"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
Sonra Mehmet Akif ERSOY’dan bir kıssa: Kocakarı ile Ömer Yüzü gülmüştü teyzenin, baktık, Biz de çıktık vedâ edip artık Hiç görünmeksizin gelip geçene, Doğru indik Halife'nin evine. "Şimdi nerdeysegün doğar, kalıver." Diye, koyvermiyordu, çünkü, Ömer. Etti az sonra subh-i velveledar Uyuyan şehri kamilen bidar Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın. -Galiba, teyze, uykusuz kaldın! İşte bağlanmak üzredir nafakan, Alacaksın her ay gelip buradan. Şimdi affeyledin değil mi beni? -Böyle göster fakat adaletini. M.A.E İnsanlık Hz. Ömer adaletini yitireli asırlar oldu. Heyhat! Bu nasıl bir nisyandır? Bu nasıl bir gaflet? Bunca kişisel gelişim ,psikoloji, sosyoloji, psikiyatri gibi bilim dalları geliştirirken insanoğlu, bu nasıl bir çelişki? Doğrusal anlamda hep bir gelişime, terakkiye doğru gidileceği kabul edilir. Skolastik dönemden çağımıza varana kadar geçen asırlar içerisinde filozofların felsefelerinde, teknolojide, yaşam biçimimizde hep ‘bir adım daha’ vardır.. Yıllar önce Alev ALATLI’nın Nuke Türkiye’sini okuduğumda duyduğum heyecanı hiç unutmuyorum. Belki de gözümüzde büyüttüğümüz, hep ulaşmak istediğimiz bir ülkenin yerle yeksanıydı hissettiklerim.. Sonra Irak’ın yaşadıkları birer birer gözlerimizin önünde. Örnek çok, keşke daha az olsa.. Hak’tan yana ne varsa önce İslam gelir aklıma.. İslam ülkelerinin durumu ortada.. Ve elbette ülkem.. Asırlar boyunca medeniyetler kurmuş, medeniyetlere ad olmuş, ülkem..Neden hala isyanlarda? Bireyden aileye, aileden kurumlara, kurumlardan devlete kadar hak, hukuk ve adalet üçgeninde çözemediğimiz ne? Bu kadar argüman geliştirilirken neden yetmez ahvalimize? Korku egemen toplumlarda içten içe kanayan bir bunalım her zaman vardır.. Korku egemenliğinin sonu tarih boyunca hep hezimet olmuş. Biz Müslümanlar hep Allah’ın adaletiyle açıklarız bu durumu. O zaman neden hala bunca adaletsizlik, haksızlık? Bu sorunun cevabında gizli her şey. İnançlarımız, sözde eylemlerimiz. Bid’atların gelişiminde menfaat var. Yalan bir hadis’in uydurulma sebebini masum bulabilir miyiz? Elbette bulamayız. İnsan durduk yerde neden Peygamberimizin söylemediği bir şeyi söyledi diyiverir. Elbette kendisi, çevresi adına o hadisle yola çıkarak bir şeyler elde etmek, paye kazanmak, çıkar elde etmek için. İşin özü burada. Samimiyetsizlik. Ülkemizde siyasi görüşlerin argümanlarıyla, bu siyasi görüşe sahip insanların yaşam biçimlerine bakın, hep çelişki görürsünüz. Üsttekiler hep ezer alttakileri..Bununla ne siyasi görüş, ne inanç, ne de konulmuş kurallar baş edebilir. Bu nedenle kavgamız hep birinin üstünde olabilmektir. Üstünde olalım ki daha az ezilelim; üstünde olalım ki daha çok ezebilelim! Çözüm diyeceksiniz..Bize çözümden söz et! Eğitim desem, gülebilirsiniz bana. Doğru, balık baştan kokar.. Cahiliye döneminden, insanlığın kurtuluşunda peygamberimiz olmasaydı sadece söylemlerle nereye varırdık? Hz. Ömer’den boşuna söz etmedik. Yani güç ve otorite ezebilmek için değil ezilenleri korumak, hak ve adaleti sağlamak için. Bu nedenle: “Davud! Biz seni ülkede hükümdar yaptık, sen de insanlar arasında adaletle hükmet, keyfine/nefsinin hevesine uyma ki seni Allah yolundan saptırmasın.”(Sad, 38/26). “Resulüm! eğer hüküm verirsen, aralarında adâletle hüküm ver. Şüphesiz Allah, adâletli davrananları sever.” (Maide, 5/42). gibi ayetler yer alır Kur’an’da. Elbette insanlık açısından baktığımız zaman illaki her şeyi İslam’la da açıklamak zorunda değiliz. ‘ senin dinin sana, benim dinim bana. Dinde zorlama yoktur.’ diyen bir dinin boyutundan çıkıp genel bir kanaat geliştirdiğimiz zaman da bir yerlere varabiliriz elbette.. Allah akıl vermiş, bireyselliği bırakıp aklımızı tüm insanlık adına kullanabilsek çözüm kendiliğinden gelir zaten. Sokrates’in karısına söylediği sözü hepimiz biliriz: ‘Ya haklı yere öldürselerdi?’ Mustafa Kemal ATATÜRK’le başlayan bir kurtuluş serüveninde halkın sağduyulu davranması, bu ülkenin kaderini belirleyen ve birden çok güce karşı haklı bir mücadelenin kazanılmasında dünya üzerindeki en güzel örneklerden biri olmuştur. Oysa, şimdi dünyayı şöyle bir uzaydan seyredelim. İstenildiği zaman ‘olmaz’ dediğimiz neler oluyor. Koskoca imparatorluklar yıkılıyor bir günde. Absürt egemenlikler kuruluyor, insanlar acımasızca öldürülüyor, bir satranç müsabakasında güçlü olan kazanıyor.. Güçlü bir ülke olmanın yolunun kurumlaşmış olmaktan geçtiğini iddia ediyorum. Devlet Başkanınız değişebilir, farklı iktidarlar yönetimde yer alabilir. Adaletten, haktan, eşitlikten yana kanunlarınız, yönetmelikleriniz olmadığı sürece bu infial sürüp gidecektir. İnanmadığınız halde birilerinin yanında yer almak tek mücadeleniz haline gelecektir. Bu ülkenin adil, haktan yana, çıkarsız, nesnel kanun koyuculara ihtiyacı gittikçe artmaktadır. Değilse ‘Adaletin kestiği parmak acımaz’ sözü içi boş bir sözden öteye geçemeyecektir. Sorunun ana kaynağı siyasallaşmaktan çıkıp, insan olma çizgisinde hiçbir ayırım yapmadan tüm insanların huzur içinde yaşayacağı bir dünya kurabilmektir..Ne yazık ki bu dünyaya ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ bile artık yeterli gelememektedir..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |