İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal |
|
||||||||||
|
Beni seçme hakkın olsun isterdin eminim, ama Allah’ın kadına armağanı olan doğurganlık ne sana ne de bana çocuğu/aileyi seçme hakkı sanırım vermiyor. O yüzden her ikimizin de bulduğuyla yetinmesi gerekecek. Umarım doğduğunda, “Neden bu kadın Tanrım! Neden ben!” diye çığlıklar atmazsın. Sen doğmadan önce yaşananları bilmen gerektiğini düşündüm. Doğduktan sonra yaşamın bazen benim, bazen de senin kontrolünde olacak. Ama galiba çoğunlukla dış etkenlere maruz kalarak yetişeceksin. Sadece bil istedim olanları; Nasıl, ne zaman doğacaksın, seni istedim mi, sen gelmeden önce neler hissettim vs. Dün gece ablamla senin hakkında çok konuştuk. Ben aslına bakarsan senin gelmenle ilgili kaygılar içerisindeyim. Kendimi kutsamak için, bu karmaşada yaşamana neden olmayı pek istemiyorum. Evet ben reklamcıyım, yazı falan da yazıyorum. Aslına bakarsan ben öldüğümde hatırlanacak bir iki kalem işim olacak, ama ablam en büyük eserin sen olacağını düşünüyor. İdealleri gerçekleştirmek için yeni nesillere ihtiyaç varmış, ve belki de sen benim yapmak istediklerimi gerçekleştirecekmişsin. Fazla mı kaderci ve ruhani bir yaklaşım? Bilmem, o inanıyor işte...Aslında bazen ben de inanmak istiyorum. Çünkü yaşamla ilgili çok fazla şikayet ediyorum ve değiştirmek için elimden gelenin tamamını yaptığım da söylenemez. Belki sen...Bilmiyorum, daha bugünden sana bunca sorumluluk yüklemek ne kadar doğru ki... Baban zeki ve sakin bir adam korkma. Ben öyle değilim...Hiçbir zaman da olamayabilirim. Yani arkana babanı alarak, her istediğini yapabileceğini düşünme! Çünkü ben aslında çok korkuyorum... İnsan doğasında sadece 2 duygu varmış. Diğer tüm duygular bu iki duygunun derecelenmesi sonucunda olurmuş. Gökkuşağı diye birşey var bu dünyada, geldiğinde göstereceğim sana, tıpkı onun gibi...Birisi sevgi, diğeri de korku. Ben genelde her ikisini de uçta yaşayan biriyim. Ya çok korkar, kaçarım. Ya da çok sever, sahiplenirim. Seni çok seveceğimi ve sürekli seni korumak adına yapacaklarım yüzünden benden nefret edeceğini düşünüyorum. Galiba edeceksin... Ben takıntılı bir kadınım...Bunu kendime itiraf edeli uzun zaman oluyor. İlla herşey mükemmel olacak, düzenli olacak, kontrolümde olacak. Ama sana dair korktuğum galiba bunlar değil. Ablam, bana benzeyen bir kızım olmasını istiyor. Bana benzemeni ve hatta kız doğmanı istemiyorum. Allah’ın gücüne gitmesin, ama dışarda öyle bir dünya, o kadar fazla tehlike var ki, ben sana birşey olursa nasıl yaşarım gerçekten bilmiyorum. Ablam, benim de çok durağan bir hayat yaşamadığımı, daima riskler aldığımı ve asla başımın belaya girmediğini söylüyor...Ben şanslıydım küçüğüm...Ben babandan önce de hep akıllı, iyi niyetli adamlarla birlikte oldum. Hiçbirisi beni aslında isteyerek kırmadı. Veya kırmalarına izin vermeyecek kadar ben insanlara güvenmedim. Güvenmediğim için de daima son karar anı geldiğinde kendimi seçtim. Yani aslında annen tam bir metropol kadını...İçi sevgisinden ölse bile, duvarlarıyla yaşıyor. Sana duvarsız yaşamayı öğretebilecek miyim? Öğretmeli miyim? İnsanlara güvenmyi mi, yoksa sana hayran olup, seni kendilerine bağlamak için çırpınmalarını sağlamak adına neler yapman gerektiğini mi anlatmalıyım? Benim yaptığım gibi ilkokulda judo öğrenmeli misin, yoksa 25 yaşına geldiğinde benim gibi torpidon da sustura taşıyan biri mi olmalısın? Baktığın her gözde güvensizlik mi arayacaksın, yoksa herkesi baştan sevip, zaman içinde kırılarak mı öğreneceksin hayatı? Ben seninle ne yapacağım küçüğüm?! Güven ne demek diye sorarsan...Şöyle anlatayım: Sen benim bedenimde büyüyeceksin, bir zarın içerisinde. Dışarıdan hiçbirşey sana zarar veremeyecek. Sonra doğduğunda ben seni kollarıma alacağım, kokunu içime çekeceğim. Ve hayatım pahasına sana zarar gelmesini engelleyeceğim. Bileceksin ki ben yanındayken sana asla birşey olmaz. Güven, sıcak ve kaygan bir duygu sanırım. Ben bunu en son tarif edebilecek insanım aslında. Çünkü ben insanlara güvenen biri değilim. Sonra büyümeye başlayacaksın. Bazen dışarı çıkmana izin vermeyeceğim mesela, o anlarda muhtemelen bana sinir olacaksın ve Ayşe’nin annesinin benden bin kat iyi olduğunu düşüneceksin. Sevgilin olduğunda, onu eleştirdiğim için, seni onunla tatile yollamadığım için benden nefret bile edebilirsin. Ya da bunları yapma nedenlerimi anlayıp, o minik kalbinde bir sıcaklık hissedeceksin. Hayatta güvendiğim çok az kişi var. Deniyorum ufaklık, inan insanlara güvenmek için uğraşıyorum. Mesela ablama güveniyorum, sonraa Ebru ( O benim en yakın arkadaşım ve sen doğduğunda altını değiştirip, seni sürekli sıkıştıracak, hediyeler alacak olan güzel kadın), dedene de güveniyorum galiba, sert görünmesine rağmen aslında inanılmaz yumuşak bir adamdır. Sanırım onun kocaman gözleri, kıvırcık siyah saçlarını bende de göreceksin. Bir de baban var. O, her zorlukta sakinliğiyle sorunları çözen bir adamdır. Pek fazla konuşmaz, ama konuştuğunda ne kadar zeki olduğunu anlayacaksın. Belki onun gibi yeşil yeşil olur gözlerin. Saçlarının kıvırcık olmak dışında pek alternatifi yok. Hem babanın hem de benim sülalelerimizin saçları kıvırcık. Nefret edeceksin ilk zamanlar bu özelliğinden, sürekli kabaracaklar, şekle girmeyecekler...Ama kozmetik ilerledi, hatta senin zamanına kimbilir neler çıkar, o zaman aslında karakteristik olacak bu avantajını kullanmayı öğreneceksin. Neyi, nasıl öğreneceğini şu an ben de bilmiyorum. Dışardan çocuğu olanlara baktığımda 4 yaşından itibaren anne/babaların öyle kolay çocukları etkileyemediklerini görüyorum. Anaokulu öğretmenin iyi olursa, veya sınıfındaki çocuklar belki sen de az şımarık ve aklı başında bir velet olursun. Öyle olmanı istiyor muyum? Bilmiyorum. Benim yaptığım şeyleri yapmak isteyeceğini, sana izin vermediğimde bunları yüzüme vuracağını da biliyorum. Ama sana, bunları yaşadığım için yapmanı istemediğimi anlatamayacağım. Deden bana anlatamamıştı...Tek başına keşfetmek isteyeceksin hayatı, belki de en doğal hakkın...Ama ben sadece seni doğurduğum için, keşfetmene izin vermemeyi kendime hak görebilirim. Sonuçta seni babanla, ben yapmış olacağız; ve kullanım hakkın, biz ölene kadar elimizde olacak :) . Tamam tamam, o kadar da değil. Sonuçta ben de pek aklı başında bir çocuk olmadım hiç. Annem, yani anneannen, hep yaramazlık yaptığımda “İşallah senin gibi bir çocuğun olur!” derdi bana...Bana benzemek isteyecek misin acaba? Veya ben bunu isteyecek miyim acaba? Babana benzesen belki daha kolay anlaşırız. Yani o inatçıdır ama uyumludur. Sürekli gülümser mesela. Bir de ahlaklıdır. Ben...Onun kadar ahlaklı değilim. Reklamcıyım sonuçta, her türlü negatif durumu kendi lehime çevirebilecek kıvraklığa sahibim. Gurur duyduğumdan değil, öyleyim sadece...Sen nasıl olacaksın? Kimi sevip, kimi sevmemen gerektiğini öğretmek isteyeceğime eminim sana. Hoş, sen aklına eseni sevebilen, sonra da evde odasına kapanıp ağlayan birisi olabilirsin. Ben de sen üzüldükçe, salonda ağlayabilirim. Bana benzediğin için kendime lanet edebilirim. Ama ruhsuz olmanı da istemem. Donuk bir tip olacağına, odanda ağlamanı ister miyim acaba? Veya bizim ailelerimizin yaptığı gibi seni üzenleri sen affederken, ben kin gütmeye devam eder miyim? Sonra da ...Uffff! Benimle aynı evde nasıl yaşayacaksın sen?! Daha şimdiden senin için endişelenip, geceleri gözüme uyku girmiyor. Kim ne derse desin, yaşamını kontrol edemeyeceğimi, seni Allah’a emanet edip, elimden geldiğince tüm doğruları öğretip sonrasına karışamayacağımı kabul edemiyorum. Fanusda da yaşayamazsın ki... Çingene diye birşey var dünyada. Aslında bunların kökeni İspanyol. O ne değil mi :). İspanya, senin doğacağın yere 2 saat uzaklıkta, tabii uçakla, bir ülke. Bizim gibi insanlar yaşıyor orada da. Ama bu çingeler hep seyahat ederek yaşıyorlar. O yüzden bünyeleri çok sağlam. Çocukları yalın ayak bile dolaşsa sokakta, hasta olmuyorlar. Ama ben seni kalın giydirdiğimde, senin ateşin çıkabiliyor. Çünkü fazla koruduğum için, en ufak mikroptan etkilenebiliyorsun. Yani demek istediğim, aslında ne çingene çocukları gibi olmanı, ne de fanusta yaşamanı istiyorum. Ama gel de bunu kalbime anlat. Acaba anlattığım şeylerin kaçını anladın? Muhtemelen hiçbirisini...Ben de bilmiyorum niye yazdığımı...Sanırım, seninle yaşamayı öğrenmek için şimdiden çalışmam gerektiğinin farkındayım, ondan...Çünkü ben öğrenmezsem, seninle öğrenmek zorunda kalacağım ve diyorum ya benden nefret ederek büyümeni istemiyorum. Aslında işim gereği, nabza ( kalp atışı) göre şerbet ( tatlı bir içecek) vermesini bilirim. Ama söz konusu sen olduğunda ne yaparım bilmiyorum. Gelmene daha çok olmasına rağmen, şimdiden biribirimizi anlamamız gerektiğini düşündüm. Annen bir deli, ve benimle yaşamın nasıl olacak inan hiçbir fikrim yok. Eğer gelmek istemezsen, seni anlarım. Yok, valla, gerçekten anlarım. Çünkü ben olsam, seçme hakkımı kullanırdım. Tabii varsa; senin şu an nerde, ne durumda olduğunu bilmiyorum. Ama galiba bildiğim bir tek şey var ki, eğer gelmezsen baban çok üzülecek. Çünkü onun senin için daha eğlenceli planları var. Bir de, galiba seni şimdiden çok seviyorum. O yüzden, belki orta noktayı buluruz birlikte yaşarken diyorum...Ama sen yine de, son bir kez daha düşün... Seni seviyorum, Annen
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ESRA BAYKAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |