..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir. -Spinoza
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaşlık > asivemavi36




18 Ocak 2006
Bir Şahmaran Hikayesi (Kırlangıç Hatıraları - V - )  
Bir Şahmaran Hikayesi - YALAN'A DAİR

asivemavi36


sedef kakmalı bıçağıydı amcamın; dilime sapladığım yalan…yeşil pullu şahmaran...yılana tapınan birinin çizdiği bir resim,ve çocukların gece masallarından


:EFAD:
KIRLANGIÇ HATIRALARI –V
BİR ŞAHMARAN HİKAYESİ

“rivayet odur ki;
dolananda ay bacayı savuşup
olanda yarı gece
kim göreki şahmaran’ı ağzında bir topak alevle
ve her kim ki dilek tuta, o dilek gerçekleşmekte…”
böyle bitirdi bir gece dengbej, bir şahmaran efsanesini,
işte buradan çıktı hikaye…
     …
     “bana yardım edermisin “ dedi süleyman (mahalle arkadaşlarımdandı) elbette ederdim ve biliyordu bunu.
     sonradan gelmişlerdi mahalleye ve her sonda kalan gibi uçtan kulaktan tutunmuştu arkadaşlığımıza , aramızda bazen bir ayrık otu. kabul görmüştü kabul görmesine ya, o alışamamıştı, yada zamana bırakmıştı alışmayı, hep bir yanı yabancı kalmıştı…
     iki odalı bir evdi oturdukları ,dedesinden kalma. tren geçerdi hemen yanlarından, sarsıntıdan korktuğunu söylemişti birinde, hasta babası yataktan düşer diye.
annesi ve babası bir otobüs kazasından sonra uzun süre hastanede yatmış, anne iyileşmiş, ama baba…
     bazı geceler telefon etmeye gelirlerdi, gözleri kocaman olmuş, bendini yıkacak sular birikmiş, patladı patlayacak “cankurtaran çağırmalıyız” derdi sıkılarak ve zorla çıkararak kelimeleri ağzından. cankurtaran gelirdi ,o iğrenç sesi telaşe vermezdi artık mahalleye ,herkes bilirdi ki süleyman’ın babası…
     bazen konuşmayı unutuyor, bazen günlerce uyuyor , bazen gülüyor, bazen ağlıyordu. bazende nefes almayı unutuyordu adam .
işten ayırmıştılar , köyden arada bir gelen erzak ve un ve adama bağlanan çok az bir aylık, bu yüzden geçinmek zor olmalı ki ,kaçıp oraya sığınmışlardı istanbul’dan…
     istanbul türkçesi ile konuşurdu, bazı çocuklar onun gibi konuşmaya kalkıyor, konuşamayınca da hırslanıp çocuğa bileniyordu “çikolata çocuğu” derlerdi o nu alaya alarak ( oysa süleyman çikolatanın tadını çoktan unutmuştu) gerçi bizde dilimizi henüz uyduramamıştık oraya ama olsundu yinede biz kabul ettirmiştik kendimizi. belki yüreğimiz bu yüzden süleyman’ı daha çok sevmişti, daha çok acımıştı. belki de mülteci çocuk yüreklerinin içgüdüsel dayanışmasıydı.
     “sen anlatmıştın birinde şahmaran’ı” dedi…
     (ben anlatmışım. o yalan söylemezdi, mutlaka anlatmışım hırsızlayıp amcamın hikaye torbasından…utandım.)
     babamlarla balığa gittiğim bir geceymiş, ben bisikletlerin yanında uyuyormuşum ,bir sesle uyanmışım, mağaradan ışık gelmiş önce ve ardından şahmaran, ağzında alevlerle dolanıp durmuş… o anda bir meşin top dilemişim ve bir ot kamyonunun altında can veren o meşin topum oluvermiş ummadık bir yerde ( oysa ben o topu stattan kaçırmıştım)
     “yarın akşam şahmaran ‘ı görmeye gidelim” dedi, sustum ve susmalarım hep kabulüm olmuştur benim.
     uyuyamadım, bir yalan nelere mal olmuştu? gece yarı, şehrin dışı , bir mağara önü ve iki çocuk ve karanlık ve korku… her şey tamamda ya şahmaran, onu nereden bulurdum ki?
yok yok itiraf etmeliydim “yok öyle bir şey, ben sadece kapıp kaçtığım bir topu karıştırıp amcamın hikayesiyle size yalan söyledim ve şahmaran ‘ı örttüm hırsızlığımın üzerine” deseydim eğer? en güvendiği bendim sarsılırmıydı? benden başka kimsesi yoktu. itiraf daha zordu.
birkaç çocuk daha bulmalıydım en azından ve her zaman çıkmayabilirdi şahmaran, gönlü olsundu kardeşimin.
     uyuyamadım, kardeşimde uyuyamamış olmalıki ,sabah güneşle beraber vurdu camına penceremizin, iki elini siper edip cama, içeri bakan ve çok nadir gülümseyen bir yüz.
o gülerken ben utanıyordum…
     kahvaltıyı ağırdan aldım sanki ben yavaşlarsam eğer zamanda yavaşlayacaktı ve gece yarı hiç olmayacaktı.
her zaman kızarak söylenerek sofraya oturttuğumuz süleyman hiç çağrısız oturdu sofraya , sarhoş gibiydi sevincinden. “bu gün şahmaran ‘ı görmeye gideceğiz hala” dedi anneme, içimden geçirdim ki “ ne şahmaran ‘ı , nerede göreceksiniz, ne zaman göreceksiniz?” diye sorsaydı keşke. “iyi” diyerek geçiştirdi annem, o saatlerde babamdan başkasıyla ilgilenmezdi, galiba o yüzden sormadı.
     hastalanabilirdim, yağmur yağabilirdi, dedemlerin ota yangın düşebilirdi ama hiç biri olmadı. sokağa çıkarken aklımda bin bir düşünce ve çıkmazdaydım, ya çocuklar gelmezse? o daha kötü. amcamda tam şahmaran anlatacak geceyi bulmuştu sanki!
     okulun bahçesine birer ikişer geldi çocuklar, nasıl anlatılırdıki?
     “şahmaran ‘ ı görmeye gideceğiz” dedim toplayıp tüm cesaretimi ve ses tonumu yalanımı bastırırcasına artırarak “ herkes bir dilek tutsun bu gece” çocuklarda dilek mi yok ve hayâllerin yıldızlardan çok olduğu çağımızdı.
akşam gidecektik, köprüde oturma bahanesiyle toplanacaktık.
     saatler su gibi geçti, güneş kayboluyordu dağların ucundan ve toplanıp gidiyordu yarına doğru. gölgemden daha yakındı bana gün boyu, sanki ayrılıp kaçacakmışım, bir daha bulunmayacakmışım. son umut gibi sarılmıştı süleyman.
     tren yolu boyunca gidecektik, büyük köprüyü geçip, biraz lojmanların salıncaklarında sallanacaktık, sonra cin köprüsünün altından dönüp tayyare meydanının yanından aşağı, nehre doğru inecektik.
arada bir tayyarelerin inip kalktığı bir tayyare meydanı vardı , uzunca bir düzlüktü, onun uç tarafında , birden aşağı doğru kırılmıştı düzlük. alt tarafında bir mağara vardı yüzü nehre bakan. işte ben orada görmüşüm şahmaran ı
     beş çocuktuk ve yaklaştıkça oraya, bir birimize biraz daha sokulan.
herkesin bir dileği vardı ; birinin bisiklet, birinin beşiktaş forması, birinin bir meşin top. süleyman anlatmıyordu, ben dileğimi erkene almıştım ; bir şahmaran diliyordum.
     bir dere karışırdı nehre, kenarında tepecikler vardı, arka tarafı sazlık. bura olsun diye karar verdik, daha da yakınlaştık, sazlıkların dibine sokulup oturduk, tam karşımızdaydı mağara, kocaman siyah ağzını açmış bir canavar gibiydi…
kendi nefesimizden korkuyorduk, susmuştuk zaman geçtikçe “çıkmayacak” diyordu ağlamaklı, yavaş bir sesle süleyman. utanıyordum…
     artık yavaş seslerle konuşmalar başlamıştı ve merak, ve ev halkı… “henüz erken, zamanı var daha, az kaldı” dedim arkadaşlara...
uzaklardan suya inen koyunların gürültüsü ve köpek seslerine karışmış çan sesleri duyuluyordu.
elimi sırtına koyduğumda terden sırılsıklamdı, üzüldüm…
     birden kırmızı ışıklar doldu içine mağaranın sonra geceyi boyadı kırmızı parlak renkler.
bir cankurtarana koyup götürüyordular babasını.” gördüm…gördüm” diye bağırdım, onlar görmemişlerdi ve her kes göremezdi şahmaran‘ı, böyle demişti amcam.
     “nerede??” diye sordular.
mağaranın üstündeydi ağzında topak topak alevlerle “ içeri girdi “ dedim.
görmemiştiler,ben bir kez daha yalancı…
     "ne kadarda şanslıymışım?" böyle dedi üçü. süleyman suskun,küskün. sanki ben, onun şahmaran ını almışımda…”
     “ne diledin” dediler, “söylemem” dedim yalanımı bir kez daha katlayarak.
“artık sık sık geleceğiz taa ki bizde görünceye kadar” , “olur” dedim.
...
     onları evlerinin önünde bıraktık, ikimiz eve doğru inerken “ne dilemiştin?” diye sordu bana “babanın iyileşmesini diledim ben”
“niye?” dedi”en sevdiğim arkadaşım sensin” dedim
ağlıyordu “biliyor musun bende babam iyileşsin dilemiştim,ama ben göremedim sen gördün…olsun… iyileşir değimli babam ?”
     ……………………………………………………………………………….“iyileşir süleyman”
     artık gülüyordu ,daha da samimi oldu, daha da kaynaştı herkesle.
...
     bir gece yine cankurtaran çağırdılar.
can kurtaran babasını almadan döndü bu kez,
bir daha onlara gelmeyecekti, bir daha o siren çaldığında süleyman ‘ları hatırlamayacaktı kimse…
     sustu, küstü, konuşmadı kimseyle.
     dayısı geldi ,bunu ve annesini alıp istanbul ‘ a dönüyordular.
son kez yanıma geldi, gözlerimin içini delercesine baktı.
son kez konuştu ”yalancısın sen!" dedi derin bir iç çekti, gözlerindeki yaşlara daha fazla hakim olamadı, hıçkırarak devam etti "televizyon dilemişsin!”
     …
     sedef kakmalı bıçağıydı amcamın
dilime sapladığım yalan…
yeşil pullu şahmaran;
yılana tapınan birinin çizdiği bir resim,
ve çocukların gece masallarından
bir umuttu kaf dağının ardında...

artık ne zaman yalan söylemeye kalksam bir çift yaşlı süleyman gözü göğsüme göğsüme yumruklar.
asi & mavi

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Azerbaycandan Salam!!!
Gönderen: Hatire Sadiqova / , Azerbaycan
22 Haziran 2009
Salamaleykum.Sizi burda gördüyüme men de sevindim...Ugurlar size!!!

:: merhaba
Gönderen: hazan bahar / İstanbul/Türkiye
14 Ağustos 2006
bu yazıyı ilk okuduğumda söylediğim şeyi söyleyeceğim yine o çocuklarla o mağarada idim okudukça yaşadım ,yaşadıkça okudum. senin yazılarına yorum yapacak bilgim yok ama okumayı seni okumayı çok seviyorum hep yaz emi? kalemine sağlık arkadaşım

:: Sendemi abla :))
Gönderen: asivemavi / ege/Türkiye
11 Mart 2006
Kamuran hocam önce,şimdi sen :)) alışıyorum artık imla kurallarına.Hele ilk yazdıklarımı görecektin gerçekten felaketti imla kuralları açısından ama ben onları kendi kendime yazmıştım paylaşmak kaygım yoktu.Madem yazdıklarımı burada birileriyle paylaşacağım o zaman dikkat etmeliyim yoksa herkese karşı saygısızlık olur.Sağolun teşekkür ediyorum ve sizin verdiğiniz güvenle sanırım protest yazılarımıda koyacağım buraya...güzel kal ablam... Bu arada ; burada bir kütüphane kurun lütfen o güzel yazılarınızı (özellikle küba gezileri) burada herkesle paylaşmalısınız ve Halis abiyi de getirin lütfen (biraz senli sizli oldu ...affola) /feridun /asi&mavi

:: takıntım
Gönderen: Zeynep Bilge Tezel / İstanbul/Türkiye
11 Mart 2006
Şahmaranlar da olmasa hayatımızda yalanlarımızı kime yükleyeceğiz biz çocuklar? Bu hikayeni de sevdim, İstanbul hikayen gibi. Ama, her ne kadar başlığında, büyük harf sevmem, noktalama sevmem desen de, buna karşı duracağım izninle. Eğer bunlara dikkat etmek istememek, sadece, muhalif bir tutum sergilemek adına ise, anarşistliğini yazılarınla vur derim okurun yüzüne, anlaşılır olmaktan vazgeçmeden. Belki de bu benim takıntım, doğru yazmak. İlkokuldayken bile öğretmenimin yanlışlarını bulup çıkartırdım karatahtada. Cep telefonumda mesaj çekmek uzun sürer benim için, orada bile büyük harfe dikkat ederim, de/da ayrımlarına da. Dedim ya, takıntım bu benim. Sen yine kendi bildiğin gibi yap :))




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sevgi ve arkadaşlık kümesinde bulunan diğer yazıları...
Eski Zaman Aşıkları (Kırlangıç Hatıraları - IV)
Sevginin Adı Sevgi - II -
Kırlangıç Hatıraları - VIII
Sevginin Adı Sevgi - I -
Gül Dedim Gül - Dü
Kırlangıç Hatıraları - II
Unutulana Yaz Beni

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Berfino
Anne Taş Getir Gelirken Bana, Çizgilere Düşmesin.
Kürdoğlu Kayada Kaldı
Bir Keriman Ağıdı / 12 Eylül'ün Götürdüğü /
Deli Kızın Dönüşü
İbriğim Olmadan Asla!
Baba - Oğul ve Kirli Savaş
Kırlangıç Hatıraları - III
Bu Şehir O Eski İstanbulmudur?
Bir Takvim Yaprağında İki Yürek...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Susuyorum [Şiir]
Devrim Yürekli Çocuk [Şiir]
Zap Suyu - I [Şiir]
yada Dön Gel [Şiir]
Caw Bella [Şiir]
Dar Ağacında Üç Fidan [Şiir]
Sen Sustuğunda [Şiir]
Yusuf ile Züleyha [Şiir]
Kavgam Sürüyor [Şiir]
Kavgaya ve Aşka Dair [Şiir]


asivemavi36 kimdir?

paylaşmak. . . hayat adına ne varsa. . . ama demiş ya nazım. . . "yar dudağından gayrı". . .

Etkilendiği Yazarlar:
Yaşar Kemal


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © asivemavi36, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.