İnsan özgür doğar, ama her yanı zincire vurulmuştur. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
DÜŞÜNME ÜZERİNE İnsan öyle bir yapıya sahip ki düşünmediği bir anı bile yok. Her an muhakkak bir şeyler düşünmekte. İnsan beyni hiç durmaksızın çalışan, binler işlemler gerçekleştiren bir bilgisayar gibi durup dinlenmeden çalışıyor. Uyanıkken düşünüyor, uyurken düşlüyor. Peki, bu muhteşem bilgisayar nasıl çalışıyor? Bir odanın içinde değişik vazifeler gören ve ayrı istidatlara sahip memurları düşünün; birincisi gelen verileri tashih ve incelemekle görevli memur, ki bu akıldır, diğerleri ise işleyişe müdahil olan ve denetleyici olarak katılan memurlar, bunlar da kalp ve nefstir. İnsanın düşünce sistemi bu ana üç kuvve etrafında işlemekte, bilgi bu sistem içerisinde oluşmaktadır. Oluşan bu bilgi davranışlara da etki etmektedir. Çocukluktan bu yana daha çok gözlem sonucu elde edilen bilgiler ve bunlarla beraber tecrübeye dayalı yaşantılar ile isteğe bağlı bilgi edinimi yoluyla (okuma ve dinleme yoluyla vs.) elde edilen bilgiler, birer veri olarak aklın malzemesi olurlar. Düşünen insan bu verileri akıl vasıtasıyla tahlil ve incelemeye tabi tutar. Akıl bu işlemlerde yalnız değildir. Aklın bu işlemlerde hiçbir iç etkiye maruz kalmayarak yalnız çalıştığını kabul etmemiz insanın robot benzeri donuk bir varlık olduğunu kabul etmemiz anlamına gelir. Akıl, elinde olan verileri kendisinden başka iki ana melekenin etkisiyle işler. Bunlardan ilki büyük ölçüde ruha bakan yönüyle duyguların, hislerin, kabulleniş ve inanışların yeri olan düşünme sisteminin beşiği diyebileceğimiz kalp ile onun genel geçer hakikatlere bağlı olarak doğruları savunucu melekesi olan vicdandır. İkincisi ise benlik, istek ve tutkuların merkezi olan nefstir. Akıl ister istemez bu kuvvelerden etkilenir ve verileri bu etki ile beraber işler ve kullanım için iradeye sunar. İşlenecek veriler çoğu kez tamamen dışarıdan alınmaz. Düşünme işlemine tabi tutulacak veri bazen kalpten ve nefsten gelebilir. Yani verilerin gelişi hem içten hem de dıştan olabilir. Verilerin gelişiyle beraber düşünme süreci başlar, bazen akılın yeterince kullanılmaması durumunda hakim olan tarafın, ki bu nefste olabilir kalpte, etkisiyle karara varılır. Çoğu kez akıl aldığı içsel ve dışsal veriler arasında muhakeme yaparken bir çatışma ortamı oluşturur. Kalbe ve nefse ait düşünceler ile objektif veriler çatışır. Bazen de kalbin kesin kararıyla beraber neftsen gelen isteklerin reddi sonucu sağlıklı düşünme işlemi gerçekleşir. Nefsin hakim olduğu düşünme işleminde ise insan, arzularının hakimiyetinde kalır ve kararlarının sonucunda iradesini o yönde kullanır. Bir örnekle açıklarsak, ben bu yazıyı yazmak için daha önceden ve yazıyı yazma aşamasında edindiğim verileri akılla sağlam bir muhakemeye tabi tutarak, kavramlar arasındaki bağları iyi kavrayabilmem lazım ve bu yazıyı neden yazmam lazım geldiği hususunda ise kalbimin nefsimin etkisi beni zorlar. Kalbim akla da uygun gelen bir sebep belirtir; yararlı olmak ve kendini geliştirmek gibi, nefsim ise içimdeki istek ve tutkumu dile getirir; beğenilmek, bu iki kuvveden gelen etkilerden ağır basanı kalbimde karar kılar ve ben yazımı o niyette yazarım. Bilimsel düşünme sisteminde ise veriler akıl tarafından muhakemeye tabi tutulurken ulaşılan bilginin sağlam ve geçerli olması için olgu ve kavramların ifade ettikleri anlamlara dikkat kesilmeli, konular en ince ve ayrıntısıyla beraber bütün yönleriyle göz önüne alınmalıdır. Mesela toplumsal bir sorun üzerine düşünürken eğer biz bir tarafsak; olguyu sadece bize bakan yönüyle değil bütün bir kuşatıcı tavırla ele almalı, hakiki manada geçerliliği olamayan kanaatlere sahip olup olmadığımızı anlamak için fikirlerimizi sorgulayabilmeliyiz. Eğer sadece olgulara kendi açımızdan bakarsak bu bakış düşünce sistemimize nefsimizin etki ettiğini gösterir ki menfaat savunmasından öte geçmez. Bilimsel düşüncede esas olan; aklın sağlam bir muhakeme becerisine sahip olması ve keskin bir sorgulayıcılıkla beraber istek ve tutkulardan sıyrılmış hatta bu istek ve tutkuları kalbinin eğitiminde olumlu yöne çevirmesidir. Çıplak bir akıl yani dayanak ve bağlarını yitirmiş akıl, olgular ve veriler karşısında kesin deliller ve kuvvetli bağlantılar bulamazsa yanılır ve çırpınır. İşte burada insanın çilesi başlar, böyle bir insanın inanışlarına dayanması onu rahatlatır. Eğer bu inanışları yanlış ya da delilsizse daha da sarsılır. Bu çilede, ki insanın inançları hakiki manada doğru fakat kendine bakan yönüyle sağlam delillere oturtulamamışsa, inanç noktasında daha da sağlamlaşır, eğer inanışları yanlış kabullenmelerden müteşekkil ise bir yıkılış ve arayış başlar. Bir de şunu belirtmek gerekir ki burada ille de doğru olan sağlamlaşacak, yanlış olan yıkılacak diye kesin bir şey yoktur. Burada istenilen olumlu sonucun gerçekleşmesinde aklın da büyük payı vardır. Akıl muhakemesini sağlam bir zeminde doğru bir şekilde yapmalı ve nefsten gelen istek ve tutkuların düşünce sistemine etki etmesini kısıtlamalı veya olumlu bir hale çevrilmelidir. Ve bunu yaparken de yine akıl yürütme işlemiyle yapmalıdır. Kalbin ve nefsin, akılın düşünme işlemine etkisine göre üç insan tipi ortaya çıkar; birincisi nefsinin etkisinde düşünme işlemlerini gerçekleştiren, akılını ve kalbini kullanma yetisini geliştirememiş ve davranışları nefsi yönde gerçekleşen insan tipi, ikincisi sürekli kalp ve nefs arasındaki çatışmalarının etkisinde verimliliğini tam gerçekleştiremeyen insan tipi, üçüncüsü kalbinin yol göstericiliğinde akıl yürüten ve nefsinin tutkularını olumlu yöne tebdil edebilmiş kamil insan tipidir. İnsanın hakikatlere ulaşma yolunda akıl, kalp ve nefsini eğitmesi ve bu kuvveleri asıllarına yani asıl olması gereken hedefe ulaştırılması gerekir. Düşünce sistemimiz kalp ve nefsten gelen etkilerden bağımsız değildir. İnsan aklına düşende işte bu etkileri sağlam bir muhakeme ile değerlendirerek ve bilgiye ve davranışlara doğru bir yön kazandırmaktan ibarettir. Evet insan düşünmektedir ve daima da düşünecektir. İnsana düşen vazife; düşünürken nefsinin etkisinde ne kadar kaldığı ve kabul ettiği inanışlara ne kadar sağlam delillerle bağlı olduğunu sormasıdır. Kısaca insan, bir nefs muhasebesi yapmalı davranışlarını oluşturan düşünce sistemini sağlam bir zemine oturtmalıdır, sağlam ve geçerli bilgiler ancak bu zemin üzerinde oluşur. Hüseyin Hilmi ARSLAN Kasım- 2005
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © hüseyin hilmi arslan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |