Herkesin derdi başka. -Orhan Veli |
|
||||||||||
|
bu hastalığı duydum..." "Duygulardan korkar mı insan...Aşktan , sevgiden, mutluluktan "Bugün çok güldüm başıma birşey gelecek." Neden? Yüreğimi açmaktanda korkuyorum...." "Bu çıkmazdan kurtulacağım! Teslim olmam ama güçsüzleşiyorum. Küçülüyorum" "Basit bir söz, basit bir davranış...Saygımı kaybediyorum. İletişm kurmak zorlaşıyor. Diyalogtan çok monolog halini alıyor konuşmalar. Yozlaşıyor. Kaos teoremindeki kelebek etkisinden korkuyorum. Elde ettiklerim ne için? Yaşamaktan yılıyor muyum? Son günlerde kaşları sürekli çatıktı. Bu yüzden alnında kırışıklar eksik olmaz olmuştu. Gözleri tedirgindi ve etrafına tehditkar bakıyordu. Hafif sivri burnu ile sivri çenesi dahada sert bir mizaç katmıştı yüzüne artık. Dalgalı saçları güneşte ışıl ışıl parlıyordu. Ama siyah gözlerinde o mutlu insanlara ait ışık kaybolmuştu, aksine gözlerinin rengi gibi karanlık bakar olmuştu. Üzerinde yoğun bir baskı hissediyordu. Şehirden uzaklaştıkça rahatlıyor, rahatladıkça arabayı daha hızlı kullanıyordu. Araba dar yolda taşlar ve çakıllar içinde haykırarak gidiyordu. Dağ evine yaklaşmıştı. Önce çatısı göründü evin. Son tümesiğide aşıp evin önüne geldi. Arabadan indi, derin bir nefes çekti. Her tarafa hakim huzur veren bir melodi vardı sanki. Evin kapısına yöneldi. Kapıyı açınca ışık hüzmeleri bedeninin kenarından evin içine doluştu. Perdeleri açtı. Koltukların üzerindeki eski çarşafları topladı. Katlayıp bir kenara bıraktı. Arabaya geri dönüp içeriye kasabadan geçerken aldığı erzakları taşımaya başladı. Beş gün boyunca idare edecek erzak almıştı. Mutfağa özensizce yerleştirdi erzağı. Banyoya gitti. Evin ince tozunu almak için bir kova, işlerden sonra duş almak için bir kova aldı. Yakındaki su kuyusuna doğru yöneldi. Böylece çocukluğundan beri bildiği ve epeyce yaşlı olduğunu tahmin ettiği yaşlı ormanada kısa bir ziyaret yaptı. Bazı ağaçlar genç bazıları yaşlı, kurumuş dalların kimisi yerde kimiside düşmek için hafif bir rüzgar bekliyordu. Su kuyusuna ipin ucuna bağladığı kovayı sarkıttı. O arada burnuna hafif tuz kokusu geldi. Kova suyla dolunca yukarı çekti. Kovanın içinde kırmızı kırmız noktalar gördü. Biraz daha dikkatli bakınca kırmızıların sadece boya yaparken kalan boyalar olduğunu anladı. Diğer kovayıda doldurduktan sonra eve yöneldi. Kovaları kapının yanına bıraktı. Arabaya dönüp bavulunuda aldı. Yatak odasında temizlik için getirdiği eskileri giydi. Bir bez parçası buldu ve işe koyuldu. Oturma odasını, yatak odasını, mutfağı temizledi. İş bittiğinde yorgunluğu tepesinden aşıyordu. Yatak odasına zor attı kendini. Artık hiçbir şey yapmaya dermanı kalmamıştı. Üzerindekileri çıkardı yatağa girdi. Yorgunluk göz kapaklarını kapatırken ve uykunun esiri olmak üzereyken evde bir ses dolaştı "Seni seviyorum sevgilim" Sesin kaynağını merak edemeden uyudu kaldı. - 2.Gün-( Biriken sıkıntılar) Erkenden uyandı. Dünden beri birşey yemediği için epey acıkmıştı. Gün yeni yeni uyanıyordu. Banyoya gidip dün duş için getirdiği suyla duş aldı. Ocağa çay koydu. Çay demlenesiye kadar hava almak için dışarı çıktı. Hayal meyal bir karaltı ağaçların arasından kendine doğru geliyordu. Tombul, kısa boylu karaltı yaklaştıkça aydınlandı. Ormanın çıkışındaki köyün muhtarıydı gelen. İç ferahlatan bir gülümsemeyle seslendi. "Hoşgeldin beyim" "Hoşbulduk muhtar efendi. Nasılsın" "İyiyim bey. Dün aldım geldiğinin haberini. Hoşgeldin bir isteğin olur mu diye geldimdi. Hem bizim hanımda kahvaltılık birşeyler yolladıda..." "Sağolasın. Eksik olmayın" "Geçenlerde bir erkekle kadın gelmişti bu eve. Bende bizim çocuklara bakarken gördümdü. Hep ormanda oyun oynuyorlar." "Biliyorum muhtar. Benim arkadaşlardı onlar kısa bir tatil için buraya gelmişlerdi. Malum tatillerimiz uzun değil." "Yine mi kısa kalacan? "Evet. Galiba dört beş gün kadar" O arada ocaktaki çaydanlık geldi aklına." Çay koymuştum ocağa bekle beraber içelim kahvaltı yapalım" "Sağol beyim. Ben eve döneyim. Çocuklar kahvaltılarını yapmak için beni beklerler. Kısmetse çayını içmeye daha sonra gelirim." "Sen bilirsin. Beklerim ama sözünü unutma" dedi, gülümseyerek. "Unutmam beyim unutmam" Çıkını bıraktı ve tekrar ormana yönelip kayboldu. Muhtarın bıraktığı çıkını masaya yaydı, çayı getirdi. Kahvaltısını bitirdikten sonra biraz masada oyalandı. Biraz evin tamiratı ile oyalandı. Daha sonra dolaşmak için ormana gitti. Son günlerde düşüncelerini toparlayamaz olmuştu. Uzun zamandır böyle sessizlik içinde kalamamıştı. İşler iyice zorlaşıoyrdu basit işler bile artık günlerce sürünüyordu elinde. Artık insanlara aşırı ön yargılı davranıyordu. Çevresinde kendine benzetmeye çalışan ve düşünmeye bile fırsat vermeyen insanlar vardı. Herşeye isyan ediyordu. Ufak şeyler kızıyor bazende gülme krizine giriyordu. Kimse hakkında iyi birşey düşünemez olmuştu. Anlayamadığı şekilde -ve artık sık sık- konuştuğu insanın düşüncelerini algılıyor bazende gözünün önünde şekiller beliriyordu. En son aynı işyerinde aynı terfi için uğraşan iki arkadaşı birbirine düşüren arkadaşının düşüncesi vardı. "Bundan sonra işime bakarım" O iki samimi arkadaş artık yolda bile birbirlerine selam vermiyordu. Onlar birbiriyle uğraşırken terfiyi alan arayı bozan olmuştu. İlginç tarafı o eski iki arkadaşta terfiyi alanla samimi olmuşlardıda yine birbirleriyle konuşmuyorlardı. Birgün evde uzanırken gözünün önünden geçen hayale takıldı rüya ile gerçek arasında birşeydi. "Yakında bir terfi daha alabilirim...Şu lanet trafik ne zaman hızlanacak. Patronla yemeğe geç kalacağım" O arada sollamaya çalıştığı arabayı geçemeden karşıdan gelen otobüsle çarpışmıştı. Çok geçmeden bir patlama oldu. Bu hayali görünce irkilmiş ve telaşla yerinden fırlamıştı. Evden çıktı ve restorana giden yolda yanan arabayı gördü. Hatırlayınca tekrar bir ürperme sardı bedenini. Cenazeden sonra boşalan yere bu seferde kendi terfi etmişti. O eski arkadaşlarda hala birbirlerini yiyorlardı. Bir gün önündeki işten başını kaldırdığında o iki arkadaşın arasında gördü ölen arkadaşını iki tarafa bakıp sırıtıyordu. Birden kendi oturduğu koltuğa döndü yüzü, bakışı değişti, kaşları çatıldı...Sonra birden kayboldu. Bir iki saniyelik bir olaydı ama hala tedirgin oluyordu. Hava kararmaya başlamıştı. Sersem sersem evin yolunu tuttu. Akşam için hazırladığı yemeği yedi. Şamdandaki mumları yaktı. Yanında okumak için getirdiği kitabı okumaya başladı. Uyku gözlerine perde gibi inerken bir ses dolaştı evde: "Kapa çeneni aptal! Seni sersem!" Birden irkildi. Şamdanı kaptı odaları dolaştı tek tek. Yatak odası, mutfak, banyo boştu. Dışarı fırladı karanlıkta hiçbir şey görünmüyordu. Eve döndü. Kapıyı kapattığında odanın köşelerinde yanan mumları gördü. Yatak odasından hızla bir bayan fırladı. Karşılıklı sabitlendi bakışları. Bir anda yanında dikilen erkeği farketti. "Hoşgeldin" dedi, bayan heyecanla. Erkeğin yüzünde kederli bir ifade vardı. Cevap beklemeden devam etti bayan "Bugün doktora gittim. Tasarlama bebekten bahsetti. Ölümcül hastalığa yakalanan çocukların tedavisi için yeni bir bebekmiş. Rahimden alınan yumurtalar babanın spermleriyle döllenmesi ile elde edilen embriyo içinden ilik nakli için en uygununu seçerek rahime yerleştiriyorlarmış..." O anda yatak odasının kapısının önünde ufak bir çocuğun bayanın yanında dikildiğini farketti. Kadın ile adam susmuş çocuğa bakıyorlardı. Ani bir hareketle bayan çocuğu kucağına aldı teskin etmeye çalışarak tekrar yatak odasına döndü. Yanında dikilen birsinin varlığını hissetti, kafasını çevirdiğinde bir erkekle göz göze geldiler. Diğer mumlar kayboldu. O gece tedirginlikten gözüne uyku girmedi. -3. Gün- Bir tarafı hemen evden uzaklaşmasını söylerken bir tarafı kalmasını söylüyordu. "Bunlar sadece hayal, sadece hayal"dedi, kendi kendine. Heyecanla ve tedirginlikle geceyi bekledi. İkindi vakti gökyüzü kanıyormuş gibi kıpkırmızıydı. Sanki alev alev yanıyordu. kısa zaman sonra gün geceye ulaştı. Şamdandaki mumları yakmakta tedirginilik duyuyuyordu. El yordamıyla sigara paketini buldu. Bir tane aldı içinden çakmağı ateşlediğinde ölen arkadaşı ile yüzyüze geldiler. " O terfi benim! O koltuk benim! Seni alçak!" Geriye doğru hamle yaptı, çakmak elinen düştü. Her taraf tekrar karanlığa büründü. Koşmaya çalışırken ayakları birbirine dolandı, yere kapaklandı. Serin bir rüzgar yanından geçti. kapıyı çarptı. El yordamıyla yerden çakmağı buldu, yerden doğruldu. Pencerenin kenarındaki şamdana doğru gitti. mumları yaktı. Oda bomboştu. Koltuğa yığılıp kaldı. Gözlerini kapadı, derin derin nefes aldı. Ağlamamak için dudağının etini ısırdı. Gözlerini açtığında odanın kenarlarında yine yanan mumları gördü, oda aydınlanmıştı. Boş odada gözlerini dolaştırırken yatak odasının kapısının önünde dikilen çocuğu gördü. Yerinden kalktı, çocuğa doğru ilerledi. Yaklaştıkça çocuğun yüzü aydınlandı, aydınlandıkça kendi çocukluğu ile karşılaşmanın verdiği şaşkınlıkla ayakları yere çakıldı. Yanından ilerleyen annesini farketti sonra çocukluğunun önüne gelince annesi diz çöktü. "Şimdi gözlerini kapa" dedi, annesi. Çocukta gözlerini kapattı. Çocuğun el ayası kendisine bakacak şekilde çevirdi. "Sana büyük bir güç vereceğim. Her yapamayacağını düşündüğün güçlükte buna tutun" Kalp şeklindeki madalyonu çocuğun avucuna yerleştirdi. "Yüreğine yerleştirdiğim sevgi her türlü güçlüğü yener. Hiçbir zaman kaldırabileceğinden ağır bir sorunla karşılaşmazsın. Gerekli söz ve ulaşılacak çözüm her zaman senin kalbindedir, bakmasını bilmelisin" dedi. Çocuk gözlerini açtı. Kalp şeklindeki madalyonu avucunun içinde sımsıkı sıktı. Küçücük kollarını annesinin boynuna doladı. "Sakın korkma...Güçlüklerden sakın korkma ve yılma"... Etraf tekrar şamdandaki mumların titrek ışıklarına teslim oldu. Koltuğa döndü tekrar orada yorgun bedenini ve aklını dinlendirdi. -4. Gün- Sabahın ilk ışıltısı, ilk kuş cıvıldaması ile uyandı. Eşyalarını topaldı. Evdeki koltukların üzerine eski çarşafları serdi. Alıpta yemeye fırsatı olmayan erzağı poşete doldurdu. En son ocağı kontrol etti. Vakit ikindiye ulaştığında hazırlıklarını tamamladı. İşleri bittiğinde uzaktan muhtar göründü. "Merhaba beyim. Hayırdır gidiyor musun?" "Evet muhtar efendi benim tatilim bitti" "Hemen yola çıkmazsan çay getirmiştim" elindeki termosu gösterdi "Bir bardak çay içeriz değil mi?" "İçeriz muhtar efendi ama çay sözü olan bendim neyse artık borcum olsun" dedi, gülerek."Bu arada getirdiğim erzak arttı, bunlar sizin olsun" "Olur beyim" dedi. Muhtarla oturup çay içtiler, sohbet ettiler. Muhtar iyi yolculuklar diledikten sonra ormanda kayboldu. Birazda daha oturup yaşlı ormanı seyretti. "Aşılmaz denen her zorluk aşılıyor geçmez denen herşey geçiyor" diye mırıldandı. Arabaya bindi. Dağ evinen uzaklaşırken arabanın arkasından bir ses süzüldü. "Kalbinde sevgi olan hiçbir şeyden korkma. Kalbinde temiz duyguların varsa hiçbir zorluktan yılma ve korkma."
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Guvercin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |