..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
En tatlý sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Yapýtlar > Osman AKTAÞ




6 Mart 2016
Alýn Yazýlarý - Mekân Düþüncesi  
Osman AKTAÞ
“Þehri Reddiye”; adýndan da anlaþýlacaðý gibi þehri reddetmeyi amaçlayan bir yazý. Ýnsanýn insaný köleleþtirdiði medeniyet... Büyük bir arena... Ýnsanýn karþýsýnda insanýn var ettiði beton, enflasyon, yalan, sahtekârlýk, bencillik, bozgunculuk ile savaþmasý beklenen insan...


:AGEI:
“Þehri Reddiye”; adýndan da anlaþýlacaðý gibi þehri reddetmeyi amaçlayan bir yazý. Ýnsanýn insaný köleleþtirdiði medeniyet... Büyük bir arena... Ýnsanýn karþýsýnda insanýn var ettiði beton, enflasyon, yalan, sahtekârlýk, bencillik, bozgunculuk ile savaþmasý beklenen insan... Oysa insan savaþmayý deðil, kabullenmeyi seçerek korkularýna yeniliyor. Hatta korkularýna yenilmiyor, zora gelemiyor. Dayanýksýz bir mizaca sahip... Bu konuyu altmýþlý yýllar içinde Ýsmet Özel “Üç Frenk Havasý” adlý þiirinde deðerlendiriyor. Ancak þiiri vermeden önce Rüstem Budak’ýn deðerlendirmesini özetlemek istiyorum:

“Þehrin günahlarý çoðalýyordu”, “Þehirde emniyet kalmamýþtý”, “Þehir kirleniyordu”, “Þehir insaný zamana, doðaya, Allah’a, topluma, tarihe ve kendine yabancýlaþýyordu”, “Þehirde zulüm vardý”, “Þehir tüketim ekonomisinin mabetleri ile dolmuþtu”, Þehir evleri yýkýlmýþtý”, “Þehir unutturuyordu”, “Þehir dini saptýrmýþtý”, “Þehir tüm sesleri yok etmiþti”, “Þehir ilahlarý çoðaltmýþtý”, “Þehir aklýn ve kalbin katiliydi”, “Þehir mekânlarýn tanrýsýdýr ve iktidar olanýdýr” diye tanýtýyor þehri.

Gelelim Ýsmet Özel’e; “Üç Frenk Havasý” adlý þiir bence, þimdiye kadar yapýlmýþ en iyi þehir anatomisi... Özel gerek I. Capriccio Alum, gerek II. Alum Cantabile ve III. Requiem bülümlerinden oluþan þiirde þehri ve þehrin insanýný olabilecek en güzel tasvir ve tanýtýmla yine insana sunuyor. Özellikle þiirin II. Alum Cantabile kýsmýnýn nakaratlarýnda bu tanýmlama zirveye çýkýyor.

“...
þehrin insaný, þehrin insaný, þehrin
kaypak ilgilerin insaný, zarif ihanetlerin
...
þehrin insaný, þehrin insaný, þehrin
bozuk paralarýn insaný sivilcelerin
...
þehrin insaný, þehrin insaný, þehrin
pahalý zevklerin insaný ucuz cesaretlerin"

Aslýnda tespit ayný, kurgu ayný, Özel’in 1960’lý yýllarda þiir olarak yazdýðý bu çetrefilli, kaypak hayat tarzýný Rüstem Budak 2013 yýlýnda “Alýn Yazýlarý” adlý kitapta nesir olarak yeniden tahlil ediyor.

“Ýdeolojilerin Þehir Tasavvurlarý; Ýstanbul, Ankara, Ýzmir, Diyarbakýr, Tunceli Örneði” adlý yazýyý yazar, “Giriþ”, “Herkesin Þehri Ýstanbul”, “Anadolu’nun Kalbi Anakara”, “Uzak Þehir Ýzmir”, “Ayrýlanlarý Birleþtiren Þehir; Diyarbakýr”, “Daðlarýn Þehri Tunceli”, “Ve Diðerleri” adlý ara baþlýklarýn bulunduðu bir yazý... Giriþte, insan ve doðanýn seyrine müdahale eden, yine insanýn var ettiði ideoloji, medeniyet ve din olduðunu belirten yazar, Türkiye’de varlýk alaný bulmuþ Osmanlýcýlýk, Türkçülük, Ýslamcýlýk, Batýcýlýk ve Sol algýsýnda farklý farklý tasavvurlar bulunduðunu iddia etmekte.

“Herkesin Þehri Ýstanbul” nüfus itibarýyla bir çok Avrupa ülkesinden büyük, ekonomik çeliþkilerin dünya standartlarýnýn ötesinde, etnik kargaþanýn en dorukta olduðu, coðrafi olarak iki denizi birden gören, hem Avrupa, hem Asya þehri olan, kültür çeþitliliðin (tabiri caizse) 72,5 milletin varlýðýnýn temsil edildiði bir þehir. Bu þehir hem Müslümanlarýn Mekke ve Medine’den, Hýristiyanlarýn Vatikan ve Kudüs’ten sonra en deðerli kabul ettikleri þehir Ýstanbul. Bu þehir benim için bir kültür þehri olarak deðer kazanmakta. Rüstem Budak için ne anlam ifade ediyor, bakalým...

“Ýstanbul þehirler içerisinde din-ideoloji ve medeniyetler için önem atfeden ilgi belirleyenlerin baþýnda gelmektedir. Coðrafi konumu ve medeniyetlerin geçiþ noktesýnda olmasý hasabiyle bir çok farklý kesim tarafýndan dikkate alýnmakta, deðer atfedilmekte ve gelecek tasavvuruna anlam katmaktadýr. Tarihsel sürecine göre din-ideolojiler Ýstanbul’u kendi inanýþ, düþünce ve felsefelerine göre konumlandýrýlmýþ ve yapýlandýrmaya çalýþýlmýþtýr” diye baþladýðý yazýsýný açýmlayýp örneklerle anlatýyor. Araya sýkýþtýrdýðý þiirler de Ýstanbul’un þanýna layýk. Bu yazýyý okurken Ýstanbul’un çok güzel bir prenses devletlerin de ona talip olan prensler olarak aklýmdan geçirdim.

“Anadolu’nun Kalbi Ankara” adlý yazýnýn önemli bir bölümü Ankara’nýn tarihsel geliþimini, kalan kýsmý ise cumhuriyet ve sürecinin toplumsal normlarýna ayrýlmýþ durumda. Rüstem Budak Ankara’yý anlatan yazýsýný “Anadolu’da devlet eliyle devlet-þehir olarak bürokratik yapýlanma ile görünümünü sürdürmektedir. Þehrin oluþan çekim gücü ile birlikte Orta Anadolu baþta olmak üzere çevreden yoðun biçimde nüfus akýmý olmuþtur. Þehrin bu yeni sakinleri, Anadolu dindarlýðýnýn Hacý Bayram Veli’de vücut bulan asli kimliðini yansýtmaya çalýþtýlar” diye sonlandýrýyor.

“Uzak Þehir Ýzmir”... Ýzmir’le ilgili genel bilgi veren yazar, gâvur ve Müslüman Ýzmir terminolojisine deðiniyor. Bu gerekçelerin sýralanmasý bugün Ýzmir’in hangi siyasi yapýlaþma içinde, nasýl kullanýldýðýna getiriliyor. Ýzmir’in bu gereksiz tartýþmalara konu edilmesinde hayli zarar göreceði de ifade edilmekte.

“Ayrýlanlarý Birleþtiren Þehir: Diyarbakýr”... Yukarýdaki þehir tanýtým üslubunu bu yazýda da görmekteyiz. Tanýtým mevcut Kürt hareketinin geliþimi ve iþleviyle devam ediyor. Yazý sonunda ise 1980’li yýllarda doðan ve 1990’larda daha da yoðunlaþarak devam eden bu kargaþanýn üzerinde durmakta Rüstem Budak.

“Daðlarýn Þehri Tunceli”... Yazýda Tunceli tanýtýmý ve isyanlarýnýn kronolojisiyle birlikte Alevi-Sünni iliþkilerine de deðinilip, ideolojik kimlik tespitinin nüfusun sürekli azalmasý sebebiyle mümkün olmadýðý belirtiyor.

“Ve Diðerleri”... Þehirlerin ideolojik düþünce aðýrlýðýna göre sýnýflandýrýldýðý, bunlarýn genellikle iç ve doðu bölgelerdeki þehirlerin sað (muhafazakâr), kýyý þehirlerin, Kars, Tunceli gibi istisna denilecek þehirlerin ise sol (devrimci) zihniyette hareket ettikleri düþüncesinin bu gruplaþmayý doðurduðu belirtiliyor. Bu gruplaþma ayný zamanda laik-antilaik gruplaþmasýný da beraberinde getiriyor.

“Sonuç Baðlamýnda” 12 Eylül 1980 darbesi sonucunda, toplumsal ideoloji sahipleri, düþünürler, iman edenler, toplumsal geliþime varlýklarýný nefer olarak addedenler bir anda kendilerini askeri kamp, cezaevi ve gözaltý hücrelerinde buldular. Bunlarýn kimileri resmi, kimileri gayr-i resmi ölürken yaþayanlar da ölmekten beter olduklarýndan geriye bir enkaz kaldý.
Ýdeolojilerin boþalan yerlerini liberal düþünceler, aþýnmýþ ahlak, baðýmlýlýk yapan TV kanallarý, daha rahat harcamalarý yapmak için tasarlanan hýrsýzlýklar aldý. Sömürü bir din ve yönetim þekline dönüþtü. Artýk ülkeyi ideolojiler deðil, iktisadi alanlarda borusunu öttürecek kadar emeði ya doðrudan, ya dolaylý çalma becerisine sahip olanlar ele geçirdi. Bundan bir þekilde faydalanmanýn yolunu bulanlar, yani onursuzluða sahip olabilenler ise “Herkes yiyor, bunlar da yesin, ne var” deme küstahlýðýný bir erdem gibi söylemeye baþladýlar.

Soðuk savaþ yýllarýnýn ideolojik kalesi sayýlan þehirlerin yerlerini sanal kavgalarýn aldýðý þehirlere dönüþtüðünü elem ve buhran verici bir manzara teþkil etmekte. Rüstem Budak “Soðuk savaþ döneminde sað-sol, 1980 sonrasý Türk-Kürt, laik-antilaik, kamplaþma denemeleri þehirlere atfedilerek kurtarýlmýþ bölge sendromlarý oluþturulmaya çalýþýlmýþtýr. Halbuki gerçekte tüm kimlik ihdas denemeleri çok az karþýlýk içinde zorlama kimlikler olarak iðreti durmuþlardýr” diyor.

“Mahallenin Mahalinde”... Ýnsaný diðer canlýlardan ayýran özellik irade, barýnma, örtünme... Diðer canlýlar yaþamlarý boyunca yalnýzca çoðalma ve beslenme ihtiyaçlarýný karþýlamak üzere donanmýþlar. Kendilerine avlanmak için alet yapan, soðuktan korunmak için giysi yapan, bir malzemeyi baþka bir malzemeye dönüþtürerek kullanan, doðada kaç canlý türü var acaba?
Rüstem Budak bu yazýsýnda barýnma ihtiyacý için insan denen varlýðýn her geçen gün daha rahat ve konforlu barýnaklar yaparak yaratýcýlýk özelliðini ortaya koyduðundan bahsediyor. Belki küçük bir maðarada baþlayan insan hayatý, sazlýk ve çalýlardan oluþan bir mekândan bugün gökdelenlere kadar geliþtirilmiþ. Ben diðer canlýlar üzerinde araþtýrma yapmadým, ama yapýlan bilimsel araþtýrmalardan haberim olduðu kadarýyla sürekli misafir aðýrlayan insandan baþka bir varlýk da yok. Ýnsanýn farklý ve üstün donanýmýný Tanrý, Kur’an-ý Kerim’de insanýn yeryüzünün halifesi olarak yarattýðýný ve diðer canlýlara hükmedeceðini söylüyor.

Rüstem budak bu yazýda insanýn dünyayý deðiþtirirken deðiþen dünyanýnda insaný deðiþtirdiðini anlatýyor. Öldürmeden yaþatmaya, sevmeden nefrete, bireysellikten toplumsallýða her konuda teknik donanýmlarala daha az güç harcayýp, daha çok iþ yapmanýn rahatlýðýný sürekli geliþtirme yolunda çaba ve zaman harcamayý sürdürüyor elbette. Ancak bunu yaparken, doðanýn ve doðal varlýklarýn verdiði huzuru da yitiriyor.

Ben bir kaç yýl öncesinde bir balýkçýdan Marmara denizinde üç yüzü aþkýn balýk türünün yaþadýðýný, ancak bu türlerin gerek kimyasal, gerek çevresel faktörlerin Marmara denizini kirletmesiyle balýk türlerinin on altýya düþtüðünü söylemiþti. Bunlara kanatlý kanatsýz canlý türlerinin bir kýsmýnýn türünün yok olduðunu, bir çoðunun da türünün yok olma tehlikesiyle karþý karþýya kaldýðýný biliyoruz. Belki kýsa bir süre sonra kuþ cývýltýlarýný, köpek havlamalarýný, kedi miyavlamasýný duyamayacak, bu canlýlarý hiç görmeyen çocuklarýmýza olaðanüstü yaratýklar olarak söz edeceðiz.

“Mahallenin Mahalinde” adlý yazýnýn devamýnda Rüstem Budak, önceleri yaþam için birbirine muhtaç olduðunu düþünerek geniþ aileye sahip olmaya çalýþan insanýn, modernize olmaya baþladýðýnda çekirdek aileye dönüþ yapýp akrabalarýndan vazgeçiyor. Hatta çocuk yapmaktan bile vazgeçecek duruma geliyor. Ve geniþ aileler gösteriþ yoksa alabildiðine küçülüyor. Ve bu da kasabalarýn sitelere, köylerin mahallelere, mahallelerin apartmanlara, evlerin dairelere, kiþilerin yaþam felsefeleri doðrultusunda dönüþüm ve geliþim gösterdiðinden söz ediliyor. Bu yazýya göre insan deðiþim ve geliþimini iþ alanlarýnda da gösteriyor. Artýk kiþi evinin altýnda ya da yanýnda bir market açmýyor, alýþveriþ siteleri ve alýþveriþ merkezlerinde çalýþmalarýný sürdürüyor.

Dinler, mezhepler, cemaatler, ýrklar ortadan yavaþ yavaþ silinip, çýkar iliþkileri insanlarý taraf olarak bir araya getiriyor. Hatta bu isimlerin iþlevselliðini yitirip, birer simge olarak sosyal ayrýmcýlýða çanak tuttuklarýný söyleyebiliriz. Camiler, kahvehaneler, cenazeler, düðünler bile ortak deðerleri sürdürmek yerine, çýkar iliþkilerinin yürütüldüðü mekânlara ve fýrsatlara dönüþüyor.

Eskiden kahvehanelerde insanlar ortak duygularýný paylaþýrken, þimdi internet cafelerde yalnýzlýklarýný artýrýp, sanal ortamda gidererek biyolojik yalnýzlýða devam ediyorlar. Þehirlere olan göçler bu durumu daha da tetiklemekte... Kendi memleketlerinde yaþamadýklarý sosyal bozukluklarý, gittikleri memleketlerde daha rahat yaparak kültürel yozlaþmayý hýzlandýrmakta bu insanlar.

Benim çocukluðumda köy ve mahallelerde yatsý namazýna giden kiþiler, camiye gelen yabancý olup olmadýðýna dikkat eder, varsa eðer onunla konuþup, konaklayabileceði bir yerin olup olmadýðý öðrenilir, yoksa evlere davet edilirdi. Oysa þimdi insanlar kendi yakýn akrabalarýna bile güvenemezken, yabancýlarý nasýl misafir edecekler?

Komþular birbirinin ölüsüne, hastasýna, düðününe koþar, yardým için maddi ve manevi ne gerekirse onu yaparlardý. Apartmanlaþma bu olguyu yok etti. Bir alt kattaki kiþilerle bir üst kattakiler býrakýn komþuluk iliþkisi yaþamayý, birbirlerinin adlarýný dahi bilmeyecek duruma geliyorlar.
Bütün bu deðiþimleri Rüstem Budak, tekniðin geliþtikçe insaný yalnýzlaþtýrmasýna baðlýyor.

“Mahalleden Geriye Kalanlar...” Sadece yürek ýssýzlýðý, kalabalýkta yalnýzlýk ve en önemlisi de mutluluk kavramýnýn yerini bulamamasý ve huzursuzluðun sürekli artmasý...

Rüstem Budak’ýn “Mahallenin Mahalinde” adlý yazýsýyla baðlantýlý olan “Mahalleden Geriye Kalan...” adlý yazýda mahallelerde oyun oynayan çocuklarý, teknolojinin olmamasý sayesinde halk hikâyeleri, masallar ve siretü’n nebiden anlatýlarla donatýlan çocuklardan söz ediyor, yani büyüklerin teknolojiyle tanýþmalarý ve sonrasý...

Çocuklar gerek yaratýcýlýk kullanarak kendi oyun araçlarýný yapma ve kullanma, gerekse gelenekten gelen oyunlarýn yaþamýný sürdürme yönünde istem dýþý çaba gösteriyorlardý. Çember çevirme, topaç çevirme, ceviz ve fýndýk oyunu, çelik çomak, saklambaç, elim sende, yakan top, salýncakta sallanmak (salýncaðý urganla aðaç dalýna kurarak) diðer çocuklar gibi bizim de en çok sevdiðimiz oyunlardý. Ve bütün bu oyunlarýn oynandýðý arsalar, arka bahçeler... Ýþte mahallenin güzellikleri...

“Mahalleden Geriye Kalanlar...” adlý yazýda da cumhuriyet öncesi ve ilk yýllarýnda kentlerdeki mahallelerin azýnlýk ve hemþehricilik mantýðýyla oluþtuðu, daha sonraki yýllarda ise apartman mantýðý doðrultusunda bütün farklý kökenlerden gelenler biribirine karýþmýþ ne azýnlýk, ne çoðunluk, ne hemþehri düþüncesi kalmýþ. Hýzla deðiþen bu kültürel süreç yalnýz insan, akraba, eþ, dost, hemþehri yardýmlaþmasýný yok etmiþ, geniþ aileler çekirdek aileye dönüþerek babaanne, anneanne gibi yaþlýlarýn çocuklarý tarafýndan deðil, bakýcýlar tarafýndan ölüme hazýrlanan huzurevlerini iþlevsel hale getirmiþtir.

Günümüzde, çingene mahalleleri hariç, mahalle mantýðý kalmadý. Ne borcunu bekleyen bakkal, ne gizli saklý dul ve yetimlere yardým eden varlýlý bir adam, ne gece yataðýndan pijamasýyla bir hastaya koþan doktor, ne evinde günlerce üçüncü derece akraba veya yalnýzca bir tanýdýðý misafir eden bir aile, ne yolda kalmýþa bir sofra veren kimse kalmadý.

Çocuklar oyunlarýný mahalle arasýndaki sokak veya arsalarda kendi icatlarý olan oyuncaklarla oynamayý býrakýp, internet kafelerde hýrsýz polis gibi sürekli öldürme ve sömürmeye dayalý oyunlarla büyümeye baþladýlar. Bu grubun birinci nesli artýk anne babalar...

Ben Bursa’da çalýþtýðým zaman tanýk olduðum olaydan bahsetmek istiyorum. Hem meslektaþým, hem arkadaþým Yunus Kaldýrým okul müdürlüðünü yürüttüðü Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi’nde bir öðrenci velisinin okullarda çocuklara din dersi verilmesinin etik olmadýðý konusunda konuþuyor. Aradan bir süre geçince, ayný veli kendi çocuðunun beklenmeyen tepkiler göstermesi ve saygý sözcüðünün çocuðun yaþam alanýndan çýktýðýný fark etmesi üzerine Yunus hocaya: “Hocam þu benim oðlana Allah için büyüklerine saygý, küçüklerine sevgi, birazcýk da olsa dinini öðretin. Artýk hiç söz dinlemez oldu. Beni utandýracak þeyler yapmasýndan korkuyorum” diyor. Buyurun bakalým. Bizde derler ya; “Yumurta göte dayanmadan tedbir alýnmaz” diye. Aynen öyle...

Bu sosyal çöküntüyü hazýrlayan gazeteden dergiye, dergiden radyoya, radyodan televizyona medya, sömürücü burjuva sýnýfý(Avrupa’daki gibi olmasa da) ve askerler el birliði ile kültür erozyonu yaratarak kendi imparatorluklarýný kurmak istediler. Ama altmýþ öncesi yýllarda Mýsýr’da Seyit Kutup, Ýran’da Ali Þeriati, Mevdudi, Amerika’da Malcolm X gibi devrimci Müslümanlarýn çabalarý seksen baþlarýnda Ýran devrimi Türkiyeli Müslümanlarý harekete geçirdi. Gerek sol devrimciler, gerekse Müslüman devrimciler ayný þeye karþý çýkmanýn bilinciyle asker ve sivil burjuvayla uðraþa baþladýlar. Bunlarýn verdiði uðraþtan doðan halkýn kafa karýþýklýðý bugünkü yönetimi doðurdu.

Bu hüznü ve deðiþimi Rüstem Budak Necati Güngörden çok güzel bir alýntýyla noktalýyor. Bu alýntýda bizim mahalle ve evlerimizin ýssýz ve terkedilmiþliðini bu kadar güzel betimleyen bir yazý daha önce okumamýþtým. Yazýnýn gizemini, sizlerin merakýný yok etmemek için sizlere kitabý okuyun, diyorum.

“Bozkýrýn Çocuklarý” adlý yazýnýn giriþinde coðrafyanýn insan yaþantýsýndaki etkisinden söz ediliyor ve bu yazý Ýbni Haldun’un “Mukaddime” adlý eserinden alýntýyla reklendiriyor. Bu yazýnýn özünde rahmetli Edip Cansever’in “Mendilimde Kan Sesleri” adlý þiirinde geçen “Ýnsan doðduðu yerlere benzer be Ahmet Abi” dizesinin adeta yorumu niteliði kazanmýþ.

Ayný yazý “Bozkýr Nedir” alt baþlýðýyla devam ediyor ve soruya Rüstem Budak, Anton Çehov’un “Bozkýr” romanýndan alýntýyla cevap veriyor. Çehov bir meyve bahçesiyle bozkýrý karþýlaþtýrýrken betimlemeler benim aklýma bir saray prensesi ile çalýþkan bir köylü kadýnýn karþýlaþtýrmasýný getiriyor. Bozkýrla köylü kadýn nasýl da birbirlerine benziyorlar. Görüntüleri deðil, yüreklerinin güzellikleri etkiliyor insaný. Osman Yüksel’den alýnan þu dizelerden bozkýrý daha güzel ne anlatabilir ki...

“Hep ayný ses, ayný renk, ayný þekil, ayný hat!..
Topraktan ve güneþten gelen sonsuz saltanat!..

Bozkýr sükûn, bozkýr ruh, bozkýr bir derviþ gibi!
Kendi kendinden geçmiþ, Allah’ý görmüþ gibi!”

“Bozkýrýn Çocuklarý Nerede?” baþlýðý altýnda söylenenler beni adeta boþluða sürükledi, diyebilirim. Anadolu insanýnýn efsane boyutundan söz ediliyor, Ali Akbaþ’ýn “Bozkýrýn Çocuklarý”ndan alýntý yapýlarak. Kim bu “Bozkýrýn Çocuklarý”? Anadolu’ya, Selçuklu, Osmanlý ile gelen Türkmenler mi? Yoksa daha önceki akýnlarla gelip yerleþip önce Bizans’a sonra Selçuklulara hizmet sunan Uzbek ve Peçenekler mi? Yoksa Selçuklu ve Osmanlý döneminde kendini artýk Anadolu halký olarak tanýmlayan Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Çerkezler, Çeçenler mi?

Selçuklular, bugün kendilerini azýnlýk diye adlandýrarak, kendilerine azýnlýk haklarý isteyen kimselerden ne saraya, ne orduya kimseyi almamýþ, ancak bir miktar vergi ile ticaret ve tarým alanlarýnda çalýþmalarýna izin vermiþler.
Osmanlý Yeniçeri Ocaðý’ný ilk kurduðunda Anadolu, yani Rüstem Budak’ýn deyiþiyle “Bozkýrýn Çocuklarý”ný kullanmýþ, ancak ilerleyen yýllarda “Bozkýrýn Çocuklarý”ndan pek de bir eser kalmamýþ. Arada Genç Osman, Kayýkçý Kul Mustafa, Köroðlu gibi Türkmen boylarýna mensup isimler çok nadir bulunuyor. Belki de “Yeniçeri Ocaðý” devþirmelerle dolup taþtýðý için durmadan ayaklanmalar oluyor, canlarý istediðinde paþalarý öldürüp/öldürtüp ve padiþahlarý tahtan indirip, tahta çýkaracak kadar çopulculuk yapýyorlar. Saraysa zaten malum... Neredeyse padiþah bile Türkmen özelliðini yitirecek duruma geliyor. Koskoca Osmanlý sarayýný ve devleti, Avrupa’dan köle olarak gelen kadýnlar yönetiyorlar.

Doðruluk derecesini tam bilemiyorum, ama IV. Murad vasiyetinde “Ben ölünce, ibrahimi de öldürün, Osmanlý tahtýna da Kýrým Hanýný çýkarýn. Osmanlý sarayýnda Türk kalmadý” dediði söyleniyor.

Cumhuriyete gelince, Çanakkale savunmasý ile iþin rengi deðiþiyor; Anadolu üzerinde yaþayan herkes yaþadýðý yeri ve birlikte yaþamaya çalýþtýklarý varlýklarý koruma telaþýna düþüyor. Ýstanbul’da istanbullu Rumlar, Ýngiliz ve Fransýzlarla iþbirliðine giren kendi soydaþlarýyla savaþýyorlar. Ayný manzarayý 9. Kolorduda (Erzurum’da) vatansever ermenilerin öncü kuvvetlerde yer alýp, hem Ermeniler, hem Ruslarla savaþtýklarý anekdotlarý anlatýlýyor. Çerkezler ve Kürtleri saymaya gerek yok, çünkü onlardan Anadolu savunma cephelerinde bulunmadýklarý ve þehit býrakmadýklarý bir yer yok.

Eðer “Bozkýrýn Çocuklarý” olarak bunlar kastediliyorsa, hem fikiriz. Ama yalnýz Türkmenler kastediliyorsa, hem fikir deðiliz. Osmanlý’da Türkmenler yükselme dönemine kadar ön plandalar, yükselme döneminde akýncýlar hariç varlýklarý meçhul. Duraklama ve sonrasýnda Türkmenler orduda tek tük, sarayda hiç yok. II. Abdülhamid dönemine gelindiðinde Türkmenlerin saraya sokulma çabalarý var, ama bu defa da Türkmenler yanaþmýyorlar. Dadaloðlu gibi isimler kentleþme modeline karþý çýktýklarý için adlarý asiye çýkýyor. Dadaloðlu koçaklamasýnýn özünde bu asilik var.

“...
Hakkýmýzda devlet vermiþ fermaný
Ferman Padiþahýn daðlar bizimdir
...”

Ve sonuç... Hem Çehov, hem Rüstem Budak’a katýlýyorum; artýk ne bozkýr var, ne de bozkýrýn yetiþtirdiði koçaklar... Kendinden ve mensubu olduklarýndan uzaklaþma gayreti içinde olan kaçaklar var, kanunsuz kaçaklar deðil, kanuni kaçaklar...

“Medeniyetin Kenar Yeri: Köy” adlý metnin giriþi bir paragraflýk yazý... Bundan önceki yazýlara bakýyorum da, kelime ve cümleler farklý olsa da anlam olarak hayli tekrar var þehir ve medeniyet konusu üzerine yazýlan yazýlarda. Bu paragrafta diðerlerine yakýn... Ýnsanýn barýnma gereksinmesi ve toplu yaþam düþüncesinin geliþmesi ile köyün oluþumu...

Ayný yazýnýn “Köyün Hallerine Dair” adlý kýsmýnda nüfus yoðunluðunun artýþý ve ihtiyaçlarýnýn nüfusa göre ayarlanýp giderilmesi, köyü bucaða, bucaðý ilçeye, ilçeyi il olmaya taþýyor.

1970’li yýllarda gerek þehirlere, gerek yurt dýþýna hýzlý bir nüfus akýþý olmuþ, bu göç yurt içinde Ege, Marmara bölgelerine, yurt dýþýnda ise Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya olmak üzere Avrupa’nýn çeþitli ülkelerine olmuþtur. Bu göçün bir kaç nedeni var elbet, ama esas olan insanlarýn devlet güvencesi hayranlýðý, miras paylaþýmý sonucu alanlarýn nüfus baþýna yetersizliði, çocuklarýn öðrenim görmek için aileleri þehirlere taþýnmaya zorlamalarý, kan davalarý önemli etkenler olarak karþýmýza çýkmakta. Rüstem Budak da bu konudan bahsediyor.

1940’lý yýllarda tarým ve hayvancýlýk alanlarý baþta olmak üzere, köy sorunlarýnýn giderilmesi amacýyla kurulan “Köy Enstitüleri”nin geliþtirilmesi yerine kapatýlmasý, 1970’li yýllarda Ecevit’in “Köy-Kent Projesi”nin hayata geçirilememesi bu göçü engelleyemediði gibi azaltamamýþtýr da... 1990’lý yýllara kadar Özal “Köy-Kent Projesi”ni kýsmen hayata geçirmiþ, ancak gerek ekonomik þartlar, gerek 1980’li yýllarda ortaya çýkýp, 1990’lý yýllarda ortamý yeterli ölçüde karýþtýran PKK ve Kürt sorununu sürekli gündemde tutanlar her türlü kalkýnma hamlesini adeta sabote etmiþlerdi.

Sonrasý malum... Koalisyon dönemi... Önce tek tek, sonra ortak soyulan bir ülke 2002’ye kadar devam eden süreci... Arada Refah-Yol koalisyonu kýsmen bu düþüþ grafiðini durdurmuþ, hatta yükseltme aþamasýna getirmiþ, çýkarlarý zedelenen bürokrat ve burjuvayla beraber Ýslam karþýtý düþünceye sahip sýð düþünceli Kemalist medya kanadýnýn yaygaracýlýðýnýn desteðiyle Ýmam-Hatipler bahane edilerek 28 Þubat kararlarý doðrultusunda sekteye uðramýþtýr. Bu kararlar ayný zamanda eðitime de vurulan en büyük darbe olarak artýk tarihte yerini alacaktýr. Bundan sonrasý bir sarhoþun eðitimi çöplükte arayýþýndan ibaret. Nasýl iyileþtirilebilirden çok, nasýl kötüleþtirilebilirin bir serüveni...

Rüstem Budak köylü ve þehirlilerin çatýþmasýný bu yazýnýn ana unsuru olarak iþlemekte. Köylü ne dini, ne ekonomiyi, ne de siyasi geliþmeyi ülke geliþim platformunda deðerlendirmediðini, bunlarý gelenek ve bildiði mevcut kültür doðrultusunda sürdürdüðüne dikkat çekip, bu eksikliði iyi bir sosyolog olan Cemil Meriç’in Türk toplum yapýsýna bakýþ açýsýyla örneklendiriyor.

Dini Cuma, bayram ve cenaze namazýndan ibaret sayan, Allah, kitap, peygamber, veli, keramet, mucize kavramlarýna laf söyletmeyen, ancak Allah, kitap, peygamberin de ne söylediðinden bihaber, duyduklarýnýn doðruluðuna aldýrmadan bir masal gibi birbirlerine anlatan, ama neredeyse hiç uygulamayan geniþ bir topluluk köylümüz. Ekonomi sözcüðünü Özal’a kadar ne duymuþ, ne de neye yaradýðýný merak etmiþ deðil köylümüz. Yine 1990’lý yýllara kadar üreten, ancak ürettikleriyle ihtiyaçlarýný karþýlayan, 1990 sonrasýda üretimi azaltýp tüketimi artýran, açýlan boþluðu aldýðý zirai kredileriyle dolduran, onu da ödeyemediðinden iflas gösterip devletten af bekleyen bir topluluk köylümüz. Köylümüz yýllarca niye oy verdiðine deðil, geleneði bozmamak yolunda %35 sol, %65 sað diye nitelendirilerek oy oranýný küçük sapmalar haricinde deðiþtirmeyi düþünmeyen bir geniþ kitle. Bunun karþýtý gibi görünen, ancak kitlesel olarak biraz daha az olan þehirli ne durumda... Þehirlinin siyasal tercihleri, geliþim ve yaþam koþullarýnýn iyileþtirilmesi alaný doðrultusunda kullanan kesim o kadar az ki... Diðer þehirliler oran olarak düþünsel bazda köylülerden farklý deðiller. Ancak onlar geleneðe deðil, siyasal yapýlaþmadaki günübirlik çýkarlarýnýn artmasý ve azalmasýna bakýyorlar. Hiç deðiþmeden yine saðcýlar saðcý, solcular solcu... iyi de olsa, kötü de olsa bir saðcý seçmen bir solcu temsilciye oy vermeyi düþünmemekte.
Rüstem Budak “Köylülerin Geleneði”nden bahsederken Necip Fazýl’dan örnek veriyor ve köylülerin okutulmasý, eðitilmesiyle ruh ve kafa imanlarýnýn tamamlanmasýyla geliþimin gerçekleþmesinin mümkün olacaðýna vurgu yapýyor. Ancak yukarýda da sözünü ettiðimiz þehirliyle köylü arasýnda bir fark olmadýðýna deðinmiþtik. Köylüyü gerekli düzeye ulaþtýrmadan önce, þehirli üzerinde çalýþsak bence daha doðru olur. Çünkü Rüstem Budak’ýn kendi tespitiyle varoþlar zaten köylerin þehire yansýmýþ halleri...

“Taþraya (Kendimize) Bakmak” adlý yazýda Budak, Ýstanbul’un hakim kültürünün taþra ve merkez oluþumunun belirlenmesindeki etki üzerinde duruyor. Bu etkinin toplumsal deðiþim noktasýnda önemli bir yeri var, ancak taþra kültürü daha geniþ bir yelpazeye sahip olduðundan deðiþimi de olumsuz yönde etkileyebiliyor. Yazýda, Ýstanbul’a alternatif merkez Ankara’nýn oluþturulma çabasýna dikkat çekiliyor ve bu esas üzerinde duruluyor. Taþranýn aslýnda kendi içimizde yaþattýðýmýz çatýþan duygulardan baþka birþey olmadýðýný ortaya koyuyor.

“Taþrada Düþüncenin Ýmkâný”adlý yazýda Rüstam Budak, merkezin, yani Ýstanbul’un düþündüðü ve düþüncesini yazýlý ve sözlü olarak taþraya, yani Anadolu’ya aktardýðýný, taþranýn ise bu düþünceyi hazmedip birbirlerine aktardýklarýndan söz etmekte. Taþranýn Ýstanbul’dan aldýðý düþünce adeta yaþam biçimine dönüþmekte.

Rüstem Budak, taþranýn gerek siyasal otoritenin kendi yakýnýnda/yanýnda bulunmayýþý, gerek çevresinin kendi yakýnýnda/yanýnda bulunmayýþýný yalnýzlýk saymakta ve bu kýrgýnlýðýn yeni yaratýcýlar, yeni düþünce sahiplerinin taþrada taþralýlarla geçirmesinin kendi aleyhlerinde geliþmeler doðuracaðýndan söz etmekte.

Tiyatrolar, tiyatro okullarý, matbaalar, yayýnevleri, dergiler (gerek sanat, gerek bilim, gerekse magazin dergileri) hep Ýstanbul menþeili, 1980 sonrasý genç yazarlarýn Anadolu’ya daðýlmalarý yeni yeni amatör düzeyde dergiciliði baþlatýrken, özellikle 2000’li yýllardaki ekonomik çöküntü ve internet furyasý bu geliþime de ciddi darbe vurmuþtu. Zaten okumada ve okutmada zorlandýðýmýz toplum, yazýlý medyadan uzaklaþmýþ, bu da dergi ve gazetelerin abone bulma zorluðunu ortaya çýkarmýþtýr. Bir derginin yaþamýný sürdürmesini abone sayýsýnýn belirlediði bilinen bir þey. Ancak magazin dergileri nitelik ve statü gözetmeden aldýðý reklamlarla ayakta kalabilmekte.

Rüstem Budak, merkezin bakýþýyla taþranýn hamlýðýndan, düþünce sýðlýðýndan söz etmekte, ancak merkezin kendi düþüncesinin kalýcý olmasý ve yaygýnlaþmasýnýn da taþra ile mümkün olduðunun farkýnda olduðunu anlatýyor. Yine taþrada bulunan taþra aydýný, kendini merkezden uzak tutup, az yazmakta, önemli ve vazgeçilmez olduðunu düþünmekte, ancak anlaþýlmakta zorlanýldýðý bu yüzden de merkezden dýþlandýðý düþüncesini ortaya koyduðunu yazar bu yazýda saptamakta.

Taþradaki düþüncenin kalýcýlýðý ve yaygýnlýðý üniversiteler ile mümkün. Bir noktada üniversite düþünceyi doðurur, besler, daðýtýr. Taþra aydýnýn neredeyse tamamý da üniversitelerden çýkar.

Taþra aydýnýn kendi þehrinde, köyünde, ilçesinde tanýnýp deðer görmesi onun için yeterli olduðu kabul ediliyor. Çünkü bu taþralý için dünya bulunduðu yerdir; aydýn için de, halk için de.

Taþra aydýnlanmasý; tüm ülkenin en önemli sorunu olarak kabul edilmekte. Bu konuya aydýnlarla beraber diðer siyasi ve bürokrasi kesiminin de ilgi duyduðunu belli etmekte, dile getirmekte. Ancak bu açmaz hâlâ bir sonuca varmýþ deðil. Savunulan ideoloji, özgürlük, düþünceyi pazarlama, kendine güven hâlâ muallakta, hâlâ çözümü ütopik bir zamana tehir edilmiþ beklemekte.

Rüstem Budak da, ben de umut ediyoruz ki, korkularýmýzdan, kaygýlarýmýzdan kurtulup, özgürce düþüncelerimizi söyleyip, geleceðe, gerek maddi, gerek manevi anlamda kaygý duymadan bakabileceðimiz bir ortam yakalar ve böyle bir ortamda yaþantýmýzý sürdürürüz.

“Taþralýlar-Þehirliler” bölümün son yazýsý... Bu yazý bir anlamda bölümün bir deðerlendirilmesi ile þehir ve þehir dýþý yerleþim birimlerinin gerek düþünsel, gerekse yaþamsal boyutta bir mukayesesi...

Yazý “Taþra” kavramýnýn açýklanmasýyla baþlýyor, sonra yerleþim yerlerinin toplumu etkilemesi doðrultusunda tarihsel seyir dikkate alýnarak anlatýlýyor. Zaman zaman çeþitli isimlerden alýntýlarla yaþam biçimlerinin deðiþkenlik ve geliþme göstermesinde toplumsal sürecin tarihin seyrini oluþturduðunu da görmemiz mümkün. Beni en çok etkileyenlerden biri Ýbni Haldun’un tespiti “...Ýnsan alýþkanlýklarýnýn oðludur. Onunla kaynaþýp alýþmýþtýr. Kendi mizaç ve tabiatýnýn oðlu deðildir. Hayatta alýþýlmýþ onun yaratýlýþ ve tabiatý, onun için bir meleke ve alýþkanlýk olur.” Görülüyor ki, insanýn karakterini de düþünsel yapýsýný da içinde bulunduðu toplumsal yapý belirliyor. Toplumsal yapýnýn dinamiklerinin olumlu ve olumsuzluklarýný kendi bakýþ ve anlayýþý açýsýndan deðerlendiren birey alim de olabiliyor, zalim de. Bu seçki kiþinin “Alýn Yazýsý”ný belirliyor.

Taþra ve þehir yaþantýlarýnýn ahlak, inanç ve yardýmlaþma gibi sosyal olgular farklýlýk gösterdiðine dikkat çeken Budak, ayný küfrün taþralýlar ve þehirliler tarafýndan bilinip kullanýldýðýný, ancak þehirlinin zaman, mekân ve kiþi gözetmeden yaptýðýný, taþralýnýn buna itina gösterdiðinden bahsediyor. Þehirde bir kadýn göðüslerinin ve bacaklarýnýn önemli bir bölümünü göstermeyi medeni cesaret sayarken, taþralýlar bunu ayýp ve günah olarak nitelendirmekte. Taþrada kapýsýný çaldýðýnýz erkek olan her evde misafir olabileceðiniz gibi þehirde her hangi bir kapýyý çalmanýz olanaksýz, daha da önemlisi þehirde kapýsýný çaldýðýnýz kiþinin tanýdýklýk boyutunun çok ileri düzeyde olmasý gerekiyor ki, misafir olabilesiniz.

Beni çok etkileyen bir baþka alýntý; “Dindarlýk þehrin büyümesiyle azalýr; daha doðrusu, bu azalma insana yadýrgatýcý bir tarzda tesir eden þehircilik unsurlarýnýn birikmesiyle meydana gelir. Çünkü þehir ne kadar büyürse, üzerindeki gök de o kadar ufalýr. Tabiat, çiçek ve aydýnlýk o kadar az; duman beton, teknik ise o kadar çok olur. Biz de o kadar þahsiyet, o kadar da çok kitle oluruz, þehir ne kadar büyürse, cinayetlerde o nisbetle artar. Dindarlýk þehrin büyüklüðüne göre, cinayetler doðru bir nisbette bulunur” diyen Ýzzetbegoviçin yazýsýndan alýntýydý.

Rüstem Budak kendi deyimiyle “Taþra-Þehir” iliþkisile Türkiye sosyolojisine önemli ölçüde ýþýk tutuyor. Bu bölümün tamamýnda kentsel sorunlar ile köyün kent karþýsýnda yaþadýðý sorunlarý belirliyor ve çözümü politik ve kurumsal yapýlara býrakýyor.

Ve son söz olarak Rüstem Budak “... Günümüzde tüm þehirler yakýn köyler olan gecekondular-arka sokaklar olmuþtur. Burada yaþayanlar ana gövdede olanlarýn hizmetini yaparlar. Bir süre sonra baðýmsýzlýklarýný elde etmeye çalýþýrlar. Ana merkezdeki yaþam en ideal olanýdýr. Bunu gerçekleþtirmek için tüm ömürlerini buna adarlar” diyor.

30 Kasým 15
Bodrum



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yapýtlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Devrimci Bir Derviþ: Mehmet Akif
"Kadýn Þairler Aþktan Bahsettikleri Zaman" Üzerine Birkaç Söz
Göðüs Kafesinde Kuþ Yetiþtiren Þair: Þükrü Çanku
Yazar ve Þairlerin Deðiþen Anatomisi ve Sosyal Statüsü
Sabahattin Ali
"Bir Fincan Kahve Olsa"
"" - Miþ…"li Gelmiþ Zaman
"Göçer Bir Þehir"
Edebiyat Hayat Memat Üzerine I
Yazlýk Sinemadan Kýþlýk Düþlere

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Fistan Aldým Endazesi On Yediye
Sosyal Medyada ve Tanýtým Panolarýnda Dilencilik
Vicdansýz Medya Cahil Toplum
Eðitim Bakanýyla Sanal Bakýþma
Politik Arenada Kör Dövüþü
Fýsýltý Ormanýnda Kýble Tespiti
Sosyal Medyada Uzay Sempozyumu
Bu Vatan
Yusuf Tekin Tekke ve Zaviye Bakaný mý
Eðitim Aracýna Beþ Yýl Bakýmý

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Bir Veda Partisinde Veda Hutbesi [Þiir]
Düþ Geçiti [Þiir]
Saat Gökyüzüne Yaklaþýyor [Öykü]
Efsun [Öykü]
Sevgi Ya da Aþk Algýsý [Deneme]
Doðanýn Çýlgýn Yaratýðý ve Aþk [Deneme]
Aþkýn Tarifi [Deneme]
"Korkma Sönmez... "" Þairi [Deneme]
Bugün 23 Nisan [Deneme]
Eros'a Rekabet [Deneme]


Osman AKTAÞ kimdir?

1965 Erzurum doðdu. Gazi üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, TDE bölümünden mezun oldu. Sýrasýyla Van, Bartýn, Antalya,Bursa, Ankara, Bodrum'da öðretmen olarak görev yaptý. Halen Kocaeli'bde görev yapmakta. yaklaþýk 40 yýldýr þiir,öykü ve eleþtiri yazýlarý yazmakta. Eserleri: 1. ayArsýz; Uludað Yayýnlarý 2007 (Þiirler) 2. bermudayý tek geçmek; Cinius Yayýnlarý 2016 (Þiirler) 3. AsiMilat(ör); Cinius Yayýnlarý 2017 (Politik Denemeler) 4. (D)OKU(N)MUÞTUK; Cinius Yayýnlarý (Kitap Eleþtirileri) 5. cennet cazgýrlarý; Cinius Yayýnlarý 2017(Þiirler) 6. çorak düþler ülkesi; Cinius Yayýnlarý 2018 (Þiirler) 7. Yaðmur Yankýlarý; Artus Yayýnlarý 2018 (Öyküler) 8. Sessiz Çýðlýk; Cinius Yayýnlarý 2018(Kitap Eleþtirileri) 9. dar vakitte aþk; Cinius Yayýnlarý 2018 (Þiirler) 10. Âþýk Hüseyin Fizâhî; Cinius Yayýnlarý 2018 (Þiirler) 11. Þuaraya Elhan Olmak; Cinius Yayýnlarý 2019 (Þairler Üzerine Denemeler) 12. ναυάγιο αγάπης (enkaz-ý aþk): Cinius Yayýnlarý 2019 (Þiirler)


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Osman AKTAÞ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.