Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Türkiye’nin gündemine bomba gibi düştü “Metal Fırtına”.Basıldığı günden beri bu kitap hakkında olumlu, olumsuz pek çok eleştiri yapılmıştır herhalde.Bilhassa www.timas.com.tr adresindeki okuyucu yorumları, bu eser hakkında araştırma yapmak isteyenler için ışık tutacak nitelikleri haiz.Bizzat bu kitabın yayımcısı olan yayın evi, gerçekten objektif bir tutum sergileyerek, yayınlanan bu kitap hakkında, kendi sitesinde okuyucularının eleştirilerine yer vermiş.Bu güzel bir davranış.Şunu da söylemek istiyorum ki, eleştiri kavramı insanlarda hep olumsuz bir çağrışım yapmaktadır.Belki de bu olumsuz çağrışımın sebebi, tenkid denilen edebi türün çoğunlukla, kişilere ya da kurumlara duyulan şahsi garazlardan dolayı, yanlış kullanılmasıdır.Elbette edebi düşüncemizi geliştirmek adına orijinal görüşler ileri süren, eleştiriyi gerçekten olması gerektiği şekilde yapan eleştirmenlerimiz de olmuştur, halen de vardırlar.İşte biz de yaptığımız bu çalışmayla, ikinci gruptaki eleştirmenler sınıfına girmeyi arzuluyoruz.Yani yıkıcı değil yapıcı olmaya, kitabın sadece olumsuz yönlerini değil olumlu yönlerini de görmeye ve de göstermeye çalışacağız.Öncelikle, bu kitabın şu anda en çok satan kitaplar listesinde hâlâ başlarda olması; o eserin okuyucu tarafından takdir gören kuvvetli bir yönünün olduğunu ispat eder.Yine kitabın adı bile oldukça ilgi çekici gözükmektedir.Bu da bu kitabın yazarının zekice bir buluşudur.Aslında bu tarz kurgu kitaplarına yabancı olan Türk toplumunu, kurgu romana alıştırmanın da bir basamağı idi “Metal Fırtına”. Bu noktadan da Orkun UÇAR tebrik edilesi bir başarıya imza atmıştır.Zaten bu kitabın hemen ardından yazarın “Asi” adlı ilginç kurgu romanı gündeme gelmiştir.Yani yazar, elde etmeyi planladığı başarıların pek çoğunu fazlasıyla elde edebilmiştir.Bu kitabın en dar manadaki faydalarından birisi, askeri terimlere uzak bir insanın bile silah, uçak, helikopter, mermi ve de tank çeşitleri hakkında yoğun bir şekilde bilgilendirilmesidir.Bu yönüyle bu kitap, ordumuza da yol göstermektedir.Demek ki, askeri eğitimlerde klasik yöntemlerin yanı sıra, bu tarz kurgusal kitapların işlev kazandığı değişik yöntemler de kullanılabilir.Aslında bu kitap, hükümete ve de insanımıza da bir uyarı niteliği taşımaktadır.Yani demektedir ki; “yarın öbür gün Amerika gibi bir büyük devlet, ülkenize saldırdığında ne yapacaksınız?” Bir yerde bu kitap, halkımızın uyuşmuş bazı duygularını da harekete geçirmesi bakımından takdire şâyandır.En azından şimdi Türkiye’de birileri, muhtemel bir savaşa karşılık neler yapılabileceğinin hesaplarını yapmaktadırlar. Metal Fırtına adlı politik kurgu romanın yukarıda saydığım yönleri gibi daha pek çok olumlu cihetleri mevcut olabilir.Fakat biz bu çalışmamızda bu kitapta bulunan anlatım bozukluklarına da değinmeden geçemeyeceğiz.Bir de cümlelerde oluşan mantık hatalarına dikkatleri çekeceğiz.Belki sorgulanabilir nitelikte, bâtılı sâfi zihinleri bulandıracak biçimde tasvir etmesi, argo dilini bazı bölümlerde öne çıkarması gibi başka menfi yönleri de vardır bu romanın ama, biz bilhassa, bu kitaptaki anlatım bozuklukları, mantık hataları üzerinde duracağız.Bu konu üzerinde durmamızın nedenlerinden birisi, dilimizin değişiminin, düzensizleşmesinin önüne geçebilmek. Bu kadar insanın okuduğu bir kitabın dilindeki, mantık örgüsündeki yanlışlıklar, zaten üzerinde çokça oynanan Türkçe’mizde kalıcı zararlar bırakabilir.Bu da “galat-ı meşhurların”, cümle dizinlerindeki mantık kopukluklarının artmasını sağlar ki, işte bu, dilin yozlaşmaya doğru gittiği anın bir başlangıcı olabilir.Bildiğimiz gibi tüm dünya dillerinin kendilerine has bir gramer yapısı vardır.Doğal süreçler içersinde, bir canlı varlık olan dilin gramer yapısı, kendine göre bir gelişim arz eder.Bu yapıyla oynandığında o milletin de başkalaşması kolaylıkla sağlanır.Bu başkalaşma ise genelde olumsuz yönde olmaktadır.Yani lisanı doğru kullanmak, dille oynamamak sağlıklı milletleri doğuran şartlardan olmaktadır.Bilhassa toplumu yönlendirme, eğitme görevini üstlenen yazarlarımız, bu şartları uygulamaya çok dikkat etmelidirler.Şimdi isterseniz sözü fazla uzatmadan büyük bir heyecanla okuduğum ve incelediğim Metal Fırtına adlı kitaptan anlatım bozukluklarına, mantık hatalarına bazı örnekler verelim.(Şunu da belirtmeliyim ki, ben bu çalışmayı yaparken elimde kitabın 6. baskısı mevcuttu.Belki de ileriki baskılarda bu yanlışlar düzeltilir ya da düzeltilmişlerdir bile.Bunun olup olmadığını da bilemiyorum.) “O ana kadar toplantıyı sessizce izleyen iri yapılı, genç görünümlü bir asker ayağa kalktı.Uzun boyu ile toplantının yapıldığı odayı dolduruyordu.” ( Sh.32) Şimdi bu örnekte apaçık bir mantık hatası var.Düşünün bir kere..Bir bardak nasıl dolar? Ne kadar uzun olursa olsun bir çubuk alın ve bardağın içine koyun.Şimdi bardak dolmuş mu oldu?Belki de yazar “uzun boyu ile” kelime grubu yerine “iri cüssesi ile” söz öbeğini tercih etseydi daha uygun bir seçim yapmış olabilirdi.Zaten “odayı doldurmak” deyimi uzun boylular için değil, iri cüsseli insanlar için kullanılır. “Düşmanın boğazına sarılmaya hazırlanan bir kaplanı andırıyordu bakışları.” (Sh.34) İlk bakışta doğru bir cümle gibi gözüküyor.Fakat bu cümlede de bir mantık hatası var.Bize göre cümle şöyle olabilirdi: “Düşmanın boğazına sarılmaya hazırlanan bir kaplanın “bakışlarını” andırıyordu bakışları.” Çünkü adamın kendisi kaplanı andırabilir bakışları değil.Bakışlar olsa olsa başka bakışları andırabilir.Ya da bu cümle şöyle olabilirdi: “Düşmanın boğazına sarılmaya hazırlanan bir kaplanı andırıyordu bakışlarıyla.” “Onunla iyi ilgilenmek durumunda olduğu için bütün gücünü burada yoğunlaştırmaya başlamıştı.” (Sh. 225) Bu cümlenin daha doğrusu şu şekilde olabilirdi: “Onunla iyi ilgilenmek durumunda olduğu için bütün gücünü buraya yoğunlaştırmaya başlamıştı.” Ancak biraz daha dikkat ettiğimizde bu cümledeki "iyi" sözcüğünün de gereksiz olduğunu anlıyoruz.Zaten ilgilenmek fiili "iyiliği" içinde barındıran bir fiildir.Bu sebeple "iyi" kelimesi fazlalık olarak kullanılmış gibi gözükmektedir. “Askerler bir çifti aramak istiyorlardı ama adam buna karşı çıkıyordu.” (Sh.216) Bu cümle de garip bir cümle.Şimdi askerlerin aramak istediği “bir çift” var bir de bu aramaya karşı çıkan bir “adam” var..Bu “adam” da nereden çıktı birden? diye sorulabilir.Çift kelimesi ile adam kelimesi arasında nasıl bir anlam ilgisi kurulacak?Bu cümle şöyle kurulabilirdi: “Askerler bir çifti aramak istiyorlardı ama bu çiftin erkek olanı buna karşı çıkıyordu.” Ya da daha farklı şekilde mantıklı bir cümle kurulabilir.Bizim bu cümle örneklerimiz muhtemel en iyi edebi cümleyi bulmaya yönelik örnekler değil, gramer yönünden en doğru örneği bulmaya matuf örneklerdir.Okuyucunun Bunu unutmaması gerekir. “Pencereden kafasını uzatmış, çığlık atan, yüzü korkudan bembeyaz olmuş bir kadının başını gördüler.” (Sh.217) Burada iki başlı bir kadınla karşı karşıyayız sanki.Zaten bu kadın “pencereden kafasını uzatmış” yani bunu görmüşler… “Pencereden kafasını uzatmış, …………… bir kadının başını gördüler.” Sizce de çok garip bir cümle olmuyor mu?Bir insanın pencereden kafasını uzatmasının görülmesi demek, zaten o insanın aynı zamanda “başının” da görülmesi demek değil mi? Aslında nitelenmek istenen burada “kadın” fakat üslupta bir tercih hatası yapılmış.Okuyucu tarafından yanlışlıkla “baş” kelimesi nitelenmiş gibi anlaşılabilir…Daha somut bir örnek verelim isterseniz. “Heyecan dolu betimlemelerle süslenmiş, milli duyguları galeyana getiren Orkun UÇAR’ın kitabını okudum.” Bu cümlede nitelenen “kitap” mıdır yoksa Orkun UÇAR mıdır? Bize göre, bizim eleştirdiğimiz bu cümle daha da güzel şöyle oluşturulabilirdi: “Pencereden kafasını uzatmış, çığlık atan, yüzü korkudan bembeyaz olmuş bir kadını gördüler.” Çünkü “pencereden kafasını uzatmış bir kadını” görmekle “bir kadının başını” görmek aynı şeyler.Malum edilmiş bir olayı tekrar ilam etmek belagata zıt olarak kabul edilmektedir. “Mermi pencerenin hemen altına çarpıp sekmişti ve çarptığı yerde toz bulutu kalktı.” (Sh.217) En belirgin hatalardan birisi burada .Bu birleşik cümlede anlatımın akıcılığı birden bozuluvermiş. “Ve” bağlacıyla bağlanmış olan iki cümlenin yüklemlerinin aynı zaman kiplerinde olmaları beklenirken bu örnekte birden zaman akışı farklı bir mecraya kaymış.Birinci cümlede yüklem “sekmişti” Bu yüklemin zamanı “duyulan geçmiş zamanın hikayesi” şeklinde bir birleşik zaman.Ancak “ve” bağlacıyla birinci cümleye bağlanan ikinci cümlenin zamanı beklenildiği gibi “duyulan geçmiş zamanın hikayesi” değil.Burada “görülen geçmiş zaman kipi” olan “di” eki kullanılmış sadece.Bir de ikinci cümlenin “yer tümleci” çarptığı yerde kelime grubu da bize göre yanlış seçim.Toz bulutunun kalktığı yerde “bulunma hali” ekinin kullanılması yanlış olmuş..Toz bulutu kalktığı yerden ne yapar?Ayrılır..O halde burada “ayrılma, çıkma hal eki” kullanılmalıydı.Bütün bu sehivleri düzelterek doğru cümleyi kuralım: “Mermi, pencerenin hemen altına çarpıp sekmişti, ve çarptığı yerden toz bulutu kalkmıştı.” “Barkın, karısı Hale’yi salona soktu ve kapıyı arkalarından kapattı.” (Sh.217) Bu cümlede kapının “kimlerin arkalarından” kapandığı çok belirgin değil.Kapı Hale’nin arkasından kapanmış olabilir bu durumda kapı tekil olmalıydı.Muhtemelen askerlerin arkasından kapatılmış olmalıdır kapı.Ancak daha belirgin bir cümle kurulabilirdi.Biz iki ihtimali nazara alarak iki ayrı cümle kuralım: “Barkın, karısı Hale’yi salona soktu ve kapıyı onun arkasından kapattı.” Ya da “Barkın, karısı Hale’yi salona soktu ve kapıyı askerlerin arkasından kapattı.” Veyahut da burada kapıyı “kendilerinin” arkalarından kapattığı söylenilmeye çalışıyordur.O halde de burada bir tamlama bozukluğu vardır.Doğru cümle şöyle olur: “Barkın, karısı Hale’yi salona soktu ve kapıyı kendilerinin arkalarından kapattı.” “Titreyen dudaklarından anlamsız kelimeler dökülüyordu ilk başta, sonra düzene girmeye başladı.” (Sh.55) Bu cümlede de belirgin bir hata var. “İlk başta” sıfat tamlaması geçmişe işaret ediyor.Hikayelerde ve romanlarda ise “şimdiki zamanın hikayesi” genelde şimdiki zamanı ya da şimdiki zamandaki devamlılığı ifade etmek için kullanılır. Bu cümlenin daha doğrusu şöyle olabilirdi: “Titreyen dudaklarından anlamsız kelimeler dökülmüştü ilk başta, sonra bu kelimeler düzene girmeye başlamıştı.” İkinci cümledeki “başladı” fiilinin “başlamıştı” şeklinde olması daha doğru olabilir. “Bütün bu zorlu süreç içinde en büyük dayanağı, en büyük güç veren küçük köpek yavrusu olmuştu.” (Sh.96) Burada virgülden sonra “en büyük güç veren” anlamsız olmuş.Virgülden önceki üslup devam etmemiş, birden kesilmiş.Bu sefer de virgül anlamsız olmuş.Bu cümle şöyle kurulabilirdi: “Bütün bu zorlu süreç içinde en büyük dayanağı, en büyük güç kaynağı küçük köpek yavrusu olmuştu.” “Ne zaman birini sevecek gibi olsa, o bakış gözünün önüne geldi.” (Sh.98) Bu birleşik cümlede de temel cümlenin yüklemi geniş zamanın hikayesi olmalıydı.Çünkü başta söylenen “Ne zaman birini sevecek gibi olsa” yan cümleciği süreklilik ifade etmektedir.Süreklilik ise geniş zaman ekiyle ifade edilebilir. “Ne zaman birisini sevecek gibi olsa, o bakış gözünün önüne gelirdi.” Bu cümlenin kullanılması daha uygun olabilirdi. “Rotterdam’daki görevi başkasından almışsın.Kimdi?” (Sh.99) Bu cümlede de bir anlatım bozukluğu mevcut.Rotterdam’daki görevin başkasından alındığını söyledikten sonra şöyle bir soru bekliyor insan: “Kimden aldın bu görevi?” Ya da “Bu görevi sana veren kimdi?” Ya da en kötü kullanımla “Kimden aldın?” şeklinde sorular sorulabilirdi bu görevi verenin kim olduğunu öğrenmek için. “Kimdi?” sorusu bu cümlenin devamına yabancı kalmış, uygun olmamış.Birinci cümle şöyle olsaydı: “Rotterdam’daki görevi sana başkası vermiş.” Belki o zaman bu cümleden sonra özneyle uyumlu bir soru olarak “Kimdi?” soru zamiri kullanılabilirdi.O zaman bile üslup bozulabilirdi. “Robus’la konuşacağı başka bir şey yoktu.Veda edip kapattı.” (Sh.99) Anladık Robus’la konuşacak bir şeyi yokmuş kahramanın.Peki bu adam “neyi?” kapatmış…Nerede bu cümlenin nesnesi?Telefonu mu kapattı, valizi mi kapattı?Neyi kapattı bu adam?İşte bariz bir hata daha.. “Dosyada alt alta dizilmiş uzun bir liste değişik unsurların yaptığı toplantı başlıklarıyla doluydu.” (Sh.102) Bu cümle şu şekilde olsaydı daha iyi olurdu bize göre: “Dosyada alt alta dizilmiş uzun bir liste değişik unsurların yaptıkları toplantıların başlıklarıyla doluydu.” “Acıkmışsın diye kahvaltı hazırlıyorum ama sever misin diye aklıma gelmedi, istiyor musun?” (Sh.106) “Acıkmışsın diye kahvaltı hazırlıyorum ama sever misin diye sormak aklıma gelmedi, istiyor musun?” Bu şekliyle daha güzel oldu bu cümle.(Bu arada kahvaltı hazırmış.Kahvaltımı edip geleyim,sonra yazmaya kaldığım yerden devam edeyim ) “……….basın mensuplarının çektiği insan yüzlerini hatırladıkça kızgınlığı büyüyordu.” (sh.174) İnsan yüzünü nasıl çekmiş bu basın mensupları.Belki de çekicileri vardır. Bence bu cümlenin doğrusu şöyle olabilir: “………basın mensuplarının fotoğraflarını çektiği insan yüzlerini hatırladıkça kızgınlığı büyüyordu.” “Alacağın her türlü önlemle kasetin kopyalarını bul ve yayınlanmasını sağla.” (Sh.178) Son olarak ele alacağımız bu cümlede tamlama unsurlarının eksik kullanımından kaynaklanan bir yanlış var.Doğrusu şöyle olabilirdi: “ Alacağın her türlü önlemle kasetin kopyalarını bul ve onların yayınlanmasını sağla” Bu romanda bu denli anlatım bozukluğu olması size de biraz garip gelmiyor mu?Belki de aceleyle hazırlanmış ve yayımlanmış bir kitap.Ya da basılmadan önce titiz bir istinsah çalışması yapılmamış görevli kimselerce.Elbette her yazarın yazın ürünlerinde ufak tefek de olsa bazı hatalar bulunabilir yayımlanmadan evvel.Bu hatalardan benim gibi acemi bir yazar da, usta bir edebiyatçı da müstağni değildir. Yazarlar da bunun bilincindedir çoğu zaman.Ancak o ürünlerin hatalarını düzeltecek müstensihler aceleci davranmışlarsa, ya da bir şekilde dikkatleri bozulmuşsa, ortaya böyle anlatım ve mantık bozuklukları çok olan bir kitap çıkar.Demek ki edebi eserlerimizin, yayımlanmadan önce, bütün hatalarının inceden inceye tedkik edilmesi, bu tedkikat neticesinde bulunan yanlışların giderilmesi zorunlu görünmektedir.Bu tür titiz çalışmalar edebiyatımızın kalitesini de arttıracaktır.Umarız Metal Fırtına adlı kitabın, bu yazımızda sözünü ettiğimiz ve numunelerini ortaya koyduğumuz hataları, diğer baskılarında, ortadan kaldırılır. Okurların kalitesinin arttırılması isteniyorsa, eserlerin de kalitesi arttırılmalıdır.Timaş Yayınevi gibi her zaman ciddi ve kaliteli eserler ortaya koyan bir yayınevinden de ancak bu beklenir.Hem özgün bir konuyu işlemiş hem de bunca insana ulaşmayı başarabilmiş bir kitaba da yakışan bu olsa gerek.Biz bir dost olarak uyarmayı borç biliyoruz.Bu eleştirilerden incinilmemesi gerektiğini Mevlâna diliyle bir kere daha söyleyelim: * Elâ mîr-i hoban helâ tâ nerencî Behâne negîrî vu ez mâ nerencî *Hele ey güzeller beyi, hadi; incinme bizden…bahaneler bulma; incinme bizden.. (Divan-ı Kebir-Mevlâna Celaleddin Rumi-İnkılap-Aka/1974-İstanbul) 19.05.2005 Oğuz DÜZGÜN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yusuf Sadi Eroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |