Kitabının bir kopyasını gönderdiğin için sağol. Onu okumakla hiç zaman yitirmeyeceğim. -Moses Hadas |
|
||||||||||
|
Anadolu Bağdat hattında seyahat ederseniz Almanların can sıkıcı kusursuzluğunu hissedersiniz. Kars-İstanbul hattında ise Rusların soğuk mimarilerini. Ülkeleri gibi soğuk yüzlü Rus mimarları ülkemizi de kendi ülkeleri gibi soğuk olduğunu düşündüklerinden mi, farklı bir mimari anlayışı bilmediklerinden mi bilinmez? Bu mimarlarca yapılmış istasyonlar, küçük pencereleri, kalın duvarları, yüksek tavanları ile gösterişten uzak kasaba kiliselerine benzer. Pencerelerin azlığı ve konumu istasyona günün hangi saatinde olduğundan bağımsız bir loşluk ve kasvet katar. Zaten kullanım amacı gereği kasvetli, yorgun ve uykulu mekanlardır istasyonlar. Oysa ayrılıklar kadar kavuşmalara da şahittir bu taş duvarlar. Fakat işe hüzün neşeye galip geldiğinden, bir fıçı beyaz boyayı bir bardak siyah gri yapmaya yettiğinden, istasyonlar hep hüzünlüdür. Ağlamalıklı… Bu melankolik havayı teneffüs etmek isteyenler, yolculuk yaparken hayal kurmak isteyenler, en çokta tren yolculuğunda geçen zamanın zaman israfı olmadığını bildiği için ulaşacağı yere birkaç saat sonra ulaştıracak olsa da zamanının kıymetini bilenler trenleri seçerler. Onlar bilir ki trenler bir ulaşım aracı değildir iki kent arasında gidip gelen. Trenler iki kent arasındaki ayrı bir kent, farklı bir dünyadır. İçinde restorandın, kafeteryanın, tuvaletin, kuşetli kuşetsiz vagonların, bazılarında banyoların bulunduğu bir tuhaf dünya. Yolcular bu dünyanın misafiridir, makinistler, kondüktörler, gar personeli, hamal, manevracı, makasçı, gardıfren, gar müdürü, gar delileri ve kedileri ise demir yolu kentinin sakinleridir. Bu kentin evlerinin beton ayakları temel denilen çukurların içine gömülmüş olmadığından, hareket eder, iki demir rayın üzerinde. İşte bu garip dünyanın iki garip sakininin hikayesini anlatacağım. Sevim; Kayseri garının 3 bacaklı mavi gözlü kedisi. Tahir; Sivas garının tek bacağı olmayan delisi. Eğer bu hatta yolculuk etmişseniz onları fark etmiş olabilirsiniz. Sevim genellikle kayseri garında, trende unutulan eşyaların ve yanında yük edilmek istenmeyen bavulların konulduğu emanet bölümünde, bahsi geçen iki bavulun arasına sıkışmış olarak duruyordur. Tahir’in ise nerede olduğu hiç belli olmaz. Hatta siz Sivas istasyonundaysanız ve bir tren bekliyorsanız her an omzunuza dokunacak bile ele hazırlıklı olun. İnsanlara her zaman arkadan yaklaşır ve nasıl yaptığını anlamadığımız bir şekilde bu işi hiç ses çıkarmadan yapar. Bu yüzden omzuna dokunduğu insanların büyük çoğunluğu bir çığlık atar. Tahir bu çığlıktan her seferinde korkup kaçar. Fakat çığlık atmamışsanız pek bir anlam veremeyeceğiniz şu soru ile karşılaşırsınız? “sevim’e ne oldu?” Bu sorunun doğru cevabı sevim iyi Kayseri’dedir. Bu cevap Tahir’i yatıştırır. Bilmiyorum derseniz elliyle kafasına vurmaya başlar ve sizi bu davranışı ile korkutur. Bu anlattığım size garip gelebilir. Ama gerçek bu. Hem de denemenizi bekleyen bir gerçek. Mutlaka günün birinde hala şansınız varken Sivas’a gitmeli ve ümitsizce Sevim’in gelmesini bekleyen Tahir’i görmelisiniz. Ben gidip gördüm, kondüktörlerden de Tahir ve Sevim hakkında bir sürü efsane dinledim. Bunlar içinde en akla yatkın olanı. Kayseri’de ki kediye Tahir’i tanıyan bir tren yolu çalışanının Sevim ismini koyduğu ve esasen birbiri ile hiçbir ilişkisi olmadığı. Ama her şeyin doğru yanıtının akla en yatkın olanının olması beklenemez. Hele mevzunun kahramanı bir deli ise. Söylence o dur ki; yine bir kondüktörün söylediğine göre, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki demir yolu hamlesini gösteren ve içinde Atatürk’ün de olduğu bir fotoğrafta tek bacağı olmayan arkası dönük, resmin çekildiği tarihi bilmiyor olsak Tahir olduğuna yemin edebileceğimiz bir resim varmış. Kondüktör ben gördüm. O resimdeki kişi Tahir, eminim o Tahir diyor. Ben bu söze gülümseyerek yanıt versem de; Gülümseme Tahir’le ilgili tarihe geçmiş tek detay bu fotoğraf değil. Sonradan Müslüman olmuş eski şarkıcı şimdi yazar olan bir ünlünün Alman dedesinin (annesinin babası) anı defterinde Türkiye’de çalıştığı günlerde tuttuğu notlarda, “Benim döşediğim ve yıllarımı kaybettiğim bu yollarda Tahir bacağını ve sevgilisini kaybetmiş” yazıyormuş. Bu ünlü kim diye sordum. Bilmiyorum dedi. Bana bir başkası anlattı dedi. Ben her zaman ki pozitif bilimlere yatkın beynimle bununda bir uydurmaca olduğunu düşünsem de bahsi geçen ünlüyü tahmin ettim. İsminin ve soy isminin baş harfleri E ve N olan bu ünlünün dedesinin yayınlanmış günlüğünde gerçekten böyle bir detay olduğunu görünce Tahir ve Sevimle ilgili daha fazla efsane dinlemek için başka kondüktörlerle de konuştum. O kadar çok hikaye var ki; hepsini yazsam başlı başına bir kitap olur. Bunlardan en akla yatkın olanlarını anlatacağım. Mesela sevim’in bacağının olmaması ile ilgili temel olarak iki farklı öykü var. Birincisi, Kendini bilmez bir yolcunun uzaktan gelen trene aldırmadan raylara ekmeğinin arasındaki köfteden attığı, zavallı sevim’in ise açlığın getirdiği dalgınla raylara indiği ve bu dalgınlığın onun tek ayağına mal olduğu. İkinci öykü ise, Bir zamanlar Tahir ile Sevim’in Sivas istasyonunda beraber yaşadıkları, günün birinde Tahir’in sevime kötü davrandığı. Sevim’in ise hayvanlar dünyasında bir tek kedilerde olan gururu incindiği için intihara kalkıştığı kendini trenin önüne attığı. Ve bu olayda ayağını kaybettiği o günden bu yana da Tahir’in insanlara Sevim’e ne oldu sorusunu sorduğu yönünde. İlk öykü akla daha yatkın gözükse de, sevim’in trenlerle ara sıra yolculuklar yaptığı farklı istasyonlarda inip belli bir süre orada kalıp sonra Kayseri’ye her seferinde geri döndüğü göz önünde tutulursa, ikinci öykünün de doğru olabilme ihtimali olduğu düşünülür. Kondüktörler sevim’in Tahir’i aradığını ama bulamadığını söylüyorlar. Ben peki neden siz Sevim’i Tahir’in yanına siz götürmüyorsunuz diye sorduğumda, Doğru zaman geldiğinde sevim Tahir’i bulacaktır. Hem Tahir Sevim’in kayseri de olduğunu biliyor. İstese kendisi gelip sevimi burada bulur dedi. Tahir’in bir deli, sevim’in ise bir kedi olduğunu böyle kompleks düşüncelerinin olamayacağını söylemek istedim sonra vazgeçtim. Sonuçta bunu muhtemelen bu hatta çalışanlarda biliyordur. Ancak kulaktan kulağa fısıldanan Tahir ile Sevim efsanesinin son bulmaması için beklide millet olarak aşka kavuşmayı yakıştırmadığımızdan bir araya gelmesini istemiyorlar. Ve bu tuhaf masalın içinde sevim’in yolculuklarını izliyorlar. Heyecanla, günün birinde sevim’in Sivas istasyonunda inme ve Tahir’i bulma ihtimalinin gerçekleşmesini bekliyorlar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal pismisoglu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |