Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes |
|
||||||||||
|
Önce “Auto”nun ne olduğuna bakalım. Türkçede fiil olarak kullanıldığında; “otomobille gezmek, araba ile gezmek” manalarına gelir. İsim olarak kullanıldığında; “otomobil, oto, araba” gibi manaları çağrıştırır. “Auto”, ön kelime olarak kullanıldığında ise; “kendi kendine, kendi, oto” anlamına gelmektedir. Yani anlayacağınız “ecnebi” bir kelimedir “Auto” ama neylersin ki dilimize de sokmuşlar… Bir de “Show” kelimesi var. Show: “dışa vurmak, göstermek, sergilemek, meydana çıkarmak, belirtmek, belli etmek, görünmek, ibraz etmek, belli olmak, gösterimde olmak, kendini göstermek, gösterilmek; renk vermek; sahnelemek; kanıtlamak, açıklamak delâlet etmek, öğretmek” gibi anlamlara gelir ki “Show” kelimesi dünden dilimizde yerini almıştır. Sözü Malatya Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından Malatya’da ilk kez düzenlenen “Malatya Auto Show Fuarı”na getirmek istiyorum. Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin yanındaki fuar alanında gerçekleştirilen ‘Auto Show Fuarı’nda, 13 firma otomobillerini ve kampanyalarını tanıtarak araba sevdalılarına özel indirimler uygulayacakmış… Araba sevdası, dedim de… Recaizade Mahmud Ekrem’in 1898 yılında yayımlanan “Araba Sevdası” aklıma geldi. Romanı öğrencilik yıllarımda okumuş -nedense- beğenmiştim de. Nasıl olsa Türk edebiyatında ilk realist romanı… Romanın kahramanı Bihruz Bey tam da dönemin burjuva gençliğinin olması gerektiği gibi Fransız kültürüne hayran züppe bir genç. Ona göre Türkçe kaba ve yetersiz bir dil. Türkler kaba ve medeniyetten yoksun insanlardır (haşa). Türkçe gerekmediği sürece konuşulmamalıdır. Ama o dönem yüksek memur ve tüccar çocuklarının genelinde olduğu gibi Fransızcaya da hakim değildir ve Türkçe Fransızca karışımı bir dil ile konuşur. Öyle ki doğru dürüst Fransızca şiir çevirisi bile yapamaz. Ayrıca Bihruz Bey mirasyedi bir gençtir ve hayatı lüks alafranga kıyafetler ısmarlamak, kır kahvelerinde ve mesire yerlerinde lüks arabasıyla gezmekten ibarettir. Kısacası “Araba Sevdası” göstermelik bir aşk hikâyesi ekseninde dönemin üst tabakasının yaşantısını eleştiren “önemli” diye bize yutturulan aslında hiç de önemli olmayan bir eserdir. “Araba Sevdası” denilince bir de aklıma Talip Apaydın’ın “Sarı Traktör”ü gelir… SarıTraktör’ü de öğrencilik yıllarımda okumuş ve hakikaten çok beğenmiştim. Romanın kahramanı Arif henüz on yedi yaşında, sarışın ve –bencileyin- çalışkan bir delikanlı. Özeler köyünün çevresi kireçli ve verimsizdir. Ekilen tarlalar epeyce uzaktadır. Arif her gün iki atı arabaya koşarak sap taşır. Taşır ama istemeyerek yapar bunu. Çünkü babasının durumu iyi olduğu halde, neden kendisine hâlâ bir traktör almamaktadır? İşte sevda buradan başlar… Zamanla traktör Arif’in gözünde bir sevgili kadar önem kazanır. Nitekim annesine düğün istemediğini, onun yerine traktör alınmasını söyler. Baba oğul bazen açık, bazen gizli inatlarını sürdürürler. Uzun ve üzücü bir bekleyişten sonra traktör alınır. Arif’in sevinçten etekleri zil çalar. Büyük bir çalımla köye girerler. Arife şoförlük öğretecek teknisyen de yanlarındadır. Aksi gibi o gün kar yağar. Traktör karlı havada yürümez. Gece köy uykuya dalar. Arif gözünü kırpmaz. Sabaha kadar pencereden sevgiyle traktörü seyreder. Alacakaranlıkta kalkar, köy meydanındaki karları küremeye koyulur. Çılgınca çalışır, herkesi üstüne güldürür. Teknisyen o gün kendisine traktörü sürmeyi öğretecektir. Bunun için yolun açılması, karların süpürülmesi gerekmektedir, kocaman bir köy meydanındaki karları siler ve traktöre biner, akşama değin üstünden inmez… Eser hakikaten güzel, şimdi elime geçse bir kez daha okurum aynı eseri… İyi de bütün bunları neden anlattım? Anlattım işte… Merak bu ya, ben de gezdim 5- 9 Ekim tarihlerinde araba sevdalılarına açık olan Malatya Auto Show Fuarı’nı… Lakin benim babam Arifin babası gibi varlıklı biri de değil ki araba alayım. “Özel indirimlerle…” denilen Auto Show Fuarı’nda otomobil fiyatlar el yakıyor, cep yakıyor dahası benim gibi bütçesi zayıf olanları yakıyor. İyisi mi bugüne kadar nasıl idare etmişsem bundan sonrasını da idare edeyim ha ne dersiniz?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |