Hiçbir şey yaşam kadar tatlı değildir. -Euripides |
|
||||||||||
|
Dünyanın kültürel, dinsel, siyasal, coğrafi, ekonomik ve etnik olarak en karmaşık ve içinden çıkılması zor olan bölgelerin başında Ortadoğu ve Anadolu gelmektedir. Bu yüzden hem bölgenin yerli devlet yönetimleri hem de bölgede etkinlik sağlamak isteyenler, siyasi politikalarında başarılı olmak için, kılı kırk yararcasına mantıklı ve bilimsel metotlarla hareket etmek zorundadırlar. Bunun yerine bilim dışı ve modası çoktan geçmiş ilkel milliyetçi hamaset şoven duygularla hareket edenler, sonunda yenilginin vermiş olduğu aşağılık psikolojisiyle, yenilgilerini dahi bir kahramanlık olarak gösterip, ondan sonra da kendi halkından, bölge ve dünya devletlerinden kendilerine itibar edilmesini beklemektedirler. Bölgenin jeopolitik, ekonomik, etnik ve dini kültürel yapısıyla, dünyadaki gelişmeleri iyi takip edip, gerçeklere biraz saygısı olan insanlar, Türkiye’nin gerek bölge genelinde gerekse Suriye politikasında yanlış hareket ettiğini yıllar önce bağırarak söylemişlerdir. Ancak buna rağmen Türkiye’nin gelmiş geçmiş tüm iktidar yönetimleri, bölgede ne zaman bir sorun baş göstermişse, sürekli şoven ve ilkel milliyetçi mantıkla hareket etmeyi en büyük ve en güvenilir politika olarak seçmişlerdir. Buna benzer yeni bir gelişme ise, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin yakında bağımsızlık referandumuna gideceğini ve de arkasından bağımsız Kürdistan Devletini ilan edeceklerini duyan Türkiye, eskiden olduğu gibi yine hop oturup hop kalmaktadır. Haberi yok ki, dünyanın güçlü devletleri desteklemişse o devlet ilan edilmiş demektir. Seni kim sallar? Sonra Kürtlerin kendi topraklarında kendi devletini ilan etmesinden Türkiye neden rahatsızlık duymaktadır? Halbuki sınır koşusu olarak destekleyip iyi ilişkiler geliştirmesi gerekemez mi? Diğer taraftan ne zaman güçlü devletler bölgede ağırlığını koymuşsa, Türkiye her seferinde kafasına vurulmuş gibi sessiz sedasız yerine oturmaktadır. Bu yüzden istisnaların dışında bölge devletlerinden tutalım dünyanın birçok ülkesi, Türkiye’nin siyasal politikalarını hiçbir zaman ciddiye almamaktadırlar. İfade etmeye çalıştığımız bu düşüncemizi doğrulayan olaylardan sadece bir tanesi, Fırat Kalkanı operasyonunun bittiğini ve aynı zamanda Türkiye’nin, Suriye topraklarından çekilmesi, Türkiye politikasının iflas ettiğinin açık kanıtıdır. Ve bundan sonra Türkiye gerek Ortadoğu’da gerekse Suriye’de yaşanacak tüm olaylarda, sadece bölge devleti olarak en geri planlarda yer verilip mahcup bir şekilde bulunacaktır. Çünkü bir devlet hedefine koymuş olduğu alanlarda siyasal ve askeri olarak başarılı olmasının belirli kriterleri vardır. Bunların başında her şeyden önce kendi yerli askeri silah sanayisine sahip olması gelmektedir. Ve ikinci bir önemli nokta ülke içerisinde sosyal, siyasal ve kültürel barışı sağlamış olmakla mümkündür. Üçüncü nokta ise, özellikle bölge devletlerinin dini ve kültürel yapısı ne kadar farklı olursa olsun, bu yapıya saygılı davranıp herkesle barış içerisinde medeni komşuluk ilişkilerini sağlamalıdır. Türkiye bu vb. noktaları yerli yerine oturtmadan, bölgede en ufak bir sorun çıkar çıkmaz, her seferin birilerine düşmanca tavır içerisinde vururum kırarım şeklinde söylemlerle, kendi güvenirliliğini ver saygınlığını yitirdiğini bir türlü anlamamaktadır. Aynı şekilde güçlü devletlerin bölgedeki planlarını ve de gücünü hesap etmeden kendi başına siyaset yürütmesi, tam anlamıyla bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Türkiye yetkililerinin biraz tarih bilinci ve birazda siyasetteki gerçeklere saygıları olsaydı, özellikle bölge toplumlarının kaderlerini 1500 yıllarından günümüze kadar Avrupa ve Rusya gibi devletlerin belirlediklerini bilip, ona göre kendilerini geliştirmeleri gerekirdi. Türkiye devlet yetkilisi ve yöneticileri ne yapmışlar, Cihan İmparatorluğu dedikleri Osmanlı’yı yaşatamadıkları gibi, hâlâ en küçük elektronik eşyalardan tutalım tüm askeri silahını, başkalarından satın alarak bölgede söz sahibi olmaya çalışması gülünç bir durumdur. Bu mantıktaki bir devlet yapısının kendi toplumuyla alay etmesi demektir. Siyasette ve de tüm alanlarda büyük devlet olacağım diyenler, her şeyden önce ülkesindeki iç barışı sağladıktan sonra bilimsel çalışmalara ağırlık vererek, dünya ekonomisinde ve de askeri sahada bende varım diyebilir. Türkiye ise her şeyi ile NATO’ya bağlı iken, bunlarla da gerçek bir ortaklık yürütemeyip, arkasından Rusya’ya yaklaşarak Rusya’dan alacağı silahlarla herkese meydan okumaya çalışmak, ilkokul çocuklarının oyunlarındaki kahramanlığa benzemektedir. Rusya sana silah verir, ama her zaman Rusya’nın politikalarıyla uygun hareket edip, Rusya’nın emrinde olursan, sen o silahları kullanırsın. Kendi başına hareket ettiğin anda, Rusya ya da bir başkası o silahları kullanmana asla müsaade etmeyecektir. Almanya’nın Tank ambargosunda olduğu gibi. Bu yüzden ya kendi yerli ağır askeri sanayini geliştirerek kimseyi sallamadan hareket edersin veya birçok şeyde başkalarına bağımlı isen, o zaman mütevazi bir siyaset yürütme mecburiyetin var demektir. Türkiye her zaman olduğu gibi sadece ticaret ekonomisine dayanarak dünyaya efelik taslaması neticesinde, tüm politikaları tek tek iflas etmektedir. Örneğin altı aydır küçük bir kasaba olan EL BAB’ı bile zar zor ele geçirdiği halde şimdi buradan da çıkmak zorunda kalmıştır. Bizler bile sıradan bir vatandaş olarak, Türkiye’nin Suriye politikasının sonucunun bu olacağını, altı yıl önce dile getirmiştik. Şimdi durum bu noktaya gelmişken, Suriye’de ölen asker ve sivil vatandaşların hesabını kim verecektir? Ve bunun mağlubiyetini hükümet ve devlet yetkilileri topluma nasıl anlatacaklardır acaba? Yazık çok yazık bu ülke insanlarına! Her zaman bir hiç uğruna sürekli canlarından olmaktadırlar. Ve bunun adını da “Şehitlik Mertebesi” koyup, ne hikmetse Bürokrat ve Ticaretti Burjuvazinin çocukları bu Şehitlik Mertebesinden bir türlü nasiplenmiş değillerdir. Tüm bunlar yetmemiş gibi bir de REFERANDUM adıyla bir macera daha onaylatılmaya çalışılmaktadır. İşte Türkiye’nin bugüne kadar ki tüm siyaset ve politikalarının özeti kısaca bunlardan ibarettir. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |