Bir ülke baðýmsýz olmadan, baðýmsýzlýk da erdem olmadan ayakta duramaz. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Güzel Sanatlarr Akademisi’ nin ( Bu günkü ismiyle ÝDGSA ) Mimarlýk bölümünden mezun oldu. Daha sonra Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden "Osmanlý ve Selçuklu Mimarisinde Sütun Baþlýklarý" adlý teziyle sanat tarihi doktoru, "Modern Mimarinin Sorunlarý" adlý tezi ile doçent unvanýný aldý Mimarlýðý sýradan bir mimarlýk deðildi. “… Turgut Cansever, milletimizin asýrlar süren tarihi yolculuðu boyunca beraberinde taþýdýðý medeniyet fikrinin, tasavvurunun, ilhamýnýn bugünlerin hafýzasýna taþýnmasýna gönüllü olan `bilge` bir insandý. Her çevreden insanýn onu `Bilge Mimar` diye anmasý asla tesadüf deðil... Kaybettiðimiz bir þeyin, insanla hayatý bir bütün olarak gören, dünyayý kainatla, kainatý öte alemle anlamlandýrabilen medeniyet bilgisini, tecrübesini, hikmetini zihninde ve kalbinde taþýyordu. Turgut Cansever mimarisi, insanýn sadece dýþ dünyasýný deðil, iç dünyasýný da bir bütünlük içinde imar etmeye yönelen bir mimariydi. Bir tekamül ve incelikler mimarisiydi. Mimaride bir Sinanî gelenekten söz edilebilirse, o zincirin son halkasýydý Turgut Cansever. Þehirlerimizde olmayan insanilik, yapýlarýmýzda olmayan ruh ve estetik, onun mimari tasavvurunda özenle korunuyor, yaþatýlýyordu…” Türkiye onun mimarlýðýný 2005'te Kültür ve Turizm Bakanlýðý Güzel Sanatlar Genel Müdürlüðünce mimarlýk dalýnda Kültür ve Sanat Büyük Ödülü, 2007 yýlýnda TBMM Üstün Hizmet Ödülü, 2008 Cumhurbaþkanlýðý Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri kapsamýnda mimari dalýnda büyük ödülü ile taçlandýrmýþtý. Mimarlýðý sadece ülke sýnýrlarý içinde deðil , uluslararasý platformda da ilgi ile takip ediliyordu. Mesela, 1977 yýlýndan beri Aða Han tarafýndan Ýslam Kültürü'nün mimarlýktaki anlatýmlarýný anlamak ve deðerlendirmek üzere verilen Mimarlýk Ödülleri’ ni dünyada üç kere alan tek mimar olmasý, bunun en büyük göstergesidir. Bu kategoride ilk iki ödülünü Ertur Yener ile birlikte 1967 yýlýnda gerçekleþtirdikleri Türk Tarih Kurumu binasý ve 1973 yýlýnda Bodrum’ daki “Ertegün Evi” nin restorasyonu ile 1980 senesinde alýr. Üçüncü ödülünü ise 1992 yýlýnda Bodrum'un Mandalya Koyu'nda , Emine Öðün, Mehmet Öðün ve Feyza Cansever ile gerçekleþtirdiði Demir Evleri Projesi ile sahip olacaktýr. Ancak sadece mimar deðildi. Bir tarihçi kadar tarihçi , bir mutasavvýf , bir filozof , edip , þair ve insan ve toplumla ilgili ne kadar konu varsa, hepsinde söyleyecekleri olan bir gerçek aydýndý. “… Cansever Hoca, insan hayatýný çevreleyen ve dünyayý güzelleþtiren sanat olarak mimariyi, Ýslâmî kültür ortamýnýn niteliðini belirleyen sanat olarak görüyor, þiir ve musiki gibi diðer sanatlarýn da farklý kültürlerde çok farklý nitelikler kazandýðýný düþünüyordu. Türk-Ýslâm-Osmanlý kültür çaðýnýn en üst ifadesi mimaride tezahür etmiþti. Bu açýdan bakarak, günümüz Türkiye`sinde, býrakýn diðerlerini, Müslümanlarýn kendileri için meydana getirdikleri yapýlarý ve çevreleri bile tek kelimeyle `felâket` olarak görürdü… “ Türk – Ýslâm Medeniyetinin bütün þubelerinde entellektüel gezintiler yapan Turgut Cansever’ in , Osmanlý musýkîsi’ ne ilgisiz kalmasý düþünülemezdi. Divan þiirine özel bir ilgi gösteren bir þahsiyetin , çoðunlukla o þiirin dizelerinden oluþan musýkî ile de ilgilenmesi kaçýnýlmaz olacaktý. Nitekim daha akademi’ ye baþladýðý günlerde, oradaki hocasý ressam ve ayný zamanda neyzen olan Halil Dikmen’ nin rahle-i tedrisine oturur. Öðrenim dalý olan mimârî dýþýnda resim ve ney dersleri de almaya baþlar : “..Halil Dikmen’in ayný zamanda kudretli bir neyzen olduðunu galiba Kütahyalý ressam ve neyzen Ahmet Yakupoðlu ile 1980’lerin sonunda yaptýðým bir röportaj sýrasýnda öðrenmiþtim. Yakupoðlu, ney hocasýndan o kadar büyük bir saygýyla ve hayranlýkla söz etmiþti ki, meraka kapýlmamak imkânsýzdý. Neyzen Niyazi Sayýn’la Mimar Turgut Cansever’in de onun “rahle—i tedris”inden geçtiklerini öðrenince merakým yazma arzusuna dönüþtü…” Halil Dikmen, Turgut Hoca’ yý rahle-i tedrisine oturturken , mutlak anlamda gördüðü bir yetenekten yola çýkmýþtýr. Çünkü ney gibi çok zor bir saz’ ýn öðrenciliðinin de o kadar meþakkatli bir süreç olduðu tartýþmaya mahal býraktýrmayacak bir olgudur. Cansever Hoca uzun süren bir meþk periyodunun sonunda , Halil Dikmen Hoca’ dan neyzenlik icazetini alacaktýr. Bu konuda bir anekdotunda : “…Turgut Cansever, devrin birçok tanýnmýþ simasýný onun yanýnda ( Halil Dikmen’ in) tanýdýðýný söylüyor. Mesela Ýstanbul’un beyaza büründüðü bir kýþ günü birlikte Dede Efendi’nin Ferahfeza Peþrevi’ni çaldýklarý sýrada Âsaf Halet Çelebi gelmiþ ve büyük bir heyecanla dinlediði peþrev bittikten sonra yeni yazdýðý Sema—i Mevlânâ þiirini okumuþtur. “Bir gün de, diyor Cansever Hoca, Halil Bey’le Aziz Dede’nin Yegâh Saz Semaisi’ni meþkediyoruz…” Eðer, bir neyzen Hocasý ile , Asaf Hâlet Çelebi gibi bir kültür adamý ve musýkîþinas’ ýn huzurunda bir ferahfezâ peþrev ve Yegâh saz semaisi gibi iki zor makamdan , iki ayrý formu icra ediyorsa, bu konudaki öðrenimini tamamlamýþ demektir. Bundan sonraki yýllarda Turgut Bey, mimarî konusunda yoðun çalýþmalar sebebiyle , neyzenlikle pek meþgul olamamýþsa da , aralýksýz olarak hep iyi bir dinleyici olarak kalmýþtýr. 1990 ve ya 1991 yýlýnda Ýstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ nde ,” Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneði “tarafýndan , Dernek Baþkaný Sayýn Perihan Balcý öncülüðünde bir panel düzenlenmiþti. Panel konusu , 1978 yýlýndan bu yana sürdürülen Hammamîzâde Ýsmail Dede’ nin Kumkapý Akbýyýk’ taki evinin restorasyonu idi. Turgut Bey de orada idi. Ben de o gün Üsküdar Musýkî Cemiyeti’ ni temsilen görüþ bildirmiþtim. Panelin bitiminde Turgut Hocamýz’ a saygýlarýmý sunmak üzere yanýna gittiðimde , üç-beþ dakikalýk bir zaman aralýðýnda , geleneksel musýkîmiz hakkýnda ne kadar birikimli bir düþünce yapýsýna sahip olduðunu hayretle öðrendim. Akabinde uzun yýllar öncesinde Cemiyet konserlerini takibettiðini söyledi; rahmetli Emin Ongan Hocamýzdan sitayiþle ve övgüyle bahsetti. O gün anladým ki Turgut Cansever bütün hasletlerinin yanýnda, ayný zamanda mükemmel bir musýkîþinastý. Hâtýrasýný saygý ve rahmetle yâd ediyoruz. Nur içinde yatsýn… K A Y N A K L A R : (1) Gökhan ÖZCAN , “ Büyük Kayýp “ , Yeni Þafah , 26 Þubat 2009 (2) Beþir AYVAZOÐLU , “ Yapacak Çok Ýþlerimiz Vardý “ , Zaman , 26 Þubat 2009 (3 )Beþir AYVAZOÐLU , “ Neyzen Halil Dikmen -1 “ Aksiyon Dergisi , Sayý: 339 , 02.06.2001 (4) Beþir AYVAZOÐLU , “ Neyzen Halil Dikmen – II “ , Aksiyon Dergisi , Sayý: 341 - 16.06.2001
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |