..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Doðaüstü henüz anlayamadýðýmýz doðal þeylerin adý. -Elbert Hubbard
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Yeter Özhal




6 Aðustos 2016
Uykunda Bile Dinlemelisin.  
Yeter Özhal
"Seni son kez uyarýyorum Meltem. Treni kaçýrdýn. Eðer delilleri kullanabilseydin belki bir þansýn olurdu. Ama kullanmadýðýna göre, artýk örgütün içine soktuðun muhbiri herkes tanýyor demektir. Yani deþifre oldun! 2 gün sonra çok kötü þeyler olacak. Peþine 3 kiþi taktýlar. Sana son kez söylüyorum, “Kaç kurtul!” Ayrýca, kaldýrýmýn karþýsýnda dururken bana baðýrdýðýný duydum, merak etme. Ve lütfen sen de benimkini duy! Kurtul buradan..."


:AHCC:
Gecenin ilerleyen saatlerinde aniden uyanýverdim. Gözlerim karanlýðýn içinden hiçbir þeyi seçemiyordu. Saniyeler ilerledikçe, terden sýrýlsýklam olan yastýðýmdan doðrulup, açýk unuttuðum penceremden dýþarý bakmak istedim.

Gözüme yatmadan önce gardolabýn kapýsýna astýðým ve yaðmurdan ýslanan montum iliþti. Yataktan aðýr aðýr kalkarken hafifçe montuma doðru uzandým. Hâlâ ýslaktý. Karanlýðýn içinde, bir müddet elimle montun cebine koyduðum sigaramý aradým. Elime çakmak, cep telefonu iliþti ama sonra sigara içmekten vazgeçtim.

Mont hâlâ ýslaktý. Camdan içeriye buram buram toprak kokularý yayýlýyordu. Perde, açýk kalan camdan esen rüzgarla dalgalanýyordu. Perdeyi kaldýrýp, baþýmý dýþarýya uzattým. Gecenin kör karanlýðýnda usulca çiseleyen yaðmur devam ediyordu. Ýkindi saatlerinde baþlayan o çýlgýnca bardaktan boþanýrcasýna yaðan yaðmur gitmiþ, yerine uslu bir çocuk gelmiþti. Pencereden bakýnca, uzaktan gördüðüm TEM otoyolundan geçen tek tük otomobillerin dýþýnda, hiç bir canlýnýn dýþarýda olmadýðýný, yýldýzlarýn, berrak ve temiz havada ýþýl ýþýl olduðunu, evimin karþýsýndaki devasa plazalarýn bile ýþýklarýnýn söndüðünü gördüm.

Saatler öncesine gidip, yaðmurun ilk baþladýðý saate odaklandý aklým. Saat 14 sularýydý. Ýnanýlmaz bir yaðmur baþladý, her geçen saniye þiddetlenmiþti. O gün hava çok güzel olduðu için, yanýma þemsiye almamýþtým. Sadece montumun kapiþonunu kapatmakla yetinmiþtim. Sarýyer’de dolmuþun gelmesini bekliyordum.

Bir anda hayalle karýþýk bir þey gördüðümü düþünmeye baþladým. Dolmuþ beklediðim kaldýrýmýn karþýsýnda birini fark ettim. Elleri ceplerinde duran bir kadýndý. Bana dikkatlice bakýp arabalarýn geldiði yöne doðru bakýþlarýný kaçýrýyordu. Daha dikkatlice bakýnca, bu kadýnýn lise arkadaþým Sezen olduðunu anladým. Gözlerime inanamamýþtým. Ya hayal görüyordum, ya da geçekti ama kesinlikle Sezen’di o!

Yaðmur dakikalar içinde þiddetini arttýrdý. Ellerini cebinden çýkarmadan arada bana bakýþlar fýrlatan Sezen’e baðýrmaya baþladým. Ýlkinde duymadý. Bu sefer avazým çýktýðý kadar “Sezeeeen, Sezeeeennn!” diye haykýrdým. Arabalarýn çamurlarý sýçratarak geçip gitmesinden, yaðmurun olduðundan fazla hiddetli olmasýndan Sezen çýðlýklarýmý duymadý bile. Önümde duran sarý dolmuþa bakarken, bir iki adým çekilip kapýya yöneldiðimde, kafamla Sezen olup olmadýðýný kestiremediðim kadýnýn nerede olduðuna baktým. Yok, Sezen gitmiþti!

Evet, Sezen benim liseden arkadaþýmdý. En iyi, en yakýn dostumdu. Liseden mezun olduktan sonra ikimizin de hayatý tabii ki deðiþti. Ailesi zengindi Sezen’in. Üniversiteyi okumasý için onu Ýngiltere’ye gönderdiler. Ben Ýstanbul Üniversitesi Gazetecilik bölümünü kazandým. O Ýngiltere’ye ailesinin istediði hukuk bölümünü okumaya gitti. Yurt dýþýna gittikten sonra sýk sýk telefonla görüþtük. Arada ailesini ziyarete geldiðinde de bir iki saat bir yerlede oturup sanki hiç ayrýlmamýþýz gibi sohbetler ediyorduk. Bana Ýlgiltere’den her telefon açtýðýnda hýçkýrarak aðlýyordu. Ýstemediði bir bölümde okuduðu için babasýna veryansýn ediyordu. Ne zaman onunla konuþsam, her geçen gün sinirlerinin biraz daha yýprandýðýný hissediyordum. “Þu lanet olasý memlekkette benim ne iþim var? Ben de gazeteci olmak istiyorum,” der, Amerika’ya yerleþmek istediðinden bahsederdi.

Onunla en son görüþtüðümde,artýk dayanamadýðýný ve Amerika’ya gitmek için giriþimler baþlattýðýný söyledi. Yüz yüze görüþmeyeli tam tamýna 5 yýl oldu. Amerika’ya gitti. Gittiðinden ailesinin haberi yoktu. Annesi Meriç Haným’la konuþtuðumda, kýzýnýn hâlâ Ýngiltere’de olduðundan bahsediyordu!

Sezen beni aramýyordu. Ben onu ne zaman arasam, telefonu çalmýyordu. Belli ki telefon numarasýný deðiþtirmiþti. Yaþadýðýndan emin deðildim.

Bu arada üniversiteden dereceyle mezun oldum. Türkiye’nin en büyük, en çok satan gazetesinde iþ bulup çalýþmaya baþladým. Ýlk iþim adli gazetecilikti. Ýþimi severek yapýyordum. Her gün adliyelere gidiyor, pusuya yatýyor, adliyelerden çýkacak enteresan, ilgi çekici, hayret verici, dehþet dolu haberler çýkarmanýn peþine düþmüþtüm.

Günlerim böyle geçiyordu. 1 sene sonra ailemden ayrýlýp, kendi evime taþýndým. Sezen’in hayatýndan þüphe duyduðum için annesiyle görüþmeye karar verdim.

Zaman zaman, boþ olduðum günlerde Meriç Haným’la görüþmeye giderdim. Onunla yaptýðýmýz sohbetlerden anladýðým kadarýyla, Sezen’in Amerika’da yaþadýðýný ve orada kendine bir hayat kurduðunu sonunda öðrenmiþti. Sezen’in yaþadýðýný biliyordum artýk. Arada Meriç Haným’la telefonla görüþmeye baþladýk. Bana Sezen’in aradýðýný ve durumunun çok iyi olduðunu söylerdi.

Bu süreç zarfýnda, Sezen hiç bana selam göndermiyordu. Dikkatimi çeken ilk þey bu olmuþtu. Aslýnda biz insanlar iþ hayatýnýn gizli çarklarýnýn içine daldýðýmýzda, bazý duygularýmýzý arka plana atýyoruz. O çarklar bizi öylesine kevgire çeviriyor ki, bazý deðerlerimizi unutuyoruz. Bir arkadaþ, bir dost, ya da aile bize çok uzaktan el sallayan biblolarmýþ gibi geliyor. Oysa yalnýzlýklarýmýzýn içinde kývranýp duruyoruz.

Zaman ilerledikçe, gazete beni adli muhabirlikten alýp, bir köþe verdi. Gazetede köþe yazmam, benim en büyük hayalimdi. Gazetecilerin Nirvanasý’dýr orasý. Her gün yeni yeni þeyler yazarsýn, okuyucu kitlen olur. Sana her gün binlerce mail gelir. Bazýlarý anana avradýna söver. Bazýlarý da aynen senin gibi düþünüyorum der. Benim yazdýðým konular genelde siyasetçilerin pislikleri üzerine olurdu. Yalnýz bu konu çok hasssas bir konu olduðu için ve hassaslýðýnýn farkýnda olduðum için, yazým üslubumu ona göre ayarlýyordum. Bolca kinayeler, mecazi anlamlar, gerçek kiþileri hayali kiþilere çevirip anlatmalar, arada espriler katarak birilerini anlatmaya çalýþýyordum.

Doðrusu, ülkemizde normal zekâ seviyesine sahip olan herkesin anlayabileceði türden þeylerdi. Yani benim yazýlarýmý okuyan en saftirik vatandaþ bile, o yolsuzluðun ya da hýrsýzlýðýn kim ya da kimler tarafýndan yapýldýðýný þýp diye anlayabilirdi.

Bolca küfür dolu, hakaret ve tehdit dolu mailler ve telefonlar alýyordum. Umrumda bile deðildi. Adli muhabirlikten geldiðim için, bu tehditlerden nasýl korunacaðýmý çok iyi biliyordum. Ama gazete yaptýðý tirajlarý düþünerek mi, yoksa gerçekten benim hayatýmdan endiþelendiði için mi bilmem yanýma bir koruma bile verdi. Ýþte tam da böylesi bir dönemde, bana Kanada’dan sürekli ayýn 1. günü kart postal gelmeye baþladý. Bana kart postal gönderen kiþinin adý “Nezeri Emile Polyrill” isimli bir kadýndý. Kadýn olduðunu bana yazdýðý þeylerden anladým.

Yazdýðý þeyler Ýnglizce’ydi. Ýngilizcemin çok iyi olduðunu bilen birisiydi. Gönderilen adres Oktawa þehrinde bir kasabaydý. Bana sürekli bir hikâyeden bahsediyor ve hikâyenin içinde kendisinin de olduðunu, benim de bu hikâyede baþ kahraman olduðumu, baþýmýn ilerki zamanlarda belaya gireceðini, bana komplo kurulacaðýný, kurulan bu komployu kimsenin çözemeyeceðini ve en sonunda da benim infaz edileceðimi söylüyordu. Beni bir çeteyi araþtýrmaya ve onlarýn çevirdikleri dolaplarý çözmeye itiyordu. Tam Hollywood senaryolarý gibiydi.

Tabii ki ilk kartlarda yazýlanlara pek itibar etmedim. Kartlarda hep soðuk Kanada’nýn mükemmel manzaralarý vardý. Buz tutmuþ göller, kar yaðmýþ daðlar, sýk ormanlarýn karla kaplý yamaçlarý falan. Ama arkasýndaki yazýlar da bir o kadar korkunç ve soðuktu.

Düþünmeye baþladým. Neden her ayýn 1. günü bu kartlar bana geliyordu? Kanada’da hiç tanýdýðým biri de yoktu. Benim yazdýðým þeyler birilerini rahatsýz etmiþ olsa, neden oradan bana böyle garip mesajlar gönderilmek istensin ki? Bizim ülkede böyle garip korku filmi tadýnda hareket eden kimse olmamýþtýr.

Sonunda kartlarýn geldiði adresi araþtýrmaya karar verdim. Yanýmda benimle birlikte çalýþan, adliyelerde birlikte koþturduðum en yakýn muhabir arkadaþým Mustafa’yla birlikte týpký bir dedektif gibi çalýþtýk. Sonuç, sýfýr! Kartlarýn geldiði adres fos çýktý. Ufak bir umutsuzluk kapladý ikimizi de. Bir ara bu mevzuyu unutup iþlerime odaklandým.

Ama ayýn 1’de bana gelecek kartý da merakla bekliyordum. Ayýn 1’ne 1 gün vardý. O gün gazetede kendi büromda olmam gerekiyordu. Çok önemli bir toplantý olacaktý. Genel yayýn yönetmenimiz bütün köþe yazarlarýný toplayýp, ülkenin geçtiði zor þartlar konusunda hepimize ayar çekecekti sanýrým. Gazetenin kulislerinde dönen dedikodulardan bazý sivri gazetecilerin iþine son verilebileceðinden bile bahsediyorlardý. Tabii ki bunlarýn en baþýnda da ben geliyordum.

Ayýn 1’i oldu. Saat tam 10’da büyük toplantý odasýnda herkes meraklý gözlerle Genel Yayýn Yönetmenimizin gelmesini bekliyordu. Kimseden çýt çýkmýyor, bazýlarý önündeki kaðýt parçalarýna garip garip þekiller çiziyor, karalamalar yapýyor, bazýlarý savunma tezi yazýyor, bazýlarý da benim gibi ne olacaksa olsun havasýnda ellerini göðsünde birleþtirip olacaklarý bekliyordu. Tam o sýrada yönetmen içeriye girdi. Bazýlarý ayaða kalktý, bazýlarý (bizden yaþça büyük olanlar) baþlarýyla selam verdiler. Ben de hafiften ayaða kalkma hareketi yaptým ama hemen yerime çöreklendim.

Yönetmenin elinde bir dosya vardý. Önce hepimize soðuk bir bakýþ attý ve toplantýya baþladý. O konuþurken, toplantý odasýnýn camekânlý bölümünden birinin geçtiðini fark ettim. Bu bizim Mustafa’ydý. Kafamý iyice kaldýrýp ona baktým. Çaktýrmadan odanýn önünden geçiyormuþ gibi yapýp, bana elinde tuttuðu bir þeyi gösteriyordu. Ýyice bakýnca, elinde bir cd’nin olduðunu fark ettim. Benim cdyi gördüðümü anlayýnca da, baþýný sallayarak, iþaret parmaðýyla 1 yaptý.

Bu ne anlama geliyordu?

Kart postal yerine cd mi gelmiþti?

Bu uzayýp giden sýkýcý toplantýnýn konusu da belli olmuþtu. Gazeteye karþý artan tehditler! Artýk daha dikkatli olmamýz gerekiyordu. Seçtiðimiz ve yazdýðýmýz konular bundan sonra daha iþe yaramaz olmalýydý. Bla bla bla iþte. Hepimiz konuyu anladýðýmýzý ve yazýlarýmýza daha dikkatli ve özen göstereceðimizi belirterek toplantýdan çýktýk.

Benim aklým sadece Mustafa’nýn gösterdiði cd deydi. Koþar adýmlarla çalýþma odamýza girdim. Mustafa her zamanki gibi bilgisayarda oturmuþ týkýr týkýr bir þeyler yazýyordu. Ýçeriye girdiðimde yazýsýný bitirdi, ayaða kalktý. Masamýn üstünde duran cd yi göstererek, “Bugün kart yok, onun yerine cd gelmiþ,” dedi.

Hemen heyecanla cd yi bilgisayarýma taktým. Fakat cd deki yazýlým farklýydý. Benim bilgisayarýmda açýlmadý. Mustafa’nýn bilgisayarýna taktýk, onda da açýlmadý. Ýkimizin de bilgisayarýnda olmayan bir programla yazýlmýþtý. O saniye sinirden çýldýrdýðýmý hissettim. Ne yapabiliriz, nasýl olur, ne ederiz derken, Mustafa bilgisayar yazýlýmcýsý arkadaþý Uður’dan bahsetti. Tamam dedim, gidelim verelim þunu, bakalým ne çýkacak?

Akþama sözleþtik, Galata’da Uður denilen adamla buluþtuk. Uður bildiðiniz kafayý sýyýrmýþ bilgisayarcýlara benziyordu. Ýnanýlmaz zeki bir adam olduðu belliydi. Mustafa konuyu özetle ona açtý. Kanada’dan gelen cd nin çok önemli olduðunu ve programýn mutlaka açýlmasý gerektiðinden falan bahsetti. Uður bizi böyle James Bond ayarýnda görünce inceden gülmeye baþladý.

“Bu zamanda cd açamamak nedir ya!” diyerek de hafiften bizi küçümsedi. Neyse ki tamam, ben bu iþi çözerim diyerek cd yi aldý, Galata’nýn karanlýk sokaklarýnda kayboldu.

Mustafa’ya ne zaman cd yi sorsam Uður’a ulaþamadýðýný söylüyordu. Bir ara ben de cd den umudumu kestim. Hatta unuttum. Ýþlerim o kadar yoðundu ki, cd aklýma bile gelmiyordu.

Bir hafta sonu evde tek baþýma projeme odaklanmýþken, Mustafa’dan telefon geldi. Açtýðýmda heyecandan ne diyeceðini bilemeyen çocuklar gibi kekeleyerek konuþuyordu.

“Meltem, Uður’a ulaþtým. Cd’yi çoktan çözmüþ. Onu almaya gidiyorum,” dedi.

Þok oldum. Niye bu zamana kadar ses seda çýkmamýþtý? Çünkü Uður bir ara yurt dýþýna çýkmýþ ve cd yi bir kenara atmýþtý. Geldiðinde aklýna gelmiþ, açýp bakmýþtý. Gördüklerinden sonra da hemen Mustafa’ya ulaþýp haber vermiþti. Mustafa’yý bekliyordum. Saat 18.00 olduðunda kapý çaldý. Gelen Mustafa’ydý.

Elinde cd, bana korku dolu gözlerle bakýyordu. Burnunun dibinde tutmuþ, yavaþ ve ritmik bir hareketle sallayýp duruyordu.

“Ne oldu, niye öyle bakýyorsun?” dedim.

“Gördüklerine inanamayaksýn, hatta inanmak bir kenara belki de kafayý yiyeceksin,” dedi.
Ýçeriye girdi. Cd’yi bilgisayarýma taktým. Evet, o cd’de binlerce sayfadan oluþan, küçük küçük dosyalar vardý. Ýçlerinde devlet arþivlerinden alýnmýþ dökumanlar, fotoðraflar, kayýtlar, ýslak imzalý belgelerin görüntüleri ve onlarca video!

Oturup sabaha kadar videolarý izledik. Sonra devlet arþivlerinden alýnmýþ evraklara baktýk. Gizli belgeler ve þifreli yazýþmalarýn kriptolarý...

Okumaya kalksak, hiç yemek yemesek, uyumasak, tuvalete gitmesek 2 haftamýzý alýrdý. Sabah saatlerinde yorulduk ve uyumaya karar verdik.

Öðlen saatlerinde ikimizde savaþtan çýkmýþ gibi yorgun bir halde uyandýk. Kahvaltý yaparken Mustafa týrsmýþ ama çaktýrmýyor ayaklarýyla bir þeyler geveledi.

“Abi bu iþi fazla uzatmayalým lütfen. Bak yönetmen hepimizi uyardý. Sen de tehditler alýyorsun. Bak kýzým, bu iþler bize göre deðil anladýn mý? O cd kim tarafýndan gönderilmiþ bunu bile bilmiyoruz. Dünyanýn öteki ucundan, fos çýkmýþ bir adresten bize gelen belgeler bunlar. Kim lan bu?”

Mustafa çok korkmuþtu. Aslýnda haksýz da deðildi. Gördüklerimiz öyle yenilir yutulur þeyler de deðildi. Bulaþýrsak, kesin beynimizi daðýtýrlardý. Hatta bedenimizi atomlarýna bölerlerdi. Ýçimi bir karamsarlýk sardý. Her þey kötüye gidiyordu. Suratýmýn þekli deðiþmiþti.

Ona bakarak sadece, “Tamam,” dedim.

Bu riske girmeye deðer miydi bilmiyorum ama Mustafa’ya tamam dedim.

Ertesi gün öðleden sonra bir iþ için Ýstiklâl Caddesinde arkadaþýmla buluþtum. Meclisten geçecek bir kanunla ilgili görüþlerini alýyordum. Tam sohbet bitmiþti ki, Mustafa’dan telefon geldi.

Beni çok acil ofise çaðýrýyordu.

“Ne oldu Musti?” dediðimde, “Geldiðinde görürsün,” dedi.

Yine bir þeyler dönüyordu.

Arkadaþýmla ayrýldýk. O kendi iþine, ben de ofise gittim. Ýçeriye daldýðýmda Mustafa elinde büyük bir zarf tutuyordu. Masasýnýn üstüne iliþmiþ, garip garip bana bakýyordu.

“Yine o!” dedi.

Zarfý elime aldým. Kanada’dan geliyordu. Ama bugün ayýn 1’i deðildi! Ýçimde bastýramadýðým bir heyecan kasýrgasý baþladý. Heyecandan kalbim þah damarýmýn üstüne yapýþmýþtý. Ýkimiz de korku dolu gözlerle birbirimize baktýk. Mustafa, “Aç hadi,” diyince, zarfýn kenarýný yýrttým.

Ýçinden bir kaðýt çýktý. Kaðýdý açtýðýmda, yazýlan yazýnýn Türkçe olduðunu gördüm. Nefes alamýyordum. Mustafa’ya dönüp, “Ýyi de hacý, bu yazý Türkçe yazýlmýþ!” diye baðýrdým. Sesim odanýn içinde yankýlanmýþtý.

Mustafa aðzý açýk þekilde bana bakmaya devam ediyordu. “Nasýl? Emin misin olum?”

Evet, tabii ki emindim.

Mektupta aynen þunlar yazýyordu.

“22 Þubat’ta saat 14.00 sularýnda Sarýyer’deydim. Ýnþallah hâlâ anneme geldiðinde bindiðin dolmuþlara biniyorsundur dedim, ki doðru çýktý. 22 Þubat’ta anneme geleceðini biliyordum. Evet, ben de oradaydým.

Cd’yi çözmüþsün, tebrik ederim. Ama üstüne gitmemene þaþýrdým. Senden bunu beklemiyordum. O cd seni kurtaracak þeylerle doluydu. Harcadýn! En son yazdýðým kart postalda “Bu Son” demiþtim. Evet, bu son! Seni son kez uyarýyorum Meltem. Treni kaçýrdýn. Eðer delilleri kullanabilseydin belki bir þansýn olurdu. Ama kullanmadýðýna göre, artýk örgütün içine soktuðun muhbiri herkes tanýyacak demektir. Yani deþifre olacaksýn! 2 gün sonra çok kötü þeyler olacak. Peþine 3 kiþi takacaklar. Sana son kez söylüyorum, “Kaç kurtul!”

Ayrýca, kaldýrýmýn karþýsýnda dururken bana avazýn çýktýðý kadar baðýrdýðýný duydum, merak etme. Ve lütfen sen de benimkini duy! Kurtul buradan...

Nezeri Emile Polyril (Sezen Özçavuþ)”

Ýçime koskocaman bir fil oturmuþtu. Mustafa mektubu elimden sertçe alýp okumaya baþladý. O sýralarda beynimde ufak ufak elektriklenmeler oluyordu. Bugün o saatlerde Sarýyer’deydim ve gerçekten Sezen’i gördüðümü düþünmüþtüm. Sonra kendi kendime hayal gördüðümü söylemiþtim.Oysa öyle deðilmiþ!

Sanki aklým benimle alay ediyordu. Aylardýr bana Kanada’dan kart atan, meðerse Sezen’miþ! 5 yýldýr görüþemediðim caným arkadaþýmmýþ!

Pencerenin kenarýndayken bütün yaþadýklarým gözümün önünden bir film þeridi gibi geçip gitti. Sezen’in, peþine düþtüðüm çeteyi bilmesi ve bana yardým etmesi kolay anlaþýlýr bir þey deðildi. Çünkü bana gönderdiði Kanada’dan gelen mesajlar, onun da bir þekilde bu çetenin içinde olduðunu gösteriyordu. Onun gönderdiði bilgilerle epeyce yol almýþtým. Meclisin içindeki örgüt elemanlarýna kadar biliyordum. Araþtýrmalarým sonucunda bazý milletvekillerinin bu örgüte baðlý olduklarýný kanýtlayabilirdim. Ayrýca, bahsettiði gibi benim çetenin içinde bir muhbirim de yoktu! Bunu da nereden çýkarmýþtý?

Saat sabahýn 4’ünü gösterirken, buzdolabýndan limon çýkarýp, su ýsttým. Isýttýðým suya limon atýp tekrar odama girdim. Sonra aklýma bir þey dank etti!

Çetenin içinde tabii ki benim muhbirim yoktu! Ama Sezen kendini feda edip bana muhbirlik yapmýþtý. Bahsettiði muhbir kendisiydi. Elbette ya, elbette... Bunca zamandýr bana bu mesajlarý gönderen ve bilgi akýþýný saðlayan Nezeri Emile diye biri yoktu. O zaten Sezen’di. Ahhhhh be kýzým. Eðer 2 gün içinde verdiði delilleri kullanmazsam muhbirin deðiþfre olacak diyordu. Ya ona bir þey yaparlarsa?

Uyumam gerekiyordu. Bugün çok yoðun ve kaos dolu bir gün olacaktý biliyorum. O yüzden sakinleþmem gerekiyordu. Limonlu suyumu bir dikiþte bitirip yastýða baþýmý koydum. Evet, bugün dananýn kuyruðu kopacaktý. Hayatýmýn en zorlu kararýný vereceðim bir gününe baþlayacaktým neticede.

Sabah 11 gibi uyandýðýmda, hemen kalkýp üzerimi giydim. Hava yine yaðmurluydu. Bu havada taksi bulmanýn ateþ böceði bulmak gibi bir þey olduðunu biliyorum. Ama ýsrarla bekledim. Elimde evraklarýmýn olduðu siyah çanta var. Nihayet köþeden bir taksi bana doðru geliyordu. Durdurup bindim. “Caðaloðlu yokuþu,” dedim. Montumdan akan damlalar koltuðu ýslatýrken, ben buðulanan camdan dýþarýyý izliyordum.

Ofise adýmýmý attým. Mustafa’yý ve Erdem’i odama çaðýrdým. Sezen’in “Kaç kurtul” diye ýsrarla söylediði þeyi yapmayacaðým. Odamýn taze kaðýt kokusunu içime çektim. Oturup ikisiyle de aklýmdakileri paylaþtým. “Ya benimlesiniz, ya da ben tekim,” dedim. Ýkisi de þaþýrýp kaldýlar. Ne diyeceklerdi ki? Bu iþin sonunda ölüm de vardý, kahraman olmakta.

Þöyle bir düþündükten sonra ikisi de “Varýz” dediler. Sonra da günün sonuna kadar evraklarýn çýktýlarýný alýp, düzenleyerek, dosyalayarak geçirdik. Saat akþam 22 sularýnda artýk bir koli evrak oldu.

“Ben bu evraklarý savcýlýða teslim edeceðim. Meclisteki milletvekilleriyle ilgili, Haznedar Holding, Ýkbâl Holding ve Samatya Nakliyat’la ilgili de suç duyurusunda bulunacaðým. Ayrýca çeteye yardým eden bütün avukatalarý, polisleri, devlet memurlarýný da bildireceðim. Eðer yarýn kýyamet koptuðunda hepimiz yaþýyor olursak, burada birer bardak demli çay içeriz. Yok, tam tersi olursa... Hakkýnýzý helâl edin,” dedim.

Sndalyelerinin üstünde yorgunluktan helak olan Mustafa ve Erdem bana acý dolu gözlerle baktýlar. “Helâl olsun, sen de helâl et,” diyiverdiler. Birbirimizin yüzüne bakýp acý acý gülümsedik.

O koliyi Erdem’in arabasýnýn bagajýna koyduk. Üçümüz birlikte Ýstanbul Baþsavcýlýðýna gittik. Kapýya geldiðimizde tekrar helâlleþip, son kez birbirimize sarýldýk.

Onlara dönüp, “Bu iþ artýk adalete kaldý. Ben gidip savcýya ifademi vereceðim. Eðer savcý bu iþin ne kadar ciddi olduðunu görüp dava açarsa, size haber vereceðim. Yarýn sabah erken saatlerde kapýnýn önünde olun. Erdem, sen kameranla gel. Mustafa fotoðraf makineni unutma. Bu davayý ilk bizim patlatmamýz lazým. Unutmayýn, bu haber bizim. Belgeleri çarþaf çarþaf yayýnlatmak için Genel Yayýn Yönetmenini ayarlayýn. Nasýl yaparsýnýz bilmiyorum ama ikna edin iþte. Bizi tehdit edenlerden intikamýmýzý almamýnýn zamaný geldi. Gazamýz mübarek olsun, haydi Allah’a emanet olun.”

Sonra...

Savcý iþin çok ciddi olduðunu ve elimdeki belgelerle bahsettiðim kiþilerin müebbet bile yatabileceðini söyledi. Sabaha karþý suç duruyusu yapýldý. Belgelerde isimleri geçen milletvekili, bakan, iþ adamý, rektör, hukukçu, yazar kim varsa hepsine göz altý kararý verdi. Ýlk iþ, 50 kiþilik çete üyesini göz altýna alýp sorgulamak olacaktý. Sonra da diðerleri gelecekti.

Bizim çocuklar savcýlýk kapýsýnda pusuya yatmýþlardý. Ben sabahýn ilk ýþýklarýna doðru savcýlýktan çýktým. Olan biteni onlarla paylaþtým. O saatlerde gözaltý kararlarý verildi ve ismi geçen herkesin evine polisler gönderildi. Erdem ve Mustafa Genel Yeyýn Yönetmeninden zor bela izin koparmýþlar.

Evlerine baskýn yapýlan bütün herkesi canlý yayýnla televizyonlara verdik. Gazetemizde çarþaf çarþaf çeteyle ilgili dökumanlar yayýnlanmaya baþladý. Gözaltýlar baþladýkça ülkede þok dalgalarý yaþanýyordu. Milleti uzun yýllar uyutan çete, din, iman diyerek halktan para toplayýp ceplerine indirmiþti. Fabrikalar kurulmuþ, gemiler alýnmýþ, kirli iþlerin içine girilmiþti. Kaçakçýlýk, dolandýrýcýlýk, hýrsýzlýk, talan, adam öldürme.. ne ararsan vardý.

Milletin gözünde saygýnlýk kazanan þarlatanlar bir bir yakalandý. Ben, Mustafa ve Erdem o saatlerde ofisimizde demli çaylarýmýzý yudumluyorduk.

Bir ara telefonum çaldý. Sezen’in annesi Meriç Haným’dý. Sessizce onu dinledim. Sesi çok iyi geliyordu. Olaylardan üstü kapalý bahsettikten sonra;

“Sezen burada, artýk Türkiye’de kalacak. Haberin olsun yavrum,” dedi.

Artýk gülümsemeye baþladým. Çetenin içindeki “muhbirim” de yaþadýðýna göre, bugün baþýmý yastýða rahatça koyabilirim.




.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Merhaba
Gönderen: Okan Boncuk / , Türkiye
5 Þubat 2020
Akýcý bir hikaye. Güzel bir kurgu oluþturmuþsunuz. Kelimeler özenle seçilmiþ. Gündemden de yararlanmýþsýnýz. Emeðinize saðlýk.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn bireysel kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Gün Doðdu Seherden
Ýntikam

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Sandýkta Kalan Anýlar
Hikaye Yazmak Ýsteyenlere Sekiz Tüyo
Balta

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Zamanýn Boþluklarý [Þiir]
Yokluðun [Þiir]
Kendime Mektup! [Þiir]
Hayýr Desende [Þiir]
Git, Ama... [Þiir]
Unutamýyorum [Þiir]
Dar Sokaklar [Þiir]
Ahhhhhh,yalancý Yarim! [Þiir]
Unuttum [Þiir]
Sinsi Bir Kýþ [Þiir]


Yeter Özhal kimdir?

Yazmak yaþam biçimim, çizmek ise suskunluðumun çaresi.

Etkilendiði Yazarlar:
Etkilenmiyorum, sadece okuyorum.


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Yeter Özhal, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.