Her şey ancak sevgiyle satın alınabilmelidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Belki de elime getirilmişti , her gün bu kitabı anlatan yazılar çıkıyordu gazetelerde. Gazete okumam bakın! Hiç sevmem!! Sadece Salı ve Cuma günleri tek bir köşe yazısı için alırım gazete denen ve içinde aslında hiçbir şey olan kağıt yığınını...İşte sürekli bahsedilen bu kitap aklıma düşmüştü , belki bir iki satırından olacak...O satırlarda kalmıştı aklım. Bir de bugüne kadar okuduğum en iyi romanların hep baş kahramanının adı “Nermin” olduğundan daha bir fazla içim ısınmıştı bu kitaba. Yine bir “ Nermin” , yine bana benzeyen bir kadın, yine benle uğraşan bir yazar. Bu lafıma herkes çok güler , belli yazarların aslında sürekli beni anlattıklarını iddia ederim ben. Ve bir gün onlarla tanışırsam benden ne istediklerini sormayı beklerim.” Arkadaşlar burdayım işte aramayın ve yormayın artık beni ! “ demek gelir içimden. Saçma işte! Olsun benim hayatım genelde saçmalıklar üzerine kurulmuştur. Bir tek sabah uyandığımda bugünün bana normal birşey getireceğini beklemedim ben. Çünkü olmayacak duaya amin denmez...Öğrendim ! Neyse fazla uzaklaşmak istemiyorum o lanet olası kitaptan ve onun için sarfetmek istediğim satırlardan. Zaten gıcık verir gibi, sözcüklere inat...Hay Allahım! Anlatacak kelime bulmakta zorlanıyorum. Şunun şurasında kitap işte canım , ama bir o kadar da yaşamımı sanki birileri bana anlatıyormuş gibiydi. Belli romanlarda böyle olurum ben , bitmemeleri için okumamaya çabalasam da bir güç çeker beni sayfalara ve o küllet gibi kitap en fazla 3 günde bitiverir ve benim hayatımda bir boşluk oluşur. Günlerce yeni kitaplara yaklaşamam sanki varolan sevgiliye ihanet etmek gibi gelir bana yeni bir kitaba başlamak. Yine o durumdayım. Erkek psikologların kadınları daima daha iyi analiz ettiklerine ve söylediklerinin daima kadın psikologlara oranla daha gerçekçi ve faydalı olduğuna inanırım. Belki kadınlara olan inançsızlığımdan , uzmanlık gerektiren konularda bile seçimim hep karşı cinstendir. Bu roman seçimlerimi de etkiler benim. Kadınları anlatan erkekler daima ilgimi çeker. Aslında bildikleri gerçekleri gündelik hayatlarında kullanmaz onlar da ya neyse...Olsun en azından biliyorlar diye sevinirim ben. Dikkat edin, kadınları en iyi anlatan yazarların asla tıkırında giden ilişkileri yoktur. Sadece bilir onlar...Konusuna çok vakıf olan ama bunu ifade edemeyen birer öğretmen gibidirler. “Biz yapamadık bari okuyup siz yapın” der gibidirler. Görüyorsunuz ya lanet olası bir kitap işte, ama her yanımı sardı herşeye uygun bir satır buldum içinde. Yaşadıklarıma, yaşayacaklarıma, yaşamakta olduklarıma...Ayyy! Herşeye dair işte. Her satırını çizmek , içime sokmak, defalarca üzerine düşünmek, ağlamak falan istedim. Bu takıntı ben de yine baş kahramanı “ Nermin “ olan bir romanda daha olmuştu. O kadar fazla okumuştum ki kitabı, sayfaları yıpranmıştı, benim gözlerim tükenmişti, belki de içim... Bir de şu nokta var tabii. Ben bunu “ Ezik Yazar Sendromu” olarak ifade edebiliyorum ki o da şu : “ Lanet olsun bir insan bir kadını, hatta beni ancak bu kadar iyi tarif eder, lanet olsun bunu neden daha önce ben yazmadım “ gibi...Her satırda yazara aynı lanetleri okudum işallah başına birşey gelmez adamcağızın, aslında bu bir hayranlık, kıskançlık karışımı garip bir duygu...Hata aradım ikinci okuyuşumda kitabı, eziğim ya, yok olmadı çıkmadı malesef. Her satırda daha da inandım Nermin olduğuma , belki de okuyan her kadın inandı bir Nermin olduğuna... Kitabın bir yerlerinde ( sayfa 462 ) , “ Sanat ne için sanıyorsun” dedi bir arkadaşı Nermin’e “ Çözüp çözüp sormak için” İşte bu satırla zaten benim yazasım kalmadı hayata dair. Buydu çünkü yıllardır yazmama neden olan, yazarken çözmek ve bittikten bir süre sonra o anlamanın hazzını yaşamak için... Ve fakat sonra yeniden unutmak, yeniden yazmak, çözmek, çözdükçe problem bulmak için yazıyordum ben. Daha iyisini yapmak için detaylardaydım ve olanı kaçırıyordum , bütüne ulaşamıyordum, ulaştığımda tükenmiş oluyordum. Artık eyleme halim kalmıyordu sadece yazıyordum, belki de tıpkı o erkek yazarlar gibi. “Ben çözdüm ama yapamacak vaktim kalmadı siz okuyun da bari siz kurtarın kendinizi “demek için yazıyordum. Bunun bu şekilde karşıma getirilmesi sinirlerimi mi bozdu ?! Yok canım, ne ilgisi var, sadece kızdım : ) Ve lanet olsun çok ama çok kıskandım. Ve şimdi tıpkı o kitaba başladığıma benzer bir gecedeyim. İçim daralıyor, elim yeniden kitaba gidiyor, okuyup çözmek , anlamak, yazmak ama yapamamak geliyor içimden. Bunca kıskançlığa, sanırım bir teşekkür etmek lazım...Bükemediğiniz eli ne yaparsanız ben de onu yapacağım galiba...Yüreğine sağlık Murathan Mungan...Ellerin nice güzel kitaplara can versin ...Her ne kadar ben kıskançlıktan çatlasam da...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ESRA BAYKAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |