Doğaüstü henüz anlayamadığımız doğal şeylerin adı. -Elbert Hubbard |
|
||||||||||
|
İlk zamanlar çok eğlenceliydi, her muhabbetlerinde yanlarında beni de isterlerdi. Çünkü bir nevi mutasyon bir bünye vardı karşılarında, kadın ama anlıyor, onlar gibi konuşuyor icaabında, akıl veriyor, en uygulayabileceklerinden, öyle İpek Ongun kılıklı, yapılabilitesi düşük, mutluluk vaadlerinde bulunmuyor, aman da ne güzel kankamız var diyorlardı. Sonra yaş ilerledikçe, -“ Ulan, hatun dediğin bunun gibi olur, keşke sevgilim olsa...” dönemleri başlıyor ki bu çok sakıncalı çünkü sizin kafanızdaki konumlandırma hala; -- “ Onlar benim arkadaşım, birlikte büyüdük, bir nevi kardeşler...” Eh, böyle de olunca ilişkiler zarar görmeye ve yalnız kalmaya başlıyorsunuz. Sonra bir de bakıyorsunuz ki geçen yıllar içerisinde hiç kız arkadaş edinememiş ve hatta kendilerinin tiksindiği bir şey olmuşsunuz. Eziksiniz yani kızlara karşı, aman onların istediği gibi konuşayım, beni sevsinler deseniz de olmuyor, sevmiyorlar sizi. Arada 1-2 tane yakaladıklarınıza da köle olmaya başlıyorsunuz. Zaman akıyor, geliyorsunuz binbir badirelerle 25 yaşına, ama bu kadar hayat olunca işin içinde pekte 25 durmuyorsunuz, ucundan 30+. Bu daha da berbat bir durum çünkü yaşıtlarla iletişim kurma ihtimaliniz yok, erkek çocuklarla oynayacak yaşınız geçmiş, sevgililerinizin bile gençliğinde ne haltlar yediğini yakinen biliyorsunuz, işte “En çekici ama mümkünse benim sevgilim olmasın” kadın halindesiniz. Çevreniz geniş, ortamlara kolay adapte oluyorsunuz, işinizde de başarılısınız. Tiksinir erkekler sizden. --“ Ben bu kızla baş edemem, hatun sabun gibi elimden kaçar, çokta şey biliyor bununla baş edilmez. Aslında güzel ve onunla olmak eğlenceli ama, gözüme baktığında içimi okuduğunu düşünüyorum, çok tehlikeli. Nerde, var mı yakınlarda en mülayiminden, mümkünse beyni sarışın bir hatun ben onla idare edeyim ama bu kız da pek içimde kalacak ayrı...” Ben anlmıyorum ki bu kadar idealsek madem, ne diye korkuyorsunuz?! Dışardan kadın içerde denge işte, nedir ki sorun? Maça da gideriz, tavla da oynarız, evde de gayet güzel yemek, çamaşır işinden anlarız, güzeliz de...Arkadaşların da sever...Ama yok, “Bu kadar iyisiyle ben uğraşamam sonra benim açıklarım falan çıkar ortaya” diyor erkekler. Şimdi ben kime kızayım, babama mı beni böyle yetiştirdiği için, hayır ne var hatırlama 87 senesinde kim şampiyon olmuş, kim kimi transfer etmiş. Anneme mi kızayım; kadın dediğin evde anne, dışarda arkadaş, yatakta kadındır dediği için? Ne oldu sonuçta, ahanda kaldım mı evde? Erkekler bakıp beğenip, konuştuğumda; “ Sen çok akıllısın, ben korkuyorum” diyorlar. Bu ne ki; ben de korkak erkek sevmiyorum. Çünkü erkek dediğin şey bana, cesur, şövalye ruhlu, ne bileyim sahiplenici falan diye öğretildi. Bir arkadaşım vardı; ortaokulu liseyi birlikte okuduk, ben üniversiteye girdiğimde onu nişanladılar uzak akrabalardan birisiyle. Kız yukarda bahsi geçen model kadınlardan. Bir iki ay sonra nişanlısı, kızın annesini arayıp nişanı atmak istediğini söylemiş. Nedenini sorduklarında da: -- “Senin kızın çok entel, ben yaptığı esprileri bile anlamıyorum, ben uğraşamam “ demiş. Daha komik kısma gelmedik, kızın ailesi böyle salak bir damattan kurtuldukları için sevineceklerine, kıza bir iki sene hayatı zehretmeyi seçtiler. Elaleme rezil oldukları gerekçesi ile, kızın sinema, tiyatro, kitap okuma, bizimle gezmek gibi tüm sosyal aktivitelerini kısıtlayarak, çaylara, altın günlerne falan götürmeye başladılar. Sonunda evlendi bir adamla ama şimdi de yaptığı esprileri biz pek anlayamıyoruz. Bir de daha korkunç modeller var ki onlar da kendi eksikliklerinden kaynaklanan sıkıntılarla şiddete başvuranlar. “ Kapılardan geçen kadınlar“ diye bir kitap vardı, kocalarından dayak yiyen kadınlar genelde “Kapıya çarptım” derlermiş. Bunun üzerine yazılmış bir kitaptı; erkekler karizmaları veya donanımlarıyla kadın üzerinde otorite kuramadıklarında birden ilkelleşiyorlar. Kaybetme korkusu, özgüven eksikliği, toplum baskısı kadınların hayatına şiddet olarak geri dönüyor. Bir iki senedir de “Metroseksüel” diye birşey var, o da erkeğin korkaklığını, kırılganlığını, cesaretsizliğini kabul etmiş hali... Bir arkadaşımın dayısı Karadeniz'de yaşıyor en güzelini o söyledi: --“ Çocuğum İstanbul’da metroseksüel diye birşey varmış, metroda sex falan yapıyorlar herhalde, kullanmayın metroyu!” dedi. Kullanmıyoruz amcacım, senin için rahat olsun. Yarı ingilizce yarı türkçe, melez bir dil kullanan, benden daha uzun süre aynaya bakan ve benden daha fazla alışveriş seven bir erkeği kullanmıyorum, kullanmayacağım da. Bana bakıp, pek beğenip, sonra da ben bununla başedemem diyen bir adamı da istemiyorum. Bana aşık olduğu halde, bunu söyleyemeyen, duygularını ifade edemeyen bir adamı da istemiyorum. Açıklama yapmak, dialog kurmak yerine, köşe bucak kaçan adamları da istemiyorum. En komiği de, normal “erkek” kavramını unutan ve özelliklerini her geçen sene kaybeden bu ırkın eski halini özleyip, kalan sağları mumla aramak. En klişesini söylüyorum, Tarık Akan, Gülşen Bubikoğlu filmlerini düşünün. Oradaki Tarık Akan, gelir kardeşim, “Seviyorum kızım seni!” der. Kız yüz vermezse nasıl ikna edeceğini bilir, eski sevgilileri ortaya çıkınca kızın peşine düşer ve yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak için kendini paralar. Ne bileyim biz bunlarla büyüdük valla. Maçoluk değil istediğim ama an geldiğinde de, “ Kardeşim bu hatun benim, 50 kişinin arasına da salsam bana sadıktır, hatta ben onla girerim o 50 kişinin arasına, aslanlar gibi de eğlenirim, ne korkacağım, neyim eksik” diyecek bir adam da istemiyor değilim hani. Masada hesap istemekten, siparişi kendim söylemekten, arabayı servise götürmekten, barda yanımdaki kızlara bodyguardlık yapmaktan sıkıldımmmm. Beğendiğim adamların metroseksüel çıkmasından sıkıldım, korkup kaçmalarından sıkıldım, futbolu sevmenin bana bu denli negatif geri dönmesinden, bir sürü arkadaşım olduğu için kesin benden sıkılır bu kız denmesinden çokkkk ama çokkk sıkıldım. Geneline bakıldığında, yeni jenerasyon erkeklerden sıkıldım ben. Yok mu kardeşim tanıdığınız bir Tarık Akan?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ESRA BAYKAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |