|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
9 Kasım 2003
Benimle Evlenir misin?
ömer akşahan
O gece nedense yolun geniş bölümünden değil de kitapçı sergilerinin önündeki dar yoldan gidiyordum. Oysa geniş yol hem aydınlık, hem de daha güvenli sayılırdı. Hava serin, Akdeniz ikliminin Ocak ayı ortalamalarını tutturan bir sıcaklık var dışarıda. |
|
Ömer Akşahan
Saatin 24’ü geçtiğini fark etmemle bilgisayarı kapatıp, sokağa çıkmam bir oldu. Ertesi gün yine yoğun bir iş günüydü. Uykumdan fedakârlık yapacak denli yapacak bir işim de yoktu bilgisayarla. İş yerim ile kaldığım yer arasını yaya olarak gidip gelmek sağlığıma iyi geliyordu. Ayrıca İzmir’in tanınmış Sevgi yolu hem rahat, hem dinlendiriciydi benim için. Gecenin ilerleyen saatlerinde daha çok park etmiş lüks otolar dolduruyordu yolun her iki yanını. Arada bir ayyaşa da rastlanabilirdi.
O gece nedense yolun geniş bölümünden değil de kitapçı sergilerinin önündeki dar yoldan gidiyordum. Oysa geniş yol hem aydınlık, hem de daha güvenli sayılırdı. Hava serin, Akdeniz ikliminin Ocak ayı ortalamalarını tutturan bir sıcaklık var dışarıda. Ellerimi yine de parkamın ceplerinde ısıtmaya çalışıyordum. Yürüyüş tempom zaman zaman düşse de, bir an önce yorgun bedenimi yatağa atma isteği karşısında hızlanıyordu.
Beynim günün yoğunluğunu atmak istercesine bomboş. O an beni kim görse, dalgınlığımı kolayca anlayabilirdi. Sevgi yolunun ortalarına geldiğimde bir köşede üç dört kişilik bir genç grubu vardı. Aralarında yüksek sesle konuşuyorlardı. Gruba bakmadan geçip gidiyorum. Onları düşünecek halde değilim. Gençlerin bulunduğu noktadan birkaç metre uzaklaştığımda aralarında bir kaynaşma olduğunu gördüm, ama bir anlam da veremedim.
Aaa, o da ne? Gruptan genç bir kız hızla bana doğru koşuyor. “Bir dakika lütfen, bir dakika...” diyerek, duraklamamı sağlıyor. Şaşkınlıkla bakıyorum kıza. Yaşı 18-20 arası. Kaşları, saçları simsiyah, yüzü gerçekten çok anlamlı ve alımlı. O da heyecanlı. Kız bir dostumuzun kızının sanki ikizi.
“Sen Erzurumlu musun?”diye, soruyorum.
Aceleyle, “Hayır” diyor. Demek ki bir şeyleri bir an önce çözmeye çalışıyor. Bu kez o;
“Arkadaşlarla iddiaya girdik...”
Ne iddiası diye, sormuyorum. Ben, hâlâ kızın yüzüne bakmakla meşgulüm.
“Bu sokaktan geçen ilk erkeğe…” onu dinlemek istemiyorum. Kız devam ediyor.
” Yalnız gözlerinizi gözlerimden ayırmamalısınız...” İşitmiyor kulaklarım.
Gözleri yardım istercesine bakıyor. Deminden beri ben ne yapıyorum ki. Hipnoz olmuş durumdayım.
Kız yavaşça geri çekiliyor, avını kıstırmış bir kedi gibi yeniden saldırıya geçeceği kesin. Derin bir nefes alıyor. Bir ara arkadaşlarına bakıyor. Seyircilerin tepkisini ölçmek istercesine. Ve bir anda yüksek sesle;
”Benimle evlenir misin???”
diye haykırıp, büyük bir zafer kazanan kahraman edalarıyla arkadaşlarının yanına koşuyor.
Ve büyük bir alkış...
İddia kazanılmıştır artık...
Ben, bense…benim ne dememi bekliyorsunuz ki.?
Her gün olduğu gibi karanlık bir geceye kaldığım yerden yürüyor, yürüyorum...
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Kendini nasıl anlatır ki insan… Oturup yazılmaya kalkılsa, her edebiyat işçisinin yaşamı kalın bir roman olur. Ben bunu zaman zaman yazdığım denemelerde ve şiirlerimde yansıtmaya çalışıyorum. Yapıtlarımı izleyenlere küçük birer ipucudur; söylenen her bir sözcüğümüz, tümcemiz. .
Kendimi şiirde ilk keşfedişim beni aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığı yaşattı ve düzene yenik düştüm. Yol göstericim de yoktu yanımda; düzene isyan edeceğime, şiire küsüp öyküye yöneldim. Bütün bu yaşananlar ortaokul dönemime rastlar.
Yine bir gün düzen beni aldı, bir sonbahar yaprağı gibi Aydın Dağlarının zirvesine fırlattı. Yıl 1981. Ve beni yeniden hayata bağlayan sihirli gücün şiir olduğunu orada anladım. O gün bugündür, can yoldaşım, arkadaşım, sırdaşım ve en büyük sığınağımdır ŞİİR!
İnanıyor ve haykırıyorum; şiir mabedinde yanmayan hiç kimse, ben buyum, ben şuyum diyemez. Tek inancım, ömrüm oldukça yazmaya, gerekirse yazdırarak da olsa şiire ihanet etmeyeceğim.
Aydın’ın İncirliova ilçesinde, ‘53 yılının Ocak ayında, bir Kova erkeği ve sevgili annemin tek eşinden 14. yavrusu olarak dünyaya gelmişim. Babam ve annem ümmiydi. Okul yüzü görmemiş bir ailenin ilk üniversite mezunu olarak kutsal öğretmenlik uğraşımı resmi düzeyde ‘99 yılına dek sürdürdüm.
Halen özel sektörde işimden arta kalan zamanlarda, öğrencilere Türkiye’nin hemen her noktasında şiir dersleri veriyorum, gönüllü. Yeni Türk şiirini mevcut Türkçe ve Edebiyat kitaplarından öğrenemeyen gençlere yeni Türk şiirinin kapısını aralamaya çalışıyorum. İnanın bu çalışmalarda şiir adına öyle ilginç olaylara tanık oluyorum ki, gözyaşlarınızı inanın tutamazsınız.
Tüm uğraşlarımdan edindiğim çok önemli bir gerçeğin altını kalınca çizmek istiyorum: ŞİİR ÖYLESİNE SİHİRLİ BİR ANAHTAR Kİ, AÇMADIĞI BİR KAPIYI GÖSTEREN HENÜZ ÇIKMAMIŞTIR!
Bugüne dek, bir çok edebiyat dergilerinde şiir, deneme, öykü, inceleme, gezi , anı yazılarımla yer aldım. ‘90’da Ödemiş EFE dergisi yöneticiliği, Almanya’da Almanca yayımlanan GEMEİNSAM adlı yayının sorumluluğunu yaptım. Almanca şiir, öykü denemelerinin yanı sıra yurda döndükten sonra da Almancadan Türkçeye şiir kazandırma çalışmalarımı yayımladım. ‘90’da “Nasıl Çalışalım? Nasıl başaralım?” adlı çalışmam M. E. B. ca tavsiye edildi. Egebank tarafından 3000 adet basıldı. ‘98’de ilk şiir kitabımı Sivas’ta yakılan 37 güzel insana adadığım için yalnızca 37 şiir içermektedir.
Evliyim. Eşim de emekli sınıf öğretmeni olup, bir oğlum ve bir kızımla beraber yaşamımızı renklendirmeye çalışmaktayız.
Etkilendiği Yazarlar:
Mayakovski, Cemal Süreya, Sabahattin Ali, Cahit Tanyol
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|