"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Şiirin ne olduğu ya da ne olmadığı konusu tartışıla gelmiştir binlerce yıldan beri…Ben de şimdi bu mücerret tarifler silsilesine yeni bir tanım daha ekleyecek değilim ama şiirin ne olmadığı konusunda da daha müsbet, daha mücessem örnekler verilebileceği kanaatini taşıyanlardanım…Edebiyatı başlı başına bir yansıma olarak gören Platoncu geleneksel anlayışın ya da diyalektik materyalizmin savunduğu veyahut da din merkezli bakış açılarıyla ortaya konan şiir anlayışlarının çok da ötesindedir benim şiir hakkında savunduklarım.. Bence şiir şâiri tarafından hangi amaçla yazılırsa yazılsın artık o her edebi eser gibi şâirin malı olmaktan çıkar ve okuyucunun malı olarak arz-ı endam eder her bireyin ruh aynasında..Bu noktadan hareketle şiirin anlatımcıların savunduğu gibi “okur ile sanatçı arasında kurulan bir ilişki” olarak gördüğüm iddia edilebilir ama bu tanım da beni tam olarak doyurmuyor.Zira şiirleri imgelerle yüklü bazı şâirlerin yüksek zümreye hitap eden şiirlerinin avam tabakasıyla ne gibi duygu alışverişleri olabilir?Mesela divan edebiyatındaki ya da tasavvuf edebiyatındaki “şarap, aşk, meyhane” imgelerini olduğu gibi algılayan basit düşünce ile bu şiirler ve de şiirlerin şâirleri arasında nasıl sağlıklı bir ilişki kurulmuş olmaktadır? Bu durumda sanatın özelde de şiirin okur merkezli olduğunu savunan anlayışı savunmaya daha yatkın olduğum iddia edilebilir..Ancak ben şiirin sadece okura zevk vermek için yazılması gerektiğini de savunamam herhalde..Çünkü şiirin okura bilgi veren bir yönü de vardır hatta bazen onu acıtan yönleri de vardır şiirin.Ermeni Soykırımının haklılığını savunan bir şiir okuduğumu var sayıyorum mesela…Peki bu durumda ben nasıl zevk alabilirim bu gerçek dışı bilgilerle ve de onlara dayalı duygulanımlarla yüklü şiire?Bu şiirde salt sanat zevkini nasıl ön plana alabilirim?Vay be ne sanatlar varmış bu şiirde, ne de çok zevk aldım nasıl diyebilirim?Demek ki şiirden zevk almak ancak bizi biz yapan kabullerimizle çatışmadığında mümkündür.. Elbette bazı farklılıklara bir yere kadar müsaade ederiz ki bu müsaade bizim ruhumuzu acıttığı andan itibaren artık zevk almanın da sınırlarını zorlayacağından hatta bu zevki mazoşistik bir sapkınlığa vardıracağından, o şiirden zevk alırım diyemem ki bu zevki alırsam psikolojik hem de ciddi bir rahatsızlığı da ruhumda sabitleştirmiş olmaz mıyım?Demek ki insanın bütün şiirlerden zevk alması mümkün değildir… Ya da biçimcilerin yaptıkları gibi “alışkanlıkları zirüzeber etme” olarak da göremem şiiri…Bu tarz gerçekten yabancılaştırma da çoğu zaman şiirin asli özelliği olamıyor..Ve de şiirdeki dilin çeşitli ses düzenleriyle mükemmelleştirilmesi ve bu mükemmelleşmiş, manayla uyumlu seslerin insanlarda şaşkınlık uyandırması yolunun seçilmesi, gerçekten benim ve pek çok şâirin de yer yer uygulamaya çalıştığımız bir tarz olsa da , bu tarzın şiirin ruhuna hizmet eden ârizi bir hasiyet olduğunu söylemeden geçemeyeceğim..Zira her şiir biçimcilerin yaptığı gibi mükemmelce düzenlenmeyebilir ama o şiir yine de şiir olmaktan çıkmaz… Elbette şiire bakış tarzları bu kadarla sınırlı değil…Belki de her insanın farklı bir şiir tanımlaması vardır ve her şiir şâirine göre en güzel şiirdir..Burada estetiğin de ölçüsü belirginlikten uzaklaşmakta..Bir dadaist şiiri de, bir romantik ya da klasik şiir de şâirine göre güzeldir, beğeniyi hak eder..Şiir eleştirmenleri bu ince noktayı gözden kaçırıyorlar çoğu zaman.Orhan Veli’nin bilhassa “Garip” döneminde kaleme aldığı şiirlerin bir iddiası vardı. “Şiir olabildiğince şâiranelikten uzak olacaktı.” Bu nedenle şâirin bu dönemdeki şiirlerinin şâiranelikten uzak olmasını eleştirmek elbette ki gülünç olacaktır.Ya da divan edebiyatı şâirlerinin kabul ettikleri şiir anlayışını nazara almadan onların şiirlerini bugünkü şiir anlayışı zaviyesinden eleştirmek de acımasızlık olacaktır. O halde bir şiir eleştirilirken onun dahil olduğu şiir anlayışı kriterlerine göre eleştirilmelidir ki en sağlıklı yol bana göre budur..Yoksa farklı anlayışların ürünleri olan şiirler diğer tarzdaki şiirlerin kıstaslarına uymadıklarından kötü olarak nitelenebilir ki bu da o şiirin cinayeti anlamına gelir.Bir şâir çok farklı tarzlarda şiir yazabilir.Bu arayış dönemindeki her şâirin özelliğidir.Yine bu farklı tarzlarda yazılan şiirler ait oldukları tarzlara göre eleştirilmelidir. Şâir özgürlüğünü sınırladığı ve artık tek bir tarzda yazmaya başladığı zaman işte o zaman kendi şiir anlayışını bulmuştur ve o zaman o tek şiir anlayışına göre eleştirilmesi câizdir.Fakat yine şâirin içine girdiği şiir ekolünün genel özellikleri dikkate alınarak yapılmalıdır bu eleştiri..Mesela ülkemizde Nurullah GENÇ gibi değerli şâirlerimiz var.Bu şâirlerin de kendilerine ait birer şiir anlayışları var..Onların dahil oldukları edebi anlayışın özelliklerini, ölçütlerini bilmeden hatta merak bile etmeden o şâirlerin şiirlerini eleştirmek ne kadar doğru olmaktadır?Klasik şiirle çağdaş şiirin sentezini yapan bu şâirlerin şiirlerindeki bazı divan edebiyatı kökenli ya da dini temalı terimleri, sırf Arapça ya da Farsça kökenli olmalarından dolayı eleştirmek o şiirin tanınmadığının, özelliklerinin bilinmediğinin de çok açık bir göstergesidir. Anlamsız kelimeleri kullanan bir dadaist şâir nasıl kendi şiir anlayışının özelliklerine göre eleştirilmelidir, bunun gibi binlerce yıllık tarihimizin, kültürümüzün, edebiyatımızın içeriğinde bulunan bazı terimleri kendi şiir anlayışının verdiği imkanlarla özgürce kullanan şâir de o anlayışın ölçüleri ışığında eleştirilmelidir.Bu eleştirileri yapanlar : “Şiir halkın çoğunluğu tarafından anlaşılır olmalıdır” görüşünü davalarına dayanak yapıyorlar..Ama unuttukları bir nokta var..Bu tez de şiir üzerine üretilmiş binlerce tezden birisidir ve her şâir bu tezi olduğu gibi kabul etmek zorunda değildir. Biz öyle şiirler görüyoruz ki şiir olabildiğince Türkçe hem de arı Türkçe kelimelerle bezenmiş fakat yine de avam tarafından hemen anlaşılmıyor ya da o şiirin mana katmanlarının sadece birini anlayabiliyoruz.Bu da o şiirin şâirinin özgün seçimidir elbette.Zaten bizatihi şiirin tanımının kendisi henüz anlaşılabilmiş değildir.Soyut bir kavram olarak kabul edilen şiirin içeriğinde de elbette anlaşılmazlık bulunabilecektir.Şunu da söyleyeyim bu şiirler anlaşılmamak için yazılmış şiirler değildir elbette.Ancak o şiirleri herkes anlayamamaktadır. Zira herkes o kelimelere, o terimlere vakıf olamamaktadır.Ya da herkes aynı hayal gücü derinliğine sahip değildir.Bu durumda okuyucuyu da öğrenmeye yönlendirir bu şiirler ki bu da onların neticede didaktik bir amaca yöneldiklerini, halka unutulmuş bir şeyleri öğretmeyi amaçladıklarını gösterir. Şu da bir gerçek ki Nurullah GENÇ gibi şâirlerin şiirlerinin kalabalık kitleler tarafından ilgiyle okunması onları anlayanların en azından bu konuda uğraş verenlerin olduğunun bir göstergesi.Üstelik bu şâirlerin takipçilerinin oldukça da genç olması bu tarz şiirin arz talep ilişkisi çerçevesinde oluştuğunu, bu şiirin varlığının da bir ihtiyaçtan hasıl olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.Halk için bu tarz şiirleri eleştirdiklerini söyleyenler, kitapları neredeyse yok satan bu şâirlerin kitaplarını ne İran’a ne de Arabistan’a satmadıklarını bildiklerini sanıyorum.Demek ki kendilerinin anlayamadıklarını birileri anlıyor ve bu anlama gayreti halkın bilgi dağarcığının da günden güne arttığını gösteriyor..Halkın bilgisiz okuyucular yığını olmasından kimse bir fayda beklememeli..Halkın anlama güçlüğü çeken insanlar yığını olduğunu da kimse iddia etmemeli…Attila İLHAN, Nurullah GENÇ gibi şâirlerin bazılarınca anlaşılamayan imgelerle yüklü şiirlerine halkın bu denli yoğun ilgisi ciddi olarak araştırılmalı. Ve bu şâirler de sadece ve sadece kendi şiir anlayışlarının özellikleri çerçevesinde eleştiriye tabi tutulmalı… Yoksa bulanık suda balık avlamaktan öteye gitmeyecek eleştiri sadedinde ettiğimiz kelamlar… Ya da samanlıkta iğne aramak gerçeği bulmamıza imkan vermeyecek.. Çünkü iğneyi kendimize batırmış olacağız.. Çuvaldızı ise herkese… Tam tersi olmalı değil mi?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |