"Hemen yüzüne gül suyu seperek Leyla'yı ayılttılar." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
. Adı Yazgı'ydı. Tabi ki bu O'nun tercihi değildi. Dünyaya gelirken sorulmadığı gibi, adını da seçememişti. Geçmişti yılları sessizce Yazgı'nın. Gülmüş, ağlamış; sevmiş, sevilmiş; üzülmüş, mutlanmış; beklemiş, özlemiş; terketmiş, terkedilmiş; ayrılımış, kavuşmuştu bir çok kereler, bir çok pencereler içerisinde yaşamında. Şimdiyse yorgundu, dinlenmesi gerekti, ama nasıl? Arkadaşım, dostum dediği kişilerle sarılı çevresi kalabalıktı. Her zaman, hepsine gülümserdi bir şey olmamışcasına.. Onu asıl saransa kimsenin göremediği çelişkileriydi. Çoğu kez kendiyle kavgalı olurdu keşkelerde dolanmayı sevmese de.. Eskiden hep sevmek ister, buna da ulaşırdı. Ya şimdi? "Başaramıyorum, beceriksizleştim" diye düşündü... Nasıl böyle olmuştu şaşıyordu kendine. Oysa ne kadar da kolaydı bir zamanlar.. Kendi kendine gülümsedi. Yaşamı neden, niçinlerle sorgulamak istemiyordu, yaşadığı hiçbir anı unutmayı istemediği gibi... Yaşanmıştı işte o anlar iyi ya da kötü kendi isteği dışında, ya da isteğiyle. "Geriye dönmek ister misin?" diye biri çıksa, sorsa "asla" diyeceği kesindi. O yollardan tekrar geçmeye gücü yoktu. . Bir zamanlar birini tanımıştı baharın ilk uyanışında. İlginçliği çekmişti O'nu. Kendine çok güvenen, her şeyi bildiğini sanan, bunu da açıkca belli eden, kısaca "ukalâ" denilebilecek biriydi. Kafasını taktı O'na, mutlaka haddini bildirmeliydi. Bu düşüncelerle yaklaşmıştı o gün gülümseyerek. Bir süre konuştular, ancak anlatamadı hiçbir şeyi. Ya da O anlamamak için inat etmişti. Yazgı'nın düşüncelerine hiç inanmıyor, katılmıyordu. Tartışa, tartışa geçti ardından gelen günler. Fakat geçen sürede ikisinin de içlerindeki boşluklarda oluştu sevgi kırıntıları... O'nu görmeden, O'nunla tartışmadan olamıyordu Yazgı. Alışmıştı O'na, O'nun bağırmalarına. Açıldılar birbirlerine bir gün bir tartışma anında "seni inatçı, seni seviyorum" dedi adam.. Yazgının ağzından kaçıverdi sözcükler, "seni ukalâ adam, seni çokkkk'un içinden de çok seviyorum" Ne demekti "çok" un içinden çok sevmek? O an oluşan sözcüktü işte. İkisi de güldüler bu söze, gelen günlerde çokca güldükleri gibi. . İyi adamdı ancak eksiği Yazgı'yı iyice tanımamış olmasıydı. Kendince haklıydı da belki, çünkü yaşam O'na olumsuz o kadar çok şey göstermişti ki. Günler eskidikçe sevgileri dönüşmeye başladı aşka.. Geceleri birbirlerini düşlüyor, sabahları görmek için bahaneler arıyorlardı. Gözleri birleştiğinde yürekleri yerinden çıkarca çarpıyordu.. Her yer, her şey ikisini anlatıyordu onlara. Göremeyince özlemleri büyüyor, sığamaz oluyordu içlerinde. Birbirlerine koşmak, sarılmak, kucaklaşmak, kokularını doymaya, doymaya içlerine çekmek istiyorlardı. Hiç bir şey umursamaz oldular adeta. . Aşk bu ya arttıkça bencillik, kıskançlık da getirdi beraberinde. O, Yazgı' yı kıskanmaya başladı delice. Seven tabi ki kıskanırdı sevdiğini.. Ancak kıskançlıklar bencilce suçlamalara yönelmeye başladı... Geçmişte yaşadıklarından mı bilinmez, bir gün terkedileceği düşüncesi çıldırtıyordu O'nu. Yazın gelmesi, sıcağın artmasına inat, söylenen sözler Yazgı'nın içini ürpertmeye, üşütmeye başladı... Bu sevdiği miydi? Sevgi bu olamaz diye düşünmeye başladı çoğu kereler Yazgı.. Sevgide emek vardı tabi ki, ama güven de şarttı. Kuruntular, acabalar, "ne derler", varsayımlar arttıkça, arttı... Tabuları aşamıyor, kuruntularından sıyrılamıyordu adam... Eski yaşanmışlıkları peşini bırakmıyordu bir türlü.. Her an beyninde kıyaslamalar, nedenler, niçinler koşuşuyordu. O'na göre özgürlüğüne çok düşkündü. Oysa yıllarca hiç bu aklına gelmemişti bile Yazgı'nın. Özgürlüğü herkes isterdi, ama bencilce olmamalıydı. Özgürlük tek yanlı yaşanırsa özgürlük olur muydu ki?? Birşeyler eksilmeye mi başlamıştı sanki? Ağır gelmeye başladı sevdaları.. Yazgı seviyordu, gerçekten seviyordu, ancak gururluydu da. Yapmadıkları için suçlanması, herşey için sorgulanması, uzaklaştırıyordu O'nu sevdiğinden. . Bahar çoktan gitmiş, yaz da bitmek üzereydi bu tartışmalarla. Geliyordu Sonbahar... Yazgı sevmezdi "sonbahar" sözcüğünü... İkincibahar derdi sonbaharlarında hüznü silmek için. O'na göre giden baharların sonu olamazdı. Her yaz ve kıştan sonra gelecekti mutlaka. İşte yeni bir ikincibaharda sallanıyordu sevdası... Oysa dolmamıştı bile sevgiyle sevda tası. Çelişkilerle, acabalarla boğuluyorlardı. Gene O "terkedeceksin beni biliyorum" dediğinde, Yazgı "bu gerekiyor, bitmeli" diyebildi, yüreği titreyerek. Yazgı'ya göre kaybetmek değildi bu ikisi için de.. Vazgeçmekti belki birşeylerden, sevdayı daha fazla yıpratmamak, daha çok üzmemek, üzülmemek uğruna. Bitmesi gerekti, bitmeliydi.. Üç mevsim yaşadığı aşkını o gün, o ikinicibahar günü, sakladığı yaşlarıyla gömdü yüreğine Yazgı. . Gülümsedi Yazgı yıllar sonra. Pişman değildi. Sonsuz olmasa da güzeldi aşkı yaşamak. güzeldi sevgi sözcüklerini duymak. Suçlu da yoktu aslında.. Çünkü böyle gelmiş, böyle gidecekti böyle yazılmıştı bu yasa.... . 11/09/2002 Nesrin Göçmen
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nesrin Gocmen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |