Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
Yönetmen Zeki Demirkubuz Senaryo Zeki Demirkubuz Filmin Türü Drama Orijinal Adı Kader Yapım Yılı 2006 Yapım Ülkesi Türkiye, Yunanistan Filmin Süresi 103 dakika Resmi Sitesi www.demirkubuz.com Oyuncular Ufuk Bayraktar Vildan Atasever Engin Akyürek Müge Ulusoy Ozan Bilen Settar Tanrıöğen Erkan Can Mustafa Uzunyılmaz Güzin Alkan Hikmet Demir Gönül Çalgan Görüntü Yönetmeni Zeki Demirkubuz Müzik Edward Artemiev Ses İsmail Karadaş Film bir devam filmi olarak lanse edildi, daha doğrusu çekilmiş bir filmin başlangıç filmi. Masumiyet’i izlemedim. Benim için bu anlamda farklı bir deneyim oldu. Öncelikle izlemeden düşüncelerimi yazayım sonrasında “Masumiyet” filmini de katıp bir yazı da onun için yazarım diye düşünüyorum. Bir aşk filminden önce, hayatın filmi diyebilirim “Kader” için. Belki herkesin yaşadığı hayata benzer bir hayat değil ama, bir çok insanın yaşadıklarına çok yakın bir film. Belki de filmin bu kadar sevilmesinin en önemli nedenlerinden biri bu. Kaderin etrafında dönen olaylar kulun niyetince verilir. Tasavvuf inancına göre: Neden olmadı denemeyeceği gibi nasıl oldu da denmez. Olaylar niyetin olgunluğunu kulun hamlığını bildirir. Konuşan da O, konuşturan da bize ne düşer. Ayağına takılan takılacak olan her taş hak yolunun halidir. Hayır bekleyen hayırla, şer bekleyen şerle karşılaşır, ne var ki, şer denen de kulun yorumudur. Gördüğüm cezaya layık mıyım demeyin olayları ceza diye görmeyin Olaylara değil dolaylara kati konuş, olay hakkındır dolay sana verdiği olay yazılan dolay sana verilen Olaylar kulun yönüne göre görülür. Gereken gerektiği günde olur Deniz dalgaya meyyal ise yelkeni denersin, sakin oldukta küreğe dönersin; demek ki olaylar sana değil, sen olaylarda kendine yön vereceksin Film kurgusunda her ne kadar “kader” olgusuyla ilgili fazla bir şey hissetmiyorsak, Bekir’in final konuşmasında “kader” olgusunu, filmin tam orta yerine oturtabiliyoruz. Filmin konusuna gelince: Bekir orta halli bir ailenin tek oğlu, sessiz ve sakin bir çocuktur. Anne ve babası Bekir’e karşı anlayışlıdır, fakat çok ilgili değillerdir. Babası, Bekir’e bir mobilya mağazası açmıştır, fakat hayatta pek amacı olmayan Bekir, günlerini mobilya dükkânında miskinlik yaparak geçirmektedir. Uyuşmuş bir dünyaya hapsolmuş gibidir Bekir, uyuşukluğu akşamları iki arkadaşıyla beraber çıktığı kahvehane muhabbetiyle azalır gibi olmaktadır, bu da aslında olayların sıradan olağanlığında, Bekir’in uyuşuk hayatındaki, R.E.M. uykusunun bir diğer hali gibidir. Uğur, Bekir ile aynı mahallede yaşamaktadır, nedense Bekir’in tüm arkadaşlarının tanıdığı, Bekir’in o uyuşuk dünyasında belki de bakmayı aklına bile getirmediği haylaz, şımarık, dobra, alaycı, kız çocuğudur. Mobilya mağazasına geldiğinde tanışır, Uğur ve Bekir; ancak fotoğraflarını unutur mağazada. Zaten Bekir’in aklına girmesi fotoğraflarına bakarken olur. O uyuşuk hayatındaki uyanma nedenidir Uğur. Çünkü başka bir hayata ait gibidir, bir başkaldırıdır, bir isyandır Uğur. Bekir’den çok farklı, mahallenin en azılı adamıyla aşk yaşayan bir asidir, belki de Bekir’in olmak istediği şeydir. Uğur’un uğruna hayattan kaçıp her şeyini onun için vereceği Zagor, gözünü kırpmadan adam öldürebilen mahallenin korkulan adamıdır. Uğur’un ömrü Zagor’un hapishaneden çıkmasını beklemekle geçmektedir. Hapisten çıktığı ilk gece bir adam daha öldürerek Uğur’la birlikte kaçan Zagor, beraberinde bilmeden Uğur’dan dolayı Bekir’i de sürükleyecektir. Cevat, Uğur’un annesinin aşığı hem Uğur’un yatalak babasına bakan, hem kardeşi Kudret’i kollayan, hem de içten içe Uğur’a yakın olma çabaları besleyen mahallenin bıçkın delikanlısıdır. Uğur’un annesi, felçli kocasını terk etmeyecek kadar asil; aynı zamanda, çocukları, kocası sevişme seslerini duyduğu halde Cevat’la yatmaktan çekinmeyecek kadar Cevat’a aşık bir kadın. Kudret, Uğur’un erkek kardeşi ve uğrunda cinayet işlenmesine neden olacak kahvehanede çaycılık yapan, sübyancıların av niyetiyle baktığı bir çocuk. Emine, Bekir’in sabreden, seven ve beklemekte başka çaresi olmadığını düşünen “belki kocam gitmekten vazgeçer” bir çocuk daha yapayım diye ikinci çocuğunu da yapacak kadar umutsuz karısı. Bir yandan bu kadar sabrederken diğer yandan “yemek hazır” ve “bugün hava soğudu” cümlelerinden başka cümleler kurmayan, iletişim sorunu olan kocasının gerçek anlamda kendine bağlamak için yaptığı çabanın yeterli olacağını düşünen ama diğer yandan kocası kurduğu sofraya gelmedi diye sinirlenip, kocasını iyice evden uzaklaştıracak bir kaybeden aslında. Zaman arabalardan anlaşıldığı üzere 80-90 arası görünüyor ama bir yandan da cep telefonu kullanılıyor, bir sahnesinde bu filmin devam filmi olan Masumiyet izleniyor, bunun için zaman geçişleri tamamen izleyicinin filmi izleme zamanı diye de adlandırılabilir. Televizyon dizisi “Kadın İsterse” sesleri geliyor arkadan. Yönetmen filmde birçok yerde TV sesini kullanmış, en çok Haluk Bilginer’in “orospu orospu” diye bağıran sesi aklımda Yer, İstanbul’un kenar mahallelerinden biri ve yurdun birçok ili. Filmi izlerken kurgusal açıdan kopukluk varmış gibi hissedilse de film bittikten sonra bu duygudan eser kalmıyor ve izleyicinin filmden kopmasına izin verilmiyor. Her şey Bekir’in dükkânına Uğur’un gelmesiyle başlıyor. Bekir’in o üzerindeki o uyku halinin yok olması, Uğur’un dükkâna gelip, fotoğraflarını yanlışlıkla bırakmasıyla başlıyor. Uğur’un fotoğraflarıyla bir gece geçiren Bekir, kafasında Uğur’a hangi anlamları yüklüyor bilinmez ama sonrasında Uğura âşık olarak uyanıyor. O uyanış sonrasıysa ömrü Uğur’un peşinden oradan oraya sürüklenmekle geçiyor. Filmin ilk 40 dakikasından sonra Bekir’deki inanılmaz değişimi görüyoruz ve yönetmenin filmi çekim sırasında dört mevsimi ve akan yılları seyirciye sunuşundaki usta sahneleri, Bekir’in mazbut biriyken birden pavyonlarda racon kesen delikanlıya dönüşmesinin bir tünelden geçişiyle beraber anlatmasını izliyoruz. Bekir o kadar büyürken ne hikmetse Uğur sanki hep aynı yaşta kalıyor, ne saç rengi değişiyor ne saç kesimi ve hatta ne de tavırları. Bu arada Bekir evleniyor, iki çocuk sahibi oluyor ama hiçbir zaman kendini ne bir baba, ne de bir koca olarak görmüyor. İlk kez daha 4 aylık evliyken hamile karısını terk ederek Uğur’un peşinden İzmir’e gidiyor ve geri dönüşü Bekir’in adamı tarafından vurulması sonrası yaklaşık 8-9 ay sonra oluyor ve sonra ömrü il il Uğur’un peşinden koşmakla geçiyor. Uğur her ne kadar Zagor’a aşık ve onu hayatının merkezine oturtmuş olsa da, bir pervane gibi ateşe doğru koşturmakla geçse de ömrü Bekir’in hayatından gitmesini istemiyor. Bunu, Zagor’la olan fotoğrafıyla beraber, Bekir’le olan fotoğrafını başucuna veya duvarının başköşesine yerleştirmesinden anlıyoruz. Filmde Zagor iki sahnede görülüyor ve sonrası muamma. İşin garibi öncesi de muamma, Uğur’la Zagor nasıl tanışmış, aşkları bu kadar depreşecek neler geçirmiş bilemiyoruz, seyirci bu konuda kısır kalıyor. Yönetmenin özellikle bir tek sahnede bile Uğur’un Zagor’u ziyaret sahneleri koymamasının özel bir nedeni var mıdır bilinmez ama ben Uğur Zagor aşkını yaşayamadım filmde. Bir tek aşk vardı o da Bekir’in Uğur’a duyduğu ve asla vazgeçemeyeceğini söylediği aşkı ve hatta final cümlesi olan “bu âlemde herkesin inandığı bir şey varsa, benimki de sensin” repliğiyle de biz seyircinin beynine yerleştiriyor bunu. Film bittiğinde içinizde oluşan garip hüzün dalgasına engel olamıyorsunuz. Sonrasında da sürekli Bekir’i düşünür buluyorsunuz kendinizi. Filmde Bekir rolünü oynayan Ufuk Bayraktar’ı film boyunca değişen mevsimlerle birlikte –ki bu konuda kesinlikle yönetmeni kutluyorum-oyunculuk açısından gelişmesine tanık oluyorsunuz, hele İzmir’deki bank sahnesinde Uğur’la konuşurken, “oynamıyor yaşıyor” diyorsunuz. Bunun dışında yine aynı bank sahnesinde Vildan Atasever’i başarılı buldum, özellikle çekip gitme sahnesinde, ama onun dışında genel çerçevede oyunculuğunun vasatın üstüne çıkmadığı da bir gerçek. Ufak olmasına rağmen rollerinin, Settar Tanrıöğen, Müge Ulusoy ve Erkan Can rollerinde tam anlamıyla göz dolduruyor. “Uçurtmayı Vurmasınlar” filmindeki Ozan’ı bu filmde Zagor olarak izledik, daha fazla sahnede görmeyi umardım. Film 2006 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film, Ufuk Bayraktar Jüri Özel Ödülü’nü, 2007 yılında Uluslar arası İstanbul Film Festivali’nde En İyi Aktör Ödülü’nü Ufuk Bayraktar Takva’daki rolüyle Erkan Can ile birlikte, En İyi Yönetmen Ödülü’nü Zeki Demirkubuz; 2007 yılında Ankara Film Festivali’nde, En İyi Kadın Oyuncu Vildan Atasever, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Müge Ulusoy, En iyi Yönetmen Ödülü’nü Zeki Demirkubuz; yine 2007 yılında Nuremberg Film Festivali’nde Seyirci En İyi Film Ödülü’nü ve En İyi Film Ödülü’nü kazanmıştır. İyi seyirler. reyan yüksel
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © rey'an yüksel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |