"Gülün dikene katlanmasý onu güzel kokulu yaptý." -Mevlana |
![]() |
|
||||||||||
|
![]() Köylerin boþaltýlmasý çaðrýlarý yapýlýnca insanlar çaresizlik içinde tozlu yollara düþüp, kanla, terle, havarlar arasýnda sýnýra vardýlar. Binlerce insan, yaþlýsý, genci ve çocuðuyla; endiþe, korku ve telaþ… Baba, Aylan’ý (Alan) anne de diðer çocuðu Galip’i kucaðýna almýþ, izdihamdan yýkýlmýþ tel örgüleri geçerek Suruç’a ulaþtýlar. Ortalýk mahþer yeri gibiydi. Galip dört, Alan iki yaþýndaydý; güleç yüzlerinin yerinde ne olup bittiðini anlamadýklarý bir korku vardý. Suruç’ta bir mülteci kampýna yerleþtirildiler. Günler sonra çocuklarýnýn gülen yüzleri anne ve babanýn çektiði tüm acýlarý bir nebze de olsa unutturuyordu. Çok deðil daha birkaç yýl öncesine kadar Kobanê’de mutlu bir þekilde yaþýyorlardý. Amcalarý, teyzeleri, dayýlarý, arkadaþlarý vardý Alan Kurdi’nin… Evlere, hatta sokaklarda oyun oynayan çocuklarýn üzerine bombalar yaðýyordu. Savunmasýzlardý. Kimi öldü, kimi yetim, kimi de öksüz kalmýþtý. Savaþ sürüyor, Fýrat’ýn suyu kan akýyordu. Çocuklar ölüyor ve yeniden doðuyorlardý. Bu ölümler durmayacak, devam edecekti. Ölümden korkmuyordu baba Abdullah ve anne Rahin. Tek düþünceleri çocuklarýydý. Çünkü çok küçüktüler. Bari onlar kurtulsun, güzel hayat yaþasýn istiyorlardý. Ýþte bu yüzdendi Kobanê’den kaçýþlarý. Evlerine top mermileri isabet etmiþ, duvarlarý delik deþik olmuþ, kullanýlamaz bir hale gelmiþti. Eþyalar parçalanmýþ, tavanlar aþaðý sarkmýþ, umutlarý gibi her þeyleri tozun topraðýn altýnda kalmýþtý. Üstelik elektrik yoktu, su yoktu, yiyecek yoktu, ilaç yoktu. Çocuklarý yaþamalýydý. Suruç’tan Ýstanbul’a aktý sonra yollarý. Bir yandan da Türkiye’nin birçok ilinde Suriyelilere karþý ýrkçý saldýrlar baþlamýþtý bile. Daha önce baba Abdullah Kanada’da yaþayan ablasýyla birkaç telefon konuþmasý yapmýþtý. Kanada’ya iltica baþvurusu reddedilince, son umudu da suya düþmüþ ve mecburen yönünü Avrupa’ya çevirmiþti. Ýki kez Yunan adalarýna geçmeyi denedi, ama baþaramamýþtý. Birincisinde bot suda alabora olmuþ, ikincisinde kendi deyimiyle organizatör yamuk yapmýþtý ona. Vazgeçmeyecek deneyecekti yine de. Yeni bir þebeke buldu bir arkadaþýnýn vasýtasýyla. Referansý veren yer saðlam olunca da “Bu iþ tamamdýr!” diye ümitlenmiþlerdi. Bir akþamüstü tüm hazýrlýklarýný yapýp yola koyuldular. Esenler Oto Garý’ndan Ýzmir’e gidecek olan bir otobüste yerlerini aldýlar. Sekiz saatlik bir yolculuðun ardýndan sabah sekiz gibi Ýzmir Oto Garý’nda indiler. Oradan Basmane’ye gidecek olan servise bindiler. Fuarýn önünde indiler midibüsten. Yapýlan tarif üzerine ilerliyorlardý. Rahin, Alan’ý kucaðýna almýþ, diðer eliyle Galip’in elini sýkýca tutmuþ býrakmýyordu. Lambalardan geçip caminin olduðu sokaða girdiler. Basmane Karakolu’nu görünce sevindi Abdullah. Karýsý Rahin’in gözlerinin içine baktý: “Geldik sayýlýr, hemen karakolun arkasýndaki sokak…” Galip’in baþýný okþadý. Alan annesinin kollarý arasýnda çoktan sýzmýþtý. Karakolu geçtiler, tam sokaða dönüyorlardý ki bir gevrekçiyle karþýlaþtýlar. Birkaç gevrek ve gravyer peynir satýn aldý Abdullah. Gevreðin birini böldü, karýsý Rahin’e ve oðlu Galip’e bölüþtürdü. Sokak dar fakat uzundu, ama çok kalabalýktý, sanki bir panayýr yeriydi. Kadýnlar evlerinin önündeki kaldýrýma oturmuþ, genç kýzlar etraflarýna bakýnarak aralarýnda gülüþüyor, genç ve yaþlý erkekler sýrtlarýný duvara yaslamýþ, baðýra baðýra kavga eder gibi konuþuyorlardý. Küçük çocuklar yalýn ayak sokaklarý arþýnlayýp duruyordu. Erkekler Abdullah ve karýsýnýn uzaktan kendilerine doðru geldiðini görünce sustular ve bakýþlarýný onlara çevirdiler. Ýçlerinden biri Abdullah’ýn yanýna geldi. Kürtçe, “Hoþ geldiniz,” dedi, elini sýktý. Bir diðer genç kahveye koþtu. Ýçeri girip söylemesiyle kahve boþaldý birden. Abdullah’ýn etrafýný sardýlar. Abdullah, orta yaþlý birine Þehmuz’dan söz etti. “Ha Þehmuz mu, eli kulaðýndadýr þimdi gelir,” dedi. Gerçekten de Þehmuz geliyordu, elindeki telefonu kulaðýna yapýþtýrmýþ, konuþuyordu. Kalabalýða yaklaþtý. Selam verip selam aldý. Orta yaþlý olan: “Bu arkadaþ seni soruyordu,” dedi. “Ýstanbul’dan mý, Abdullah mý?” “Evet, evet,” dedi heyecanla. “Hadi kahveye gidelim, hem çay içer hem de konuþuruz,” dedi Þehmuz. Rahin’i ve çocuklarý bir kadýn alýp evine götürdü. Þehmuz Abdullah’a: “Akþam on gibi gelip sizi alýrým,” diyerek ayrýldý kahveden. Akþama epey zamanlarý vardý. Dükkânlarýn vitrinlerine baka baka Konak’a gittiler. Galip ve Alan Saat Kulesi’nin önünde güvercinlere yem attýlar. Çocuklarýn keyiflerine diyecek yoktu. Denizin kýyýsýna indiler. Tahta bir banka oturdular. Denizi, martýlarý izliyorlardý. Karþýyaka vapuru iskeleden çoktan ayrýlmýþtý, suyu yara yara ilerliyordu. Ýstanbul kadar olmasa da Ýzmir’i sevmiþlerdi yine de. En çok da Basmane’yi. Kendilerini Suriye’de sanmýþlardý. Her yer Suriyeli kaynýyordu. Zaman gelip çatmýþtý. Þehmuz kararlaþtýrdýklarý saatte çýkageldi. Altýnda son model bir araba, çelik jantlarý ayna gibi parlýyordu. “Binin, gidiyoruz.” Bodrum’a vardýklarýnda saat sabahýn üçü olmuþtu. Þehmuz aracýný ýssýz bir yerde durdurdu, karanlýða doðru birkaç kez uzun farlarýný yakýp yakýp söndürdü. Karþýdan bir el feneri yanýp yanýp sönmeye baþladý. Ýþaret tamamdý. Ara-bayý çalýþtýrýp ýþýðýn geldiði yöne doðru yavaþça yeniden ilerledi. Karanlýðýn içinden bir adam elinde fenerle çýkageldi. Þehmuz kontaðý kapatýp arabadan indi, onunla bir þeyler konuþtu. Abdullah’tan aldýðý paranýn bir bölümünü adama verdikten sonra eliyle “inin” gibilerden bir iþaret yaptý. Aceleyle Abdullah’ýn elini öylesine sýkýp bir þey demeden arabasýna binerek uzaklaþtý. Fenerli adamýn arkasýndan bilmedikleri bir yolda yürümeye baþladýlar. Çimler ýslaktý… Önce Galip düþtü, ardýndan Rahin. Abdullah koþup kaldýrdý onlarý yerden. Fenerin ýþýðý aðaç diplerinde yatan onlarca çaresiz insan siluetini yalayýp geçiyordu. Dalgalarýn sesi çok yakýndan geliyor, deniz alacalý bulacalý olsa da yakamozlar cam gibi ýþýldýyordu. Gün aðarmaya baþlayýnca fenerli adam yerde yatanlarý baðýrarak kaldýrdý. Herkes telaþla yarý uykulu gözlerle denize in-dirilen botlara týka basa doluþtular. Çocuklarda can yeleði yoktu. Kaygýlý ve korkulu bakan gözleri üzerinde hisseden fenerli: “Korkmayýn, botlar saðlamdýr! Her gün Kos’a gidip geliniyor. Adaya varýnca can yeleklerinizi bota býrakmayý da unutmayýn ha! “ dedi, biraz da emir verircesine. “Niye býrakacakmýþýz ki?” diye itiraz etti içlerinden biri. “Ýyi de biz onlarý kendi paramýzla aldýk!” “Tamam da, ya parasý olmayan nasýl alacak! O yüzden de-dim.” Elinin tersiyle, olacaklarý önceden biliyormuþçasýna, “Boþ verin, unutun gitsin” gibilerden salladý. Bildikleri tüm dualarý okuyarak umuda/ölüme yolculuk... Umut karþýlarýndaki Kos Adasý’nda onlarý bekliyordu. Daha kýyýdan beþ yüz metre uzaklaþmýþlardý ki ayaklarýnýn ýslandýðýný fark ettiler. Bot su almaya baþlamýþtý, tedirgin oldular, telaþla karýþýk bir korkuyla birbirlerine bakýyorlardý. Abdullah karýsý Rahin’in ellerinden sýkýca tutmuþ, çocuklarýný bacaklarýnýn arasýna sýkýþtýrmýþ, býrakmýyordu. Botun içindeki artan su miktarýyla korku yerini paniðe býrakmýþtý. Birkaç kiþi aniden ayaða fýrlayýnca, botun dengesi bozuldu ve alabora oldu. Her þey dakikalýk bir zaman diliminde yaþanýyordu. Galip ve Alan ellerinin arasýndan kayýp her biri bir yöne savruldu. Abdullah bota tutunmaya çalýþtýysa da baþaramadý, botun havasý çoktan inmiþti. Herkes can havliyle baðýrýyordu. Abdullah aðzýna dolan sularý atarak uðultuyla: “Rahin, Galip, Alan!” diye baðýrýyor, ama sesini duyuramýyordu. Çýðlýk sesleri birbirine karýþmýþtý. Abdullah kýsa bir çýrpýnmadan sonra kendini toparlayýp kýyýda yanan ýþýklara doðru yüzmeye baþladý. Bitkin bir halde karaya çýktý. Üstündeki can yeleðine bakýp Galip ve Alan aklýna geldi. Nefes nefeseydi. Gözleri karýsý Rahin’i aradý, Galip’i ve Alan’ý... Ne yapacaðýný bilemez bir halde saða sola koþuyor, bakýnýyordu. Dalgalar yükselip sahile vurup, geri çekiliyordu. Oysa Alan denizdeydi hâlâ, dalgalarla boðuþuyordu. Mavi sularýn hýrçýn dalgalarýnda narin bir kelebek gibi çýrpýnýrken bir anda annesini gördü, ardýndan abisine, sonra göðe baktý. Rahin de Alan’ý gördü, sesini kesen amansýz dalgalara raðmen baðýrmak istedi, tuzlu su genzini yakýyordu. Yüzme bilmediði halde son kalan mecaliyle Alan’a doðru atýldý, ama her þeye raðmen çocuðunu bu amansýz dalgalardan kurtarmak istiyordu. Alan’ýn çýrpýndýðýný, batýp batýp çýktýðýna þahit oluyordu Rahin. Alan’ýn sesi yavru bir martýnýn çýðlýðý kadar cýlýzdý. Üstelik savunmasýzdý. Küçük boðazýna, küçük ciðerlerine dolan su nefesini daraltýyordu, dermaný tükenmiþti. Hýçkýrarak aðlamaya baþladý, gözyaþlarý mavi atlasa karýþýyordu. Ruhu usulca çekildi, ince, zayýf bedeninden. Kendini sularýn derinliklerine býrakýrken, kulaklarýnda muzu çok seven Galip'in sesi yankýlandý: “Daye tu li kudere, daye ez pir ditirsim!” -Anne neredesin, anne çok korkuyorum- Rahin de Galip’in sesine yaklaþmaya çalýþýrken, suyun altýna gömülen Alan’ý son kez gördü. Bu Rahin’in de son çýrpýnýþý oldu. Kollarýný Galip’e uzatamadan… Sonsuz ummanýn içinde kardeþinin ve annesinin ölümlerine umutsuzca bakýyordu. Gücü iyice tükenmiþ, boþ bir þiþe gibi suya batýp batýp çýkýyordu. “Daye, daye!” diyerek feryatla aðýrlaþan bedenini suya býraktý, derin bir uykuya dalar gibi. Güneþ aðýr aksak daðlarýn ardýndan utançla dünyaya gülümsemeye hazýrlanýyordu. Dalgalar sabahýn sularýný sahile vuruyor, ama baba Abdullah umutsuzca bekliyordu. Sahile vuran bu kez balinalar deðildi, esmer tenli, kara saçlý, kömür gözlü Kobanêli bir çocuktu. Gülen yüzü, yüzükoyun bir halde insanlýða küsercesine kuma gömülmüþtü.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
![]() | Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2023 | © Necmettin Yalcinkaya, 2023
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |