İnsan gülümsemeyle gözyaşı arasında gidip gelen bir sarkaçtır. -Byron |
|
||||||||||
|
Gözleri, parlayan bir yıldız gibiydi. Altından yapılmış kum tanecikleri ve ılımaya yüz tutmuş sıcak rüzgar kırıntıları da onunla birlikte dans ediyorlardı. En azından bana öyle geliyordu. Dalgalar, ayaklarımıza vuruyordu. Ardımıza dönüp baktığımızda ise, geride bıraktığımız uzaklığı değil de, ayak izlerimizin kaybolmuşluğunu gördük. Ufak bir üzüntü çıktı dudaklarımızın arasından; “silinmemeliydi izler.” Deniz alıp götürmüş olmalıydı. Şimdi ayak izlerimiz denizin koynunda saklıydı. Ben yürümeye, o da, dans etmeye devam ettik. En azından, benim gözlerimle bakıldığı zaman öyle gözüküyordu. Dans etmek ona yakışıyor, dalgalar saçlarına eşlik ediyordu. Bakışırken gülümsememek imkansız gibi bir şeydi. O kadar sıcaktı ki!.. Tıpkı güneşin verdiği gibi. Söylediği her bir kelime, her bir hece, her bir harf, bir büyü gibiydi. En azından beni büyülüyordu. Gidiyorduk işte, ayak izlerimizi denizde, uzaklık terkimizde yitiyordu. Martılar kendilerince uçuşuyordu ve biz hala gidiyorduk. Güneş de batmaya başlıyordu, doğuşunun tersine!. . Ama gökyüzü hala renklerle dans ediyordu; aynı, onun gibi. Bu anı tuttuk ama durduramadık. Kumsala yaslandık yeniden ayaklarımızla. Hafif hafif altın kum taneciklerine ve ılımış rüzgara dokunduk. En azından bana öyle geliyordu. Birden gözlerine baktığım da, göz bebeğinde beyaz bir gül belirdi. Ve o an anladım ki, gözlerinde her şeyi unutabilirim. Başka bir boyuta kayıverdim hızla!.. Beyaz gül artık her yerdeydi. Gözyaşımda, bilinçaltımda, kahkahamda, bende, onda... En azından bana öyle geliyordu. Uzaklarda bir yerlerde, bir şarkı çalıyordu; sanki bu şarkı da bizi anlatıyordu. Kendimi bulabileceğim birkaç yerdeydim artık o müzikle; kumsalda, kalbimde ve onun bedeninde. O an, ancak onun kalbin de yaşayabilecek kadar, olduğum hissine kapıldım. Biz artık bir yerlerden çok uzaktaydık işte!.. Ne umudumuz vardı, ne de pişmanlığımız!.. Sadece biz vardık ve önümüzde uzun bir altın yol. Ve biz birbirimize farkında olmadan bağlanıyorduk gitgide. Ben onun sayesinde yaşıyordum, o da benim sayemde. Ve ikimiz de aynı kalple çarpıyorduk, tarifsiz ritmlerle!.. Gerçekler canımızı acıtmasın diye, birbirimize yalanlar söylüyorduk. Gerçek deyince birden gerçeğe döndü usum. Aslında ne bir kumsal vardı altın tanecikleriyle, ne de bir deniz!.. Önümüz de sadece bir ressamın şefkatle boyadığı bir günbatımı resmi vardı işte. Gökyüzü değildi renklerle oynayan, ressamdı fırçasıyla renkleri oynatan. Martılar da camın önünde duran güvercinlerden başkaları değildi ve onları da o ressam yaratmıştı. Ardımızda bıraktığımız uzun bir kumsal değil, uzun ve standart bir caddeydi işte. Önümüz de uzanan altın yol da, dönüşüverdi birden, vitrindeki o resmi kuşatan, altın yaldızlı çerçeveye. Uzaktaki şarkıda, yanımızdaki cafeden gelen müzikten başka bir şey değildi. Ve aslında biz birbirimize bağlı bir çift de olamadık. Çünkü biz bir çift bile değildik. Sadece yan yana durmuş iki yabancı insandık biz. Tek ortak noktamız ise vitrindeki altın yaldızlı çerçevenin içindeki tabloydu. Bağlılığımız da ondan ötürü olabilirdi. Gerçekler böyleydi iste, insanın canını yakabiliyorlardı gelince. Birden vitrinin camına dalıp gittim. Vitrinde onun gözleri belirdi, gördüklerime inanmak imkansızdı. Ama görüyordum işte. Daha dikkatli bakınca, gülüşünü yakaladım. İçimin toz pembe boyandığını hissettiğimde, vitrinde beyaz bir gül belirdi, kendimi ondan alamadım. Vitrin camına bile razıydım aslında, ama camdan gelenler karşısında kendimden de, resimden de geçmiştim işte. Kendimi ona doğru yönlendirdim… Beyaz gülü asla koparmak istemedim aslında!.. Ve yine aniden bir üzüntü döküldü dudaklarımın arasından; “Nereye”.… O!.. Evet, O, çoktan uzun ve standart caddenin sonundaydı işte. Kumsalda bensiz yürümeye devam ediyordu artık. Derin bir nefes aldım, hava soğuktu, hem de buz gibi. İçim buz tuttu aniden, titredim sarsılarak!... Tekrar tabloya baktığımda güneş batmıştı. En azından benim gözlerimle bakıldığında öyle görünüyordu; “soluk bir beyaz gül ve batık bir güneş” A.Ç.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aylin Çiftçi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |