Umutsuzluğa düşmeyin. -Charlie Chaplin |
|
||||||||||
|
Sonsuzluğa açılan bir kapıdan savrulup gitmekteyiz. Kararlarımız ve duruşumuz bizi biz yapan… Çoğu zaman insan davranışlarını belirleyen konularda hepimizin sıkıntısı vardır. Bu yüzden iletişim kurarken yanlış anlamalara, önyargılara açığızdır. Birimiz, diğerimizin beyninden ve yüreğinden geçenleri okuyamayacağımıza göre söze ve beden diline göre karşımızdakini değerlendirmek zorunda kalırız. İnsan değişken ve hep arayış içinde olan bir varlık. İstese de istemese de..Bu değişkenliğe neden olan, yaşanan her olayda insan unsurunun olayın kahramanı olması. İsyan/sabır; nefret/ sevgi;korku/ güven,;öfke/ sükunet; kıskançlık/ paylaşım …gibi ikilemler de bizi bazen kaosa sürükleyen bazen de olgunlaştıran bir süreç. Bizi rastgele davranmamaya iten o kadar çok neden var ki..Ama bunların en önemlisi yine insanlarla iletişim kurarken sorun çıkmadan, doğru düzgün yaşamayı öğrenmeye çalışmak. Olumsuz, tahrip eden, yaralayan her davranış, sadece karşımızdakini değil bizi de sarsıyor. Psikolojik, fiziksel, sosyolojik dengemizi bozuyor. Ancak ne kadar dikkat edersek edelim, ne kadar olumlu davranış varsa hepsini ortaya çıkarmaya çalışalım, yanlış anlamalar ve önyargılar karşımızda aşılması çok zor bir duvar oluşturuyor. Sonra iyi niyetiniz kurşuna diziliyor, sizi nasıl davranmanız gerektiği konusunda aciz bırakıyor. Rastgele davrandığınız zamansa öyle bir handikap bekliyor ki sizi, farkında bile olmadan sürekli bir döngünün içinde kendinize haklılık payı çıkarmaya çalışarak, kılıflar bularak bir kuyunun gittikçe derinleştiğini görmeden gün geçtikçe aşağıya doğru çekiliyorsunuz. Kısacası öyle ya da böyle kararsızlıklarınız, duruşunuz ne yapacağınızı bilememe aşamasına kadar götürüyor sizi. Bunalımın eşiğine girmek, yüreğinizdeki sevgi kırıntılarını alıp götürüyor. Yakınmalar, şikayetler, savunmalar yeterli gelmemeye başlıyor hayatınıza. Örneğin düşüncesine katılmadığınız bir insana zorla kendi düşüncenizi kabul ettirmeye çalışıyorsunuz. Sizin gibi düşünmediği için dışlıyorsunuz, aşağılıyorsunuz. Yeterince güçlü olmadığınız için yalan söylemek zorunda kalıyorsunuz, alakasız suçlamalarla pişman olacağınız kelimeler çıkıveriyor ağzınızdan. Yani her şeyi berbat ediyorsunuz. Geriye dönüşü mümkün olmayan kopuşlar giriyor hayatınıza. Ama asıl çıkmazımız hayatı sürekli birbirimizle yarıştığımız bir arena gibi görmemiz. Bir galibiyet/ mağlubiyet sonrasında ya kazandığımız zaferle esrik, ayaklarımız yere basmıyor; ya da kaybettiğimizi düşündüğümüz her alanda güvensiz, mahcup ve kırgın hayatın iniş çıkışlarında değişik sendromlar yaşıyoruz. Bunu münavebeli olarak bazen kazanan bazen kaybeden çizgisinde yaşadığımız için de sersemliyoruz. İnsan davranışlarındaki olumsuzlukların, bunalımların, streslerin ana kaynağında ne yazık ki bu var. Ne kadar paraya sahip olduğumuzdan, kariyerimizden, eşimizle, çocuklarımızla ilişkilerimize varana kadar bu yarışın içinde en iyi olmanın rolünü oynamaya çalışıyoruz. En iyi olmanın yollarını araştırıyoruz. En iyi olabilmek için birilerine çelme takıyoruz, birilerine haksızlık yapıyoruz, birilerinin kendine güven duygusunu sarsıyoruz, birilerinin… Bunu keşfettiğim günden beri, hep geri çekilmeyi öğrendim. Buyurun, meydan sizin dedim. Öyle ya bir oyunu oynamak istiyorsanız kurallarına göre oynayacaksınız. Kurallar size göre değilse ya da yanlışsa oyundan çekileceksiniz. Ben, kendi kurallarımı kendim koyuyorum, benim kimseyle rekabetim yok. Kendimi tanımaktan, kendimi aşmaktan, doğrularımın üstüne yeni doğrular koymaktan başka da bir hırsım yok. Nerede bir bilgi kırıntısı buldum, gidiyorum üstüne üstüne; nerede bir ışık gördüm, koşuyorum aydınlanmak için; nerede bir sevgi gördüm, açıyorum yüreğimin kapılarını ardına kadar; nerede bir saygınlık buldum, eğiliyorum önünde yaşıma başıma bakmadan…Kuralları benim kurallarıma uyan hiç kimseyle sorunum yok. Arenada olanları tribündeki bir seyirci gibi izlemek bile boğuyor beni. Öyle ya ben kimsenin hakemi değilim.Niye durduk yerde kendime sorun üreteyim? İyi olan kazansın ne diyeyim?!..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hilâl Erboyacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |