Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates |
|
||||||||||
|
İnsanlar ne de alıştılar bilimsellikten ve delilden uzak, sadece çoğunluğun onayına dayalı bilgi üretmeye..Çoğunluk ne derse o oluyor..Tamam bu devlet yönetiminde güzel bir yöntem..Çoğunluğun katıldığı yönetim istikrarın da garantisi..Fakat bir milletin özeli hakkında başka uluslar, üstelik o milletin özellerine binlerce yıldır yabancı olan başka milletler, nasıl karar verebilir çoğulculuk aldatmacasıyla? Belki de demokrasiyi yanlış algılıyoruz..Onun sadece devlet yönetimi için kullanılacak ideal bir sistem olduğunu çoğu zaman unutuyoruz..Demek ki her yerde çoğunluk doğruyu söylemiyor her zaman için..Hani şu Ermeni Tehciri meselesinde Avrupalı tarihçiler de haykırıyor ya: “Bu konu hakkında her önüne gelen ahkâm kesmesin. Bu iş siyasilerin değil, tarihçilerin işidir.” Aslında Avrupa’da işler hep bu şekilde yürüyor…Yani devlet yönetimi, siyaset erki neyi uygun görürse o cici, neyi kötülerse de o kötüdür…Kilisenin doğuşuna bir bakar mısınız?Üç yüz küsur farklı İncil, nasıl da bir gecede bizzat Roma devletinin eliyle yok edildi ve bu İncillerin yerine bugünkü İncil ikame edildi..Günümüz Hıristiyanlığı bile siyasilerin yoğun çalışmalarıyla seçilmiş alternatif Hıristiyanlık yorumlarından sadece biri. National Geographic dergisinin Mayıs sayısında bu konu, derin bir şekilde; hem de binlerce yıldır kayıp olan ama sonunda bulunan “Yahuda İncili” ışığında irdeleniyor..Bugünkü Hıristiyanlık anlayışına zıt anlayışların nasıl devlet eliyle ortadan kaldırıldığı bu çalışmada detaylı bir şekilde anlatılıyor. Bizim tarihimize bir bakalım..Bugün Müslümanların tabi oldukları mezhepler, devamlı kendi görüşlerini egemen kılmaya çalışan yöneticilerle kavga halinde olmuşlar..Aslında onlar halkın tasvibiyle, siyasi erke rağmen doğmuşlar… Hanefilik mezhebinin öncüsü Ebu Hanife, son dönemlerini zindanlarda geçiriyor bildiğimiz kadarıyla..İmam Malik ve İmam Şâfi gibi, diğer mezhep öncüleri de pek çok sıkıntılar çekmişler…Şia ve Alevilik mezheplerinin öncüleri de, en başta Hz.Muhammed’in torunları Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin de böyle…Onlar da her türlü buyurucu anlayışı reddetmişler ve öyle var olmuşlar..Aslında Hıristiyanlığın İsa dönemi de böyleydi..Hz.İsa bu buyurucu ve çoğunluğun savunduğu bazı yanlışları yıkmak adına o tehlikeleri göze almadı mı?Doğuda işler bir döneme kadar böyle yürümüş.. Din meselesini Tanrı’ya bırakmayanlar, nasıl Ermeni Soykırımını tarihçilere ve de Baklava, Lokum tartışmalarını yemek tarihi uzmanlarına bırakabilirler?Onlar tarihten ve gelenekten gelen bir alışkanlıkla o buyurucu anlayışlarını devam ettirmek istiyorlar..Fakat unuttukları bir şey var.Dünya küreselleşmiştir en azından iletişim ve bilişim açısından..Küreselleşen bir dünyada bir yanlışı doğru olarak çok kısa bir süre dayatabilirsiniz..Sorgulayan akıl bu yanlışı bir şekilde reddecektir.. Biz de akla bir kapı açalım dedik şu baklava konusunda..İnsanların bilhassa Avrupalıların kendilerine buyurulan; “Baklava Yunan’ın malıdır” yargısını sorgulamaları gerekmektedir..Duygularla değil, akılla hareket edilmeli bu konuda her konuda olduğu gibi.Biz de “Baklava” kelimesinin en azından etimolojik olarak Türkçe kökenli olduğunu savunuyoruz..Bu savunmayı da buyurgan bir dille değil ispata dayalı yapmayı düşünüyoruz. Hatırlayın bakalım Türkçe’mizde yapılan bazı hamur işi yemekleri..Bilhassa yufkalarla yapılan yemeklerin adlarına bir bakın.. TDK sözlüğünden birkaç tanesine bakalım bu yemeklerin: bazlama isim 1 . Sacda pişirilmiş yuvarlak ekmek. 2 . Tatlısı bol, kalın gözleme. gözleme II isim Sacda, yağda kızartılan, tatlı veya tuzlu bir hamur işi. Bu kelimelere bir de “Baklama” ekleyin lütfen..Bakın kelime oluşturma mantığı aynı..Bir kök kelime ardından bir +le isimden fiil yapım eki, onun ardından da bir –ma mastar eki…Bu ekler ne Yunanca’ da var ne de Arapça’da..Fakat biz “Baklama” diye bir kelime bilmiyoruz da diyebilirsiniz..Biz de “Baklava” şekline dönüşen kelimenin aslının “Baklama” olduğunu savunuyoruz..Basit bir mv dönüşümü detaylı açıklamayı gerektirmeyecek kadar açık bir ses olayı..Türkçe’de de diğer pek çok dilde olduğu gibi, m, b sesleri v sesine dönüşebiliyor..Bu bilinen bir gerçek..Bu küçük değişimin dışında kelime asliyetini korumuş durumda.. TDK sözlüğünden bu kelimenin anlamını bulalım: baklava isim 1 . Çok ince yufkadan yapılarak arasına kaymak, fıstık, ceviz, badem vb. konulup pişirilen ve üzerine şeker şerbeti dökülen bir tür tatlı. Tanımdan da anlaşıldığı gibi bu hamur işi bir tatlı..Türklerin hamur işinde tüm dünyaya nam saldığını bilmeyen yok gibidir… Çoğunlukla göçmek zorunda olan Türklerin, fırın gibi yerleşik yemek yapma sistemleri yerine, daha kolay ve pratik sacda ince yufkadan ekmek ve tatlı yapmaları akla da zıt değil hem de tarihen de bilinen bir gerçek..Bugün Azerbaycan Pahlavası diye anılan o tatlının, halen biraz değişmeyle de olsa aynı isimle, Orta Asya’nın Kafkaslara inen bölümünde yaşaması, bu Pahlava kelimesinin kökeni noktasında bir fikir uyandırabilir sanırım.. Türkçe’de bir kelime var “Pek” kelimesi..Bugün de halen kullanılan bir kelime..Sıkı, sert, katı, sağlam vb. anlamlara gelen bu kelime diğer Türk lehçelerinde, Paka, Pakı vb. şekillerde yaşamaya devam ediyor..Bilindiği gibi Baklava yufkanın iyice inceleştirilmesi ve sıkılaştırılması sonucunda oluşan bir tatlı..Bildiğimiz gibi de sertleşiyor ve katılaşıyor yemeye hazır hale geldiğinde..Bu durumda bir çeşit “pakalama”, “pakılama” , ya da “pekleme” yapılmış oluyor..Diğer bütün o yufkadan yapılan hamur işlerinin isimleri de aynı mantıkla oluşturuluyor Türkçe’de..Yunanca’da böyle eklerin olduğunu ve en azında bu eklerin bu şekilde kullanıldığını bilmiyoruz.. Hem zaten Yunanlıların “Baklava” tatlısının kökeni olduğunu iddia ettikleri “kopte” tatlısının ismi ile “baklava” kelimesi arasında hiçbir etimolojik bağlantı da yok..O ayrı bir tatlı bu da ayrı bir tatlı..Elbette Yunanlıların insanlığa kazandırdıkları pek çok şey de olmuş olabilir ve vardır da..Fakat söz konusu “baklava” kelimesi, kesinlikle Yunanca kökenli olmadığı gibi bu tatlı da verdiğimiz deliller ışığında Yunan tatlısı değildir..Her neresinden bakılırsa bakılsın bu kelimenin yani “Baklava” kelimesinin Türkçe’den gelme olasılığı, aynı kelimenin Yunanca olması olasılığından binlerce kat daha yüksek… Bir baklava bir lokum ya da bir yoğurt, Türklerin dünyaya kazandırdıkları yiyecekler..Biz buna nasıl inanacağız diyenlere en kesin cevap, dilcilerden gelmelidir..Zira baklava gibi hatta daha da belirgin olarak Lokum, Yoğurt gibi kelimeler, Türkçe kökenli ve Türkçe’de de halen kullanılan kelimeler…Bunu öncelikle kendimiz anlar ve tüm dünyaya da her vesileyle anlatırsak, kimse de bizim kelimelerimizi ve tatlılarımızı sahiplenemez.. Bu kelimeleri sahiplenenler de “gözlerini kapamakla yalnız kendilerine gece yapacaklarını” çok iyi bilmeliler.. Kim bilir yakında bir Türk de çıkar; Aristo’nun, Platon’un ya da Sokrates’in Türk olduğunu iddia eder.. İşte bir Yunan’ın Baklavayı, Lokumu kendi malı olarak görmesi de bu kadar gerçek dışı oluyor.. Biz onların güzelliklerine ve dünyaya kazandırdıklarına saygı gösterelim..Onlar da bizim değerlerimize saygı göstersinler.. Yoksa bu iddialar, Batı Trakya’da yaşayan Türklerin aslında Müslüman Rum olduğunu ortaya koyacak iddiaların bir başlangıcı mı? Yunanistan’ın kabul etmemesine rağmen Batı Trakya’da yaşayan Müslüman azınlık nasıl “Türkse” yine Yunanistan’ın kabul etmemesine rağmen Baklava, Lokum gibi yiyecekler de Türk’tür, Türk’ün malıdır.. Artık bu buyurgan dilden vaz geçmeli değil mi Avrupa? Artık dünya milletlerinin ve bilhassa da Müslümanların, Türklerin dünyaya kazandırdıklarını kabul etmeli değil mi batı? Her şeyin kaynağını Antik Yunan’a, Roma’ya düğümleyen, tekelci ve sanal anlayışın at gözlükleri artık bırakılmalı değil mi? Artık tüm insanlık, tüm güzellikleri ile insan olarak kabul edilmeli değil mi? Artık ins/anlaşmalı değil miyiz?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |