İnsanın en iyi tarafı ürperebilmesidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Karanlığın ardındaki ışığın merakı korkularımı unufak etti bir an. Madem ki sonunda mutlaka yanmak vardı; neden bu aşkın yanışı olmasındı? Gitar çalmaya yeni başlayan bir öğrencinin, yazın sıcağında teller arasında dolaşırken terli parmakları nasıl yanıyorsa, ayaklarım da aynı garip yanıştaydı. Yaklaştım... Yan’aştım... Perdeler; rüzgârın savurduğu, eflatun, beyaz, toz pembe perdeler. Ardında koskocaman bir ışık. Gözlerde bir günbatımı... Kirpikler keskin uçlarıyla yıktı köprüyü, perdeler düştü. Ben yokum kapısında gözünün; günbatımı geceye teslim oldu... Perdeler düştü, ve artık görüyorum ışığın ardındakileri... Gece çökse de, gönlün ışığı pusulamız olur. Artık uzun bir yolculuktayım; uzun ince yollar önümde, damarlar, damarlarda dolaşan kan... Her yer kıpkırmızı; tenimin en ücra hücresi bile... Evet, yeni çalışmaya başlamamış bu beden... Geçmişi var belli; akan kandan, mikroplardan, yaralardan ve mikropları kovan vitaminlerden. Eskisi var belli, atışından, sesinden, gürültüsünden. Bir şelalenin altında nasıl kuru kalıyorsa insan; ve izleyebiliyorsa yağmur gibi akan şelaleyi, ben de kalbinde öyleyim şimdi. Gümbürtüsü, şırıl şırıl akıp karışması nehire. Kaç sandal kapılıp düşmüştür kilometrelerce yüksekten bu şelalenin sonuna; kaç yürek parçalanmıştır; kaçı dallara tutunup kurtulmuştur acaba? İlerleyemiyorum. Mağaradan içeriye girmeme gerek yok. Görmem gerekeni görüyor ve hissediyorum zaten. Yine de beşervari bir merak işte... Kanıyorum kendime... -Eğer, şelaleyi ziyarete gelip biraz yıkanıp giderseniz yara almazsınız, demlenip gidersiniz zamanında. Ama dalarsanız şelalenin altında gizlenen mağaraya; ya sonunda hazineye ulaşırsınız ya kaybolup ölürsünüz; ya da hiçbir şey anlamadan savaştan çıkmışa dönüp kaçarsınız can havliyle. – Kanıyorum... Evet... Damlalar tıp tıp akıyor; ve ateş parçalarına dönüşüyor. Kalbinin içindeyim; mağaranın en derininde. Nasıl döneceğim geri, bilmiyorum ki! Varmak kadar dönmek de önemli! Kanıyorum; kanıyla yıkanıyorum; boğuluyorum; nefessiz kalıyorum. Nefessiz bırakıyor beni bu derinlik. Hissettiklerime inanmak istiyorum. Sımsıkı sarılasım geliyor kalbine; mikrop kovucu güvenlik görevlileri, tuttukları gibi ağzına giden damarlardan birine atıyorlar beni. Hissediyorum. Mideden gelen bir deprem gürültüsü var! .. Koşuyorum; uzakta bir ışık huzmesi. Geriden gelen bir mikrop sürüsü.... Volkan gibi patlıyorum ağzından. Dudaklarına dokunup geçiyorum. Hafifçe tebessüm edip “Siz de görün” diyor, “Çok yaşa!” diyen arkadaşlarına. Bana da dargın tek kelime etmedim diye. -Sen beni ağız dolusu kusarken; ve kovarken yüreğinden, nasıl konuşabilirim ki?- Bu kez cesaretimi toplayıp ben dansa kaldırıyorum onu. Evet, en sevdiğimiz melodilerden biri: Tango. Sadece birbirimizin gözlerine baktık. Ne müziğin sesi, ne figürlerin canlılığı, ne de rüzgâr kaçırabildi bu anı. An’ı kıpırdatan bir tek yürek çarpıntısı oldu. Gözlerimiz arasında bir köprü oluştu. Kalktı, gözlerinden gözlerime yol aldı. Sırat köprüsü gibi bir yoldu. Gözümü kırpsam ateşe düşecekti; kırpmasam gönlümdeki yangına. Ayaklarının yandığını, kalp atışlarının hızlandığını fark ettim. Gözlerime yaklaştıkça içi başka türlü oluyordu. Terlemeye başladı. Bir an bile geri dönmeyi düşünmedi; mıknatıs gibi kendine çekiyordu onu gözbebeğim. Karanlığın ardındaki ışığın merakı tereddütleri unufak etti bir an. Madem ki sonunda mutlaka yanmak vardı; neden bu aşkın yanışı olmasındı? Notaları öğrenen bir öğrencinin yıllar sonra piyanonun üstünde parmaklarını dans ettirmesi gibi bedeni de aynı duyguya sarınmıştı. Üstündeki tüm tülleri parçaladı; ve üstümdeki.... Artık gözlerimiz çırılçıplaktı. Birbirine düşmeye hazır bir çift yürek, gözlerden akıp karıştı birbirine. Artık ne söz vardı, ne müzik... Aşk orada duruyor, iç gıdıklayıcı dokunuşlarla bizi okşuyordu. Gittikçe sarhoş oluyorduk. Ellerimiz ve bedenlerimiz bu kadar yakınken, dudaklarımız nasıl bu kadar uzak kalabiliyordu birbirine? Sol gözüm sağ gözüne dokundu. Sol gözü, sağ gözüme. Dokunmanın ürperişi bile kayıp gitti bir yıldız sönüşüyle. Sadece yangın vardı. Evet, dudaklar ve tenler uzak düştü; çünkü sevişen gözler vardı iç içe. Kalabalığın arasındaki kaç göz fark etti bu sevişmeyi; ya da kaç göz anladı oyunun içindeki gerçeği? Ve biz ne kadarını kabul ettik bu sevişmenin? Dokundum, dokundu; sardı, sardım; yandık; küllerimiz birleşti; uçup gittik. -Küller birleşince, bir kadın ve bir erkek doğdu yeniden dünyaya. Gözlerinde aşk; gözlerinde yüzyılların hasreti. Birbirinden ayrı düşmenin eksikliğini yaşarken, kavuşmanın ve tam olmanın huzuru; mutluluğu.- O kadar mutluyduk ki. Bir tango bu kadar mı güzel olabilirdi? Anlamadık, ama kurcalamadık da. Sadece tadını çıkardık ilk ve son tangonun. * Aşkın bir yarısında kadın; bir yarısında erkek. Erkek, ağzına aldığı gülü kadının ağzına verdi. Kadını kendine hızla çekip oynayabileceği en güzel tangoyu oynadı. Alkışlar arasında kendine çektiği kadını yeniden uzaklara savurdu. Kadın, şuh bir bakışla baktı adama; adam aşk dolu gözlerle ona. Kadın, sırtını dönüp sahneden indi, adam dans etmeye devam etti, başka tenlerde, bambaşka figürlerle... (-Milyonlarca insanla, milyonlarca kez dans edebilirsiniz ama küllerinizin birleştiği yürekle yaptığınız dansın tadını hiçbir bedende ve ruhta bulamazsınız.-)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Dervişe Güneyyeli Kutlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |