Ankara Destanı.
(abdullah oral) 2 Haziran 2012 |
Destan |
| |
İbni Haldunun şu güzel sözlerini örnek verecek olursak .Devlet büyüklerine yaranmak kaygısı tarihçiyi yanıltır bu kaygı kötüyü güzel gösterme çabasını doğurur. Tarihçinin işi, tarihi güzelleştirmek değil olduğu gibi anlatmaktır!...... /
Ozanın Görevi güzelleme yazmak değil, Tarihini olduğu gibi anlatmak. olduğu bilinciyle bu şiir kaleme alındı, mademki biz halkın gözü kulağıyız öyleyse her şeyi görmek zorundayız, /
Hallacı mansur. nesimi. Şeyh bedrettin. pirsultan gibi!.. /
Yarına dair,Özlemlenin yerini kaygıların ve çaresizliğin aldığı bir zaman tünelinden geçerken, tuplumsal çöküşlerde hızla büyüme yaşanması gerçeklerin üzerini güzelliklerle örtmemizden kaynaklandığı için, bu gün İnsan emeğinin böylesine ayaklar altına alınması. ve ülkemizdeki tüm OSTİM gibi sanayılerde Yaşadığımız pencereden yansımaları, Ankara destanı olarak yansıtmaya çalışitım!.. /
Belki alışılanın dışında çok uzun bir şiir oldu bu yüzden Adını Ankara Destanı koydum. Kanayan her yaraya bir parça olsun dokunabilmek adına!................ |
|
|
ODTÜ Beynimdeki Meşale
Duygular/ içimin kızıllığınca yangın yüklü
Sınırları varlığıma yasak bir ülkedeyim
Belki:
Çiftçinin elinde unuttuğu bir tahıl tanesiyim
Beklide Sıradağların kuytularında
Kuru bir ot /ateş almayı bekleyen.
Belki tamirci çırağının yarına kurduğu düş.
Beklide uzak bir iklimde esip geçen sam yeli
Dur ey hayata titreyen yaprağıyım
Bırak gayrı rüzgârlara /ağıt yakmayı.
Varlığım/ var olmamın öteki adıdır yaşam.
Ey ölüm
Haydi, bakışlarını çöz kirpiklerimden.
Ateş içerek son kez gireceğim /sevdanın eşiğinden
Varsın bağışlamasın beni hayat
Yokluğumun külleri savrulsun yeter Ülkemde
Susma ey yarasında nehirler fışkıran hayat
Ateşten meşale yap sırtımda gömleğimi ki,
Gün ışığına çıksın karanlığım öteki yüzü
Eriyip gitmesin ardımdan yaşadığım ne varsa
Haydi, ne duruyorsun öyle sessiz
Uzat tepelerin ardından gülüşlerini ey güneş
Yarasına akrep düşsün aydınlıktan kaçanların
Ben gayrı bu hayatı-
Bir anneye/ bir bebeğe bağışlayacağım.
Varsın yüreğime çarparak/ dövsün kıyılarımı acılar
İnsan kimliğine sarılmışım yaşamın,
Az sonra ateşleyeceğim fitilini dilimin
Kaç gündür hazır bedenim
Devrim meşalesini yakmak için ODTÜ de
Ey yarasında ateşler fışkıran kalbim
Kaç zamandır ateşten bir ip boynumda
Uzanır giderinim bir eve bir üçüncü yurt’a
Bilinmeli ki susmayışlarımın, bir yanı ölüm.
Kor ateşlerinde sınanmışım yaşamın,
Haykırıyorum/ acılara akan bir sesle
Gecenin göksünde bir çöl çiçeği açar sesime,
Bir yaban gülü iliştirdim kalbime/ kızıl
Bütün çığlıklarını kuşansın gelsin ölüm.
Çelişki değil kederli bir dağ gibi duruşum.
Ondandır Ülkemin orta yerinde düşlediğim yangın.
Bir derviş gibi selamlıyor /duygularımı, benliğim.
İncinmişliğim karalarını giyinişim, yaşamın.
Aykırılık çıldırmaya vardı sakalımla.
Ben köklerimden koptuğundan beri
Sürgünüm bu şehirde........
Kemirirken içimi utangaç arzular çılgınca
Bir sevdadır gül yaprağına konmuş aşk.
Ki köklerimize su vermez toprak /yanmışız.
Yırtık çoraplarımdan fırlar dışarıya köklerim.
Ellerim nasır /ayaklarım Çırıl çıplak.
Ben kendimi bulmuşum bende
Varsın kirpiklerimden acı dökülsün
Sevgilerden aldım suların derin akışını
Yüreğimin nakışını döktüm çeliğin potalarına.
Susmuyorum ki, kimseler merhamet etmesin,
Her ne ararsam benden uzak değil
Biliyorum nasıl ürkütür yangınlarda kıvılcımlar.
Hayat bu işte dayan ey yüreğim /susmak aykırımdır
Bir varmış bir yokmuş./tükenip gidiyor insan..........
Yaşamın önüne çekilen duvara çarpar kalırsınız bazen ve karanlıktır her yer işte o an bir tek yapılacak şey vardır bedenini yakmak. karanlığa inat..
bu şiir hayatımın ölümle yaşam arasında kaldığı bir dönemi anlatmaktadır
Abdullah Oral
|
|