Çocukluğumun Yeşil Durağı
(R. Eylül Aktaş) 21 Şubat 2005 |
Anı |
| |
Çocukluğumun yeşil sokağı, annemin sabun kokulu elleri, yanaklarıma batan babamın kirli sakalı, güvende olduğum, sığındığım, bahçesinde güller açan evim... Her yolculuk bir şekilde götürür beni oralara. Yaşlı ceviz ağacına tırmanıp dalların yaprak |
|
Uzaklarda
(R. Eylül Aktaş) 19 Şubat 2005 |
Bireysel |
| |
Ve ben yüreğimi yaşamaya karar verdim bu gece. Her rengini ayrı ayrı; nota nota, nefes nefese... Kendimden uzaklarda değil, bizzat kendim ile... |
|
O'nun Hikayesi
(R. Eylül Aktaş) 19 Şubat 2005 |
Soyut |
| |
" Bir parçasını yitirmiş gibiydi. Elini yüzüne götürüp alnına dokunmak istedi. Saç tutamlarının arasında gizlenmiş eski bir yara izini arayıp buldu parmakları. Karanlık bir gecenin daha da karanlık sessizliği beyninde çanlar çalmaya başladı. Hıçkırıkl |
|
Gülümseme Çiçeği
(R. Eylül Aktaş) 25 Şubat 2005 |
İyileşme |
| |
"bir su damlası gün ışığında havaya karışıp kaybolur, yağmurla dönmek için... içimde açan bir gülümseme çiçeğinin goncaları..." |
|
Bir Yolculuktu Sadece
(R. Eylül Aktaş) 10 Mart 2005 |
Beklenmedik |
| |
Bir yolculuktu sadece, geceden sabaha, sabahtan gündüze ve tekrar geceye ve yine sabaha... Sonsuzlukta başlayıp sonsuzlukta biten. Belki bir boşluk, belki sadece Zaman, "gibi"siz ve "belki"siz. |
|
Çocuk Ruhum
(R. Eylül Aktaş) 18 Mart 2005 |
Bireysel |
| |
Sen hep çocuk kal ki, içimdeki çocuk gitmesin... |
|
Gitme
(R. Eylül Aktaş) 24 Mart 2005 |
Bireysel |
| |
Dalgakıranın ucundayım, denizin üstünde ışıltılı bir patika... Ardımda hayat, kalabalığı, sesleri, tüm gerçekliğiyle... Ben Seni bekliyorum...
|
|
Derin Hikayeler, Kısa Karşılaşmalar
(eylül) 8 Ağustos 2005 |
İyileşme |
| |
Küçücük can sıkıntıları içerisinde kaybolmaktan "benimle" buluşmayı beklediğimi unutmuşum.... Aslında kısa karşılaşmalar olmuştu; kaçamak, bencil, vakitsiz... Bir an için, nefessiz kalmışçasına boğulurken, nefes aldıracak küçük mucizeler arasındaki bulu |
|
Bedel
(eylül) 5 Mayıs 2005 |
Bireysel |
| |
Düşlerimi satın alıyorum... Bedeli, bir gülümseme... |
|
Derin Hikayeler, Kısa Karşılaşmalar
(eylül) 7 Temmuz 2005 |
İyileşme |
| |
Aslında kısa karşılaşmalar olmuştu; kaçamak, bencil, vakitsiz... Bir an için, nefessiz kalmışçasına boğulurken, nefes aldıracak küçük mucizeler arasındaki buluşmalar. Tıpkı Yusuf'u tanımış olmam gibi... Beklerken... |
|
Derin Hikayeler, Kısa Karşılaşmalar
(eylül) 9 Temmuz 2005 |
İyileşme |
| |
Küçük iken bana nasıl sımsıkı sarıldığını hatırlamaya çalıştım. Bir türlü hatırlayamamıştım öyle bir anı, ama mutlaka olmuştur diye fısıldıyordum içimden. |
|
Yıldız Yağmuru, Yüreğim Gökyüzü...
(eylül) 16 Eylül 2005 |
Bireysel |
| |
Yıldızlar, soğuk ve uzak değil, neşeli ve sıcaktılar. Ve küçük kız bunun farkındaydı. Onlarla konuşabilirdi, dokunabilirdi, eteklerine toplayıp gideceği yere götürebilirdi onları... |
|
Tesadüf
(eylül) 2 Haziran 2006 |
Bireysel |
| |
Böyle olmamalıydı... Peki nasıl olmalıydı?.. |
|
Melek
(eylül) 16 Eylül 2006 |
Anı |
| |
Onu ilk gördüğüm anı hatırlıyorum; kıpırtısız yatıyordu sağımdaki karyolada. Yatan bedeniydi, kendisi ise dolanıp duruyordu üzerinde... |
|
Yusuf'un Şarkıları
(eylül) 28 Mayıs 2007 |
Anı |
| |
Apansız bir bakışın kuyusuna düşer ya insan, kaybolmuş bir ruhun karmaşık labirentinde bulur kendini. Öyle tarifsiz ve dehşetli bir boşluk ki gördüğü, kaçıp gitmek ister, kıpırdayamaz. Sonra gölgelerin arasından ilahi ışığı fark eder, bir "hoşçakal" fısıltısıyla kayıplara karışan ruhun ışığı. Boşluk darmadağın olur... |
|
İkarus
(eylül) 22 Ağustos 2007 |
Beklenmedik |
| |
kısa notlar, birbirini takip eden; zamansız, mekansız,
özgür... |
|
Güneş Tutulması
(eylül) 22 Mart 2008 |
Bireysel |
| |
"Aslında bir çok kişi gibi bu harikulade olayın etkisiyle merak etmek, heyecan duymak hatta biraz da korkmak arzusuydu beni bu düşünce anaforuna sürükleyen..." |
|
Yolculuk 2
(eylül) 7 Haziran 2008 |
Bireysel |
| |
Adını bilmediğim bir sarmaşık lila renginde çiçek açmış, pencerenin bir yanından yukarıya doğru sarılıp tırmanmıştı. İçimde o tanıdık, gittiğim her yerde beni bulan o acıtan boşluk hissi; bu manzaranın içinde de yoktum...
Gitme vakti gelmişti, gitmeliyim... |
|
Suskun
(eylül) 7 Haziran 2008 |
Beklenmedik |
| |
Bir anlamsız şekildi yüzümde donup kalan, bir isimsiz hikaye, kelimesiz cümle. Hayattan dolayı değil, hayatta olmanın ağırlığı ile sarsıldığım düşüncesi gelip geçti aklımdan. |
|
Assassin's Tango
(eylül) 18 Nisan 2010 |
Beklenmedik |
| |
İçime kök salmış bir ağacın büyüdüğünü hissetmek gibi bana olanlar... Derinimden dayanılmaz bir sızı dalga dalga dışıma çıkmaya çalışıyor. Yutkunamadığım nefesimin toprak kokusunda boğulacağımı düşünüyorum. Kilitliyorum kapımı ve anahtarı gömüyorum sessizliğime. Bekliyorum. Olacakları bekliyorum... Bir adım ötemde ışık. Gözlerim kamaşıyor, kör oluyorum. Sadece bekleyişi hissederek yaşıyorum, yaşıyorum... İçimde bir ağaç büyüyor, hissediyorum... |
|
Hoşçakal Annem
(eylül) 2 Mayıs 2010 |
Beklenmedik |
| |
Küçücük hayatıma kocaman bir hatıra vermiştin bana, annem. O kadar kocaman ki içine ruhumu sığdırdım. |
|
Baba Evi
(eylül) 13 Ekim 2010 |
Beklenmedik |
| |
Babam birazdan uyanacak. Annem kapıyı açıp hafif bir çığlık atıp bizi gördüğüne şaşırmış gibi yapacak. İçine doğmuştur çünkü gelişimiz, rüyasında görmüştür. Tatlı bir telaş yaşanacak, kahveyi babam pişirecek, sofraya ne var ne yok çıkarılacak, ille de elmalı pay olacak.
Şimdi sessizliğe bizi katma zamanı, İstanbul bir başka yolculuğun akşamına kaldı... |
|
Pusuya Düşmek Gibi
(eylül) 30 Ocak 2011 |
Beklenmedik |
| |
Düşünceler, aklımdan gelip geçen cümleler içimdeki sesi susturmak istercesine kalabalık ve gürültücü. Huzur, posta adresi olmayan dinginlik, gözlerden geçip gönlü okşayan manzaralarda kendini gösterir. |
|
Yüreğimin Üşümesi
(eylül) 30 Ocak 2011 |
Beklenmedik |
| |
"Dar sokaklar, medreseler, türbeler, ahşap konaklar, yüzyılların gölgesi düşmüş taş duvarlar arasında sessiz sedasız kendimi İstanbul'da saklıyorum. Yaralı köpekler gibi, saklanıp yaralarımın iyileşmesini bekliyorum... Hiç kimseye belli etmediğim yaralarım..." |
|
Kelimeleri Terk Etmek Zor
(eylül) 26 Mart 2011 |
Beklenmedik |
| |
Hiç bu kadar ıssız olabilir mi insan, beyninde kelimeler haykırırken?.. Önemsiz, saygısız bir yaşamın kuytusunda beklemek için nefes almak, hiç bu kadar acı verebilir mi?.. |
|
Delirium
(eylül) 10 Mayıs 2011 |
Beklenmedik |
| |
Aklımın ortasına sıkı bir yumruk yemek isterdim. Elimden tutup götürmesin diye beni. |
|
Salkım Söğüt Hayat
(eylül) 25 Haziran 2011 |
Beklenmedik |
| |
Ölümü düşünme, bir çare değil, bir kaçış sadece... Belki bir çare görmüyorsun, hiç kimse anlamıyor seni, unutma, böyle düşünen sensin... Ölümle kucaklaşacağın an zaten korkunç, yetmez mi?.. |
|
Aşk Geldi
(eylül) 28 Ekim 2012 |
Beklenmedik |
| |
Ve... Aşk geldi. Yorgun olduğum bir zamanda. Gitmek istediğimde Aşk geldi, gülümsedim, sonsuzca... |
|
|
"Gidebilsem... Düşlediğim, var olduğundan bir türlü emin olmasam da gitmek istediğim, hep mutlu olacağım o yere gidebisem..."
Bir küçük parça mavi gökyüzü, belki birkaç küçük, beyaz bulut. Bir parça sahil, birkaç dalga, burnumda yosun kokusu. Birkaç martı çığlığı, denizin koyu derinliğine düşen... Bir yudum Aşk ve bir yudum daha... Her nefes Aşk... Bir yeşil orman, gölgesinde sırların saklandığı. Birkaç yağmur damlası, her birinde mucizeler bekler, Aşk yağar üstüme... Fısıltı yayılır içime; başım döner, duman duman sarar etrafımı ağır yalnızlık. Sevgili yalnızlık... Aşk.
|
02.09.2012 15:18:02
|
Sadece sonsuz Aşk |
| |
"Boşluksuz Bir Yazı."
Bazen sadece müzik kalır, kelimeler yağmur damlası veya rüzgarın savurduğu toz bulutu gibi basitçe düşer, sadece notaları duyarsın. Tüm hislerin bir tek duygunun içinde kenetlenir ve o muhteşem, inanılmaz özgürlüğünde kanatlanır ruhun, tekrar çalmak için müziğin bitmesini beklersin. Önemi kalmamıştır hayat sıkıntılarının; geciken faturaların, ödenmemiş ekstrelerin, olumsuz iş görüşmelerin. Burkulan bileğinin ağrısını, ilacını almayı, kahveni içmeyi, yemek yemeyi unutup müziğin sihrini yaşarsın. Hiç ama hiç önemi kalmaz hayat denen panayırın, tüm kalbinle dilediğin Aşk ile bu kısacık molayı, içinde saklanıp, sonsuza kadar büyütürsün... Bazen söylenenleri duymaz, gözlerin anlattıklarına inanırsın. Ellerinle iterken içinde hapsolan çığlıklarla sağır olursun bazen. Şarkıların seni ele vermesin diye lal kalır sözcüklerin, unutursun bakışlarını, titreyen bedenini, sessiz hıçkırıklarını, unutursun seni ele veren hislerini... |
|
25.06.2011 19:37:18
|
Hayat |
| |
Yolculuk şirin bir kasabanın içinden geçer. Hava temiz, sessizlik masum ve insanlar bildiklerinden farklı.
Gönlün, ya dağların gizemli gölgesine ya da kumsala kendini teslim eden dalgalara vurulur.
İçini hoplatan tüm bu güzelliklerin sahibi olmak istersin, çok istersin, üstelik kendinden tek bir parça bırakmadan...
Huzurun seni küçük bir kasabada beklediğini düşünür durursun, sana ait olmadığını anladığın vakte kadar...
Duvarına astığın çerçevelerin içinde anıları ve an'ları acımasızca hapsedersin, unutmamak için hayallerini...
Bir gün gelir yola çıkmak için bir sebebin olur; farklı olan insanlar değilmiş, o sensin... |
|
07.01.2011 12:38:31
|
Sen Herşey'sin... |
| |
Hayat, sahnelenmemiş bir oyunun provası
Yıllar önce, tek sorumluluğum ve derdim okul iken Hayat hakkında kafa patlattığımı hatırlamıyorum. Bir an evvel büyümek istediğimi anımsıyorum, hem de acilen büyümek... Etrafıma baktığımda yüzlerde zamanın mevsimlerini görüyordum ve çocukça bir inanış korku ile irkilmeme sebep olurdu - acaba ben, okul formamda tutsak mı kalmıştım?.. Yaşlı komşularımız vardı, her sokakta olduğu gibi, sanki hayatları boyunca yaşlı olmuşlardı. Annemin arkadaşları vardı, bir araya gelip anlam veremediğim sohbetlere dalıp beni unuturlardı, onlar da hep böyleydiler diye düşünürdüm. Parkta bebeklerini dolaştıran dadılar vardı, sanki hep oradaydılar. Bisiklet süren, koşan gençler. Mezuniyetleri, düğünleri, ölümleri gördüm, inanılmaz sevinçler, hüzünler kaydoldu zihnime. Ben hep aynı yerdeydim. Sınıfta kaybolup saklanırdım, duymuyor, görmüyordum, sadece mevcuttum, beklemedeydim-zamanımı... Ha, bunu bildiğimi hatırlıyorum, mevsimimi beklediğimi. Her nasılsa "olması gerekenler" bende bulunmayı seçmediler - Hayat beni seçmedi. Büyümeyi beklerken unutulduğumu sandığımda ucundan köşesinden tutunup çıplak bir kayaya tırmanmakla geçti hayatımın bir sonraki mevsimi. Bir an, sahnelenmemiş bir oyunun bir türlü bitmek bilmez provaların seyircisi oluverdiğimi anladım. Bunu kabullendim hemen, hatta tat aldığımı bile söyleyebilirim. Bunca yaşamların arasından akıp gitmiş incecik bir duman oluveriğimi anladım. Bana göre, kendimi tüttüre tüttüre özgürlüğe kavuşturdum. Şimdi ben hangi mevsimdeyim, diye sorulsa, hala aynı yerde olduğumu söylerim, okul formamın içinde... Orada kalmayı istediğimden değil, o zaman Hayat'ımın mevsimini seçtiğimden. Aslında var ya, güzeldi bunu yapabilmek be, klişe bir cevap ile: bir daha olsa yine yapardım. Şöyle bir geriye baktığımda, ya da aynadaki bana bakıp düşünmeme bile gerek olmadan "Hadi oradan Hayat" demekten haz alıyorum. Bunun nasıl bir duygu olduğunu anlatabilmeyi isterdim lakin bir şekilde anlaşılabilir sadece, anlatılamaz...
|
|
|