Mutlu köle çoktur. -Darwin |
|
||||||||||
|
Uzun ince yüzüne , o düzgün burnuna , minik kulaklarına uymayan kurbağa gözleri vardı. İncecik , uzun parmakları , simsiyah saçları ve kahverengi gözleri vardı.Teni bir yaprağınki kadar ince , bir su damlası kadar ıslak , bir kuğu kadar beyazdı. Alnı oldukça açıktı , çenesinin küt oluşu kararlı bir insan olduğu izlenimi verirdi ama aksine oldukça kararsız , değişken , dışardan soğuk , hatta biraz hırpaniydi. Uzun siyah saçları omuzlarına değmekle değmemek arasında tıpkı kişiliği gibi kararsızdılar. Ve kurbağa gözleri , altında kocaman siyah halkalarla daha da kocaman gözüküyorlardı. Ama en sevdiğim yeri dudaklarıydı , ince bir çizgi gibi gözüken ama aslında içine doğru dolgunca , kıpkırmızı , ve oldukça lezzetliydiler... Vücut hatlarında aslında bir kadını heyecanlandıracak pek bir şey yoktu. İncecik bir beden , uzun sayılabilecek bir boy... Ama dudakları...Öpmeden asla kıymetini anlayamazdınız...Öptükçe bırakmak istemeyeceğiniz , öptükçe bağlandığınız , öptükçe dahasını isteyeceğiniz , hatta öptükçe O’ ndan çok bağlanacağınız , kalbinizde bin bir duyguyu uyandıracak , kırmızı dudaklar.... Ve kızıl sarı sakallar..Uzaktan bakıldığında siyah ve sarı gibi duran ama yaklaştığınızda kızıla çalan , dudaklarıyla bir uyum içinde olan sakallar... Ve o gülüş...Dudağın kenarında küçücük bir kıvrım aslında...Kolay kolay büyümeyen bir kıvrım...Ama büyüdüğünde gözlerle birleşen, muzip , alaylı ve hatta seksi bir gülüş...Sanırım kadınları en çok baştan çıkartan da bu gülüşüydü... Teninde garip , istek uyandıran bir koku vardı...Şöyle baharatlı , ateşli bir koku...Bir yazar , aşk aslında kokularda gizlidir demişti ; Tam da böyle bir şeydi...Aşk kokuyordu...baharatlı , biraz acımsı , ateşli , karşı konulmaz... Ellerini kullanmasını çok iyi biliyordu...Yavaşça tende dolaştırırdı uzun parmaklarını , ipeksi bir dokunuştu onunkisi, varla yok arası iç gıdıklayıcı...Kulağına fısıldadıklarıyla baştan çıkarırdı kadınları , istek doluydu sesi...Arzu dolu...Sessizce yaklaşırdı , asla baştan belli etmezdi arzularını...Avına yaklaşan bir avcı gibiydi , sessiz ve derinden ama tam hedefi vururcasına...Martılardan başlardı konuşmaya , denizden , havadan , sudan...Su ‘ dandı belki konuşulanlar ilk bakışta ama daima anlamlıydı...Denizin mavisi başka renklere üstün çıkardı o anlatınca , sonra gökyüzünün kızılı girerdi....Aşkın acıtmasından açılırdı laf , siyahtı aşk...Ve her renge üstün çıkardı sonunda...Canınız yansa da yanmasa da yaşamak için her yolu denerdiniz...Ama sadece O’ nunla... Diyorum ya, garip bir büyüsü vardı kadınların üzerinde ve O bunu çok iyi bilirdi. Sanki kendine güvenmiyormuş gibi , zorlanıyormuş gibi konuşurdu , O’ nu tanıdıkça aslında mütevaziliğin güzel bir maske olduğunu anlardınız... 3 çocuklu bir ailenin en küçük evladıydı. İstekleri daima yerine gelmişti, belki de bu yüzden istediği olmadığında huysuzlaşırdı.Yapay bir dert yaratırdı kendine , somurturdu , o anlarda gerçekten çekilmez olurdu. Tüm romantikliği giderdi. İstemezdi kimse O’ nu, o haliyle...Ama O yine de bir yolunu bulup , bunu kendi lehine çevirirdi. Koca bir bebek imajı veya sevgiye aç çocuk imajını lehine kullanırdı. Sevesiniz gelirdi...İşte o an kaybettiniz demekti oyunu...Yarattığı mizanseni tamamladığınız anda aslında rol değişikliği isterdi...Kolayı sevmezdi , oyunlarına kanmayacak birini isterdi o...Veya oyununu onun elinden alacak ve başrole kendisini koyacak birisini...Sevilmek isterdi ama çok sevildiği anda sıkılırdı. Diyorum ya , tam bir şımarık çocuktu....Yüzünü ellerinin arasına alıp , sıkıldım diye düşünürdü...”Çok sıkıldım..”. Gitmek isterdi hemen...Ama iyi kalpliydi yine de...Vicdanı rahat etmezdi...Sizin O’ nda en sevdiğiniz ne varsa bir kez daha yaşamanıza izin verirdi...Sonra en sert halini takınırdı , “Oyun bitti” derdi...”Ben sıkıldım.” Ve kolayca arkasını döner giderdi , çünkü kimsenin O’ na arkasını dönmesine tahammülü yoktu...Terk edilmemek için terk ederdi...Bu yüzden hiçbir zaman sonu olmadı yaşadıklarının...İçinde bir yerlerde güzel zamanlarda bitirirdi ilişkiyi...Sizin en çok kapıldığınız anlarda...Siz tam bir şeyler daha yoluna oturmaya başladı , açılıyor diye düşündüğünüz anda aslında O çok uzaklara gitmek için yola çıkmak üzeredir... Terk edilmemek için , terk eder O...Ve hep sevgiye aç kalır ...Yeni arayışlar içinde dolaşır durur, her durak aslında O’ nu kendinden uzaklaştırırdı. Karanlık bir mağarada bulurdu bazen kendisini , bazen de ıssız bir sokakta...Aşık bile olsa uzaktan yaşar , platonik takılırdı. “Aşk karşılıksızsa güzeldir zaten...” derdi. “Çünkü o zaman can yakar” ve O acının her türlüsünü çok severdi....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ESRA BAYKAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |