Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero |
|
||||||||||
|
Türk'üm; annem, babam, atalarım öz be öz türk soyundan, Türkiye vatanım. Yurtdışında doğup büyüdüm, aslım bazen ayaklarıma dolanmadı değil, azınlığım ya. Olsun, her itilip kakılışımda, türk kanım onurlu bir teselli oldu içimde, hatta öyle büyürdü ki yüreğim kafesinden çıkarıp ay yıldızlı al bayrak misali sallayasım geldi. Başımı eğmedim, utanç duymadım ırkımdan, özenti duymadım, fikirlerin peşinde özümü kaybetmedim. Okuma yazmayı erken sökmüştüm, elime ne geçse hecelemeye çalışırdım. Annem, babam işteyken benim yalnızlığım çocuk oyunlarında, nehrin kıyısında, kitaplar arasında bölündü. Yaşı geçkin insanların çoğu çocukluklarını yaşayamadıklarından bahsederler. Oysa mutlaka vardır güzel anıları, çocukluk işte... Çocuk mucizevi bir varlık, insan olmaya gelmiş bir melek. Görmeden ne kötülüğü, ne hırsı ne de nefreti bilir. Her neyse. Kitaplar dedim ya, önce masallar, sonra Ten Ten'in resimli maceraları, sonra öyküler, serüven romanları ve dünya klasikleri. Zaman geçti, geçti, geçti... ve durdu şimdi. Burada, Türkiye'de, Vatan'ımda. Blog yazılarımın arasında anneannem ve büyükbabamdan, onların yanına gönülsüz gittiğim, çocuk aklımın kabullenmediği tatillerden bahsettim. Ramazan ayları benim görevim caminin iftar ışıklarını görüp haber vermekti. Top falan patlamıyordu, minareye gözlerimi kırpmadan bakardım ve yeşil ampuller yandığında koşardım içeriye. Kocaman bir sofra kurulurdu, dua edilirken yarım yamalak katılırdım, her seferinde unuttuğum yerleri geveleyerek. Ard arda gelir giderdi tabaklar, tepsiler. Yemeğin sonunda şükür duası okunurdu, anneannem ellerini kaldırıp yüzüne sürer "Yarabbi şükür" derdi, o an sanki tüm nefesini bırakırdı. Ramazan Bayramının ilk günü iki gül kurusu kadife kese verirdi büyükbabam, birinde şeker diğerinde ise dolu bozukluk vardı. Müslümanım. Aksak, eksik, günahkar lakin müslümanım. Hala duaların çoğunu ezbere bilmem. Annem hepsini bilirdi, hiç unutmadı. Mevlitler eksik olmazdı baba evinde. Sofralar kurulur kaldırılırdı ve o sofralara gayrimüslimler de otururdu. Dualar okunurdu, başlarını örtüp sessizce dinlerlerdi. Annem modern, çalışan bir kadındı. Ana sınıfındayken , hatırlıyorum, petit kareli, belde dar ceketli döpiyesine hayrandım. Bir de geniş kemerli, büzgülü, kocaman cepli etekleri vardı. "Grease" müzikalinden fırlamış gibiydi... Bayram sofraları kurardı, yılbaşında ve doğum günlerinde. Şarap yapardı babam ve mutlaka tatmak isteyen çoktu. Okula başladığım yıllarda bademciklerden çok çektim, boğazım şişer, konuşamazdım. Dedem şarap kaynatıp içine karabiber taneleri atardı ve ilaç niyetine içirirdi bana. Babam, bayramlarda mevlit şekeri yaptırıp camide yasin okuturdu. Okumuş, yabancı memleketlerde çalışmış, görmüş, geçirmiş adam. Kitabımızı, dinimizi ilk önce ailemden dinledim, benimsedim, yüreğime yazdım. Allah korkusunu vicdan temizliğine katıp sevdim. Çalışmadan yenen lokmanın haram olduğu, Allah katında herkesin bir olduğu dinimize hayran kaldım. Eksik, günahkar bir kulum ben. Kimseyi dinine, işine, gücüne, ırkına göre yargılamam. Kimseyi hor görmem, aşağılamam... Çocukluk, gençlik, olgunluk. Derler ki insan okuduklarından etkilenir. Derler ki kendisi olmaz, bir başka insanın(yazarların) fikirlerini benimser, taşır, savunur. Olmayacak bir durum değil. Kişiye göre... Eğer insan kendi öz yargısına sahip değilse, eğer insan kendi benliğinin farkında değilse, olabilir. Kitaptan da, filmden de, laftan da etkilenir. Ağaç gibi, ot gibi esen rüzgara göre eğilir, bükülür. İnsan olmanın ayrıcalığından uzak, hayvan güdüleriyle kuytuya, suya, yiyeceğe yakın, sığınır... Kelimeleri, cümleleri her daim Aşk'tan yana sıraladım. İlk şiirlerimde, kısa denemelerimde, küçük buhranlarımda, isyankar gençliğimde, suskun yetişkinliğimde. Benim seçimim Aşk oldu... Düşünüyorum da, okuduğum her kitap farklı kişilikleri tanımamın cevap anahtarı olmuş. Yaşadıkları hayatlar, bulundukları yerler, davranışları hiç mi hiç çekmemiş ilgimi. Bu yüzden, kitap kahramanlarını sıfatlarla hatırlıyorum, hayal meyal: "cesur-komik-saygın-dolandırıcı-gururlu-kibirli-hayta-zavallı-nekes..." gibi. Ben kim olduğumun farkındayım ve bundan huzurluyum. İnancımın yüksekliği, derinliği, kısaca boyutunun farkındayım. İnsanlığımın farkındayım... Seçimlerimin de. Kul'a kulluk olamayacağının fikrindeyim. Fikirlerin farklı olmasının doğal olduğunun da. Fakat; dinlemeden, anlamadan, yürek gözü ile bakmadan bir insanı tanımak mümkün olmadığına kaniyim. Farklıyız birbirimizden ve uzağız, olabildiğince. Uzaklığımız huzursuzluğumuzdan, aymazlığımızdan, güç merakımızdan, kazanma hırsımızdan, kibir ve cahilliğimizden. Oysa özümüzde aynıyız... Türk'üm. Atam Türk... Vatanımdan uzak geçen çocukluğum, gençliğimde sık duyduğum bir cümleydi: "Burası Türkiye değil!.." Burası Türkiye'ydi. Ne oldu peki?.. Batı ile Doğu arasına bir yerlerde mi şimdi?.. Taraf oldu her taraf, kardeşliği, soyu sopu unutturan... Burası Türkiye... eylül
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © eylül, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |