Gerçeğin dili çok yalın. -Euripides |
|
||||||||||
|
“ Sabahın erken saatlerinde uyandım. Annem hariç herkes ayakta. Zaten uyumadığı zamanlar şu sayamadığım parmaklarım kadar. Annem bir bebek olabilir mi? Çünkü Şebnem Teyzenin bebeği gibi sürekli uykuda. Uyumadığı zamanlarda ise tıpkı onun gibi anlamsız gözlerle bakıyor. Evet evet annem kesin bir bebek. Acaba rica etsem benimle oynar mı? Mesela ben anne olurum o çocuk. Üstüne güzel giysiler dikerim, ayağımda sallarım onu, hatta ona kek bile yaparım. Yeter ki yanımda dursun. Yeter ki hissedeyim sıcaklığını. İçtiği sigaralar kadar yakın olsam anneme bu bile yeterdi. Ama öyle uzak ki düşlerimden… Of tamam Baba! Geliyorum bir saniye. Kahvaltı saati olmalı. Ablamın bağrışlarından ve ağabeyimin bir köşeye sinmiş korkaklığından belli. Okul saatlerinde hep gürültü oluyor evimizde. O da ne, yaşasın! İşte gerçekte annem, oyunlarımda çocuğum uyanmış. Yavaş hareket ediyor yine. Tıpkı, tıpkı kaplumbağa gibi. Annem tavşana yenilen o üzgün kaplumbağa olabilir mi? O yüzden mi bu kadar üzgün. O yüzden mi hüzünle açıp kapıyor gözlerini? Üzülme annem, ben geçerim senin için tavşanı. Arkamdan bakakalır da anlayamaz neye uğradığını. Gerçi masal değil miydi tüm bunlar? Hay Allah yine aklım karıştı. Bakma bana, sen gel otur yanıma. Bilerek yemiyorum yemeğimi, sen sür diye ekmeğime çikolatamı ve de reçelimi. Babaaa! Bakma öyle anneme. O daha yeni doğmuş bir kaplumbağa. Ne bilsin ekmeği dilimlemeyi. Tüh yine karıştırdım, tıpkı rüyayla gerçeği karıştıran annem gibi. Hayır, baba, annem hasta değil. Deli mi? Ne delisi baba, ne delisi? Sadece aklı karışmış biraz. Eğer ilaçlarını alırsa geçecekmiş. Doktor öyle söyledi. Hem bazen bana da oluyor. Mesela çizgiden arkadaşımla oyun oynarken kopuyor yaşamdan bağlarım. Senin yanına gelsem beni kabul eder misin diyorum. Olmaz diyor sen insansın. Ama geride dönemiyorum ne yapacağım diyorum. Uyursan geçer diyor bana. Bende uyuyorum. Korka korka, arada derede kalırım da sizleri bir daha göremem diye. Her defasında ise başarıyorum dünyaya dönmeyi. Annemin de var mıdır bir masal şehri ve de hayali? Anne, hey anne yolda mısın yoksa hala? Geldin demek, bana gülümsemenden belli. Biliyor musun annecim, sen güldüğünde aydınlanıyor çocukluğumun yarım yamalak yaşanan geceleri. Sen güldüğünde güllerden farksız oluyor yüzünün çizgileri. Hadi artık herkes gitsin. Annemi bana bırakın. Yeniden o huzurlu uykusuna dalana kadar biraz konuşalım. Oh, gittiler sonunda. Bak annem dün yaptım bu resmi. Üstünde bir tek sen, ben bir de çizgiden arkadaşım var. Üzülme diye çizmedim tavşanın resmini, kaplumbağa ise şu ağacın ardında saklanıyor senin yorganın altına gizlendiğin gibi. Bulutları görüyorsun değil mi? Yağmur yağdı yağacak. Bulutlar neden ağlıyor anne. Yoksa alnıma düşen senin gözyaşların mı? Sen de bir bulutsundur belki. Ağlamasan yeşermez mi toprak ve bitmez mi dallarda elmalar? Ben zaten elmayı hiç sevmem anne. Bulut olup yağacağına güneş olup biraz içimi ısıtsan… Üstüme giydirdiğin kat kat elbiseler senin dokunuşların gibi olabilir mi? Bak anne resmime bak. Şuradaki ırmağı görüyor musun? Maviye boyadım bilerek. Adını da annem koydum. Senin rengin mavi olmalı, siyahlar hiç yakışmıyor ne gözlerine ne de üzerine. Senin sesin mavi mavi dolmalı odama. Yakışmıyor cümlelerine karamsar seslenişler. Hadi geriye kalan tüm yaşlarını koy avuçlarıma. Resmimin bulutları tüketirse yağmurlarını onlara veririm… Resim olur kalır acıların, gelmezler bir daha geri… Neden elimden tuttun anne? Parka mı gidiyoruz yoksa? Salıncaklara binip göklere uçarken kanatlarım da çıkar mı sırtımdan? Çizgiden arkadaşım insanlar uçamaz dedi. Sen ilacını aldığında babam uçtuğunu söylüyor. Yoksa sen bir de kuş musun anne? Ne güzel ben de yavru kuş olmalıyım. Bu durumda uçabilirim değil mi? Mavilerde gezinirken biz, babama el sallarız. Kim bilir o da gelir, biz üçümüz mutluluktan uçarız… Geliyorum annecim, sinirlenme. Hırkamı da alayım mı yanıma? Gerek yok demek. Yaa, yoksa yan komşuya bırakıp bensiz rüyalara mı dalacaksın yine. Evet, oradaki oyun arkadaşımı çok seviyorum, ama beni koyup gitmene çok kızıyorum. Mevsim de sonbahar değil ki göçmen kuş zannedip seni, avutsam kendimi. Anladım vazgeçmeyeceksin. Ne yapalım, senin için bu gönülsüz oyuna gideceğim. Çok kalamam ama sakın beni unutma. Dün yaptığın gibi gecenin bir saatinde ellerimden tutma. Annecim gidiyorum ben, sana iyi geceler. Seni bırakmayan uyku canavarlarına söyle anneciğimi bana geri versinler. Yoksa elimde kılıç onlarla savaşırım, yenilince kaçacak rüya ararlar… Oooo, çoktan kapanmış kapı. İçimde tuhaf bir sızı iyi ki şimdi oyun vakti. Merhaba arkadaşım ben geldim yine. Annemi sorma, uçuyor kendisi şimdi, bazen kuş bazen bulut olup o bebek kaplumbağalar ülkesinde…” Oyuna giderken bile ayakları gerisin geri adım atıyorsa bir çocuğun ve istemiyorsa uzaklaşmayı annesinin ellerinden evet herkes deliriyor olmalı. Bir zincirleme kaçış değil mi bu? Her bir halkada eriyen sıkıntılı seslerin masalları… Peki, arkada bırakılan küçük kahramanlara ne olacak? Tüm bunları duymuyorsa hiç kimse ve onların da varsa oyuna zorladıkları çocukları evet herkes deliriyor olmalı… Yazıcı uyuyamaz, bundan böyle uyumamalı…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Handan Kurt, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |