Kürtaj sadece kendileri bir zamanlar doðmuþ insanlar tarafýndan savunuluyor. -Ronald Reagen |
|
||||||||||
|
Bu kelimelerin önemli bir kýsmý dilimizde bugün yer edinmiþ vaziyette, onlarý fiilen kullanýyoruz. Ancak bunun için, bir dil (ki binlerce yýllýk bir geçmiþe sahip bir imparatorluk dili) ve –dolayýsýyla- kültür adýna hayatî sayýlabilecek ölçüde önemli ödünler vermek zorunda kaldýk. Artýk gençlerimiz, zamanýnda en açýk ve duru bir Türkçe ile yazmýþ olan Ömer Seyfettin, Hâlide Edip ve Reþat Nuri’yi bile sözlük yardýmýyla veya “sadeleþtirilmiþ” basýmlarýndan okumak zorunda kalýyorlar. Tevfik Fikret ya da Hâlit Ziya’dan bahsetmiyorum bile. Bu, toplumun geçmiþini unutmasý, tarihiyle baðlarýný koparmasý demektir. Verdiðimiz bir diðer ödün anlam kýsýrlaþmasý ile ilgili: Bir zamanlar dilimizde "güzel"i anlatan onlarca kelime bulunurdu ve bunlarýn herbiri çeþitli kullanýlýþlarýyla, farklý güzelliklerin ifadesi olmuþtur. Bunlardan birkaçýný anlamlarýyla sýralayalým: Lâtif ince, þeffaf hattâ ruhanî güzelliði; zîbâ süslü ve yakýþýklý güzelliði; hoþ bilindiði gibi, hoþ güzelliði; tarâvet tazeliði ve taze güzelliði; dîdâr yüz güzelliðini; râ’nâ, gül-i râ’nâ ve nergiste olduðu gibi, renkli güzelliði, ya doðrudan ya da mecazla ifade ederler. Bunlardan baþka þîrinlik, sabâhat, melâhat, vecâhet, cemal, behâ, hüsün, ân vb. gibi daha nice kelime güzelliðin çeþitli yönleriyle ifadesi olmuþtur (1). Kimi zaman bunlar da yeterli görülmemiþ, hüsn ü cemal, hüsn ü behâ hüsn ü ân þeklinde birarada kullanýlmýþlardýr. Zamanýn edipleri daha da ileri gidip Farsça gönül demek olan dil kelimesiyle yapýlmýþ ne kadar birleþik sýfat varsa bunlarý, çeþitli güzelliklerin ifadesinde büyük ustalýk ve incelikle kullanmýþlardýr. Bunlardan "dilârâ" (gönül süsleyen), "dilber" (gönül götüren), "dildâr" (gönül tutan), "dilpesent" (gönlün beðendiði), "dilrüba" (gönül çeken), "dilþikâr" (gönül avlayan), "dilfürûz" (gönül parlatan), "dilfirîb" (gönül eðlendiren), "dilmiþin" (gönülde yerleþen), "dilnevâz" (gönül okþayan) güzel demektir ve bunlarýn sayýsý burada sayýlanlardan daha fazla ve çeþitlidir (2). Bu kelimelerin bugün tamamýna yakýný öldürmüþ durumdayýz. Bir panelde, konferansta, TV’de konuþanlarýn da, sokakta kavga eden çocuklarýn da durumunu “tartýþma” kelimesi ile karþýlýyoruz. "Münakaþa, müzakere, münazara, müþahede, münazaa" kelimelerinden mahrum kalýyoruz. Hayal yerine imge, ruh yerine tin, mesela yerine örneðin koyup (3) kelimelerin kültürel ve edebî anlamlarýný yok ediyoruz. Ziya Gökalp’in dediði gibi, “Uydurma söz yapmayýz, Yapma yola sapmayýz, Türkçeleþmiþ, Türkçedir Eski köke tapmayýz.” deyip, dilimize yerleþmiþ, “Türkçeleþmiþ” kelimeleri Türkçe’deki kullanýmýyla býrakmamýz gerekir. Buradan geliyoruz dil yozlaþmasýnýn son ve en önemli halkasýna... Son 40-50 yýldýr süren dil yozlaþmasý-yozlaþtýrýlmasý faaliyetinin mahsullerini son yýllarda topluyoruz: artýk hepimiz Ýngilizce konuþuyoruz! ‘80’lerden sonra ivme kazanan faaliyetlerle, Türkçe’nin gazete-TV dili gibi günlük kullanýmý da Ýngilizce-(Ýngilizce bozmasý) Tarzanca olarak deðiþti. Caddelerde-sokaklarda Türkçe isimli maðazalara, dükkânlara artýk rastlayamaz olduk. Bu da yetmezmiþ gibi, (çocuklarýn yabancý dil öðrenmesi için!) -günün belli saatlerinde de olsa- Ýngilizce yayýn yapan, çizgi film oynatan TV kanallarý türedi. Artýk izin deðil “off” kullanýyoruz, ticaret veya alýþveriþ merkezlerine deðil “center”lere gidiyoruz, mankenler “top model” olmak için uðraþýyor, “cash”e ihtiyaç duyuyoruz, “start” veriyoruz, “brunch”lara katýlýyoruz, “CV” yolluyoruz, toplam veya yekün deðil “total” belirliyoruz, “mail”leþip “chat”leþiyoruz, “retail” sektörüne giriþ yapýp “executive” oluyoruz, “CEO”larla çalýþýyoruz, “translate” ediyoruz, “presentable” görünüyoruz... Hayat gibi kültür ve elbette dil de bir sebep-sonuç zincirlemesiyle yürüyor, deðiþiyor, son buluyor. Bu durumun da müsebbibi birtakým unsurlar var. Türkiye’nin sonu gelmez Batýlýlaþma serüveni bunlarýn baþýnda geliyor. Ama bir de tedbirsizliðimiz, dirayetsizliðimiz, mukavemetsizliðimiz var. Yeniliklere açýk olmak bir tarafa, “bize ait” olanlarýn kopup gitmesine izin veriyoruz. O zaman da biz “biz” olmaktan çýkýyoruz tabii. Dilde bu minval üzere kurulmuþ bir kurumumuz var. Böylesine hayatî bir mevzuyu, toplum geneline yayýp aklî ve vicdanî duyarlýlýðý tevdi etmek gerekirken yalnýzca bir kurumun çalýþma ve çabalarýna býrakmak olur mu, olmaz elbet ama Türk Dil Kurumu’ndan yine de çok daha etkin bir çaba beklenirdi. (1): Nihad Sâmi Banarlý, Türkçenin Sýrlarý, Kubbealtý Neþriyatý (16. baský), 1999, Ýst., sf. 161 (2): a.g.e., sf. 162 (3): Üstat Banarlý, dilimize Öztürkçe diye sokulmuþ olan bu kelimenin kökünün de, ekinin de Ermenice olduðunu kaynaklarýyla ispat ediyor. Bkz., a.g.e., sf. 147 “Örneðin Faciasý” adlý bölüm.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Alp Çetiner, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |