"Denemeler"de gördüğüm şeyi Montaigne'de değil, kendimde buluyorum. -Pascal |
|
||||||||||
|
Bir varmış bir yokmuş... Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde çok yakınımızda ama bilmediğimiz bir yerde, küçük bir deniz kasabasında yalnız bir balıkçı yaşarmış. Bilinmeyen bir sebepten dolayı kasabanın dışında sahildeki kulübesinde tek başına yaşayan bu balıkçı kimseyle konuşup, kimseyle dostluk kurmazmış. Kasaba halkı onu tanımadığı için hakkında birçok söylenti çıkarır, ondan çekinirmiş. Oysa balıkçı, kimseye zararı dokunmayan kendi halinde bir adammış. Her gün küçük teknesiyle denize açılır, ihtiyacı kadar balık tutup kasabadaki balık komisyoncularına satar, geri kalan vaktini de tek oda kulübesinde geçirirmiş. Bazen yalnızlıktan sıkıldığı olurmuş ama hiçbir zaman şikayetçi olmazmış. Günlerden bir gün, bizim balıkçı yine denize açılmış. İyi bir balık sürüsü denk gelir umuduyla saatlerce gitmiş. Bir deniz, bir gök görünüyormuş, ikisinin arasında da yalnızca küçük teknesi varmış. Ama bu kadar açılmasına rağmen bir tek balığa bile rastlayamamış. Saatlerce beklemiş, yer değiştirmiş ama bir tek balık bile tutamamış. Anlaşılan yine o şanssız günlerinden birindeymiş. “Deniz bugün bana ekmek vermeyecek” diye düşünüp geri dönmeye karar vermiş ki, etrafında bir hareketlenme fark etmiş. Hızla ağını çekmeye başlamış, bir yandan da ya büyük bir sürü ya da büyük bir balık yakaladığını düşünüyormuş. O sırada incecik bir sesin, “Balıkçı balıkçı bana yardım eder misin?” diye kendisine seslendiğini duymuş. Etrafına bakınmış ama kimseyi görememiş. Bu defa, “Buradayım, bu tarafa bak” diye kendisini uyaran sesin geldiği tarafa bakınca şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış. Zorlukla teknenin yan tarafına tutunan güzel bir deniz kızı duruyormuş karşısında. Bembeyaz bir yüzü, uzun kıvırcık saçları, iri gözleri varmış deniz kızının, üstelik konuşuyormuş da... Balıkçı o an, korku, heyecan, merak, şaşkınlık bütün duyguları bir arada yaşamış, bir süre ne yapacağını bilememiş. Sonra, “Ne istiyorsun?” diye sormuş sert bir şekilde. Deniz kızı, “Lütfen bana yardım et” demiş ince sesiyle ve eklemiş, “Kayalara sıkışıp yaralandım, yüzemiyorum, teknene al beni.” Balıkçı iyi adammış ama laf aramızda biraz aksiymiş, “Seni tekneye alırım ancak yaralarını sardıktan hemen sonra denize dönersin” diyerek tutup çıkarmış tekneye. Deniz kızı hiçbir şey dememiş, o kadar acı çekiyormuş ki bunu, o güzel yüzüne bakan herkesin anlaması mümkünmüş. Vücudu, kolları, kuyruğu, her tarafı yara bere içindeymiş. Balıkçı bir yandan akan kanları durdurmaya çalışırken, bir yandan da yaraları sarıyormuş. Aksiliğine rağmen, yaptığı iyilik ve gösterdiği çaba, deniz kızını duygulandırmış. Yaraları sarıldıkça acısı azalıp rahatlayan deniz kızı, büyük bir minnet ve hayranlıkla onu seyrediyormuş. Balıkçı, deniz kızının bütün yaralarını özenle sarıp işini bitirdikten sonra, bir süre bu şekilde dinlenebileceğini söyleyerek yeniden işine koyulmuş. Deniz kızı, ince ürkek sesiyle teşekkür etmiş. İri gözlerinde hala minnet ve hayranlık varmış. Yavaş yavaş geri dönme hazırlıkları yapan balıkçıya borcunu ödemek için, biraz daha ileriye gitmesini tavsiye etmiş. Balıkçı, denemekle bir şey kaybetmeyeceğini düşünüp, deniz kızının söylediği yere gitmiş. Attığı hiçbir ağı boş çıkarmamış, her defasında biraz daha balık tutmuş. Gittikçe keyfi yerine geliyormuş. Bir yandan işini yaparken bir yandan da deniz kızıyla sohbete başlamış. Sohbet sırasında deniz kızı, bu aksi balıkçıya ısınıp, ona olan hayranlığının sevgiye dönüştüğünü hissetmiş. Balıkçı, işini bitirip son defa ağını toplarken, ayrılık vaktinin geldiğini söylemiş. O an, deniz kızının yüreği sızlamış ve balıkçıdan kendisini bırakmamasını istemiş. Balıkçı, ummadığı bu isteğe şiddetle karşı çıkmış ama deniz kızı onu ikna edebilmek için türlü sebepler sıralayıp durmuş: “İyi bir adamsın, bana yaptığın iyiliği herkes yapmaz. Seni çok sevdim, izin ver seninle geleyim. Hem yalnızlığını paylaşır dostun olurum.” Balıkçı, “Daha neler” demiş “Sen deniz kızısın ben insanım, aramızda dostluk olur mu, yaşadığımız yerler bile farklı”. Deniz kızı, aşağılandığını hissetmiş ama pes etmemiş, “Lütfen balıkçı, kırma beni. Emin ol, pişman olmayacaksın, kabul et dostluğumu, bırak seninle geleyim. Hem bak, yaralıyım, bu halde denize geri dönersem ölüp giderim.” diye yalvarmış ama balıkçının aksiliği tutmuş ya bir kere, inatla “Hayır” demiş. Üstelik biraz da kabalaşarak, “Kendin gidiyor musun, yoksa ben mi atayım?” diyerek üzerine yürümüş. Deniz kızı bu laf üzerine, iri gözlerinden akan yaşlarla bir şey söylemeden bırakıvermiş kendini serin sulara... Ne var ki, uzaklaşamamış tekneden, son bir umutla, “İzin ver geleyim, yalnızlıktan kurtulur, dost sahibi olursun.” demiş. Balıkçı kızıp hiddetle, “Git başımdan, işim gücüm var, ben yalnızlığımdan memnunum” diye bağırarak sahile doğru yola koyulmuş. Yol boyunca başından geçen bu olayı ve deniz kızını düşünmüş. Hatta kulübesine geldiğinde bile kafasında aynı düşünce varmış. Düşünceleri zamanla pişmanlığa dönüşmüş ve geçen her saniyede pişmanlığı artmış. Bir ara, “Hay benim akılsız kafam, ne kadar aptallık ettim. Ayağıma gelen dostluğu geri teptim. Kabul etmiş olsaydım, şimdi böyle yalnız olmazdım” diye kızmış kendi kendine. “Yarın gidip ondan özür diler, dostluğunu kabul ettiğimi söylerim” diyerek rahatlatmış kendini. Ertesi gün teknesine atlayıp denize açılmış. Deniz kızına rastladığı yere gelince bağırıp seslenmiş ama deniz kızı ortalarda görünmüyormuş. Belki biraz daha ileridedir diye düşünerek daha açılmış. Sürekli bağırıp duruyormuş, “Deniz kızı deniz kızı” diye. Saatler geçmiş ama deniz kızından bir tek iz bile bulamamış. Bağırıp aramaktan yorulmuş. Biraz mahzun, biraz kızgın geri dönmüş. Ertesi gün tekrar aynı yere gidip aramış deniz kızını, sonraki gün de, ondan sonraki günler de... ama ne yapsa ne etse bulamamış bir türlü. En son kasabadaki yaşlı bir balıkçıya gidip olanları anlatmış. Yaşlı balıkçı; “Deniz kızları, bir kadın kadar narin ve hassastır. Onlara karşı davranışlarda kırıcı olmamak gerekir, çabuk incinirler. Üstelik senin bahsettiğin deniz kızı, yaralıymış. Yaralı bir deniz kızı, denizin içinde birkaç saatte ölür, yaşayamaz.” demiş ve eklemiş, “Hayatta bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elimize geçer ve değerlendiremezsek uçup gider. Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini bilmezsek kaçıp giderler ve asla geri gelmezler”. Balıkçı, o zaman anlamış, ne büyük hata yaptığını ve aynı hatayı tekrarlamamak için ömrünün sonuna kadar çok dikkat etmiş. Gökten üç elma düşmüş; biri onun, biri bizim, diğeri de ders çıkaranların başına...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © LOKMAN ZOR, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |