Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Uyan!... dedi dürtükleyerek... İçi geçmişti,sevca'nın. Yorgun ve bir o kadar da çaresizliğin verdiği hüzünle oracıkta koltukta uyuya kalmıştı. Gözlerini yarı kapalı açtığında bir an cehennemden fırlayan bir yaratığın yüzü ile karşılaştı. Sanki onu bitkin bir yorgunluktan ateşler içersinde yanacağı başka bir diyara götürecek bir yaratık gibi görünüyordu,Nihal. Sersemlemiş bir şekilde yerinden irkildi. Dışarıda felaket bir fırtına çıkmıştı. Hastane gece sessizliğine bürünmüştü. Karşısındaki kadın ise,tam tekmil üstü başı giyinik bir şekilde ona;Hiç'te iyiye vesile olmayacak bir kararlılıkla bakıyordu. "Neler oluyor Nihal?..." diye mırıldandı. Oysa Nihal bu mırıldanma ile tatmin olmayacak kadar,sarsmıştı onu. "Hadi kalk ! Gidiyoruz!.." diye seslendi ona. Koltuğundan hızlıca kalktı,Gözlerine hala inanamıyordu. Karşısındaki kadın elinden zorla tutarak gitmeleri gerektiğini söylüyordu. Elini Nihal'in elinden zorla çekerek direnç gösterdi ve bağırdı. "Sen neler söylüyorsun..." "Nereye Gidiyoruz?..." Ona göre Nihal,tam olarak aklını yitirmiş gibi gözüküyordu. "Sen hastasın bu halde nereye gidiyoruz?..." "Gitmemiz gerekiyor.." dedi Nihal? "Hem de hemen!.." Ayakta öylesine anlamsızca bakan sevcan bir anda hiç beklenmedik bir şekilde gülmeye başladı. Sevcan,Nihal'in bu anlamsız gitme isteğinden hiç bir şey anlamamakla birlikte,Nihal'de Sevcan'ın birden bire gülme nöbetine anlam verememişti. Sevcan'ın sakin bir şekilde başlayan gülmesi,kahkalara dönüşmüştü. Kahkaha atarak bağırmaya başladı. "Gitmemiz gerek öyle mi? ..." ............. "İki gündür buralarda senin ve bu aptal hikayen için sürünüyorum..." ....................... "Gitmemiz gerek....." ....................... "Peki nereye?...Yoksa aptal kocanı kaybettiğin yerde buldun mu?..." Kahkası bir anda kesildi Sevcan'ın "Seni katil!.." "O adama ne yaptın söyle?..." "Komiser'i duydun!..." "Olayın başından sonuna kadar,herşeyi planladın belkide.." "Ya da planladınız ha..." Nihal Sevcan'ın bu öfke nöbeti içersinde söylediği cümlelerden tek anlam veremediği Plan kelimesiydi. "Ne demek istiyorsun Sevcan?..." Sevcan kendini toparlamaya çalıştı.Az önce geçirdiği öfke nöbeti zaten bir türlü gelmek bilmeyen bir endişe karmaşanın sonucuydu. "Peki ...Anlatayım O zaman..." dedi. "Bugün buraya sen uyurken,Selim geldi...Ve çok tuhaf şeyler söyledi. Nihal bu cümlelerin ardından ne geleceğini açıkçası merak ediyordu. "Ne gibi?..." diye sordu. "Polisler kocanın iş yerinde sıkı bir araştırma yapmışlar." "Ve onlara göre çıkan sonuç,Oradaki kan izlerinin Ömer'e ait olmadığı ile ilgili biliyormusun? ve ayrıca iş yerindeki kamera kayıtlarında hiç bir şey ama hiç bir şey yok,herşey hiç olmamış gibi..." Düşünsene diye devam etti,Sevcan. "Kocasının başına gelen trajik durumu önceden bilen bir kadın,Trajik durumda olan ve ortada olmayan ve olayda asıl kahraman olmayan bir koca..." Sevcan,Nihal'in gözlerinin içine bakarak son noktayı koydu. "İşte plan bu Nihalcim?.." "Şimdi sen anlat bakalım,sen ne ayaksın?..." Nihal,Sevcan'ın sorduğu son sorunun keşke cevabını bilebilseydi. Sevcan'ın yüzüne anlamsızca baka kalmıştı. Hiç bir şey demeden,Yavaşça yanından ayrıldı ve yatağının kenarına oturdu. Başını öne eğerek bir süre düşündü.Sonra yukarıya doğru bakarak mırıldandı. "Allahım sana şükürler olsun..." Gökyüzünün karanlıktaki aydınlık yoldaşları birer birer büyük bir gürültüyle koca bir kenti titretirken,bu kentin sokakları ve caddelerini teslim alan elektronik mağazalardakil lcd,plazma yeni nesil televizyonların hüzünlü aydınlıkları azgın fırtına ve yağmurdan kaçan insanlara sanki yol gösteriyordu. Böyle zamanlarda böylesine kalabalık bir şehirde insanlık denen uygarlığın tam ortasına mızrak gibi saplanan doğanın kudretli azameti verdiğini geri almak için çığlık atıyordu sanki. İnsanlar...Suçlular,suçsuzlar,zenginler,fakirler,inançlılar,inançsızlar satın aldıkları sığınma özgürlükleri kadar, taksileri,otobüsleri,cafeleri alabildiğine doldururken,çaresizlik ve güçsüzlük havası şehrin her yerinde solunmaktaydı. Kurt sadece puslu havayı sevmezdi elbet.Azgın bir fırtına ve ona eşlik eden yağmurda şehrin en işlek caddelerinden birinde bulunan internet kafede yağmurdan kaçan ve internetle oyalanan insanların arasında biri vardı.Cafenin dışından içeriye doğru süzülen her şimşek aydılığında insanlar hop oturup,hop kalkarken o hiç istifini bozmadan sadece ellerini büyük bir hızla kullanarak klavyeyi olanca hızı ile kullanıyordu. Bir şeyler yazıyordu ekrana,yazdıklarını ve kendisini kimse görmesin diye kapşonunu başına sımsıkıca takmış.lcd ekrana abanırcasına bir konumdaydı. Ekranda bir indirme işlemi gerçekleştirdikten sonra,başka bir sayfayı açtığında yüz kitabında asla kendisine benzemeyen kel ve gözlüklü bir adamın profil sayfasına göz attı.Sayfada yer alan gönderiler içersinden biri üzerinde durdu. KIRKLAR MECLİSİ başlıklı yazıyı incelemeye başladı. alt satırı göz attı. Alt satırının küçük puntolu yazısı anlam olarak ona devasa büyüklükte görünmüştü. "Hepsi ip gibiyidi ne bir adım geri ne bir adım ileri.." alt satırdaki başlığa tam tıklamak üzereyken, Kafeden dışıdan yağmurla aniden içeriye giren iki polis memuru ile göz göze geldi.Polisler yağmurdan ve fırtınadan sığınmak için cafe sahibi ile laflamaya hazırlanırken,olanca hızı ile kel ve gözlüklü adamın sayfasından çıktı.Yüz kitabında başka bir mail adresi ve şifreyi hızla girdi. Kimse iki üç saat önce polisler tarafından evinde tavanda asılı olarak bulunan adamın sayfasına girdiğini bilmiyordu.Ne polisler,ne de kafedeki insanlar.Hızla adamın sayfasındaki hesap ayarlarına girerek hesap dondurma seçeneğini işaretledi. Şehrin bir diğer ucunda kendini tavana asan adamın evinin önünde polis arabaları ve ambulansların ışıltılı parıltısı gecenin karanlığını aydınlatırken evin kapısı Komiser Cengiz'in ve adamlarının hızlı itelemesiyle aralanmıştı.Hepsinin arasından sivrilerek görünen itihar eden adamın karısıydı. Uzun bir konuşma yapmışlardı kadınla,Kadın kendince bir görevi olduğunu ve bu görevinde başarılı olduğunu Komiser Cengiz'e beyan etmişti. Bu nasıl bir saçmalıksa,kadına göre artık oyunun bir parçası da Komiser'in ta kendisi idi. Komiser kendisine söylemese de kadının aklından şüphe ediyordu.Kadının uydurduğu bu saçma sapan hikaye içersinde Bir yer teşkil etmesine rağmen kocasını intihara azmettirmiş olabilirdi. Şu an sorumluluğu altında bulunan ve takip ettiği olaylar zinciri içersinde tek benzer nokta arama motorlarına düşen uyduruk hikayeler sinsilesiydi.İki kadında kocalarının başına ne iş geldiyse arama motorlarına yada internete düşen arkası yarın kıvamındaki hikayeleri sorumlu tutuyordu. Bu online hikayeler iki adamın hayatına nasıl şekil verecekti ki.Komiser kadının öncelikle sıkı bir hastane kontrolünden geçmesini istiyordu.Yardımcısına bu talimatı verdikten sonra.Arabasına binmeye hazırlanırken,ani gelen bir telefonla olduğu yerde kaldı. Telefondaki ses şehir hastanesinden geliyordu.Genç polis memuru mahçup ve korkak bir edayla komisere olan biteni aktarırken,sevcan ve nihal'in hasteden firar ettiklerini söylüyordu. Bir sürü ayrıntı sorması gerekirken,komiser öfkeyle telefonun kapama düğmesine bastı.Kafası karma karışıktı.Olaylar o kadar peşi sıra hızla gelişiyor,gerçekle yalan birbiri ile amansızca yarışıyordu ki.Durup düşünmeye vakit olmadan gizli bir şehir efsanesinin içersine yuvarlandığını hissetmeye başlamıştı. Yağmur olanca şiddeti ile yağmaya devam ederken,polis arabasının arka koltuğunda sessizce oturan kadına arabanın kapısını açarak yaklaştı.Kadın yanı başına kadar sokulan komiser'e tedirgin bir bakış atarak başını öne eğdi. "Ne oldu komiser kötü görünüyorsunuz kaçtılar mı yoksa?.." Komiser delirmek üzere olduğunu düşünüyordu.Az önceki konuşmadan daha kimsenin haberi yok iken,bu kadın olayla ilgili bu gelişmeyi nerden öğrenebilirdi ki? "Bir şey söylemeyin komiser..." "Onlar bu talimatlara mutlaka uyacaklar." "Tam 40 kişi var.Ve hepside bu ülkenin apayrı yerlerinde.40'kı da farklı hikayeler yazarlar." "Ki bu bazen herkesin tanıdığı bir insan da olabilir bazense benim kocam gibi sıradan bir öğretmen." "Ve bu 40 kişi hiç durmadan yazarlar.yazılan talimatlara uymayanların sonu ise ölümdür." Son olarak şunu söyleyim," Sizin hakkınızda da yazmaya başlayacaklar,bunu hiç unutmayın." Böylesine uzun paragfralı bir konuşmaya hiç bir şey söylemeden arabanın kapısını kapattı komiser Cengiz. Hareket eden arabanın ardından endişe ile gidişini seyretti kadının.Ve bu kadının deli yada şizofren olduğuna dair hastaneden eline böyle bir rapor gelmesi için içinden dua etmeye başladı. ************* Gidecekleri yer İstanbul'un çok dışında küçük bir kasabaydı.Sevcanı ikna etmesi çok zor olmuştu Nihal'in.Hala ona inanmadığına da bahse girebilirdi. Arama motorunundan kendi ismi ve soyadını yazarak ebebi dille yazılmış metni görmesi için telefonunu sevcan eline vermeseydi.Asla o hastane den çıkamayacağını biliyordu.Her ne pahasına olursa olsun gidecekti o küçük kasabaya,kocasını bulmak ümidi ile hastaneden polisleri atlatarak sıvışmayı başarmışlardı. Sevcan arama moturunda arkadaşı ile ilgili anlatılan edebi dilde yazılan saçmalığa çok inanmasa da,yalnız bırakamazdı arkadaşını.Nihal ve Ömer belkide bir numara çeviriyorlardı ama tam anlamı ile de bu olasığa inanmak istemiyordu.Nihal ile yola çıkarak kendi hayatını da tehlikeye atmış olabilirdi.Ne yazık ki artık yola koyulmuşlardı.Önce hastanenin önünden bir taksi çevirerek bu kocaman şehirin kuzey tarafına doğru yol aldılar.Hastaneden sıvışmak için bindikleri takside yola devam edemezlerdi.Yolun kalanına bu kasabadan geçen şehirler arası bir otobüs ile devam edeceklerdi.Sabaha kadar beklemeleri daha sonra adını bile kimsenin çok bilmediği bu gizemli kasabaya doğru yola koyulacaklardı. ************ Başım çatlıyor...dedi. "Yüzün sapsarı olmuş,gidip dinlenmen lazım.Dünya'nın işi hiç biter mi? hadi git dinlen biraz " diyen Emniyet Müdürü'nün sekreteri Hülya olmasa,Komiser Cengiz asla bu öneriye sıcak bakmayacaktı.Her zamanki geleneksel alışkanlığı ile kendine kadınlara taş çıkartacak cinsinten nefis bir Türk kahvesi yapmış,sigara eşliğinde evinin penceresinden İstanbul'u seyerediyordu.Senelerdir durmaksızın çalışıyor,evi ile iş arasında mekik dokuyarak geçen bir hayattan yeni bir günü uğurlamaya çalışıyordu.Yalnızlığını keyifle yudumlarken,arada bir eski sevgilileri aklına gelir? Şimdi ne yapıyorlar acaba? demekten kendini men ederek,bitmiş aşk hikayelerinin sızısını yüreğinde hissetmemeyi yeğlerdi.Zaten aşk'a vakit yoktu.Evindeki kedisi sokrat ile mutlu ve keyifli bir yaşam yaşıyordu.Onu ilk bulduğu yer ne yazık ki talihsiz bir olay yeri idi.Bir cinayet vakkasında,ortalık yine kan revan içersindeyken,cinayetin gerçekleştiği evin salonunda polisler ortalığı didik,didik ederken, Salondaki yemek masasının altında karşılaşmışlardı ilk kez sokratla.Küçücük ve sevimli bir yavru kedinin masa altında en köşeye sinmiş halde duruşu her nedense, yüreğini burkmuştu.Onu orada bırakmak istemedi ve kimseye de yufka yürekli kedi meraklısı komiser dedikodusu yaymadan,selma'ya göz ucuyla işaret etti. Selma da kedileri çok severdi.Sürekli kedilerden bahsettiği için içindeki burukluğu en iyi anlayacak kişi oydu.Bir şekilde yavru kediyi oradan çıkararak kendi evine getirmeyi başardı.Uzun bir süreden beri yalnız yaşayan bir adam'ın evinde nefes alan bir canlı ile yaşamaya başlaması zor oldu,başlarda.Zaman geçtikçe birbirlerine alıştılar,Sokratla onunla beraber büyümeye başladı.Artık evde ne yapsa,bir adım geriden onu takip eden iki çift sevimli ve meraklı göz,onun hayatının parçası olmuştu. Ama bu kedide bir şeyler var,hep dalgın ve düşünceli bazen ise;had safhada neşeli diye düşünürken,adını sokrat koymayı uygun görmüştü.Bazen onun yaşadığı ve gözleri ile gördüğü cinayet ortamından kurtulamadığını üzerine yapışmış bir düşünceli ve korkak halin bu yüzden olduğunu düşünmekteydi.Bu küçük kedi,Belkide bir gün Komiser Cengiz'e ,koltuğuna otururken,kucağına zıplayacak,o gün yaşadığı trajediyi ve korkuyu anlatacaktı.Bu düşünce bile tüyler ürpertici gelmekteydi,komiser Cengiz'e. Sessiz ama sıhhatli bir ilişkileri vardı.Birbirlerine olan borçları sadece bir ev içersinde nefes alıp vermek ve bir parça'da mutluluktu.Pencerenin kenarında İstanbul'u seyrederken,kocası intihar eden kadının söyledikleri kulaklarında çınladı. "Tam 40 kişi var.Ve hepside bu ülkenin apayrı yerlerinde.40'kı da farklı hikayeler yazarlar." "Ve bu 40 kişi hiç durmadan yazarlar.yazılan talimatlara uymayanların sonu ise ölümdür." " Sizin hakkınızda da yazmaya başlayacaklar,bunu hiç unutmayın." bu sözler devamlı olarak Komiser Cengiz kulaklarında çınlarken,birden gülmeye başladı.Ömrü hayatı boyunca hakkında tek bir şiir yazılmış yada ortak bir aşk şarkısı bile olamayan işinden başka hiç bir şey düşünmeyen bir adam için Kim ne hikaye yazacaktı?... Şizofren bir kadının kocasının intiharından sonra söylediği saçmalıktan başka bir şey değildi bu.Bir kerecik bunu gerçek olarak kabul etse,bir sürü sorular sorabilirdi elbet. 40 kişi,ülkenin apayrı yerlerinde,hiç durmadan neyi yazıyorlar? Belkide bir yer altı örgütü idi bu.Defterini dürmek istedikleri kişiler hakkında bilgi toplayan ve onlar hakkında yazılar yazan bir örgüt.Yok daha neler? dedi içinden.Sanal alemde insanları zor duruma düşürmek için tuzaklar kuran bir örgüt fikri aslında benimseyecek bir varsayım değildi. Belkide bu örgüt önce hedef belirlediği kişiler hakkında derin bir istihbarat çalışması yapıyor,sonra da o kişilerin hakkında topladığı bilgilere dayanarak, tehdit ve şantajla istediğini yaptırıyordu.İstediklerini yapmayanlar içinde sonuç tıpkı öğretmen adam'ın intiharında olduğu gibi ağır baskıya dayalı bir ölüm yada kendilerince bir infaz olabilirdi. Evet,evet bu varsayım mantıklı bir sıralamaydı.Ama kafasında takılı kalan tek bir soru vardı. Niçin 40 kişilerdi?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © erdal divriklioğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |