Hiçbir şey yaşam kadar tatlı değildir. -Euripides |
|
||||||||||
|
Geleceğin nasıl bir yer olduğunu düşündüğümde; iyi düşünmek için kendimi zorladığım bu günlerde, geçmişten anımsadığım bu küçük anı beni düşündürdü. Anaokuluna kalmadan çocuklarımıza evlerde zaten bir hamur misali yön verildiğini, artık o hamurunun içinin, dışının boyanmasına bir heykeltraş titizliğiyle şekil verilmesine meydanın kaldığını düşünürsek okulun ne kadar önemli bir süreç olduğunu kavrayabiliriz. Yüzünde manasız bir ifade var. İlk bakıldığında makyajsız olmanın verdiği bir solgunluk görünür. Hayır daha dikkatli baktığında içindeki vurgunun, özgür olamamanın verdiği kayıpların, insanca yaşamanın ne olduğunu bilip de bilmemezlikten gelebilecek bir mantığın dışa vurumudur aslında o yüzünün solgunluğu, dudaklarının üzgün, çizgi film kahramanları gibi aşağı düşüşü. Orta yaşlı bir erkek yürüyordu. Bembeyaz sakalı ona vermesi gereken hoşgörü ve sevimliliği yakıştıramıyor, her an kendinden utanmış kaçacakmış gibi duruyordu. Belli ki bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Sanki yanından biri gelmiyormuşcasına sadece karşıya bakıyor, görünmez bir zincirle beraberinde ki genç kızla aralarındaki mesafe hiç değişmiyordu. Ne önünde, ne yanında, ne çaprazında, onun arkasında bir yerde arkasından geliyordu. Keder kaldırım olmuş yürüyor, mutluluğun uzun bir süredir terkettiği bir yolculuğa çıkmıştı genç kız .Küçüklüğünden beri ailesine yaraşır bir hayat sürmesi gerektiği anlatılmış bu yolun ise hak yolu olduğu işlenmişti. Bu anlayışı mümkün olduğunca sindirilebilmesi için farklı tarzda insanlar ve kitaplarla tüm ilişkisi kesilmişti. Kazara bir gün eline geçen aykırı bir kitap o derece ailede kızgınlık yaratmıştı ki. Huzursuzluk dininceye kadar annesinden özür dilemek zorunda kalmış, kendisine bu sorumluluğu bir daha kaldıramayacak olması hissettirilmişti. Akranları ile tek iletişimi yazın gittiği Kuran kursu olmuş, orada da kız erkek ayrımına özenle dikkat edilmişti. Kıyafetleri konusunda son derece hassas olan babası, dikkat çekmeyecek soluk renklerle, upuzun diktirdiği bol bol eteklerle giyinip kuşanması işini ve bunların kontrolünü annesine bırakmıştı. Annesi Rana Hanım, kızıyla aynı yollardan geçmiş, elli yaşında, kocasının görüştürdüğü kimseler dışında kimseyle muhabbeti olmamış bir kadındı. ”Bilmediğin tatların, hazların asla yokluğunu çekmezsin, o yüzden asla çok merak etme ve çok sorma” derdi kızına hep. ”Kadınların bu dünyayı çekip çevirmek için yapmaları gereken tek şeyin kocalarını memnun edip, ibadet etmek gerektiğini söyler. Bunları tam olarak yerine getirmenin gururunu taşırdı. Bir gün her şey değişti. Elif’in gözünde. Ama öyle böyle değil kökünden. Nereden eline geçmişti bu kitap nasıl okumaya karar vermişti. Kuran kursuna giderken bir banka oturmuş yanında bir kitap bulmuştu. Bir süre beklemiş kimseler görünmeyince çekingen bir halde kitabı eline almış. Kapağını açtığında üzerinde imzalanmamış yer bulamamıştı. Belli ki her okuyan bu kitabı bitirdiği yere bırakmıştı. Şimdi sıra Elif’te idi. Kitabı aldı ama kimselere söylemedi. Gizli saklı okumayı tercih etti. İçinden bu kitabın kendisi için çok şeyler ifade edeceğini hissetmişti. Akşamları herkes yataklarına çekildiğinde Elif için gün yeni başlıyordu. Sokak lambasının titrek ışığı altında yarı yorganın içinde, yarı dışarıda kitabı okumaya başladı. Sayfalar ilerledikçe annesinin ne demek istediğini daha iyi anlıyordu. İnanılmaz bir merak sarmış, akşamları yatma saatini dört gözle beklemeye başlamıştı. Kitabın ortalarına geldiğinde gündelik yaptığı hiçbir işi aynı zevkle yapamadığını farketti. Ama dikkat etmesi gereken annesinin ve babasının bunu farketmemesiydi. Bu güzel rüya sonsuza kadar bitebilirdi. İnanamıyordu bu karton kaplı kitabın içinde onu bu kadar heyecanlandıran şeyler gerçekten gördüğünde ve yaşadığında neler hissettirirdi acaba. Işıl ışıl şehirler, bambaşka kültürler, sinema, tiyatro. Ne çok şey kaçırıyordu. Düşündü böyle güzel isimleri olan Allah’ın böyle güzel ve faydalı şeyleri, yasaklamasına anlam veremiyordu. Bir daha yaşanamayacak bir ömre bunları sığdırmadan ölmek, Elif’in gözünde günahların en büyüğü olmalıydı. O günden sonra hem kitabı okuyor aynı zamanda da anne, babasını ve dinini sorgulamaya başlıyordu. Bu da onun daha durgun olmasına ve dikkatsiz olmasına yolaçıyordu. Bir gün annesi Elif’in ağzından laf almaya çalıştı. Sonra öğrendi ki camiden de arkadaşları ve hoca da sorgulanmıştı Elif hakkında. Ama başka zaman olsa bütün bunlar onu korkutmakla kalmaz, bir de acilen önlem almaya iterdi. Şimdi ise sanki her şeyi yukarıdan seyrediyormuşçasına objektif bakabiliyordu. Belki de aptal cesareti gösteriyordu. Bir yerden başlamadıkça bundan sonra yaşamanın da bir manası olmadığını o kücüçük kafasında netleştirmişti. O karton kaplı sihir, hayatında asla göremeyeceği şeyleri barındırıyorsa daha binlerce sihire dokunmak istiyordu. Eskiden sokakta gördüğü gencecik kızlara acıması, öbür tarafta onların cayır cayır yanacakları öğretilmişti. Şimdi eski halini karşısına alıp ona kahkahalarla gülmek istiyordu. Nasıl çocukça bir oyundu oynanan. Bazen bütün bu düşündüklerinin, Allah ile arasına bir duvar çizip onu cennetten kovaladığını düşünmeden de edemiyordu. Ama bir bilenle de bunları paylaşamıyordu. Ez keza babasının kulağına giderse olacakları kestiremiyordu. Günler günleri kovaladı. Bir kitapçı ile anlaşmış okuduğu kitapları tekrar ona vermek şartıyla alıyordu. Onların hiçbirini evde muhafaza etmiyordu ki bu onun tek celsede mahvolması demekti. Her şeye rağmen gerçekle bir gün yüz yüze geleceğini biliyor. Bundan hem korkuyor hem de bir an evvel olması için dua ediyordu. Bir Cuma öğleden sonra babası eve her zamankinden farklı olarak dönmüştü. Ve Elif’e çok yakın davranıyordu. Normal bir şeyler olmadığı belliydi. Babasının hiç onunla dini konular dışında bu kadar samimi davrandığını görmemişti. Akşam annesi, usulünce babasının kendisine uygun bir eş bulduğunu artık tüm varlığıyla ona bağlanabileceğini anlatırken o çoktan ışıl ışıl şehirlerden birine kaçmıştı hayalinde. Annesi hiçbir tepki almadığını görünce sevindi aslında. Çünkü kızını tanırdı, uzunca bir süredir onda değişiklikler olduğunu seziyor ancak adlandıramıyordu. O akşam nerelere kaçacağını bilemeyen yaralı bir hayvan gibiydi, ses çıkaramıyor yerini bilecekler diye , ama yarası da kanıyor ve yardıma ihtiyacı olan. Sabahı sabah etti. Bir çare düşünüyordu. Önce onunla evlenmek istemediğini söyleyecek sonra da zaman içinde kendini ifade edecekti. Yapamadı.Ve ebebeynlerinin uygun gördüğü o kişiyle evlendirildi.Belki de evlendikten sonra sihirleri aralamaya devam etti. Ama aralanan her sihir kapısı ona kaybettiği hayatını daha çok hatırlatacaktı. Ona yıllarca anne ve babanın sözünün dışına çıkılmasının günah olduğu, onların çocukları için en iyisini düşündüğü öğretildi. Onun bir kız olarak asla fikri sorulmadı. Sadece yapması gerekenler şart koşuldu. Bundan sonra kadın olmanın yükünü omuzlarında taşımanın verdiği ekstra bir ağırlıkla hem kendini, hem de minik kızını hayata bağlamaya çalışacak belki de.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aysun Güven, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |