Roman yazmanın üç kuralı vardır. Ne yazık kimse bu kuralların neler olduğunu bilmiyor. -Somerset Maugham |
|
||||||||||
|
Yaratılışla ilgili tüm tartışmaların özü Allah inancındadır.Hz.Adem’den günümüze kadar bütün insanlar ve bütün toplumlarda farklılık olsa da Yaratıcı-Allah inancı vardır.İnsanlar yaşadıkları zamanda ya Peygamberlere bağlanarak Allah’a(cc)ya veya değişik tanrılara iman etmişler,ibadet etmişlerdir.Ateistler ise Tesadüf-Doğa-Madde gibi kavramları tanrılaştırmışlardır. Tanrı inançlarına göre dinler Politeist(çoktanrılı) ve Monoteist(tek tanrılı) dinler olarak sınıflandırılıyor.Bir önceki yazıda İslam dinini Monoteist kabul edilen Yahudilik ve Hristiyanlıktan ayrı tutmam farklı anlaşıldı galiba.Bu ayrımı dinlerdeki Allah inancından dolayı yaptım. Hristiyanlık ve Yahudilik dinlerinin peygamberleri(Hz.İsa ve Hz.Musa(as) zamanlarında Allah inançları elbetteki İslam dininin Allah inancıyla aynıydı.İlahi dinlerdeki Tevhid(Allah'ın varlığını, birliğini, tüm yetkin nitelikleri kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve bunainanmak.) inancı aynıdır. Yahudilik Hz.Musa(as) nın vefatından sonra zaman içinde Ulusal-Milli bir din haline dönüştürüldü. İnançlarını Üstün Irk(Yahudiler) ve aşağılık Irklar(Diğer insanlar) olarak düzenleyen yahudilerin Allah inançlarını doğru kabul etmek mümkün değildir. Hristiyanlıkta Hz.İsa zamanında İslam dini gibi bir Tevhid anlayışına sahipken(Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, "Benden başka ilâh yoktur, şu halde bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım.(Enbiya,25) Hz.İsa(as)dan az zaman sonra 325 yılındaki İznik konsülünde zamanın Bizans imparatoru Konstantin tarafından paganizme ait putperest kavramlar,ayinler sokularak Hristiyanlık putperest bir dine dönüştürüldü.Teslis inancı başlı başına putperestlik olup (Haşa) Allah-ü Tealayı evlat edinmekle itham etmeleri küfrün daniskasıdır. Tam da burada İslam akaidinde Allah inancından bahsetmek gerekir.İsim olarak Allah: Kâinatın ve kâinatta bulunan tüm varlıkların yaratıcısı, koruyucusu olan tek varlık,ibâdet edilmeye lâyık tek Rab,Mevlâ,Huda'ya ait özel isim.((Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde, O'na ibadet et ve O'na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O'nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? Meryem : 65 Maturîdiyye mezhebine göre Allah'a iman,insan fıtratının icabıdır. Tüm din ve inanışlarda (Semavi olsun Batıl olsun) Allah inancı vardır.Ateistler fıtratlarındaki icabı karşılamak için Yaratılışı Tesadüf’e bağlayarak Tanrılaştırmışlardır.Ateizm küfür,Ateist kafirdir.Genelde Kainatın özelde Dünyanın ve insanların yaratılışını Tesadüfe bağlayan Evrim Teorisi yandaşı kendisini nasıl kabul ederse etsin Kafirdir.Müslüman olmanın birinci şartı Kelime-i Şehadet ile belirlenmiştir. Müslüman olmak için Allah-ü Tealanın varlığını ve birliğini, Hz.Muhammed (asv)in kulluğunu ve Resullüğünü dil ile ikrar kalp ile tasdik etmek gerekir.Kelime-i Şehadet ile Allah(cc) tan başka Yaratıcı olmadığını ve Hz.Muhammedin Kulluğunu ve Resullüğünü kabul ve ilan ederiz. Sahabe döneminin sonlarında Kelam ilminin doğuşuyla Ehli Sünnet ulema tarafından itikad meseleleri yazılmıştır.İmamı Maturidi(vefatı Miladi 944) hocası İmamı Azam Ebu Hanife’nin yolundan giderek İslam akaidini sistemleştirmiştir.Sonraki ulemanın pek çoğu İmamı Maturidiyi İtikatta imam olarak kabul etmiştir.Türkiyedeki Müslümanların çoğu itikatta Maturidi Mezhebinindendir. İmamı Maturidi (ra) buyurur ki:”Ebu Hanifenin şu sözü söylediği rivayet ediliyor:Zihninde Allah diye tasarladığı hayale ibadet eden kimse zihne ve hayale sığmayan Allaha ibadet etmedikçe küfürden kurtulamaz.Şeyh Maturidi diyor ki;Zira Allah taala halkı yaratmadan önce,mekan tasavvuru ve mesafe fikri yok iken her hangi bir şeyin içinde veya herhangi bir şeye bitişik ve ondan ayrı veya bir şey üstünde veya onun altında veya bir şeyin sağında veya solunda olma imkanları yok iken var olan başlangıcı,sonu olmayan(ebedi) bir varlıktır. Binaenaleyh O’nun sınırı ve sonu (Haddi,nihayeti)olması tasavvur edilemez.(Ebu Mansur Maturidinin iki eseri(Tevhid Kitabı ve Akaid Risalesi-Prof.Dr.Yusuf Ziya YÖRÜKAN) 31/10/2018 Elfaz-ı Küfr ise imandan çıkıp küfre girmeye sebep olan sözler anlamında bir terim ve bu konuda yazılan,eserlerin ortak adı. Elfâz-ı küfür tamlaması,Hz. Peygamber’in Allah’tan getirdiği kesin olarak bilinen vahiyleri ve bunlardan zorunlu olarak çıkan dinî hükümleri (zarûrât-ı dîniyye) inkâr etme özelliği taşıyan bütün sözleri kapsamına alır. Kur’ân-ı Kerîm’de elfâz-ı küfür yerine“kelimetü’l-küfr” (inkâr sözü) tabiri geçmektedir (Bir şey söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür sözünü söylediler ve (sözde) müslüman olduktan sonra inkar ettiler. Ayrıca başaramadıkları şeye (peygamberi öldürmeye) de yeltendiler. Sırf, Allah ve Resûlü kendi lütfu ile onları zengin kıldığı için intikam almaya kalktılar. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse Allah onları dünyada ve ahirette elem dolu bir azaba çarptıracaktır. Artık onlar için yeryüzünde ne bir dost ne de bir yardımcı vardır. Tevbe : 74) Bu âyette, münafıkların küfür kelimesini telaffuz etmek suretiyle Müslüman iken kâfir oldukları ifade edilmiş ve küfür kelimesini söylemenin kişiyi imandan çıkarıp küfre soktuğu belirtilmiştir. Resûl-i Ekrem’e bildirilen vahiylerin doğruluğuna inanmamak dinden çıkmanın temel sebebini oluşturmaktadır. Kur’an’da doğrudan doğruya küfür ifadeleri olarak, “Meryem oğlu Mesîh Allah’tır”; “Allah üçün üçüncüsüdür”; “Bu peygamber yalancı bir sihirbazdır”;“Hayat ancak bu dünya hayatıdır,ölürüz ve yaşarız,bizi ancak zaman helak eder”; “Bu çürümüş kemikleri kim diriltir?”; “Kıyametin kopacağını sanmıyorum”(el-Mâide 5/17, 73; Sâd 38/4; el-Cāsiye 45/24; Yâsîn 36/78;el-Kehf 18/36) gibi sayılı örneklere yer verilmişse de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanmayanlar, Allah’ın gönderdiği hükümleri uygulamayanlar, Allah’ın âyetlerini yani Kur’an’ı inkâr edenler kâfir olarak adlandırılmıştır(en-Nisâ 4/136, 150-151, el-Mâide 5/44; el-Ankebût 29/47). Ayrıca Allah’ı,Hz. Muhammed’in yanı sıra geçmiş peygamberleri ve Kur’an’ı alay konusu yapıp küçümseyen münafıkların bu tavırlarına dikkat çekilerek müminlere, dinî değerlere karşı alaycı tavır sergileyenlerden uzak kalmaları emredilmek suretiyle bu tür davranışların da küfre götürdüğüne işaret edilmiştir (el-Mâide 5/57;et-Tevbe 9/65-66; el-En‘âm 6/10; el-Enbiyâ 21/41). Hadislerde az da olsa müminleri küfre götüren söz ve davranışlar üzerinde durulmuştur. Buna göre Müslümanları tekfir edenler (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15), Allah’tan başkasının adına ant içenler (Buhârî, “Îmân”, 112),kâhinlere gidip verdikleri haberleri tasdik edenler (İbn Mâce, “Ŧahâret”,122), Kur’an hakkında tartışanlar (Müsned, II,258) ve küfre rızâ gösterenler (Müslim, “Fezâilü’ś-śahâbe”, 161) kâfir olarak nitelendirilmektedir. Hz. Peygamber,İslâmiyet’i yayma siyasetinin bir gereği olarak,münafık olduklarını bildiği halde Müslüman gözüken kimseleri tekfir etmemiş,buna karşılık kendisini hicvedip alay konusu yapan iki şairin ashap tarafından öldürülmesini engellememiştir. Eserinde elfâz-ı küfür konusuna geniş yer ayıran Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî,küfrün bilgisizlikten kaynaklanan “küfr-i cehli”,bilerek ve inatla inkâr etmek tarzında gerçekleşen “küfr-i cuhûdî (inâdî)”,dinin vâzıı tarafından yalanlama alâmeti kılınan “küfr-i hükmî” şeklinde üç kısımda incelenebileceğini ve bunların sonuncusunun elfâz-ı küfrün asıl konusu olduğunu söyler (CâmiǾu’l-mütûn, s. 30). İslâm âlimleri, Allah ve Resulü’nün ancak kâfirlerce söylenebileceğini veya yapılabileceğini bildirdikleri,Müslümanların yalnız kâfirlere ait olabileceği üzerinde icmâ ettikleri,yahut Allah ve Resulü’ne imanla bağdaştırılmasını imkânsız gördükleri söz ve davranışları elfâz-ı küfrün belirlenmesinde temel ilke kabul etmişlerdir (Ali el-Kārî,Şerĥu’ş-Şifâǿ, II,528). Elfâz-ı küfürle ilgili eserlerde küfrü gerektiren söz ve ifadeler genellikle beş grupta toplanmıştır. 1. Ulûhiyyetle ilgili olanlar: Allah’ın zâtı,sıfatları ve fiilleri konusunda ulûhiyyet makamıyla bağdaşmayan,tevhid ilkesine aykırı düşen,naslarla belirlenmiş sıfatların inkârınagötüren,yaratıcıyı yaratıklarabenzeten,ulûhiyyete ait herhangi bir hususu alaya alan veya ilâhî buyruklardan birini reddeden sözler.(Sorduğum soruya Diyanet tarafından verilen cevap:Allah-ü Teala yerine Yaratıcı, Yüce Tasarımcı,Yüksek Akıl vb ifadeler kullanılabilir mi? Şüphesiz Allah, yaratıcıdır (el-Hâlık), her şeyi bilen mutlak bilgi sahibidir (el-Alîm), biçim, şekil ve özellik verendir (el-Musavvir). Bu özellikler (isim/sıfatlar) mutlak olarak sadece Allah'ta bulunur. Dolayısıyla sorunuzda ifade ettiğiniz yaratmak eylemi salt Allah'a mahsus olduğu için O'na "Yaratıcı, Yüce yaratıcı" demekte bir sakınca bulunmamaktadır. Ancak beşer dilinde ve daha çok beşeri tanımlamalar için kullanılan tasarımcı gibi ifadeleri Allah'a izafe ederken daha dikkatli olmak gerekir.) 2. Nübüvvete dair olanlar: Son peygamber Hz. Muhammed dahil olmak üzere bütün peygamberlerin ilâhî emirleri insanlara tebliğ etmekle görevlendirilmiş elçiler olduklarını reddeden,onlarla alay edip getirdikleri vahyi yalanlayan ifadeler, ayrıca peygamberleri kötüleyen, küçümseyen ve onlara dil uzatan lafızlarla namaz, oruç, zekât, hac, cihad gibi ibadetleri Peygamber ’in öğrettiği şekilde kabul etmemeyi, herhangi bir insanı veya ona ait görüşleri peygamberden üstün göstermeyi dile getiren sözler. 3. Kur’an’a ilişkin olanlar: Kur’an’ın tamamını veya bir kısmını inkâr eden,Kur’an’daki iman, ibadet, hukuk, ahlâk konularına ilişkin bilgilerin yanlışlık ve eksiklik taşıdığını öne süren,haram kıldıklarını helâl ve helâl kıldıklarını haram sayan beyanlar, Kur’an’ın Allah kelâmı olmadığını öne süren, onu küçümseyip alaya alan ifadeler. 4. İslâmî ilimlere ve İslâm âlimlerine dair olanlar:İslâmî ilimlere ve İslâm âlimlerine karşı tavır alıp dinin gelişmesine yönelik hizmetleri engelleyici sözler, İslâmiyet’i temsil ettiklerinden ötürü âlimler hakkında sarfedilen alaycı ve küçümseyici ifadeler. 5.Çeşitli konulara dair olanlar:Bu türe, kıyasa dayanılarak veya ilzâmî yollara başvurularak ortaya konan küfür lafızları dahil edilmiştir.Meselâ zalim bir devlet reisine âdil demek küfür sözü kabul edilmiştir. Zira devlet reisinin yaptığı zalimane icraat adaletli gösterilmek suretiyle İslâm’ın haram kıldığı zulmün dolaylı biçimde helâl telakki edildiği sonucuna varılmıştır(Gümüşhânevî, s. 42-86). Bazı kitaplarda bu tür konularla ilgili olarak ortaya konulan ayrıntılı elfâz-ıküfür listelerinde çok defa zorlama tevillere dayanıldığı ve kabul edilmesi güç bazı yorumlarla tekfir etmede ileri gidildiği görülmektedir. Özellikle bazı fıkıh kitaplarının irtidad bölümlerinde yer alan küfür lafızları,söyleyen kişilerin niyetleri dikkate alınmadan şekilci bir yaklaşımla ve Gazzâlî’nin de belirttiği gibi mezhep taassubunun tesiriyle Müslümanlar hakkında tehlikeli sonuçlar doğuracak hükümler içermektedir. Alimler, elfâz-ı küfrün küfür ve inkâr sonucunu doğurması için bazı şartların mevcudiyetini gerekli görmüşlerdir.İlk şart, kullanılan ifadenin küfrü gerektirdiği hususunda âlimlerin ittifak etmiş olmasıdır. Bunlar da genellikle zarûrât-ı dîniyyeden herhangi birini inkâr etmeyi amaçlayan lafızlardır.Ayrıca elfâz-ı küfrü kullanan kişinin mükellef olması,sarhoşluk veya uyku halinde bulunmaması,küfür lafzını herhangi bir zorlama ve tehdit altında olmadan isteyerek ve kasten söylemesi de şarttır.İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel’e nisbet edilen bir rivayete göre ise sarhoşluk mazeret sayılmaz. Âlimlerin çoğunluğu, söylediği sözün küfre götürdüğünü bilmeyen ve elfâz-ı küfrü hata sonucu telaffuz eden kimsenin kâfir olmayacağı görüşünde birleşmiştir. Ancak şaka yapmak veya eğlenmek amacıyla elfâz-ı küfürden olduğu hususunda ittifak edilen sözleri sarfeden kişinin en azından kazâî açıdan kâfir sayılacağı kabul edilmiştir. İslâmâlimlerinin,dinî değerlerin yozlaşmasını engellemenin yanı sıra iman ve küfür sınırını belirlemek amacıyla elfâz-ı küfür konusuna önem verdikleri anlaşılmaktadır. Zorlama te’villere ve ilzâmî yollara başvurularak ortaya konan küfür lafızlarındanbaşka sübjektif değerlendirmelere açık bulunanlar bir tarafa bırakılırsa zarûrât-ı dîniyye ile ilgili olan ve âdeta slogan haline getirilen bazı ifadeler önemini hâlâ korumaktadır. Kur’an’ı sadece Araplar’a mahsus bir kitap sayan,yine Kur’an’ı Hz.Muhammed’in kendi eseri ve felsefesi olarak gösteren,İslâmiyet’inveya şeriatın çağ dışı bir sistem olduğunu iddia eden ifadeler bu gruptan sayılır.Ahmet Saim Kılavuz(Diyanet İslam Ansiklopedisi) 31/10/2018
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © MUSTAFA ESER, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |