..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sanat hem bir coşma, hem bir yadsıma işidir. -Camus
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > Seval Deniz Karahaliloğlu




29 Mayıs 2010
Çocukluğunu Cebinde Taşıyan Adam : 60. Sanat Yılında Prof. Dr. Özdemir Nutku  
Bu insanların ortak noktası her dönemin “genç delikanlısı” Özdemir Nutku.

Seval Deniz Karahaliloğlu


Tiyatroya adadığı 60 yıl, 109 kitap, sahneye koyduğu sayısız oyun, yetiştirdiği sayısız öğrenci. Çoğu bugünün büyük ustaları olmuş tiyatro sanatçıkları “canım hocam” deyip boynuna sarılıyor. Yüzler ışıl ışıl, gülüşler hep kalpten geliyor. Öylesine sıcak, öylesine samimi, öylesine içten bir ortam.


:BIHH:
Çocukluğunu Cebinde Taşıyan Adam : 60. Sanat Yılında Prof. Dr. Özdemir Nutku

Seval Deniz Karahaliloğlu.

“Yaa, ne kadar çok sevenim varmış” dedi gülerek. Yan yana oturuyoruz. İzmir Gazi Kadınlar Sokağı hınca hınç dolu. İğne atsan yere düşmüyor. Gelen sarılıyor. Sevinç çığlıkları, gülüşlerle aydınlanan yüzler, kucaklaşmalar. Özdemir Hocanın üzerine sevgi yağıyor. Yağmur gibi bir şey. Havada o kadar yoğun ki. Sevgi soyut bir kavramdır diye düşünürdüm ama bu gün sevgi neredeyse dokunulabilir, tutulabilir, somut bir nesneye dönüşüyor.

O tiyatroya aşık, insanlar ona. İzmir Konak Belediyesi tarafından düzenlenen “Ustalara Saygı” etkinlikleri kapsamında, Özdemir Hoca’nın tiyatroda 60. sanat yılını kutluyoruz. Etkinlik başlamadan bir saat önce, İzmir Kıbrıs Şehitleri Caddesi Gazi Kadınlar Sokağında insanlar toplanmaya başladılar. Genç, yaşlı, ünlü, ünsüz, çok sayıda insan bir araya geldi. Bu insanların ortak noktası her dönemin “genç delikanlısı” Özdemir Nutku.

Tiyatroya adadığı 60 yıl, 109 kitap, sahneye koyduğu sayısız oyun, yetiştirdiği sayısız öğrenci. Çoğu bugünün büyük ustaları olmuş tiyatro sanatçıkları “canım hocam” deyip boynuna sarılıyor. Yüzler ışıl ışıl, gülüşler hep kalpten geliyor. Öylesine sıcak, öylesine samimi, öylesine içten bir ortam.

Özdemir Hoca için Gürol Tonbul, Efdal Sevinçli, Vahide Gördüm, Altan Gördüm, Hülya Nutku, Hakan Boyav ve Ayten Uncuoğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı bir panel düzenlenmiş. Aslına bakarsanız olağanüstü bir anı toplantısı oldu. Sanatçı arkadaşları Özdemir Hoca’nın kendi üzerlerinde bıraktıkları izleri, anıları, onları besleyen, büyüten, dönüştüren, yoğuran o tanımlanamaz olağanüstü etkiyi dilleri döndüğünce anlattılar. Kahkahalar, gülüşler, minnet duygusu, yad edilen anıların sıcaklığı havada uçuştu, dinleyenlere bulaştı.

Çoğu farklı şehirlerden gelen ve dizilerde oynayan bugünün ünlü oyuncuları, yeni mezun çiçeği burnunda tiyatrocular, hala GSF’de okuyan öğrenciler, hepsi Özdemir Hocanın daimi öğrencileri bu anıları paylaştılar. Orada olmak isteyip de gelemeyenler için birkaç anekdot derleyip sizlere aktaralım istedik.

İlk önce Gürol Tonbul konuştu. Özdemir Nutku ismindeki her harf için Özdemir Hocayı tanımlayan bir cümle kurdu. “ İsmindeki ilk harf olan Ö harfi “özgürlüğü” simgeliyor. Özdemir Hoca özgürlüğüne çok düşkündür. Oyuncuyu sahne üzerinde oyunu çıkarırken, rolüne çalışırken çok “özgür” bırakır. Z, “zeka” demek. “Zeki” oyuncuları sever. Bir oyuncunun kendi sanatı dışında tüm sanat dallarıyla yakından ilgilenmesini ister. D harfi “deneyime” karşılık geliyor. Yazılarıyla, kitaplarıyla ve sahneye koyduğu oyunlarıyla çok “deneyimlidir” ve bu “deneyimi” paylaşmasını bilir. “Deneyimli” oyuncu yaratmayı sever. E demek “eylem” demektir . Özdemir hoca “eylem” adamıdır. Her son onun için yeni bir başlangıçtır. Onun için de her oyuncunun sanatla birlikte yaşamın içinde olmasını ister. M tabii ki “müzik” anlamına geliyor. Yıllarca caz piyanisti olarak çalışan hoca, her oyuncunun mutlaka bir enstrüman çalması gerektiğine inanır. İ demek “imgelem” demek.. “İmgelem”, hoca için bir tiyatro adamında olmazsa olmazdır. Bütün tiyatro adamlarından içlerindeki çocuğu korumalarını ister. R harfi “rol” anlamına geliyor. Bütün oyuncuların “rollerine” iyi hazırlanması için çok çalışmalarını ister. Çok çalışan oyuncunun meleke sahibi olacağına inanır. N ise “nedenselliği” tanımlıyor. Her oyuncunun prova sonrası oyunu tartışmasını, kendine ve çevresine “neden” ve “niçin” sorularını sormasını ister. U demek “ustalık” demek. “Usta” bir tiyatro adamı olarak, oyuncuların sahne üzerinde “ustalaşması” için her türlü desteği verir. Doğal olarak T harfi “tiyatro” anlamına geliyor. Küçük yaşta tutkuyla bağlandığı “tiyatroya” her oyuncunun tıpkı kendisi gibi tutkuyla bağlanmasını ister. K, “kalite” demektir. Her tiyatro adamının ve oyuncusunun tiyatro sanatının niteliğinden ödün vermeden “kaliteli” işler üretmesini ister. U harfi “uğuru” simgeler. Özdemir Hoca çok “uğurlu” bir insandır. Yetiştirdiği bütün oyunculara tiyatro, sinema ve televizyon dünyasında “uğur” getirmiştir.”

“Onunla ilgili olarak unutamadığım bir anım var. Sizinle bu anıyı paylaşmak isterim. Öğrenciliğimin ilk yılları. Yıllar yıllar önce yani. (Özdemir Hoca'yı tanıyalı tam 33 yıl olmuş. ) Özdemir Nutku bir gün nasıl olduysa oldu birdenbire "Sen bize yemeğe gelsene" dedi. Heyecandan elim ayağım titremiş. Öyle ya, bölüm başkanına yemeğe gitmek. Hani, rüyada görsen inanmazsın derler ya, öyle. Hoca, o zamanlar, Almanya'da tutkuyla bağlandığı Wolswagen otomobile sahip. Hiç unutmam. Sarı, afili bir otomobil. Aldı, götürdü beni. Hülya Hanım karşıladı bizi. .Zeynep (Nutku) küçücük o sıralar. Kendisine bir keçi yavrusu alınmış; keçi yavrusundan ondan büyük. Hülya Hoca, büyük bir özenle hazırlamış sofrayı, yemeğe oturduk, oturacağız. Hoca, "Gel " dedi bana. Yüzükoyun uzandı yere, televizyon sehpasının altındaki kasetleri göstererek: "Yat yere yat ! " dedi. Uzandım yüzükoyun. Özdemir Hoca'ya İngiltere'den Almanya'dan gelen filmler, televizyondan arşivlediği belgeseller, oyunlar karşımda duruyor. Hoca, o bitmez enerjisiyle anlatıyor o kaset ne, bu kutunun içinde ne var. O ara Zeynep de uzandı yüzükoyun. Zeynep sorular soruyor durmadan: "Bu ne baba?" Özdemir Hoca büyük bir sabırla ve heyecanla yanıtlıyor. "O, Kral Lear ?" "Lear kim baba?" Özdemir Hoca "O bir kral! Hani taç takarlar ya, ondan.." "Anladım baba" Zeynep minik elleriyle kasetleri koyuyor üst üste. Hoca ile heyecandan kendimizden geçmişiz. Hülya Hoca, yemeğe çağırır, Özdemir Hoca yerden kalkmaz, hocam kalkmayınca ben de yerde uzanmaya devam. Hülya Hanım baktı olacak gibi değil, getirdi tabakları yanımıza koydu: "Yemeğe yerde başlayın bari!" dedi. Gülmeye başladık. Hoca keyifli bir biçimde döndü bana: "Ahh be Gürol! Şimdi bir de bilyelerimiz olsaydı, ne güzel oynardık!" dedi. Özdemir Hoca'nın heyecanı, enerjisi, içindeki çocuk ve çocuk sevgisi hiç ama hiç bitmedi. Öğrencileriydik, evlatlarıydık, heyecanları paylaştığı arkadaşlarıydık. Hala öyleyiz. Çok yaşa sen usta! Öğrettiğin her şey için teşekkürler, binlerce bilye armağan olsun sana...”

Sonra Efdal Sevinçli ilk önce hocası sonra da meslektaşı olarak izlenimlerini aktardı. “İlk önce Özdemir Hoca İstanbullu derler ya. O Kadıköylüdür. Sonra ailesi bakımından sanatsal ve kültürel anlamda çok zengindir. Yabancı ülkelerde sorarlar. Bu sanat birikiminin kaynağı nedir diye. Özdemir Hoca “Benim anneannem keman çalıyordu” der. Sonra ders konusunda çok disiplinli, çok dakiktir. Derse zamanında gelir. Derse geç kalanları uyarır. En önem verdiği üç şey vardır. Çalışmak, çalışmak, çalışmak. Biz aramızda şakalaşmak için “bir yaz gelse de, Özdemir Hoca çalışsa deriz”. Bu aramızda bir espridir. Herkes yazın dinlenirken Özdemir Hoca hiç durmaksızın çalışır. Sürekli üretir. Sonra Almanya’da Götingen Üniversitesinde okurken çok önemli bilim adamlarıyla tanışma fırsatı bulmuştur. Bunlardan biri de kuantum fiziğinin en büyük isimlerinden biri olan Hiedenberg idi. Ondan öğrendiklerini bile dönüştürmeyi bilmiştir. Hiedenberg’ den bir bilim adamının gerçekten başarılı olabilmesi için opera, bale, tiyatro, konserler gibi sanat etkinlikleri ile sürekli olarak beslenmesi gerektiğini öğrenmişti. Özdemir Hoca bu düşünceyi dönüştürerek “bir tiyatrocunun başarılı olabilmesi için bütün sanat dallarıyla yakından ilgilenmesi gerekir” dediğini anımsıyorum.”

Sonra sıra Vahide Gördüm’ e geldi. “Ben Hocama çok şey borçluyum. Ondan çok destek gördüm. Aslına bakarsanız ben onun kızıyım” dedi. “Fakülteye başladığım ilk yıllarda maddi sıkıntı içindeydim. Alınması gereken çok sayıda kitap, fotokopi çektirmemiz gereken çok sayıda metin vardı. Kitapların ilk bir kaçını aldım ama hepsini almaya bir türlü yetişemiyorum. Ne yapacağımı bilemez hale gelince yakın bir arkadaşıma maddi imkansızlıklar nedeniyle okulu bırakacağımı söyledim. Sonra, ertesi gün bana Özdemir Hoca’nın odasından bir koli almam gerektiğini söylediler. Baktım. Almam gereken bütün yayınların hepsi kolinin içinde. Öylesine duygulandım ki konuşamıyorum. Konuşmaya, teşekkür etmeye fırsat bırakmadan Özdemir Hoca bana dönerek “Hadi çabuk derse, doğru sınıfa” dedi. Onun sayesinde okula devam ettim ve okulu bitirdim”

Bir de “şeyi şey etme” hadisesi var. Kahkahalar içinde dinlenen anının sahibi Altan Gördüm. Vahide Gördüm’ ün eşi. “Özdemir Hoca bana sürekle şeyi şey etme Altan der durur. Ben bunu pek çözemem ya neyse. Vahide ile evlenmişiz. Nikahtan sonra Özdemir Hoca geldi. Vahide’ i şey etme Altan dedi. Ben nasıl yani? deyince. Yaa Vahide’ i sahneden uzaklaştırma demek istiyorum dedi. Hocam nasıl öyle bir şey yapabilirim? Ben Vahide’ i sahnede gördüm, sahnede sevdim deyince, Özdemir Hoca’nın da içi rahat etti. En meşhur “şeyi şey etme” hadisemiz budur.”

“Kişilik olarak da tiyatro sanatçısı olarak da en sevdiğim öğrencilerimden biridir” dediği Hakan Boyav “ Hoca hepimizi donattı. O kadar donanımlı bir insan ki, her birimizi kendi kişiliklerimizi koruyarak donattı. Bize verdikleriyle, öğrettikleriyle yoğurdu, dönüştürdü. Ona çok şey borçluyuz” dedi.

Ayten Uncuoğlu ışıl ışıl bir gülüşle ilk öğrencilik yıllarına geri döndü. “Ben ilk öğrencilik yıllarımı anımsıyorum. İlk şarap içişimizi, ilk aşklarımızı, o ilk öğrenci olmanın heyecanını ve o konuşmaları, yaptığımız sohbetleri, paylaşılan güzel anıları o kadar çok özlüyorum ki. Özdemir Hoca çok paylaşımcı bir insandı. Öğrencileriyle çok şeyi paylaşır, onları çok desteklerdi.”

Ve 31 yıllık hayat arkadaşı Hülya Nutku’ ya sıra geldi. “Buraya gelmeden önce, Özdemir ben şimdi panelde ne söyleyeceğim dedim. O da benim kötü yönlerimi söyle. Şimdi herkes beni övmeye kalkacak, hakkımda hep güzel şeyler söylenecek. Sen benim kötü yönlerimi söyle dedi. Ben onun kötü taraflarını araştırdım ama aklıma hiçbir şey gelmedi. Özdemir hayatı çok hızlı yaşar. Çok çalışır. Çalışırken de çok hızlı hareket eder. Çalışmaya ara verince karnı acıkır. Mutfağa girer ve bir şey kırmadan çıkmaz. Çok sakar bir tarafı var. Özdemir çocukluğunu cebinde taşıyor. Hayata bakışı çalışmak, çalışmak, çalışmak. Bir de Fenerbahçe tutkusu var. Fenerbahçe ne kadar yenilirse yenilsin o daima Fenerbahçe hakkında çok güzel şeyler söyler ve takımını çok tutar. Özdemir’in içinde bir ukde kaldı. Bundan 19 yıl önce İzmir’de bir Şehir Tiyatrosu kurulması gündeme geldiğinde Özdemir bunun gerçekleşebilmesi için çok çalıştı, çok emek verdi ama maalesef bu tasarı bir türlü gerçekleşemedi. Gönül isterdi ki bu gün burada hep beraber İzmir Şehir Tiyatrosu’nun kuruluşunun 19. yılını kutlayalım. Ama biz gelecekten umut kesmiyoruz. İnşallah yakın bir gelecekte, İzmir Şehir Tiyatrosunun kurulduğunu hep birlikte görürüz. ”

Özdemir Hoca çok kimlikli bir sanat, bir bilim insanı. Bilim adamı, yazar, tiyatrocu, sanatçı, yönetmen, hoca, oyuncu, şair, caz müzisyeni, çevirmen, oyun yazarı, piyanist, eleştirmen… Böyle olunca söylenecek söz, anlatılacak anı doğal olarak bitmiyor.

Arada Özdemir Hoca kalktı bir “bilim adamı” ve “sanatçı” kimliklerinin toplum tarafından nasıl algılandığına dair unutamadığı bir anısını anlatıyor. “Akademisyenlerin ağırlıkta olduğu bir toplantıya katıldım. Herkes kendini tanıtıyor. Sıra bana geldi. Ben “sanatçıyım” dedim. Yanımda oturan öğretim üyesi “Estağfurullah beyefendi, siz bilim adamısınız” dedi.” Alkışlar gülüşlere karışıyor.

Ardından gene anılar, anılar, anılar…Hepsini buraya aktarmayı çok isterdik ama maalesef bu mümkün değil.

Günün sonunda sevgiden yorgun düşmüş Özdemir Hoca gülerek feryat ediyor. “Yaa yüzümü eskiteceksiniz.” Herkes hocayla birlikte fotoğraf çektirmek istiyor. Ardı ardına flaşlar patlıyor. Sayısız fotoğraf çekiliyor. Hoca’nın kocaman sevgi dolu yüreği kimseyi kıramıyor. Fotoğraf çekmekten makineler eskiyor. Filmler, şarjlar, hafıza kartları bitiyor ama Özdemir Hoca’ya duyulan sevgi? İşte onun sınırı yok...

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Prof. Dr. Özdemir Nutku'ya ne mutlu
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
29 Mayıs 2010
Demek ki bazı değerlerin kıymetini onlar sağ iken anlayan vefalı insanlar da var!.. O insanlara ve size teşekkürler.Saygılarımla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Tiyatro, Gabriel Garcia Marquez, Üç Silahşörler Balesi ve Annem
Pazar"ların Shakespeare"li Kıymalısı

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
"Tiyatronun Sesi Radyosu" Canlı Yayında Sevgili Dinleyiciler…
Tarla Cadısı, Anneanne ve Neveser Hanım
"Farz Edelim ki Ben Schubert"im"
Astor Piazzolla Dinlenecek, Tango Öğrenilecek ve Sonra da Öl
Saksafoncu Sevgilim
Aşkın Üreme Mevsimi
Piyano Taburesindeki Kurt : Emre Elivar
Özgeçmiş...
Küçük İşler Büyük Düşler
Bir Trompet Dolusu Maffycik…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İbneler ve Çocuk Cesetleri [Şiir]
Komşu Çocuğu [Şiir]
Bir Bardak Soğuk Suyun Hatırına… [Şiir]
İhtiyaçtan [Şiir]
Deli mi Ne? [Şiir]
Sakız Reçeli Seven Yare Mektuplar [Şiir]
Bir Nefes Alıp Verme Uzunluğunda… [Şiir]
Lord'umun Suskunluğunun Sebeb-i Hikmeti... [Şiir]
Pimpirikli Hanımın, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Şiir]
Yere Göğe Sığamıyorum… [Şiir]


Seval Deniz Karahaliloğlu kimdir?

Bazı insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doğal bir ihtiyaçtır. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatımla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. İşte bu kadar basit.

Etkilendiği Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doğru bilemem ama beyinsel olarak beslendiğim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla İlhan, İlber Ortaylı, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.