Yaşamak için topu toplam altı haftam kalsaydı ne mi yapardım? Tuşlara daha hızlı basmaya bakardım. -Isaac Asimov |
|
||||||||||
|
Emekli ilkokul öğretmeniydi. Bir ay kadar önce "Azmi film"e bir senaryo götürüp bırakmıştı. Azmi filmin sahibi o suratsız adam da rafları göstererek, "Bak," demişti, "her yer senaryo dolu. Okumaya bile zamanım yok. Ama yine de senaryonu bırak, şu kağıda da adresini, telefonunu yaz, senaryona iliştir. Ben seni ararım." Bir hafta sonra nedense aramıştı: "Hemen gel, görüşelim," demişti. Bunun üzerine gitmişti emekli öğretmen. Azmi filmin sahibi bu defa kendisini oturtmuş, çay söylemiş ve "senaryonun dışında birşey yazıp yazmadığını" sormuştu. O da bir aşk romanının bulunduğunu, ancak hiçbir yayınevinin bunu basmaya yanaşmadığını anlatmıştı. Azmi filmin sahibi de, "hemen romanını al, gel," demişti, "bir bakayım." Evi Taksim'deydi. Bir koşu gitmişti evine emekli öğretmen. Hemen alıp gelmişti romanını, heyecan içindeydi, ancak ne olduğunu kestiremiyordu. Romanı uzattığında Azmi filmin sahibi, " Sen şimdi git, ben seni ararım," demişti. Şimdi de Azmi bey telefon etmiş ve derhal gelmesini, görüşmeleri gerektiğini söylemişti. Emekli öğretmen, Beyoğlu İstiklal Caddesine geldi. Yeşilçam Sokağına girdi. Eskiden Fatma Girik'e ait olan Girik Hanın ikinci katına çıktı. Azmi filmin kapısını tıklattı. Kapıyı getir götür işlerine bakan genç açtı. İçeri buyur etti. Azmi bey kendisine oturması için yer gösterdi ve "Bak hocam," dedi. "Ben senaryoyu çekmeyeceğim. Kitabını da basmayacağım. Şu anda elimde başka filmler var. Onları çekiyorum. Kitabına gelince, ben zaten yayıncı değilim. Sadece ikisi de çok hoşuma gitti. İleride belki bunları film yapabilirim. Ancak, piyasa çok durgun, zaten işler berbat! Sen de emeklisin, üçbeş kazanmak istersen bana bırak, yoksa al git!" demişti camdan dışarı bakarak. Emekli öğretmen zaten kitabı bastıramıyordu. Senaryo için yüzüne bakan yoktu. "Kaç para verirsin," demek geldi içinden. Utandı, gururuna yediremedi. Azmi filmin sahibi kendisine önceden hazırlanmış matbu bir belge uzattı. Burada kitabı ve senaryoyu başkasının yazdığı, kendisinin de sadece tashih işinde çalışarak yardım ettiği ve mukabilinde boş bırakılmış miktar parayı karşılık olarak aldığı yazılıydı. Ayrıca kitap ile senaryoyu yazanın adı bölümü de boş bırakılmıştı. Azmi bey o zamanın parası beş milyarı kendisine uzatmıştı. Doğrusu para fena değildi. Almayıp da ne yapacaktı, varsın ad başkasının olsun, bu çok mu önemliydi? Bir başka kağıtta da, tashih işlerinde çalıştığı film şirketinin aleyhine bir basın açıklaması yaptığı takdirde aldığı paranın on katı cezai müeyyide uygulanacağı belirtiliyordu. Bu kağıdı da imzaladı. Ayrıca şirketin böyle bir açıklama vukuunda limitsiz tazminat hakkını da peşinen kabul ediyordu. Geçim sıkıntısı çekiyordu, bütün şartları kabul etti. Kalkarken Azmi bey sık sık uğramasını ve ileride kadrolu senarist olarak onunla çok iyi işler yapacaklarını belirtti ve el sıkışarak ayrıldı bürodan. Emekli öğretmen dışarı çıkınca Azmi bey ünlü bir işadamını aradı. "Saygılar beyefendi," dedi. " Aşk romanı tamam. Senaryo da tamam...Filmin çekimine hemen başlamak üzere emirlerinizi bekliyorum!" Telefonun öteki ucundaki ünlü işadamı da, " Kitabı hemen bana gönder. Film hazırlıklarına başla. Başlangıç için yüz milyar gönderiyorum. Teferruatı müdürümle konuşursun," dedi. Azmi bey, " Emredersiniz beyefendi!" dedi. Bu film işini tv'de dizi yapacak ve trilyonlar vuracak, devamını emekli öğretmene yazdıracaktı. Ünlü işadamı telefonu kapadıktan sonra metresini aradı: "Canım, isteğin oldu, romanın hazır, yayınlayacak gazete hazır, bir reklam yaptıracağım ki sen bile şaşacaksın. Bu bomba patlarken tv için dizi filme başlayacaksın ve bir numara olacaksın. Hadi akşama..." Bu piyasa böyleydi. Kadın cüzdandan, sevgili metresten, gazete bol sıfırlı reklam ücretinden, tv ücretsiz bir dizi kazanmaktan yararlanacak ve herkes mutlu olacaktı. Alan razı, satan razı...Böyle dönerdi işler...Ve bütün giderler de holdingin eğitim hizmetlerine katkı fonundan gösterilmek suretiyle vergiden düşecekti, gerçekte kayıp hazinenin olurdu, kimin umurunda, işler tıkırında tekerlemesi döner dururdu...Dişlinin çarkları sımsıkı kenetlenmişti ve çark böyle dönüyordu, uyum sağlayamayan giderdi, bu kadar basit... Bir süre sonra ünlü bir gazetede ünlü bir aktristin romanı yayınlandı. Ardından bu romana aynı emekli öğretmen bir şiir yazdı ve şiir de aynı ünlü aktrist hanımın şiiri diye lanse edildi ve birisine siparişle beste verildi ve beste ünlü bir şarkıcı tarafından kasete okundu, aynı müzik filme uyarlandı. Böylece şöhreti tükenmek üzere olan biri yeniden dirildi ve şuh kadın, şık kadın, romancı kadın, şair kadın, senarist kadın ünvanlarına da sahip oldu. Bu ünlü kadın kim mi? Biraz düşünün belki hafızanızın bir yerlerinde küçücük bir iz kalmıştır. Emekli öğretmen mi ne oldu? Azmi beyin kadrolu senaristi oldu. Emekli maaşının en az beş katını, bazan onbeş katını ayda kazandı. Ama hep kendi eserlerinin arkasından bakakaldı. Hep o yazdı, ad başkalarının oldu... Arada rakısını yudumlarken iki damla yaş süzülüyordu yanaklarından ama ne yapsındı, bu işler böyle dönüyordu... ERDEN ERKİN... ÜNLÜ OLMANIN YOLU... ( Gerçek yaşam öyküleri...)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ERDEN ERKİN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |