Yazar yazı yazmayı başka insanlara göre daha zor yapan insandır. -Thomas Mann |
|
||||||||||
|
I —Gidiyor musun? Ne çok şey saklamıyor gözleri. Gözler yalan söylemez ki… Söyler mi yoksa? Şimdiye kadar sevdiğini hiç söylemedi, değil mi? Sen ona söyledin mi? Onu tanımadan ağzın kan kokuyordu. Ellerin de… Gözlerin kan çanağı… Ve onu tanıdın. O ses... Karanlık semanın gizemini taşıyordu geceden sana. Ağzından çıkan her sözcük, bir ananın bebeğine söylediği ninni gibi geliyordu. Onu dinlemiyor, adeta sesinin gizeminde eriyip akıyordun. Hiçbir şey anlamadan, çok şey anlamışçasına… Ah o gözler… Bir bilinmezden bir bilinirliğe doğru yola çıkmanın acemiliği… Bütün kentleri bir kentte toplama isteğiyle dolu acemi güzellik… Gözlerini kurtaramadın gördün mü bak… Gözlerinden akan umutlar varlığını senden ona taşımıştı. Sen de kalanlarsa bir başına çocuktu. Oysa sen bir başına çocuk değildin. Başın bire bin artmış, yüzün bir mücahidin heyecanı ile mutluluğu tanımlayan bir bahar sabahı gibi ak pak değil, doğanın doğal yasaları gereği oluşan bulanık seldi (Bütün seller bulanık mıydı?). Mutsuzluklar… Umutların neonları yansılayışından doğan tedirginlikler… Günler uzun yaşam kısa. Akşam olunca sabah, sabah olunca akşam olmak bilmiyor (Bilmez tabii, kim ne kadar biliyor ki…). Ona ulaşamazsan… Şu uzun yaşamı nasıl bitireceksin? Oysa zaman geçiyor, ne yapacaksan yapmalısın. Kalk ayağa… Ne oturmuyorsun? Kent yürüyor. Yürüyor kentler. Ülkeler oluşuyor bu birliktelikten. Kimi bağımlı, kimi bağımlı değil. Onlar için bağımlılık gerekli. Gelirler, bu ülkelerin insanlarından gelirler. Peki ya siz… Sizde birbirinize çıkar karşılığı bile olsa bağımlılık var mı? Ya da kentler gibi birlikteliğiniz… Ve sevdin… Taparcasına… Bir karşılık beklemeden… Neden? Gözlerinin neyi hecelediğini çıkarabildin mi? Gördüğün o gözler ölüme çabuk yaklaştıran siyanür değil de neydi? Oysa sen durmadan yeşilin tanımını yaptın: Cennet yeşili, yosun yeşili, doğanın doğal yeşili, yaprak yaprak denize düşmemiş, ama deniz düşmüş gözler… Bilmem daha ne yeşili… Sen adam olursun, ama hiçbir şeyi olmayan… Tutsak bir adam… Mahpushanesini birlikte taşıyan… Derken konuşulmadan ya da yetinmediğin kadar – zaten hiçbir şeyle yetinmezsin – kısa süren, gereksiz denilebilir birliktelik. Bir gün ayrılıyorsun o şehirden, duygularına antibiyotik vererek. İki büklüm gözler, sekiz zikzak bel (Zikzağın hangi dilden olduğunu bilmiyorum. Sizin bildiğinizi de bilmiyorum.)… Ucuz ayrılıklar, pahalı birleşmeler… İliklerine kadar sen ölüsün, O yaşıyor. Ona ulaşmak için önce komadan çıkmalı, sonra yaşamayı öğrenmelisin realist bir kişi olarak. O gerçek, sen ütopik. Yürümez bu ilişki. Kaç mektup yolladın? Ne oldu söyler misin? Yenilgi gururuna mı dokunuyor? Böylesine sevmek görülmemiş, ama duyulmuş. Masallarda yaşanan ulaşılmaz âşıklar gibisin. Sen de sersem gibisin senden öncekiler gibi. Sonunda ayrılıyorsun o şehirden peki sana ne dedi? —Gidiyor musun? O kadar… Ne sıradan, ne umursamaz bir soru. Sen bilirsin diyeceğim, ama senin de bir şey bildiğin yok ki… Senin gözlerin ıslak, beni yüreğim kanıyor. Sen mi seviyorsun, ben mi? Kahretsin…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Osman AKTAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |