..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yanlış sayısız şekillere girebilir, doğru ise yalnız bir türlü olabilir. -Rouesseau
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Din > Cemal Zöngür




27 Temmuz 2016
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (2)  
Kutsallıkların yaşamımızda yaratmış olduğu olumlu ve olumsuzlukların, farklı açılardan analiz.

Cemal Zöngür


Günümüz bilgi ve teknolojik çağda, bugüne kadar var olmuş tüm dini inanç ve tanrıcılığın bağımsız ve bilimsel analizi yapılmadan, yaşanılan siyasal, sosyal ve ekonomik sorunların minimuma inmesi hiçbir zaman mümkün değildir. Bu çalışma da, dinlerin bağımsız bir şekilde analizini içermektedir. Her insanın şunu iyi bilmesi gerekir; bağımsız analiz ve eleştiriler, tüm değerlerin gerçek özünü ortaya çıkarmaktadır.


:BAFI:

Orta çağda Semavi dinlerin temel yapısı:

İslam'ı ve diğer tek tanrılı dinlerin hangi temel yapıyla ortaya çıktıklarını anlamak için, Hz. İbrahim'den sonra Orta doğu ve Mezopotamya topluluklarının yaşam şekillerini çok iyi bilmek gerekir.
Özellikle Mısır ve Orta doğu diğer bölgelerden ayrı şekilde analiz edilmeden, dinlerin ve kültürlerin nasıl değişime uğradıklarının anlaşılması mümkün değildir. Çünkü her Coğrafi yapı toplumların yaşam şekillerine kendi rengini vermektedir.
Orta doğu ve kısmen Afrika Coğrafi yapısı, tek tanrılı dinlerin üçünün de özüne ve yaşam şekline direkt etki yapmıştır, yapmaya da devam etmektedir. Orta doğunun yaklaşık % 80 i çöllerle kaplı olması, kültürel yapının da ona göre şekillendiği asla gözden kaçırılmamalıdır.
Çünkü Mısır ve Orta doğu çöl olmasına rağmen bölge halkı buralarda yaşamayı neden tercih etmiştir? Sorusunun cevabını vererek devam edersek, Nil, Dicle ve Fırat Nehirlerinin bu bölgeden geçerek Hint Denizine ulaşması en büyük etkiye sahiptir.
İlk Tarımın Mezopotamya'da ortaya çıkmasıyla, Dicle ve Fırat Nehirlerinin buralardan Orta doğu ve Mısıra ulaşması neticesinde, her iki alanda da tarıma olanak sağlamıştır.
Gerek nehir sularının insana sağlamış olduğu yaşam imkanı, gerekse bölgenin özellikle kış mevsimlerinde sıcak ve ılık geçmesi, bu bölgede doğan insanların başka yerlere gitmesini çoğu zaman engellemiştir.
İşte bu yüzden bölgede kurulan ilk Uygarlıklar, (Şehirler) coğrafyanın sağlamış olduğu iklimsel yapıya göre ekonomik, sosyal, siyasal, ve psikolojik (Din) kültürlerin şekillenmesinin temel ana kaynağını oluşturmaktadır.
Yüz ölçümünün büyük oranı çöllerle kaplı olan Orta doğu'da, petrol icat edilmeden önce, her üç ırmak boylarında halkın az bir kesimi tarımla uğraşırken, diğer bir kesim ise Ticaret ve El Sanatlarıyla (Taş Ustalığı) yaşamını idâme ettirmiştir. Toplumun geriye kalan çoğunluğu ise, bu iş alanlarında ve de Dini Kralların emrinde köle olarak çalışmakta idi.
Dikkat edilirse, "Tanrı Kralların" egemenlikleri 3500 yıldan daha uzun sürmüştür. Buna neden olansa, Kralların her uygulamasına karşı olan kişi ve düşünceler, coğrafyanın çıplak ve korumasız olması yüzünden istedikleri amaca kolayca ulaşamamalarıdır. Ta ki Hz. İbrahim'in, Tanrı Kralların keyfini kaçırma dönemine kadar.
Hz. İbrahim'in isyanıyla, Kral tanrı yönetim ve yaşam şekli etkisini yitirirken, bu yönetimlerin yerini Hz. Musa önderliğinde yeni bir toplumsal ruh ve yaşamın başladığı görülmektedir.
Hz. Musa, Hz. İbrahim'ın sülalesinden olup, etnik ve dillerinin adı İbranice, (İbrani) dinleri ise Yahudilik olmuştur. İbrani ve Arapların ortak Atalarının adları ise Sami ve Hami dir.
Hami ile Sami iki kardeş olduklarından, İbrani Yahudiler ile Müslüman Araplar aynı ocaktan ayrılan iki kardeş toplumdurlar. Bu her iki topluluğun kültürel yapıları, Mısır Tanrı Krallığı'nın kültür yapısı içerisinden evrilerek var olmuştur.
Hz. Musa Yahudilik dinini yaklaşık olarak M.Ö. 50 yıllarında Mısır bölgesinde ilan etmesine rağmen, burada yaşama şansı bulamamıştır. Mısır Krallığından kalan takipçileri, Hz. Musa'yla birlikte hareket edenlerin hepsini sürgüne tabi tutup, İsrail'e (Kudüs) göç etmelerine sebep olmuşlardır.
İsrail'de dini yönetimini ilan eden Hz. Musa, amca çocukları olan Araplarla aynı din çatısı altında yüzyıllarca birlikte yaşamışlardır.
Yahudilik; kültür yapısının temelini Mısırlılardan almış olması neticesinde, Yahudilik'te ilerleyen yıllarda Mısır Krallığında olduğu gibi dini Aristokrat ve zengin Ticaretçi kesimi koruyup, yoksul insanların sorunlarına hiçbir çare bulmamıştır.
Bunun büyük bir haksızlık olduğunu düşünen Hz. İsa, Yahudilik din yönetimine karşı çıkarak, yaklaşık M.S. 50 yıllarında Hıristiyanlık dinini ilan etmiştir.
Yahudiler; kendilerine karşı altarnatif oluşturan Hz İsa ve taraftarlarını, İsrail'den (Kudüs) sürgüne tabi tutmaları neticesinde, Hz. İsa Anadolu'nun güney batısında yer alan Hatay'a (Antakya) göç emtek zorunda kalmışlardır.
Bu bölgede din faaliyetini sürdüren Hz. İsa çok geçmeden Roma Krallığı ve Yahudi tüccarlar tarafından yakalanarak Çarmıha gerilip öldürülmüştür.
Anadolu ve Orta doğu'da artık yaşayamayacaklarını anlayan Hz. İsa'nın Müridlerinden Aziz Paulos ve beraberindekiler, Yunanistan başta olmak üzere Avrupa'ya yayılmaya başlamışlardır.
Bu dönemlere kadar Avrupa'nın geneli çok ilkel ve zayıf bir kültürle yaşamaları neticesinde, Hıristiyanlık din kültürünü duyan ve gören Avrupalılar, Hıristiyanlık'tan derin şekilde etkilenerek büyük çoğunluk Hıristiyan dinini kabul etmişlerdir.
Yahudilik'te olduğu gibi, Hıristiyanlık'ta yüzyıllar boyu Avrupalıları Hıristiyan din kurallarına göre yönetmeleri neticesinde, büyük haksızlık ve yolsuzluklar yüzünden, üç yüz yıl din savaşları olarak bilinen çatışmaları yaşamışlardır.
Mevcut dini yönetim yapısının böyle gitmeyeceğini gören ve aynı zamanda Hıristiyanlığın en sadık Havarilerinden Martin Luhter, bu gidişe bir dur demenin yöntemini aramıştır.
Bu düşüncesini gerçekleştirmek için Avrupalı Krallar, Dini Aristokrat, Entellektüel, Ticaretçi (Merkantalist) ve Siyasilerle bir araya gelerek, barış içerisinde yaşamanın yollarını aramışlardır.
Hıristiyanlık din anlayışı her ne kadar Yahudilik dini yönetim yapısına karşı çıkmış olsa da, kendisi de Avrupa'da aynısını sürdürmüştür.
Bu yüzden Orta doğunun bağnaz ve radikal kültürüyle yaşanamayacağını düşünen Avrupalılar, Orta çağın sonu ve Yeni Çağın başlama tarihi olan 1500 yıllarından itibaren, Reform ve Rönesanslarla çağdaş modern yaşama adım atmışlardır.
Reform ve Rönesans düşüncesini yaklaşık Avrupa ülkelerinin hepsi kabul ederek Laiklik, Sekülerizm ve Demokrasiye geçmek için büyük bir çaba içerisinde olmuşlardır.
Eğer ki Avrupa ülkeleri bu reformları yapmamış olsaydı, Orta doğu'da gerek eskiden gerekse günümüzdeki Müslümanların kendi içlerinde yaşadıkları çatışmaları, Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta yaşayacaktı. İşte Avrupalılar bu tehlikenin önünü Laiklik, Sekülerizm ve Demokrasi ile almışlardır.
Buraya kadar Yahudilik ve Hıristiyanlığın geçirmiş olduğu tarihi evrelerini kısaca bu şekilde özetledikten sonra, Aynı kültürel damarlardan beslenerek var olan İslam dininin özüne geçmeye çalışalım.
Çünkü İslam dini her ne kadar M.S. 610 yılında var olsa da, Yahudilik ve Hıristiyanlık dininin kurucuları olan Hami ve Sami toplumuyla aynı kökenden gelmektedirler.
Onun için eski Yahudilik ve Hıristiyanlığın kültür yapısı ile günümüzdeki İslam'ın kültürel yapısı, birbirlerinden çok fazla farklı değillerdir.
İslam dininin kural ve kaidelerine geçmeden önce, bu dinin Peygamberi olan Hz. Muhammed'in de içerisinden çıktığı Arap toplumunu Sosyolojik, Coğrafi, Ekonomik ve Psikolojik özelliklerini incelemeyerek devam edelim.
a)Sosyolojik olarak Arap toplumu: İslama sosyal, siyasal ekonomik ve psikolojik rengini veren halk, Arap toplumunun kendisidir. Yahudilerden ayrılmış ve ilk Atalarının adı olan Hami sülalesinin, Kureyş, Haşimiler, Emeviler, Bedeviler ve Suudi Vahabi şeklinde çoğalmışlardır.
Daha sonraları Afrika ve Hindistan bölgesinden getirilen kölelerden oluşan azınlıkların varlığı görülse de, çok az bir nüfusu oluşturmaları neticesinde tamamen Araplaşmışlardır.
Diğer taraftan Mısır'da önemli bir çoğunluğu oluşturan Berberiler, Arap ülkelerinde ise Asurilerden kalan Nasturi, Keldani ve Süryani topluluklar da bölgede yaşayan diğer halklardır. Bu halklar Hıristiyanlığa inanıp, Arap ülkelerinde azınlık durumundadırlar. İsimleri sayılan halklar tamamen Arap İslam din kurallarına göre yaşamakta olup, hiçbir siyasi, sosyal ve kültürel özgürlükleri söz konusu değildir. Kısaca sosyolojik olarak bunları ifade edebiliriz.
b) Coğrafi olarak Arap toplumu: Arap toplumunun büyük bir çoğunluğu çöl ikliminin hakim olduğu bir coğrafya da yaşamaktadırlar. Çöl ikliminde var olan bitkilerden tutalım diğer canlı hayvanların hepsi, dünyanın diğer bölgelerinden tamamen farklı bir yaşam özelliğine sahiptirler. Bu özelliklerden belli başlı olanlarıysa, örneğin insanların büyük bir kısmı günlük yaşamlarında üzerlerine basit bir bez parçası örtmesi. Ayakların çoğunlukla çıplak ya da terlikli olması. Vücudun diğer bölgelerinin de önemli bir kısmı ya açıktır veya basit bir bezle genişçe kapatılması. Yiyeceklerin genellikle soğuk ve kaşık kullanmadan elle tüketilmesi. Her canlı türünün bu bölgelerde yaşama şansının bulamaması. Ve eskiden en büyük ticari araç olarak Develerin kullanılması gibi.
Çöl ikliminin aşırı sıcak olması nedeniyle, insanlarda önemli derecede bir tembellik mevcuttur. Bu yüzden ekonomik ve siyasi gücü olanlar serin yerlerde vakit geçirirken, diğer tüm yapılması gereken işleri ise, sıcaklığa bakılmadan köle ya da dışarıdan getirilen işçilerin çalıştırılması.
Ve aşırı sıcak olan bu iklimde yaşayan insanlar, cinsellik noktasında diğer bölgelere göre çok daha fazla isteklidirler. Bu yüzden de Arap toplumunun yaşadığı ülkelerde nüfus sürekli artmaktadır.
Buna İslam dininin haram ve günah olarak gördüğü doğum kontrolüne karşı çıkması da diğer etkenlerdendir. Erkeklerin birden çok kadınla evlenme imkanıyla birlikte, aşırı derecede doğumun gerçekleşmesi, Arap nüfusunun bölgenin kaldırma gücünü çok fazla germektedir.
c) Ekonomik olarak Arap toplumu: Orta doğu ve özellikle Arap toplumunun yaşadığı bölgelerin büyük bir kesiminin çöl olduğu bilinmektedir.
Bu yüzden toprak ve hayvancılık tarımına dayanan bölgeler yok denecek kadar az olması neticesinde, toplumun çoğunluğu Din devletinin ya da Şeyhlerden yardım bekleyerek yaşamaları.
İkinci ve en önemli ekonomik faaliyet ise ticarettir. Eski dönemlerde Araplar ticareti daha çok Deve kervancılığı şeklinde sürdürmüşlerdir. Bu ticarette alım satım ürünleri daha çok tahıl, tekstil ve hayvancılığa dayanmakta idi.
Avrupa'da Sanayi ve Makinalaşma geliştikten sonra, Arap bölgelerinde Jeolojik aramalar sonucunda Petrol bulunmuştur. Petrolun bulunmasıyla Arap toplumunun ekonomik yaşantısında yeni bir ticari alan açılmış oldu.
Bu ticari imkanla Araplar istemeyerekte olsa çevre ve diğer ülkelerle çeşitli ilişkkilere girmek zorunda kalmışlardır. Bunun sonucunda çevreyle olan ilişkilerden sürekli korkan Arap ileri gelenleri, her geçen gün daha da bağnazlaşarak radikalleşmişlerdir.
Petrolün çıktığı her bölgede, Arap toplumunun dini Şeyh ve Alimleri hem bu petrolleri kendi malları olarak sahiplenmişlerdir, hem de devlet yönetimini ellerinde bulundurmaları neticesinde, halkın çoğunluğu yine kölelik yaşamından kurtulamamıştır.
Doğal olarak her toplum yaşamış olduğu ülkenin ekonomik imkanlarına göre aktivite ve düşünce geliştirmektedir. Arap toplumu da kendi coğrafyalarının petrol ve ticarete dayanan ekomik imkanlarına göre ve iklimsel özelliğe uygun bir ruh yapısı geliştirmişlerdir.
c) Psikolojik olarak Arap toplumu: Çöl iklimi ve ana ticareti oluşturan petrola dayalı hayat, Arap toplumunun büyük çoğunluğunu, devlete ve bu devletin her kademesinde yer alıp etkili olan Petrol Şeyhlerine bağlılık had safhadadır.
Buna ilave olarak eski Tanrı Krallık tapınmasından gelen en büyüğe ve bilinmezliğe aşırı derecede bağlılık, bölgenin toplumsal ruh yapısında, kolayca değişmeyen tapınma duygusunu hakim kılmıştır.
Arap toplumundaki tarihsel bu ruh yapısıyla ortya çıkan Peygamber, Halife, Şeyh, Alim Lider ve İdareciler, tapınma ve kul olmayı en büyük temel dini felsefe yapmışlardır.
Ve bu ruh yapısıyla başta tanrının kendilerini özel yarattığını, hatta tanrının yerdeki temsilcileri olduklarını iddia edip, halkın bu dini kişilere yakın olması demek, aynı zamanda tanrıya da yakın olmaları anlamına geldiği gibi, ekonomik olarak yardı almak anlamına da gelmektedir.
Arap toplumu, tanrının yeryüzündeki temsilcileri olarak gördüğü ve inandığı bu dini kişilerin, koymuş oldukları emirlere tartışmasız bağlı kalarak yoksulluk içerisinde bile son derece mutludurlar. Çünkü kendilerinin bir gün öbür dünyada büyük bir cennet mukâfatına kavuşacağına inanarak bir kişilik ve aile psikolojisi şekillendirmişlerdir.
Şekillenen bu psikolojiyle, Arap ırk milliyetçiliğinin yanında İslam din milliyetçiliği, tahminlerden de öte gelişerek, kendilerinden başka diğer her toplumu, dini, kültürü ve düşünceyi aşağı ve küçük görmektedirler.
Bu da doğal olarak Arap toplumunun farklı halklar ve kültürlerle mesafeli ve sınırlı yaşamalarına sebep olmaktadır. Ya da zorunluluk halinde, sürekli diğer toplumları asimile etmek amacıyla bir takım ilişkilere göz yumulmaktadır.
İslam dini ve Arap toplumu bu temel yapılarından dolayı, var olduğu günden bu zamana kadar hiçbir şekilde farklı din, dil, düşünce ve kültürlere asla töleranslı yaklaşmamaktadır.
Sürekli kendinden olmayanı aşağı, geri zekalı ve günahkar (Münafık) görme Psikolojisiyle, Arap toplumunun tedavisi mümkün olmayan ukala (Yükseklik Kompleksi) bir ruh haliyle yaşamya devam ettiğini görmekteyiz.
İfade edilen bu ruh yapısıyla yaşayan bir toplumda, Peygamber, Dini Şeyh ve güçlü olan ya da bu güçlülerle kanbağına dayalı yakın ilişkisi olanlar, sürekli toplum üzerinde baskı, üstünlük ve ayrıcalık hükmüne sahiptirler.
Bu da toplum içerisinde çok derin sınıf, kültür, sosyal ve siyasal farklılıkların yaşandığını göstermektedir. Yetki ve gücü olanlar bu sistemi devam ettirmek için şu silahları kullanmaktadırlar.
Her şeyden önce dini yetkileri elinde toplayan en üsten alt rütbedeki kişiler, birisine dinsiz ya da akılsız (Idrağı Bitrak) dediği anda, o kişiye herkes aynı gözle bakmaya devam edip, çoğunlukla doğruluğu ve yanlışlığı bile tartışılmamaktadır.
İkinci büyük baskı aracı, ekonomik olarak zengin olmaktır. Çünkü İslam mantığında zengin olmak demek, bu varlığı Allah'ın ona bahşettiğine inanılması.
Üçüncü baskı aracı, Devletin şeriat kurallarına karşı aykırı düşünmek, hareket etmek ve yaşamak isteme durumunda, idam başta olamak üzere her türlü şeriat cezalarıyla cezalandırılmasıdır. İfade etmeye çalıştığımız bu toplumsal ruh yapısı, İslam'dan önce çok daha ağır şekilde egemen olmuştur.
Bunu gören Hz. Muhammed, kendi bilgelik düşüncesine ve çevreden öğrendiklerine dayanarak, toplumu bu işkence ve gırdaptan kurtulmanın yollarını aramıştır.
Ve bulmuş olduğu yol ise, İslam dini adıyla yeni bir tek tanrılı dinin kural, kaide ve kanunları olan Kuran-ı Kerim'deki Süre ve Ayetleri sistematikleştirmek için, kendisini Peygamber ilan ederek işe başlamıştır.
Gelecek bölümde Hz. Muhammed'in İslam dini düşüncesiyle ne kadar başarılı olduğu ve öldükten sonra İslam dininin de ve de Arap toplumunda nasıl bir değişim yaşandığını incelemeye devam edeceğiz.

Cemal Zöngür





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın din kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (1)
Hz. Ali ve Ehlibeyt Alevi Midir?
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (3)
İslamiyet Yeniliğe Açık Bir Din Midir?

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Lider mi Toplumu Şekillendirir; Toplum Mu Lideri?
Tbmm'de Yedi Maddelik Anayasa Değişikliği Neyi Çözer?
Alevilerin Kapılarına Saldıranların Açık Kimliği
"Türkleri Yeniden Tanımak" Araştırma Kitabımı Yazma Nedenim :
İşte Türkiye'nin Yaşam Kalitesi ve Mutluluk Karnesi..!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Toplum Hak Ettiği Şekilde Yönetilir [Eleştiri]
Deprem Öldürmez Zihniyet Öldürür [Eleştiri]
Sayın Başbakan Binali Yıldırım, Alevi Kültürünü Ne Kadar Tanımıştır? [Eleştiri]
Atatürk'ün Din ve Alevilere Bakışı [Eleştiri]
Halka Götürülen Her Oylama Demokratik Midir? [Eleştiri]
Akp'li "Evetçiler" ile Chp'li Hayırcıların Halka Açıklayamadıkları Sırları..! [Eleştiri]
Türkiye Halkına Tek Soru; Demokrasiden Ne Anlıyorsunuz? [Eleştiri]
Anayasa Değişikliğinin Yarattığı Umutlar ve Uçurumları..! [Eleştiri]
Fetö, Deaş ve Kenan Evren Kardeşliğinin Tarihçesi [Eleştiri]
Katar'la Ne Yapılmak İsteniyor? [Eleştiri]


Cemal Zöngür kimdir?

Ben Cemal Zöngür, Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunuyum. Sosyoloji, Tarih ve Siyaset üzerine araştırmalar yapmaktayım. Yayınlanmış bir kitabımın dışında çeşitli gazetelerde yüzden fazla makalelerimde yayınlanmıştır. Ve iki kitap dosyam yayına hazır durumdadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Tam bağımsız Tarih ve Siyaset üzerine yazan her Yazar


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.