoğu zaman unutulmuş, yönetilenler köle, yönetenler ise efendi gibi davranmıştır. Bu durum, İslamın ortaya koyduğu ilkelerle bağdaşmamaktadır.
Kuran, yöneticiliği bir ayrıcalık değil, bir sorumluluk olarak görür. Allah şöyle buyurur:
> Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. (Nisa, 4:58)
Yönetici, halkın emanetçisidir. Bu emanet, halka hizmet etmek ve adaletle hükmetmektir. Yönetici olmak, bir gücün sahibi olmak değil, halkın hizmetkârı olmaktır. Halife Ömerin sade yaşantısı ve halkıyla bir arada olma anlayışı, bu sorumluluk bilincine en güzel örnektir. Sasani elçisinin Halife Ömeri bir ağacın altında uyurken bulması, adaletin ve tevazunun sembolüdür. Yönetici, halktan üstün değildir; halkın bir parçasıdır.
Kuranda, bireylerin düşünme ve sorgulama yeteneğini kullanması sıkça vurgulanır:
> Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer, 39:9)
Bu ayet, bireyin eğitim ve bilgiye önem vermesi gerektiğini vurgular. Halk, sadece bir topluluğun üyesi değil, aynı zamanda hak ve sorumluluklarının farkında olan bir vatandaş olmalıdır. Geleneksel yapılar, bireyi sorgulamaktan uzak tutar ve itaat kültürünü aşılar. Ancak İslam, körü körüne itaati değil, akıl ve vahiy ekseninde hareket etmeyi öğütler.
Oy kullanmak, yalnızca bir hak değil, aynı zamanda büyük bir sorumluluktur. Yönetimi emanet edeceğimiz kişileri seçerken bilgiye, liyakate ve adalete bakmamız gerekir. Kuranda, emaneti ehline vermenin önemine dikkat çekilirken, bireyin bu konuda duyarlı olması gerektiği belirtilir. Ancak bugün, siyasetten bihaber, herhangi bir analiz yapmayan bireyler oy kullanmakta ve bu da adaletsiz yönetimlere yol açmaktadır.
Kuran, insanın yalnızca Allaha kulluk edeceğini belirtir:
> Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zariyat, 51:56)
Bu ayet, insanın yalnızca Allahın kulu olduğunu ve hiçbir insana boyun eğmek zorunda olmadığını açıkça ortaya koyar. Ancak tarih boyunca, güç sahibi yöneticiler halkı boyun eğmeye zorlamış, bu da İslamın insan onurunu yücelten ilkeleriyle çelişmiştir. Bir vali, bir bireye davranışından dolayı azarlama hakkına sahip değildir. Çünkü onun görevi halka efendilik değil, hizmet etmektir.
Bir toplumun adalet ve refah içinde yaşaması, hem yönetici hem de yönetilenin bilinçli ve sorumlu davranmasına bağlıdır. Yönetici, gücünü halktan aldığını ve halkın hizmetinde olduğunu unutmamalıdır. Yönetilen ise haklarını bilmeli, sorgulamalı ve adalet talep etmelidir. Nebimiz Muhammedin hayatı, yöneten ile yönetilen arasındaki ideal ilişkiye dair en güzel örnektir. Nebimiz Muhammed, hiçbir zaman halktan üstün bir konuma geçmemiş, onlarla aynı sofrada oturmuş ve aynı hayatı paylaşmıştır.
Sonuç olarak, İslamın ortaya koyduğu adalet ve eşitlik anlayışını yeniden hatırlamalı ve bu ilkeleri hayata geçirmeliyiz. İnsan, yalnızca Allahın kuludur ve kimsenin karşısında el pençe divan durmak zorunda değildir. Yönetici, halkın hizmetkarıdır; halk ise bilinçli bir vatandaş olarak haklarını savunmalı, sorgulamalı ve adalet talep etmelidir.
> Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği ve yakınlara yardım etmeyi emreder. (Nahl, 16:90)
Bu ilke, hem yönetici hem de yönetilenin hareket noktasını belirlemelidir. Çünkü ancak bu şekilde kölelikten vatandaşlığa geçiş mümkün olacaktır.
Yönetilen ve Yöneten: Adaletin ve Eşitliğin Temel İlkesi
Tarih boyunca insanoğlu, bir düzen içerisinde yaşama ihtiyacı hissetmiş ve bu düzeni sağlamak adına yöneticiler tayin etmiştir. Ancak zamanla bu düzenin sağlanmasında adaletten sapmalar, güç ve otorite hırsı gibi zaaflar ortaya çıkmıştır. Yönetici ile yönetilen arasındaki ilişkinin temeli, Kuran ışığında adalet, eşitlik ve hizmet anlayışına dayanır. Ancak bu değerler çoğu zaman unutulmuş, yönetilenler köle, yönetenler ise efendi gibi davranmıştır. Bu durum, İslamın ortaya koyduğu ilkelerle bağdaşmamaktadır.