"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Gerek bizde, gerekse de dünyanın birçok yerinde irili ufaklı birçok devrim yapılmıştır. Ancak tarihte, bulunduğu ülke veya coğrafya ile sınırlı kalmamış iki büyük devrim, dünyanın çehresini değiştirmiştir. Bunların birincisi, 1789 yılında yapılan Fransız Devrimi’dir. Dünyada “mutlak monarşinin” yıkılarak yerine “cumhuriyet” kurulabileceğini ilk ispat eden ve başta “Köhne Kıta Avrupa” olmak üzere bütün dünya uluslarının uyanmasına sebep olan bir devrimdir. İkincisi ise; Rusya’da 1917 yılında yapılan Ekim Devrimi’dir (Октябрьская революция). İki yıllık iç savaştan sonra tam olarak egemenliği sağlayan devrimciler, “Marksist-Leninist ideoloji” üstüne bina ettikleri yönetimlerini, Sosyalizm adı altında bütün dünyaya yaymak için harekete geçtiler. Ve tam 65 yıl boyunca, yayıldıkları yerkürede; bir şekilde etkilemedikleri bir coğrafya ve ulus kalmadı… (Bu iki devrim ve etkileri hakkında tam tekmil bilgisi olmayan bir insanın, dünya görüşünün bir yanı eksik demektir.) *** Amacım tarih dersi vermek değil; o yüzden çok kısa geçiyorum. Fransız Devrimi’nin üç temel ilkesi vardı: -Özgürlük -Kardeşlik -Eşitlik Jön Türk Devrimi de denilen ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başrolde olduğu İkinci Meşrutiyet’in ilanında da; Fransız Devrimi’nin etkisinde kalan Osmanlı aydınları, Meşrutiyet için “Dört İlke” belirlediler. Eskilerin “çar anasır” dediği “dört element” gibi, beşerin can damarı sayılacak dört ilke: -Özgürlük (Hürriyet) -Kardeşlik (Uhuvvet) -Eşitlik (Müsavat) -Adalet Adalet ilkesi, bir devlet yönetiminde ilk defa kayda geçiyordu… *** Ancak olmadı, olamadı… Varoluşundan beri, beşerin bencilliği (enaniyeti), hırsı, harisliği ve hükmetme marazı, bin bir umutla konulan ilkeleri dinlemedi ve yer ile yeksan etti… *** Bu, Fransız Devrimi’nde de böyle oldu. Devrimin hemen akabinde giyotinleri işletmeye başladılar. Devrimin en önemli figürlerinden biri olan Robespierre, onlarca insanı giyotine yolladı. Sonunda kendisi de giyotinle başı kesilerek öldürüldü… *** İkinci Meşrutiyet sonrası, bizde de diğer ilkelerle birlikte adalet ilkesi de yok sayıldı. Hürriyet çığlıklarıyla ilan edilen Meşrutiyet devrinin daha ilk yıllarında hürriyet kavramı boğuldu. O günler için Şâir Eşref şunları diyecekti: “Vakt-i istibdatta söz söylemek memnu idi; Ağlatırdı ağzını açsan hükûmet ananı! Devr-i hürriyetteyiz şimdi, değişti kaide; Söyletirler evvela, sonra si***ler ananı!” Özellikle, 1912’de başlayan Balkan Savaşı ve yaşanılan felaket sonrası 1913’te yapılan Bâb-ı Ali Baskını ile tam olarak iktidarı ele geçiren İttihatçılar, makam ve mevki kavgaları ve akabinde 1914 yılında hiç yoktan girilen Büyük Harp ve bozgun, yıkılan bir imparatorluktan sonra ortalıkta ilke milke kalmadı… *** Bolşevik devrimi de ilkelerini daha ilk yıllarda Menşevikler ile yaptıkları iç savaşta akamete uğrattılar. Lenin’den sonra, Stalin ve Trotsky (Troçki) kavgası haksızlık ve hukuksuzluğun Nirvana’sı oldu. İdeolojinin en önemli ilkesi “eşitlik” açıkça yok sayıldı. Özgürlük dârağacına çekildi. Adalet kavramı, mecazen söylersek: Bir zalim diktatörün emriyle yakılarak külleri Volga nehrine serpildi… *** Bugün bizim ülkemizde de, adının başında “adalet” sözcüğü bulunan parti, adaleti Silivri’de toprağa verdi… Mehmet Akif merhumun “Ders alınsaydı hiç tekerrür mü ederdi” dediği tarih, bir şekilde tekerrür ediyor işte… *** Daha da acınacak son durum ise: Hak, hukuk, adalet gibi ulvi kavramlardan yoksun, saldırgan bir devlet, bir aydır ki denizden, karadan ve havadan bir halkın üstüne ölüm yağdırıyor. Dört binden fazla öldürülen çocuğun, narin bedenleri bombalarla parçalanıp kol ve bacakları havaya saçılırken… Yüz yıllarca Yahudileri kesen ve finalini Hitler’in yaptığı Batılılar, tarihteki barbarlıklarının ezikliği ve utancı nedeniyle bebelere yapılan katliamı alkışlıyorlar. Bir taraftan dünyaya demokrasi, hukuk ve insan hakları dersi verirken, diğer taraftan bir halka yapılan zulme arka duruyorlar. Bu da ikiyüzlülüğün ve utanmazlığın Nirvana’sıdır… *** Batılı insan hakları kuruluşlarını, sınır tanımayan doktorları, sınır tanımayan gazetecileri, Kızıl Haç ve UNICEF ve benzeri kuruluşlarda canlarını ortaya koyarak, savaş bölgesinde gönüllü görev yapan insanları tenzih ederim. Onlar baş tacıdırlar…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cahit KILIÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |