Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon |
|
||||||||||
|
Bir varmış, bir yokmuş. Hatice adında genç bir kuzu çobanı varmış ve bir gün; her zamanki gibi kuzucuklarının nasıl olduğunu merak etmiş ve çaktırmadan civarın en yüksek tepesine çıkıp kuzucukların ne yaptığını gözetlemeye başlamış kulakları kurt misali. Birden iki kuzucuğun kendi aralarında me’lemelerine takılmış. - Biliyormusun kuzu, Hatice’yi ben çok seviyorum. Çok güzel bir kız, hem de bizi çok seviyor. Nasılda güzel yerlerde besliyor. Hep en yeşil otlaklarda otlatıyor. Suyumuzu zamanında veriyor, altımızı hep temiz ve kuru tutuyor. - Hımm. Sen öle san kuzu! Ben hiç sevmiyorum. Beni severken hep kulaklarımı çekiyor. Yünümü çekiştirip canımı yakıyor. Hem sen bilmiyorsun kuzu, o sevmediği kuzuları kurtlara atıyormuş. - Yok artık, bizim Hatice yapmaz. O çok sevimli bir küçük kız, hayatta inanmam. - Geçen gün kaybolan, kuzucuklar nereye gitti sanıyorsun hı? - Bilmem ki. Ama sen nereden biliyorsun? Gördün mü? - Görmedim kuzu ama hissediyorum o melek yüzünün altındaki şeytan işbirlikçi yaratığı. İki kuzunun konuşmaları devam ettikçe, küçük kız akşam olup bir an önce kuzuların ahıra kapanma vakitlerinin gelmesi için sabırsızlıkla beklemeye başlamıştı ellerini ovuşturarak. Çok geçmeden akşam olmuş kuzular ahıra kapanmış ve uykuya dalmışlardı bile. Gece yarısına az bir vakit kala küçük kız sessizce ahıra girip kendisi hakkında hoşuna gitmeyen şeyler söyleyen kuzunun ağzını kaparak kulaklarından sürüye sürüye uzak bir dağın dibine götürüp ayaklarını bağlayıp bırakıp gelmişti ve bir sonraki gün güneşin karanlık dünyayı aydınlatması ile yanında uyuyan kuzucuğun yokluğunu fark eden kuzucuk; ahırın içinde arkadaşını aramaya başlamıştı. Bir o yana, bir buyana koşturup durmuştu kuzucuk ama bir türlü arkadaşını bulamamıştı. Gördüğü bütün kuzulara sormuştu ama yoktu işte. Kimse görmemiş, kimse bilememişti nerede olduğunu. Saatler ilerledikçe Hatice her sabahki gibi kuzularını salmış çayıra, Mevla kayıra demiş ve bir ağacın gölgesinde yine kuzucuklarını izlemeye başlamış, kocaman defterine kuzuların aralarında konuştuklarını not alarak. Üzgün ve dalgın olan kuzucuk, otlarken; fark etmeden sürüden ayrılmış ve kendine geldiğinin de yardım isteyen bir kuzunun me’lemelerini duymuştu. Hemen tanımıştı dün gece kaybolan arkadaşının sesini ve yardıma koşup yanına vardığında ayaklarının iplerle bağlı olduğunu görmüştü. Fakat bir türlü çözememişti, sağa koşmuş, sola koşmuş ama yardım edecek kimseyi bulamamıştı. Tam umutların bittiği anda masal bu ya bir avcı çıkmış gelmiş kuzuların melemelerine ve ayağındaki ipleri kesip salıvermiş kayıp kuzucuğu. İki kuzucuk sevinç içinde ve sevinç mutluluk içinde ve mutluluk mutluluğa gebe derken bundan sonra ne yapacaklarını düşünmeye başlamışlardı bile çok geçmeden. Hayatta kalabilmeleri için bir şey yapmalıydılar ve her şeyden önce diğer kuzucukları uyarmak zorundaydılar. Fakat avcı bu zulmü yapanın kuzucuğuna bir nasihat ve kulağına bir küpe takıvermişti hemencik ve salıvermişti kuzucukları ormandan çıkartıp Hatice’nin otlağına. Küçük kız dün kendisi hakkında iltifatlar yağdıran kuzucuğun kayıp olduğunu görünce hemen koşmuş bütün otlağın her köşesine ve iki kuzunun varlığını görüp yanlarına vardığında çok sevinip hemen başlamış küçük kuzucuyu sevmeye. Fakat yanındaki kuzucuğun kulağındaki küpeden tanıyamamıştı dün akşam ayaklarını bağlayıp dağ başına bıraktığı kuzucuğu olduğunu. Yabancı bir kuzunun davranış biçimini incelemek cazip geldiğinden hemen onu da alıp sürünün yanına bırakmış ve her zamanki tepesine çıkıp ağaç gölgesinden yine izlemeye devam etmişti akşam olup kuzucuklar ahıra gidene kadar. Gece olup Hatice uyuduğunda kulağında küphesi olan kuzucuk tek tek bütün kuzucukları uyandırıp kulaklarına başına geleni anlatmış ama çoğu rüya sanıp Hatice’nin defterindeki kuzu hikâyeleri olmaya devam etmişti. Bu duruma üzülen küpheli kuzu bir daha diğer kuzucuklara başına gelenleri anlatmak için gene bir gece bütün kuzucukları uyandırıp tek tek kulaklarına; - Unutma kuzucuk! Orası Hatice’nin ahırı ve buda Hatice’nin hikâyesi demiş ve masalda burada bitmişti. Devam edecek…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Birol, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |