Mutlu insanlar tatlý þeylerden söz ederler. -Goethe |
|
||||||||||
|
Fatih camii; iþte þu iki kelimeden gayrisine ihtiyaç duymadan her anýldýðýnda zihnimde ve gönlümdeki tahtýna bir daha kurulur. Bir kadim dosttur benim için, Yeni camii, Süleymaniye ve ille de Sultanahmet gibi. Yedi tepeymiþ Ýstanbul evvel zaman içinde. Yürekler de fethedilsin diye belki de her tepesine bir muhteþem Cami yapýlmýþ. Þimdilerde adýna gökdelen dedikleri göklere meydan okumaya adanmýþ heyulalar arasýnda kaybolsalar da hala yüreklerimizin tepelerindeler. Eþimle ve kýzýmla beraber yapýlan tadilatlarla zarafetiyle yine öne çýkan itfaiye binasýnýn yanýndaki sokaktan Fatih Camiine doðru yürüyoruz. Önce minaresi karþýlýyor bizi tatlý bir yokuþu olan yolun sonunda. Binalar þimdilik caminin siluetine perde. Ama biz onun orada olduðunu, dört bir yandan kendisine akýp gelen irili ufaklý çaylarý, derecikleri bekleyen bir deniz gibi dingin ve engin oracýkta olduðunu biliyoruz. Bu bilginin verdiði huzurla yürüyoruz kesme taþlý sokakta. Mesai saati bitmiþ, kýzýmýz da kaldýðý yurttan hafta sonu tatili için gelmiþ geçen haftaya dair anlatýyor. Biz eþimle beraber eskilerden þifa olarak kullanýlmýþ musiki makamý gibi içimize nüfuz eden evladýmýzý dinliyoruz. Ne dediðinin çok önemi yok aslýnda. Bir hafta aradan sonra özlemle beklediðimiz gelmiþ ya, daha ne olsun. ÝHH baba evi gibi gelir hep bana. Uzakta ama bir eli hep üzerinizde, varlýðýyla bir güven, eminlik yurdu. Küçük bir iþimiz var. Beraberce gidip iþimizi halledip güzel insanlarla selamlaþýp kesme taþlarla olan yol arkadaþlýðýmýza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz. Sokaðýn baþýna gelince eþim saatine bakýyor. Bakmayýn saat dediðime. Öyle zarif zincirlerin ucunda týk diye kapaðý açýlan köstekli saatlerden deðil elbette. Hatta kol saati bile deðil çoktandýr saat dediðimiz þey, cep telefonunun saati. Namaza daha var diyor eþim. Hadi Orhan abide bir çay içelim. Orhan beyin çay ocaðý da bizim için bir sýla artýk. Ne zaman yolumuzu Fatih’e düþürsek içilecek bir bardak çayýmýz vardýr Orhan beyde. Küçücük hasýrlý tabureler, yüzeyleri yüzlerce çizikle istila edilmiþ minik sehpalar ve elbette Orhan beyin muhabbetiyle kaynattýðý çaylar. Çay ocaðýnýn önündeki kaldýrýmýn kenarý hatta yolun bir kýsmý bile dolu bu gün. Çarþamba pazarýnýn bereketi mi acaba? Gerçi akþam namazý yaklaþýyor pazar pek kalmaz bu saate ama yine de her zamankinden daha kalabalýk. Orhan Bey ortalýkta yok. Kim bilir belinde para önlüðü ellerinde çay bardaklarý ile nerelerdedir. Eþim bize boþ tabure bulmak için bakýnýyor. Biz kýzýmla birlikte birkaç adým yanda bekliyoruz. Yanýmýzdan geçen bir çocuk tam benim hizama gelince duraksayýveriyor. Bir þey soracak sanýyorum gayri ihtiyari dönüyorum ben de ona. 'Abla senin gözlerin ne kadar güzel' diyor ve sanki hiçbir þey dememiþ gibi yürüyüp gidiyor. Þaþkýn bakýnýyorum, Allah Allah bana mý dedi ki? Hay Allah haylaz çocuk iþte diye gülümsüyorum. Nihayet eþim iki tabure buluyor. Üçüncüsü yok. Yolun karþýsýna geçip tabureciklerimize oturuyoruz. Eþim çay ocaðýna boþ bardaklarla dönen Orhan beyle selamlaþýp her zamanki el hareketleriyle çaylarýmýzý ýsmarlýyor. Kýzýmýz yaný baþýmýzda ayakta duruyor. Bir taraftan da konuþmaya devam ediyoruz. Az önceki çocuk önümüzden geçiyor bu sefer. Eþime yönelip ‘mendil vereyim mi abi’ diyor. Konuþmasý ele veriyor cümleleri bizden olsa da çocuðun yabancýlýðýný. Ver bakalým delikanlý diyor eþim. Kýzým ‘sen Suriyeli misin’ diye sorunca çocuk kýzýmla beni fark ediyor, yanýt vermek yerine 'Abla’ diyor bir daha, ‘senin gözlerin ne kadar güzel, benim annemin gözleri de böyleydi.' dudaklarýmdaki tebessüm buz tutuyor. Çocuðun sesi kulaklarýmda uðulduyor. Sanki þu arkamda kalan fatih camiinin cümle þerefelerinden dört bir yana uçuþuyor. 'benim annemin gözleri de böyleydi.' Ey çocuk, geçmiþ zaman ekine hapsolmuþ söyleminden taþan hüzün iþte þu kaldýrýma mýhlayýverdi beni. Pazar yerinde yahut bir fýrýn kuyruðunda patlayýveren bir bomba mý ayýrýverdi seni anacýðýndan. Gözleriyle birlikte geçmiþinde asýlý kalan hangi acýyý býraktý küçücük yüreðine. Adýný soruyor eþim. Muhammed diyor. Muhammed kýzýma dönüp 'sen neden oturmuyorsun' diye soruyor. Kýzým ‘ben çay içmiyorum zaten gerek yok’ diyor. Muhammed olmaz diyor elini kaldýrýyor reddiyesini pekiþtirmek için olmaz böyle ayakta. Havaya kalkan kolundan bileðinin ne kadar ince olduðunu fark ediyorum. Üzerine oldukça büyük duran, geniþ ve uzun koluyla Muhammed’in her yerinden taþan kazak incecik bileklerini saklayamýyor kol yukarý kalkýnca. Muhammed arkasýný dönüp gidiyor, kolunda takýlý mendil poþeti neredeyse yarýlanmýþ gibi. Bir poþet daha var kolunda ama içindekiler görünmüyor poþetinin renginden. Ben hala dili geçmiþ zamanlarýn sarhoþluðunda bakýyorum peþinden. Bir dakika bile geçmeden Muhammed elinde bir tabureyle dönüyor kaldýrýmýn kenarýna. Yaþýndan büyük bir edayla al diyor kýzýma otur sende. Günahtýr, yazýktýr böyle ayakta neden bekleyesin. Eþim diyor ki Muhammed çay sever misin, bir bardak çay ikram edeyim sana. Ýncecik bileklerinin ucunda körpecik çýnar yapraklarýný andýran elini göðsüne götürüyor. Yok, abi sað ol içmeyeyim. Eþimle mendil satýþlarýnýn durumuna dair muhabbet ediyorlar. Orhan Bey ikinci çaylarýmýzý da býrakýp tepsisindeki diðer çaylarýyla yoluna devam ediyor. Ben hala geçmiþ zamanlarýn çengeline takýldýðým yerdeyim. Muhammed koluna taktýðý diðer poþetinden bir kutu kandil simidi çýkarýyor henüz açýlmamýþ. Bir yandan bantlarýný açmaya çalýþýrken abi diyor bu çay bir baþýna olmaz þimdi, size simit vereyim. Kim bilir kimin verdiði belki de ailesiyle memleketinde geçirdikleri mutlu kandillerden bir kandili yâd etmek üzere kendisinin aldýðý kandil simidinden bize ikram eden, almak istemediðimizde ‘ikramýmdýr geri çevirmek ayýp deðil midir’ diye hafiften bir de kýzýveren ey Muhammed, ben seni nasýl yazayým gönlüme, de bana. Ey Muhammed, nesin sen? Akþamýn alaca karanlýðý usulca üzerimize abanýrken beni iklimlerden iklime savuran bir rüzgâr mý? Kirlenmiþ, paslanmýþ yüreðimi yýkamaya heves etmiþ bir yaðmur mu? Sahi bunu yapar mýsýn ey Muhammed? Senin buna gücün yeter mi ey yiðit çocuk. Muhammed’in paketinden bir simidi alýp eþimle bölüþüyoruz. Gönül koyuyor bize, olmadý diyor iki kiþiye bir tane. Asýveriyor masum yüzünü. Ben simitleriyle birlikte onu baðrýma basmak istiyorum. Bir çift bulutun soteye yattýðý kara gözlerinden öpmek istiyorum. Ama hiçbir þeye mecalim yok artýk. Aðzýmdaki lokmayý yutmak dermanýndan bile öyle uzak hissediyorum ki kendimi. Sonra Muhammed izin istiyor ayrýlmak için. ‘Müsaade ederseniz ben gideyim. Biraz daha satýþ yapmam lazým karanlýk iyice bastýrmadan’ diyor. Ey çocuk sen poþetlerini alýp gideceksin de ya ben, hala bir parçasý elimde duran simidimle ve dahi aynaya her baktýðýmda göreceðim annenin gözleriyle neyleyeceðim.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Esma Uysal, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |