Ne Dilersen Gerçek Olur

Yol yorgunu doğar insan, sonra tekrar bir başka yola çıkar. Vadiler, tepeler arasında kıvrılan bir yolda kimimiz hızlı, kimimiz ağır adımlar atar. Bazılarımız için bir dönemeç sonrası yol biter, bazılarımız için ufuklara kadar uzar, gider... Adına yazılanların zaten yazılmış olduğu, söylenenlerin söylenmiş olduğu, ruhu değişmemiş bir hayata uyanıyoruz, her gün...

yazı resimYZ

"Ne dilersen gerçek olur"
Öyle demişti büyükbabam. O zamanlar bunu kendimce anladığımı sanmıştım; gözlerimi sımsıkı yumar, başparmağımı avucumun içine alıp elimi yumruk yapardım, sonra dileğimi içimden tekrar edip gerçekleşmesini beklerdim.
Çocukluk yılların günleri upuzun. Her sabah erkenden uyanır kalkardım; bizim evin düzeni öyleydi ve bu yüzden gün bitmek bilmezdi. Şimdiki çocuklar bu kadar çok zamana sahip değiller. Ailelerin haftasonlarında depreşen AVM merakı, bilgisayar, tablet oyalanmaları, birbirini takip eden dersane, kurs, eğitim etiketli etkinlikler yüzünden. Günümüzde koşa koşa yaşanır gibi çocukluk. Oysa dolu dolu yaşarken kaçırılanların farkına varamaz insan. Kendiyle baş başa kalabilse, bir ihtimal,
etrafındaki hayatın, bulunduğu yerin ve birçok şeyin gerçekten farkına varabilir. Çocukluk çağında bu daha da önemli. Hayat, fen bilgisi, botanik ve zooloji derslerinden önce doğayı kendince keşf edebilir. Notalar ve porteden bihaberken kuşların cıvıltısı, arıların vızıltısı, kedilerin miyavlaması, köpeklerin havlaması onu müzikle tanıştıran ilk koro olabilir. Evde sıkılmak kabahatleri çağırsa da sonuçlara katlanmak onu terbiye edebilir. Velhasıl, teknolojiye rağmen ara sıra ayak sürümek iyidir. Yol bitmeden...

Herneyse, "gençlik başıma duman" diyerek şaşkın birkaç yıl daha geçer. Benim için dileklerimin gerçekleşmesi için başparmağımı avucumun içine toplayıp elimi yumruk yapmam yetmediğini iyi anladığım zamanlardı. Bu arada, o alışkanlık hala var bende, ara sıra, küçücük dualarla birlikte, depreşir. Kimi Fenerbahçe maçlarında, kimi güneşli bir gün, hüzünlü bir filme mutlu son, deniz kokusunu getirecek rüzgar adına.
Gençlik, lodosun yaptığı gibi, uzun süreli bir sersemlik bırakır. İsyankar ruhun kendini duvardan duvara vurmasıdır gençlik. O dönemden yaralanmadan geçmek zor, lakin yaralar zamanla iyileşir. Sonra, dileklerin gerçekleşme zamanı gelir. Ne kadar zor olduğunu itiraf edip vazgeçersin belki veya uğruna ne pahasına olursa olsun bedel öder, ödetirsin. Küçük, masum bahanelere sığınırsın belki, kaderine lanet edip küsersin veya karanlığın kestirmesinden geçip kalpleri kıra kıra "büyürsün"...
İşte böyle Hayat elegeçirir tüm benliğini; ünvan(sızlık), ev(sizlik), araba, mal, mülk, prestijden ibaret olur. Hayat kör eder gönlünü, kalbine kibrin zırhını giydirir, farkına bile varmazsın kendine ettiğin ihanetin... Hayat lal eder gönlünü, olamadıkların, alamadıklarında kaybolursun...

Büyükbabamın dileklerini ve gerçekleşip gerçekleşmediklerini sormayı akıl edememişim. Kısacık, derin cümleleri, uzun suskunluğu onu özel kılanlardı. Hatıralarımda ateşin korunda kahve pişiren, sigaralarını kendi saran, bembeyaz pala bıyıklı, uzun boylu hayali kaldı.
Hayat bu değil mi; kimimiz gelir, kimimiz gider, gelen de giden de kendi kaderini yaşar, ne azı ne de fazlası. Hiç kimse bir diğerinden daha özel değil, hiç kimse bir diğerinden daha şanslı değil. İlahi terazinin kefeleri hep dengede, hayatın çığırtkanlığına, çirkefliğine, uçurumlarına rağmen. Ve, ne dilersen gerçek olur, eğer istersen.
Bir de ne istediğine dikkat etmeli...

eylül

Başa Dön