Bir kulun olarak sana şükranlarımı sunarım ey yüce Tanrım. Beni bu pislik dünyaya getirdiğin için önceleri çok sitem etmiştim. Doğduğuma bile pişman olmuştum ama bilmiyordum ki beni bir amaç için bir misyonla bu dünyaya gönderdiğini. Elbette bunları yaşarken öğrenecektim. Bu dünyanın içinde bir dünya olduğunu ve benim bir takım vasıflar kazanarak o dünyanın kapısını açacağımı ve benim gibi daha önce o yolu bulan elçilerle birlikte olacağımı üstelik onlarla birlikte sana hizmette bulunacağımı nereden bilirdim. Nereden bilebilirdim ey yüce tanrım. Bu yüzden beni bağışlamanı diliyorum. Çiğdik, hamdık, piştik, yandık ey yüce Tanrım. Şükürler olsun...
Banyodan çıktıktan sonra bütün kirlerimden arınır arınmaz hemen o kapıya müracaat etmem istendi. O birkaç gün beklemenin, o dayanılmaz sabırsızlığın benim için adeta sonsuz bir cehennem azabı olacağını nereden bilirdim?.. O beklemek, o işkence vücudumu sanki lime lime parçalara bölmüştü ulu Tanrım. Nihayet bir gece yarısı haber geldi.
Dünyamıza kabul edildiniz. diyordu bir ses.
İşte o anda vücudum bu dünyadan bir bulut gibi ayrıldı gitti o dünyaya tanrım. İçeri adım atar atmaz o ışık beni köreltti. Dünyanın pisliklerini görmekten olacak ki gözlerim o temiz dünyanın ışığından karardı. Kapının üzerindeki o yazı ise beni iyice coşturdu.
Ne Olursan Ol Yine Gel diyordu.
Ak sakallı, beyazlar içinde, nur yüzlü yaşlı bir adam elinde bastonu ile beni karşılamıştı.
Ey yolcu buraya gel, bu kapıdan gireceksin. diyordu.
Ses sanki kainattan kulağıma fısıldayarak girmişti. Heyecan içerisinde titriyordum. Bu yazılı sözler bizim Mevlana Hazretlerinin sözleri değil mi efendim? diye sordum tüm cesaretimle...
Evet benim sözlerim. Bir gün işte öylesine bir anda ağzımdan çıkmıştı. Haydi gir içeri, Yunus Emreler, Karacaoğlanlar da içeride, hepsi seni bekliyor dedi.
Şok geçirmiştim ulu yüce tanrım, elim ayağım her tarafım titriyordu. Mevlana efendimiz kapıyı açtığında gözlerime inanamadım. O kutsal mabedin avlusunda her yaştan binlerce insan kadın erkek beni alkışlayarak karşılıyordu. Onların başında duran başka bir nur yüzlü bastonlu ihtiyar seslendi:
Ey oğul işte bu dünyadaki yaşayan mürşidi kamiller. Bunlar seçkin özel insanlar. Yaşarken bu dünyanın içine girmek her kula nasip olmaz.Bunların cennetteki yerleri şimdiden hazır sayılır. Bu insanlar tanrımızın gönderdiği kutsal kitaplardaki metinleri içlerine sindirmiş insanlardır. Yaşamları boyunca kendilerini insanlığa hizmet için heba etmişlerdir. İnsanların iyi yola gelmesi için maddi manevi fedakarlıklar yaparak mücadeleler de bulunmuşlardır. Hepsi de örnek insan, namuslu, ahlaklı, dürüst, vatanını seven kullar olmuştur. Üstelik birde kutsal kitaplardaki değerlere ulaştılar.Ayrıca o kitaplara katkı yaparak bu seçilmişliğe hak kazandılar. Tanrımız verdiği son emirdir. Artık dört kutsal kitabın, bu seçkinler tarafından yeniden yazılması buyrulmuştur. Son seçkin sen oldun. Edebiyat sitemize hoş geldin. Hadi git şu iyi insanların arasında kendine bir yer bul bakalım" diyordu o ulu ses...
Bana insanoğluna hizmet etme şansını yeniden verdin yüce Tanrım.Şükürler olsun...