Egoistlerin en güzel yanı başkaları hakkında konuşmuyor olmaları. -Lucille S. Harper |
|
||||||||||
|
“ Hadi uyan, servisin gelmek üzere” sözcüklerini ben hiç duymadım. Herkes 5 dakika fazla uyumak için servisini bekletirken ben servisin gelmesine yarım saat kala miniminnacık lise eteğim, belime kadar uzanan kıvırcık saçlarım ve en seksi bakışlarımla apartmanın önünde hazırolda beklemeye başlardım. Saat neredeyse 8 olmak üzereyken yan apartmanın bahçesinden önce saçlarını görürdüm. Benden pekte uzun olmayan boyu, yemyeşil gözleri, omuzuna kadar gelen dümdüz kahverengi saçlarıyla birkaç adım kala önümden geçmesine onun dikkatini çekmek için her gün yeni bir oyun bulmak zorundaydım. Kah öksürürdüm, kah apartmandan yeni çıkıyormuş gibi apartmanın kapısını hızla çarpardım veya kitabımı yere düşürürdüm. Ama ne yaparsam yapayım bir kez bile kafasını kaldırıp gözlerime bakmazdı. Her sabah belki bugün bana bakar heyecanıyla erkenden kalkar banyo yapar, saçlarımı jöleler, yasak olmasına rağmen biraz rimel sürer erkenden aşağıya inip onun önümden geçmesini beklerdim. 2 sene boyunca kendimce sürdürdüğüm bu oyun hasta olduğum, okula gitmediğim günlerde bile devam ederdi. Okula gitmeyecek bile olsam erkenden kalkar balkona çıkar onun gidişini izlerdim. Bir kez balkondan annemin o gözü gibi baktığı çiçeklerinden birini koparıp tam önüne atmayı denedimse de zamanlama hatası... Çiçek o geçtikten sonra arkasına düşmüştü... Yıllar geçti ben liseden mezun olalı, bir kaç kez onu yine sokakta üniversiteden dönerken veya haftasonları minibüste falan görürdüm. O her zamanki ağır, sakin ve umursamaz tavırlarıyla bir köşede oturur ve yine benim tüm çabalarıma rağmen gözgöze gelmezdi. . Nedendir bilmem o sabah içimde beni fişekleyen bir çocukla uyandım. Bugün her türlü çılgınlığı yapabilirdim. Zaten şurda bu ülkede geçirebileceğim son 3 günüm kalmıştı ben çekip gittikten sonra varsın deli desinler kimin umurundaydı ki... Her zaman işe gitmek için giydiğim o ağır elbiselerden kurtulmaya ve bugün olabildiğince özgür olmaya karar verdiğimde dolabımın arkasına atmış olduğum bol pantolonumu ve yeşil t-shirtümü çıkardım. Saçlarımı iki yandan ördüm. Öle deli gibi makyaj da yapmayacaktım bugün... En sade, en “ben” halimle fethetmeliydim bu güzel bahar sabahını... Giyinip çıktım , yolun başındansa sonuna karar yürüdüm, aklımda en hareketlisinden bir şarkıyla yürümeye başladım. Minibüse bindim, yemyeşil bir hare içinde belirdi karşımda, sakin adımlarıyla minibüse bindi... Yine bana hiç bakmadan yürüyüp önümdeki koltuğa oturdu. Bu sefer kızamadım ona bana bakmadığı için, o kendi dünyasında bense kendi dünyamda yaşıyorduk aslında... Yaşıyor muyduk? Yaşıyor muydum? Nefes almak mıydı yaşam, yoksa o hergün yaşadığım estetik kaygılardan, klişe yaşamdan sıyrılıp gerçekten heyecan ve zevki tatmak mıydı yaşam? 20 dakika süren minibüs yolculuğu sırasında aslında hayatımdaki renklerin ne kadar azaldığını, gerçekten yaşamayı, çiçeklerin o binbir türlü kokusunu, baharın yarattığı kıpırtıyı unuttuğumu fark ettim. Evet ; son durak herkes aşağı bakalım... Tam çılgınlık zamanı hadi gayret, git yanına konuş ben çocukken de size hayrandım, yavaşlığın felsefesiydi sizinkisi ben ne kadar koşarsam koşayım sizin sakinliğinize, içesine yaşamanıza, sabah yolu zevkle yürümenize yetişemedim de... Tam yanımda yürüyordu. Bir anda döndüm sözcüklerin dökülmesi lazımdı ben geveze biriyim hadiiiiiii:. “ Şey, ben sizi tanıyorum” ( çıkabilecek en salak sözcükler) “Hımm, öyle mi?” “Evet ben küçükken siz her sabah 8’de bi yerlere giderdiniz bense o zaman lisedeydim” “Ne güzel... Adım Orkun tanıştığımıza memnun oldum. Demek bugüne kısmetmiş. İşe gidiyordum siz ne tarafa gidiyorsunuz?” “Ben Beşiktaşa gidiyorum” (lanet olsun neden neden onla aynı tarafa gitmiyorum!!!!) “Öyle mi hay allah ben karaköye geçiyordum. Peki tanıştığımıza memnun oldum, size ii günler” “Sağolun sizede” Aslına bakarsanız hiçte planladığım gibi sözler söyleyemedim. Yol boyunca aslında hiçte iyi bir konuşmacı olmadığım için kendime kızdım durdum. Ama ne zamanki vapura binip baharın o mis gibi havasını tenimde hissettim o an içimden yükselen bir ses bana: --“Ona ne söylemiş olduğun, nasıl söylemiş olduğun aslında hiçte önemli değil, ona söylebilmiş olman bu cesareti bulmuş olman önemli” dedi. ”Hayatında ne kadar zamandır bu kadar heyecanlandın? Uzun süre oldu kalbin deli gibi çarpmayalı... Varsın hiçte umursamasın kimin umurunda o sana, hatta sen sana yaşadığını hissettirdin ya gerisi kimin umurunda”. Hahahah aslına bakarsanız yaşadığım bu salakça heyecan hiçte hayatınızı değiştirecek kadar veya bir şeyler öğretecek kadar önemli değil. Ama vapura bindiğimde ben öylesine hafiflemiş, öylesine mutlu hissediyordum ki kendimi, kalbim hala öylesine tatlı atıyordu ki düşündüm; yapamadığınız, cesaret edemediğiniz ne varsa bence bu baharda yapın. Bahar delilik için en uygun mevsim... Herkes deli, bahar, kuşlar, balıklar, kediler, köpekler... Doğa bile yeniden uyanıyor siz ne duruyorsunuz... Gidin kendinizi uyandırın.. Kendinize yaşadığınızı hissettirin. Varsın sizi hiçççç umursamasınlar, varsın deli desinler. Herkes hayatında bir kez deli sıfatını hak etmeli... Bana inanın bütün gün halinize gülüp, gözbebeklerinizdeki neşeyi çevrenize saçacaksınız. Ve o saçılan her ışık hüzmesi size öylesine büyük öylesine tatlı heyecanlar, müjdeler ve pembe bir gün getirecekti, daha önce bunu yapmadığınız için kendinize kızacaksınız... Şimdi ben son deliliğimi yapacağım, sabah erkenden çıkıp ilk vapura yetişeceğim, geminin arkasına geçip senelerdir yapmak istediğim şeyi yapacağım”İSTANBUL SENİ TERKEDİYORUM” diye avazım çıktığı kadar bağırıp üstünede bir sigara yakacağım. Durduğunuz kabahat... Evrenin en güzel, en saf ışıkları üzerinizde olsun... Sevgiyle kalın...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ESRA BAYKAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |