Aydan Okurer

Bu Sonbahar

Nasıl da benzedik birbirimize; boynumuz bükük, ferimiz sönük, rengimiz soluk... Geçmişi nasıl da yüklenmişiz sırtımıza; kamburumuz çıkmış, yüzümüz yere yakın, yorgun.... Direncimiz, pamuk ipliği; incelmiş iyice, koptu kopacak.
Yine de bir mucize beklentisiyle, yüreğimizde sönmeye yüztutmuş koru nasıl da üflüyoruz, tıknefes.... Yanacağımızı bile bile nasıl da

Sevgilim, Gelinliğini Ödünç Verir misin?

Bavullarımızı bagaja yerleştirip taksiye bindiğimizde içim içime sığmıyordu. Tarık’ın yanağına kocaman bir öpücük kondururken “öyle sevinçliyim ki!” diye kıkırdadım. “Biraz sonra evimizde olacağız.”
“Allah Allah! Hepi topu bir haftacık yoktuk.” dedi yarı şaşkın, yarı kırgın gülümseyerek. “Yoksa balayımızın bittiğine seviniyor musun? Ne de çabuk bıktın benden!”

Yok Et Beni, Haydar Efendi!

Parka girdiğimde, susuzluktan dilim damağıma yapışmıştı. Öyle yorgun, öyle bitkin düşmüştüm ki, gördüğüm ilk boş banka atıverdim kendimi. İki adımlık yol yürümeyle bile tükenmiş, dizlerimin bağı çözülmüştü. Başım dönüyor, kalbim bir acayip atıyordu. Gözlerimi kapatıp bir süre hiç kımıldamadan oturdum. Bu arada derin derin nefes alıp veriyor, kendime

Başa Dön