..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Ýyileþme > Alp Çetiner




26 Mart 2006
Hayat Ýnsana Neler Gösteriyor!  
Alp Çetiner
...her sýradanlýðýn ardýndan büyüleyici bir hikâye çýkabiliyor (hiç olmazsa benim için öyle) ve hayat insana ummadýðý neler neler gösteriyor!..


:DEBC:
I
Önce Bir Not

Pýlýmý pýrtýmý, bütün eþyamý topladým Meliha Teyze; sözünü dinlemiyorum ve gidiyorum buralardan. Kaçmak, kurtulmak demek deðil, demiþtin. Bunu anlamak için denemem gerekiyordur belki de.
En deðerli varlýðýmý, günlüðümü sana býrakýyorum. Belki bir gün yine görüþürüz de son kitabýmý senin için imzalarým. O güne kadar hoþça kal.

II
Günlük

Almancýyýz. Babam bununla gurur duyuyor. Ýþte burada da öyle... Evet, besbelli kabarýyor bu yüzden. Annemle ilgili yorum yapamayacaðým çünkü bir türlü anlayamýyorum onu.
Ýþte yine yaptý bunu. Mersedesini herkese göstermek için araba solluyor. Midem bulanýyor artýk bundan, kusabilirim, hem de onun üstüne. Yok yok, onun gömleðini kirletmektense mersedesini kirletmek daha güzel olur. Ýþte þimdi...
Böyle durumlarda biraz kenarda durulur, kusulur, sonra yola devam edilir. Ardýndan gelsin limonatalar, bonbonlar... Bu hep böyledir, þimdi de öyle oldu. Ama bu kez arabayý batýrdýðým için biraz uzun bir mola verdik. Araba havalandýrýlýp temizlendi (babam deðil, annem temizledi; küfürü de yedik bu arada). Biraz broçin týktýlar aðzýma, sonra yine yollardayýz.
Benim Türkçe konuþamayan salak kardeþim altýna ettiði için yine durduk. Madem Türkçe konuþmuyorsun, Almanca söyle çiþinin geldiðini, geri zekâlý. Annem mola yerinde çiþe tutmuþtu, yok yok, dedi; yola çýkýnca iþedi salak.
Arabada giderken yazdýðým için yazým gerçekten kötü görünüyor. Ama aslýnda çok güzel yazabilirim. Türkiye’ye inince bunu göstereceðim, en güzel yazýmla yazacaðým. Psikoloðum günlük tutmamýn bana iyi geleceðini söylemiþ anneme, bunu dayýmdan öðrendim. Ama ben bir çokbilen öyle istiyor diye deðil, Rudi kadar güzel kompozisyon yazabilmek için günlük tutmaya baþladým. Bana söylediðine göre iyi yazmak için günlük tutmak þartmýþ. Günlüðümün o piçinki kadar güzel ve düzenli olabileceðine inanmýyorum, ama olsun. Ayrýca o her günün tarihini atýyor, bu çok saçma bence. On beþ temmuzun on altý temmuzdan ne farký var? Ben tarih atmak istemiyorum.
-----------
Annemi seviyorum. Arabadan her yere hayranlýkla bakýnýp herþeyi kameraya almaya çalýþýyor. Ayný anda heryeri görmeye çabalýyor. Komik oluyor öyle, ve de aptalca. Ama ben yine de annemi seviyorum, zýrt pýrt arka koltuða dönüp resmimizi çekiyor.
-----------
Ýþte Ýstanbul. Þimdi Boðaz’a yaklaþýyoruz. Buralarý en son iki yýl önce görmüþtüm, o zamanlar çocuk olduðum için birþey anlamamýþým.
Köprü’den geçtik. Gerçekten güzeldi. Annem yine deli oldu; bir elinde kamera, bir elinde fotoðraf makinesiyle oturuyor.
Salak babam herhalde mutludur. Pek belli etmiyor ama Alman plakasýyla hangi Ýstanbulluyu dürtsem diye düþünüyordur mutlaka. Yol boyunca kebap kebap, diye meledi durdu; Almanya’da kebap yok sanki.
Adýný bilmediðim bir kebap yedik, ayran içtik. Kola içme özgürlüðüm bile kýsýtlandý. Annem neyi ne kadar yemem gerektiði konusunda her zaman olduðu gibi yine uyarýlarda bulundu. Biraz kiloluyum da. Evde, son gün itibariyle seksen altý kiloydum. Babam böyle þeylerle hiç ilgilenmez, ama o da benim gibi ayýdýr. Doðru söylüyorum, gerçek bir ayý... Býyýklarým daha gür çýkarsa ona benzemekten korkuyorum.
Son dokuz saattir mütemadiyen Türk radyolarýný dinliyoruz. Yine midem bulandý.
Peder mersedesini bakýmdan geçirtti, sonra yolumuza devam ettik. Arabasýnýn biryerine birþey olmasýn diye ustaya bir yalvarmadýðý kaldý. Rölanti ayarý yapýldý, sinyal deðildi.
-----------
Hiç de yazmak istemiyorum aslýnda. Gerçekten... Caným o kadar sýkkýn ki nintendo bile oynamak istemiyorum. Yol boyunca taktýðým volkmen kulaklýðý da kulaðýmý eskitti artýk. Akçakoca’ya geldik ve otelimize yeni yerleþtik, bunu yazmam gerektiði için yazýyorum. Babam inekler gibi yazýp durmamam konusunda uyarýyor (küfrediyor); iyi, ben de yazmak istemiyordum zaten.
-----------
Bizimkiler öðle vakti gelir-gelmez zýbarýp yatmaya hazýrlanýnca ben de duþ aldýktan sonra üstüme artýk temiz birþeyler giyip tek baþýma dolaþmaya hazýrlandým. Dedim ya zaten caným sýkkýn, üç gündür bunlarla kýçkýçayýz; bir de bizim sýçýrtma aðlamaya baþlayýnca odadan fýrlayýp çýktým. Arkamdan, uzaða gitmemem konusunda tembihlediler (baðýrdýlar).
Hava acayip güneþli; benimse caným hâlâ sýkkýn, çünkü karným aç. Aþaðýda, kumsalda güneþlenenleri bile seyredesim yok. Büfenin birinden bir kutu kolayla tost aldým, bir banka oturup güneþin altýnda yedim içtim. Güneþlenenlere þöyle bir baktým, neredeyse hepsi erkekti. Yalnýz gergedan gibi bir kadýn (demek benden beterleri varmýþ) elinde fino gibi taþýdýðý bir çocukla denize girdi ve çýktý. Ben neden denize hiç giren yok, diye düþünürken, sýçan gibi ýslanýnca aðlamaya baþlayan çocuðu görüp anladým: su buz gibiydi. Bizim gergedan suya sadece girip çýktý ama bu bile denizin dalga yapmasýna yetti. Her yaný hop hop oynayarak gidip havlusuna sarýndý sonra finosuyla birlikte.
Tostum bitince kolamý içerek kordon boyu yürümeye koyuldum. Öyle güney sahilleri kadar sýcak deðil ama ben o kadar terledim ki sular kulak mememden gömleðime damlýyordu. Sýcak olduðu için belki, ortalýkta gezinen çok fazla insan yoktu ama olanlar da sanki bana bakýp gülüyorlar gibi geldi. Acaba almancý olduðum anlaþýlýyor mudur? Bir vitrinin yanýndan geçerken kendi siluetime baktým, yüzümdeki sivilceler o karaltýda bile belli oluyordu. Gözüme en güzel güneþ gözlüðümü taktýðým halde sýcak duþ nedeniyle kabaran saçlarým yüzünden hiç de “cool” gözükmüyordum. Yine o bildiðimiz aptal þiþko maymun... Göbeðim o kadar bol gömlek giymeme raðmen yine sekiz aylýk hamile karný gibi fýþkýrýyordu. Karnýmý daha bir içime çekerek yürüdüm. Bu bir “Alman domuzu” olduðum gerçeðini deðiþtirmedi tabii. Çünkü önünden geçerken dondurmacýnýn biri “gel buyur tosunum, bu alaman dondurmasýna benzemez” diye seslendi.
Etrafta biraz dolanýp tekrar otele çýktým. Ben balkonda oturup bu satýrlarý yazarken bizim çekirdek aile hâlâ fosur fosur uyuyordu.
-----------
Akþamleyin bir restoranda balýk yedik (nefret ediyorum bundan, yani hýmbýl babamýn keyfine uymaktan; aç karnýna önüme gelen kokmuþ þeylerin kýlçýklarýný ayýklamaktan da nefret ediyorum, köfte falan olsa çok güzel giderdi ama ne yapalým, gruba uyup balýk yedim ve doymayýp aç kalktým).
Babamýn gerçek bir ayý olduðunu söylemiþ miydim? Hem de en âlâsýndan... Ve de gerçek bir kýro. Altýn yüzükler, zincirler falan... Maymun gibi kýllý ve doymak bilmez bir adam. Bir buçuk kilo balýðý tek baþýna yiyip üstüne de geðirince, arkamdaki masada iki adamýn fýsýldaþtýklarýný duydum: “Bu alamancýlar gidip elin gavur memleketinin canýna okudular, þimdi de gelip buranýn bokunu çýkarýyorlar” diye. Bizden kimse duymadý bunu. Babam duysa kan çýkardý.
Bizim peder Avrupalý gibi gözükmez, annem de öyle. Her ne kadar “rap” giyinip küpe taksam da, ben de öyle. Anlaþýlan bizim ailede Avrupalýya benzeyip paçayý sýyýracak tek adam bizim küçük sidikli sýçan... Herif hem kumral, hem de dört yaþýnda þakýr þakýr Almanca konuþuyor. Ama kimsenin yanýnda osurmamasý lâzým, çünkü baðýrsaklarý gerçekten Türk gibi kokuyor.
Küçükken, Türkiye’deki her kadýnýn annem gibi türban taktýðýný sanýrdým. Türkiye’ye ilk geliþimde bu yüzden çok þaþýrmýþtým. Artýk büyüdüm, ama hâlâ nasýl “normal” olunduðunu bilmiyorum. Çünkü orada da, burada da bizi yadýrgýyorlar.
Artýk her normal insan gibi ben de uyumalýyým. Saat 01.00 oldu ve geberiyorum uykusuzluktan.
-----------
Yine yollardayýz. Öðle saatleri. Yine arka koltuktayým ve yazýyorum. Ön koltuðu daha çok seviyorum, istersem annemi arkaya atýp öne ben geçebilirim. Ama istemiyorum bunu. Çünkü burada daha rahat yazýlýyor. Ara sýra bizim velet oyun istiyor, oynamak zorunda kalýyorum ama olsun.
Sabah erken kalkýp (zorla kaldýrdýlar beni) buralarý gezdik, dolaþtýk. Kale’ye gittik, annem defne aðaçlarýndan yaprak yoldu; bizim oralarda çok pahalýymýþ bunlar, burada bedava. Babam herþeyi kameraya aldý, annem de çýlgýnca fotoðraf çekti. Bu oldukça duraðan geçen tatilden müthiþ bir zevk alýyormuþ gibi görünüyorlar. Ben de katlanýyorum buna, ufaklýk zaten bundan birþey anlamak için çok küçük. Kýsacasý bizi çanta gibi taþýyorlar yanlarýnda.
Tatildeyiz ama hâlâ denize giremedim. Benim için tatil demek deniz demek oysa. Ama buralarda pek denize girilmezmiþ. Akçakoca’da da zaten güzel deðildi plaj. Daracýk bir kumluðun üzerinde millet denize karþý güneþleniyordu. Yalnýz Kale’nin yanýnda muhteþem bir koy vardý, sakindi, kimsecikler yoktu; tam bana göreydi yani. Dolgun yað kitlelerimi dilediðimce ve cömertçe sergileyerek manyak gibi yüzebilirdim tek baþýma. Ufaklýk da rahat rahat iþeyebilirdi denize. Ama burada da su çok soðukmuþ.
Neden güneye inmedik, anlamýyorum. Orada deniz hem sýcacýk, hem de fýstýklar bol. Öyle tenha falan deðil ama Marmaris’in o týklým týklým sahil þeridinde denize girerken de kimse senin göbeðinle ilgilenmiyor. Neymiþ efendim, buralar daha yeþillikmiþ... Avusturya da yeþildi, orada kalsaydýk ya o zaman... Buralara kadar gelmeye ne gerek vardý? Vatan topraðý diye katlanýyoruz iþte. Güney de vatan topraðý deðil mi ki?
Alanya’da kesiþtiðimiz kýzý da unutmadým hâlâ. Öyle kilolu, çirkin falan da deðildi hem. Göbeðime baktýðý da yoktu ayrýca... Acayip bakýþmýþtýk. Cesaret edip de bir gidip konuþsam herþey olabilirdi yani. Neyse, biz artýk önümüze bakalým. Þöyle Orta Karadeniz’e doðru uzanýyormuþuz. Abana denilen yerde amcamlarla buluþacakmýþýz. Bizim memleketten, Çorum’dan oraya geçmek kolay oluyormuþ. Onlarla birlikte biraz orada kaldýktan sonra memlekete gidecekmiþiz.
-----------
Amasra’ya geldik. Buraya geliþimiz gerçekten muhteþemdi. Döne döne çýkýyorsun, sonra döne döne iniyorsun. Ýlk defa annemden öne geçmek için izin istedim, vermedi. Neymiþ efendim, çekim yapacakmýþ...
Yeþil, bildiðimiz yeþil. Ama rampayý çýkarken birden bir deniz belirdi ki karþýmýzda... Ve bir yarýmada þeklinde Amasra, ve yay gibi bir dalgakýran, ve ortada küçük bir ada... Denizle gökyüzünü birleþtiren tatlý bir sis vardý ufakta (Rudi oðlum, gel de gör abini, tasvir nasýl yapýlýrmýþ bak da anla). Buralarýn resmini yapmak isterdim.
Neyse, Amasra’ya varmadan önce yeþillik biryerlerde piknik tadýnda bir týkýnma gerçekleþtirdiðimizden, oraya vardýðýmýzda açlýk çekmedik. Bir pansiyon bulup çantalarý býraktýktan sonra bizimkiler hemen çýkýp dolaþmaya niyetlendiler. Güneþin yakýcý sýcaðý geçmiþ, þöyle bir gezinmek için ideal vakitmiþ (Vardýðýmýzda saat üç gibiydi sanýrým. Hayret ki hayret, iki buçuk saatlik yolu dört saatte almýþýz. Benim estetik duygusundan yoksun öküz babam bile gazý köklemek yerine durup manzara seyretmiþse buralar gerçekten güzel demektir).
Elbette bu yalnýz kalma fýrsatýný deðerlendirip bizimkileri atlattým ve pansiyon odasýnda iþte bu satýrlarý yazmaya koyuldum.
Ýnsanlarý seyrediyorum balkondan: Restoranlarda oturmuþ gülüp eðlenenler var, kahvede sohbet edenler var; denize girenler, sevgilisiyle sarmaþ dolaþ sahil boyu yürüyenler var... Güneþ tatlý tatlý yüzüme vuruyor.
Peki ben niye yalnýzým? Benim niye sevgilim yok? Hattâ niye burada böyle salak gibi oturmuþ yazý yazýyorum? Þu an hayatta hoþuma giden tek þeyi yapýyorum; yani, evet, yazýyorum. Benim gibi bir ayýyla ilgilenmeyenleri ilgilenir kýlacak þeyi yapýyorum. Belki yine yüzüme bakmayacaklar ama yazýlarýmý, evet, okuyacaklar. Bilmiyorum, çok karmaþýk duygular bunlar. Günlüðümü kimseye okutmam. Ama birgün herkesin okuyacaðý þeyler yazacaðým. Kim için? Kendim için mi, yoksa baþkalarý için mi? Bilmiyorum, ama yazacaðým...
Þimdi kalemi elimden býrakýp güneþe karþý oturduðum yerden önce Rudi’ye, sonra da Elif’e birer mesaj çekeceðim. Rudi’ye selam edip günlüðümden söz edeceðim. Elif’e de onu ne kadar sevdiðimi ve özlediðimi, Frankfurt’a dönünce tek istediðim þeyin onun elini tutmak olduðunu yazacaðým.
-----------
Amasra’da ertesi sabah.
Erkenden, yani herkes uyurken uyandým. Günlüðümü tuttuðum ajandamý ilk kez baþtan sona okudum, yolda yazdýðým kýsýmlar çirkin görünüyor. Ayrýca birkaç yerde þimdi anlayamadýðým þeyler yazmýþým. Birkaç aptal cümlenin üstünü karaladým. Bakýyorum da, önemli-önemsiz pekçok þey yazmýþým. Bundan sonra benim için daha önemli olan þeyleri yazacaðým, öyle olur-olmaz þeyleri deðil.
Dün Rudi ile Elif’e mesaj çekeceðimi yazmýþtým. Peki çektim mi? Rudi’ye evet; Elif’e, ... hayýr. Yapamadým. Yüzüne söyleyemediklerimi binlerce kilometre uzaktan da yapamýyorum. Biliyorum ki beni beðenmiyor, hattâ farkýmda bile deðil belki. Bana “ben de seni seviyorum sevgilim” diye mesaj çekeceðine “telefon numaramý nereden buldun pis sapýk!” falan diyecek, biliyorum.
Bu arada Rudi’den de cevap gelmedi.
Dün hayatýmýn dönüm noktasýydý. Yüzüme tatlý tatlý vuran güneþ, hayatta hâlâ güzel, insanýn içini ýsýtan þeyler olduðunu gösterdi bana. Hayatýmda ilk kez manzara seyrettim ve gerçekten hoþuma giden birþeydi bu. Ve insanlar... Balkondan ilk kez insanlarý seyrettim (dikizlemedim, seyrettim). Uzun uzun neler yaptýklarýný; nasýl konuþup güldüklerini, yürüdüklerini, sarýldýklarýný, oynadýklarýný, yiyip içtiklerini izledim. Nasýl da herþey normalmiþ gibi davranýyorlardý! Kim olduklarýndan, nerede, ne yaptýklarýndan ne kadar da emin gözüküyorlardý... Hayatý ne kadar da boþ birþeymiþ gibi görüyorlardý!
Ve yine dün düþünüp karar verdim: Artýk hiçbir þey eskisi gibi olmayacak...
Daha da büyüyüp olgunlaþtýðýmý hissettim.
-----------
Amasra’yý gezdik, dolaþtýk, bizim sidikliye kâðýt oynamayý öðrettim, anlamadý salak.
Bayaðýdýr volkmen dinlemiyordum, dinledim.
Bu sene ilk kez denize girdim, su buz gibiydi ama olsun. Ýnsanlar burada da kumlara serilmiþ bol bol güneþleniyorlardý. Denize giren azdý. Hiçkimse umurumda deðil valla. Benim yaðlý göbeðime bakmýþlar bakmamýþlar... Kuma öylece serilmiþ yüz mayolu salak varsa yüzünün de mutlaka biryerinde birþeysi, kusuru vardýr. Doya doya, titreye titreye yüzdüm, sonra da kurulanýp günlüðümü yazdým. Oh be, ne rahatmýþ böyle.
Babam kýllý göðsünün üstüne susamlarý döke döke simit yedi. Ben de açtým ama yemedim.
-----------
Amasra’da üçüncü ve son gece.
Kafam çok daðýnýk. Balkonda sinirimden iki paket bisküvi yedim, bir litre kola içtim. Üstelik bisküviler de sunta gibiydi, yani çok kötüydü. Þimdi yeni bir pakete baþladým, bu daha iyi. Babam yatmadan önce yine bana küfrediyordu; anneme beni þikayet ediyordu, “senin bu oðlun niye böyle?” falan filan diye. Annem benim için gerçekten üzülüyor (?, sanýrým). Ýlk kez beni psikoloðuma götürürken düþündüm bunu. Halbuki ben bana göre gayet normalim. Hattâ aslýnda gerçekten normal olanýn ben olduðumu söylediðimde insanlar buna itiraz edebilir mi?.. Bilemiyorum (felsefe yaptým galiba).
Yeryüzündeki bütün insanlara küfretmek için kelime bulamýyorum. Bunlarýn “s” ile baþlayanlarýndan býktým, çünkü bunlarý yeterince kullanýyorum zaten.
Bu saatlerde volkmen dinlemek güzel olurdu. Ama volkmenden de nintendodan da býktým. Herþeyden býktým. Artýk hiçbir þey istemiyor caným. Ne gülüp oynamak istiyorum ne de aðlamak, ne televizyon izlemek istiyorum ne de uyumak. Allah’ým ben ne istiyorum, diye kendimi yokluyorum, hiçbir þey bulamýyorum. Bisküvi yemek bile istemiyorum ama zorla aðzýma týkýyorum. Sadece deli gibi yazmak istiyorum ve yazýyorum (deliler yazar mý?).
Hava þey gibi karanlýk... Þey gibi iþte... Deniz foþurduyor. Baþka hiçbir ses yok. Bense aðlamak istiyorum ama aðlayamýyorum. Üþüdüm. Saat de bayaðý geç oldu, yatsam iyi olur. Uykum yok ama olsun.
Nerdee bizim oranýn bisküvileri...
-----------
Bir kýz arkadaþým olsaydý herþey daha farklý mý olurdu acaba, diye düþünüyorum (yani benim ruh halim). Neyse caným iþte!.. Çakraz’da denize girdim (muhteþem bir koydu), Kurucaþile’de karnýmý doyurdum (burada babam arabaya sanat müziði kaseti aldý; yine midem bulandý, kustum), Cide’de armut yedim. Þimdi Ýnebolu’ya doðru gidiyormuþuz bakalým. Zýrt pýrt yol üstünde “Ýnebolu bilmemkaç km” yazýp duruyor, ama hâlâ varmak kýsmet olmadý. Yol o kadar dolambaçlý ki ormanýn içinde ayný yerde dönüp duruyoruz sanýyoruz. Manzara (hele deniz ve uçurumlar) nefis ama bitsin artýk bu yol. Bizim oðlan yanýmda horul horul uyuyor.
Yol haritasý þimdi önümde. Bakýyorum da, Zonguldak’tan niye günlüðümde söz etmemiþim, hayret. Çünkü çok beðenmiþtim oralarý. (Ben. Beðenmek.) Çaycuma’da bir restoranda köfte yemiþtim, kocamandý (restoran deðil köfteler). Sonra arabada uyumuþtum, ondan günlük olayýný atladým galiba.
Uyku deyince... O arada bir de rüya görmüþtüm:
Hava soðuk ve alacakaranlýkmýþ, ben de sokaklarda çýrýlçýplak (ama anadan doðma çýplak) oradan oraya, sýðýnacak bir yer bulabilmek için koþuþturuyormuþum. Ama baþýmý sokacak hiçbir yer yokmuþ. Sonra diyorum ki kendi kendime, Allah’tan hava karanlýk da çýplaklýðýmý kimse görmüyor. Derken ileride, neþe içinde biryerlere doðru yürüyen bir kalabalýk görüyorum. Hah, diyorum, þunlarýn arasýna karýþýrsam hem çýplaklýðým göze çarpmaz, hem de belki daha az üþürüm. Onlar ileride biryerlere doðru yürürken ben de arkalarýndan deli gibi koþturuyorum. Koþarken yanaklarým çýlgýnlar gibi hopluyor, göbeðim ve çüküm oradan oraya savruluyor; nefes nefese kalýyorum. Onlar yavaþ yavaþ yürüdüðü bense yuvarlanýrcasýna koþtuðum halde bir türlü yetiþemiyorum kalabalýða. Sonra nasýl oluyorsa yakalýyorum ve tam aralarýnda kamufle oldum derken birden ortalýk aydýnlanýyor ve ben ortada dýmdýzlak kalýyorum! Herkes aniden durup bana bakýyor ve alay etmeye baþlýyor: “Vay, tosun! Þu tipe bak, var ya, bu kesin almancýdýr ha! Þunun çüküne bakýn millet, bamya kadar, küçücük! O göbeði gâvuristanýn neresinde büyüttün tosunum! Lan al yanaklý, popon da davul gibiymiþ!” Ben þaþkýn þaþkýn bakýnýp aðlarken ve bildiðim bütün küfürleri savururken onlar da beni iþaret edip “saalak, saalak!” deyip gülüþüyorlardý. Sonra ötelerden korkunç bir ýnlamayla tank falan gibi birþey aðýr aðýr üstümüze gelip hepimizi birden ezip geçecekken bir sýçramayla uyandým. Meðer o ýnlama bizim arabanýn sesiymiþ, baktým ki biteviye uzanan kývrýmlý yollarda gidiyoruz.
Neyse... Þimdi hâlâ Abana yolundayýz, tabelalarda hâlâ zýrt pýrt “Ýnebolu ... km” yazýp duruyor. Yollar o kadar kývrýmlý, iniþli çýkýþlý ki bizim peder gibi hýzlý bir rallicinin bile hýzýný kesiyor. Her yer, artýk mide bulandýrýcý derecede yeþil...
Annem durup durup baþýný camdan dýþarý uzatýyor, havayý kokluyor: “Ay çekin þu havayý içinize, böyle temiz hava bir daha bulamazsýnýz” derken bir yandan da rüzgârda uçuþan baþörtüsünü zaptetmeye çalýþýyor.
Sýkýldým, bitsin artýk bu yol.
-----------
Yazýlan son yazýdan iki gün sonra. Akþamüstü. (Tarihi belirlemek için özel bir not.)
Abana’dayýz sonunda. Dün hiçbir þey yazamadým, bugün telafi edeyim bunu.
Önceki gün buraya vardýðýmýzda hava kararmýþtý. Amcamýn telefonda söylediði yere gittik, bizi karþýladýlar. Sarmaþ-dolaþ, can-ciðer muhabbetleri iþte. Annemle yengem aðlaþtýlar. Nesi oluyordu o onun? Anneme her seferinde sorarým, sonra da unuturum... Neyse, amcamýn biri geri zekâlý, diðer ikisi de ondan pek farklý olmayan üç çocuðu da törende hazýr bulundular.
Geri zekâlý olan en küçükleri yedi yaþýnda. Onu son gördüðümde beþ yaþýndaydý ve yine aðzýndan böyle salyalar akýtýp sýrýtýyordu. Kýz, ama oðlan mý, kýz mý belli deðil aslýnda.
Ortanca oðlan on dört yaþýnda (yani benim yaþýmda). Ýki yýl önce ayrýlýrken acayip kavga etmiþtik ve kafasýný yarmýþtým salaðýn. O zamanlar çocuktuk ama þimdi olsa yine yaparým. Adi sümüklü. Yumurta kafalý.
Bunlarýn çöp bacaklý ablalarý ise benden iki yaþ büyük ve o kadar kalýn kaþlarý var ki, kýzýn suratý babamýn kýllý göðsüne benziyor. Ve bu salaða abla demem için baský yapýyorlar.
Amcam, çarþaflý yengem ve üç domuz suratlý çocuk sýrýtmayý çok seven neþeli bir familya ve hepsinin de diþleri sapsarý! Üstelik enseme þaplak atýp duran yýlýþýk amcamýn aðzý da hep kokar. Annem yolda giderken sýký sýký tembihledi, amcana geçen seferki gibi saygýsýzlýk etme, diye. Ben küfredince babam parladý.
Babam ormandaki akrabalarýný buldu diye bir sevinçliydi bir sevinçliydi, anlatamam. Gözlerim yorgunluktan ve uykusuzluktan kýpkýrmýzý oldu, yemeði bile zor yedim. Bizim oðlan yol boyu uyuduðu için cin gibiydi ve o geri zekâlý kýzýn peþinden ayrýlmadý. Kýzýn salyalarý bizim oðlanýn üstüne de bulaþmýþtýr mutlaka.
Annem de çok yorgundu ama babamýn neþesine diyecek yoktu, bunun için yemek faslý uzadý da uzadý. Sandalyede uyuklayýp durdum. Her baþým düþtüðünde þakacý amcam “Ne o koca oðlan, uyuyon mu yoksa?” diye enseme þaplaklarý patlatýp durmasaydý mýþýl mýþýl uyuyacaktým.
Sonra bizi kendilerinin de kaldýðý uyduruk bir motele götürüp yerleþtirdiler (pansiyon bozmasý bir yer, kötü yani). Babam balýk eþliðinde rakýlarý devirmiþ olduðundan þeþbeþ olmuþtu, neþesinden durulmuyordu. Annem bir türlü uyumayan kardeþimle uðraþýrken, hele þükür, uyumuþum.
Ertesi gün iki mutlu aile çýlgýnlar gibi eðlendi. Önce Abana’nýn nasýl bir yer olduðunu anlatayým. Burasý huzurevi gibi bir yer. Dedelerle ninelerin arasýna düþtük yani. Geçtiðimiz her yer gibi buranýn da bir cumhuriyet meydaný ve ortasýnda Atatürk heykeli var. Önümüz deniz, arkamýz dað (yani kaçýþ yok). Denizi çok fena taþlýkmýþ (sýçtýk), ama olsunmuþ çünkü bir yüzme havuzu varmýþ (eyooo!). Meydanda çay bahçeleri falan var, ihtiyarlarýn hepsi orada oturuyor bütün gün.
Burada yalnýz deðiliz. Her yerde Alman plakalý arabalar var. Bizim þehirden gelen birileri var mý, diye sürekli plakalarý okudu babam.
Gün boyu bu neþeli insanlarla kýçkýçaydýk. Muhabbet; bizim memleketten n’aber, gâvur memleketlerinde her biþiy tertipli düzenlidir, senin çocuklar da iki yýlda amma büyümüþ ve sen arabayý mý yeniledin, çerçevesinde döndü durdu. Tek iyi þey kumsalda bol bol güneþlenip bronzlaþmam oldu.
Ertesi gün, yani bugün, ablam olmasý beklenen salak kýz bana þu meþhur yüzme havuzunun yerini gösterdi de rahatladým. Yani havuzu bulduðum için deðil aslýnda, kafileden kurtulabildiðim için. Bir hevesle aynalý gözlükleri takýp gitmiþim ki bir de ne göreyim! Havuz dedikleri su çiþten yemyeþil olmuþ! Üstelik su birikintisi gibi bir yer, küçük yani. Mecbur, þöyle bir ýslanýp çýktým artýk; sonra da oturup öðlene kadar güneþlendim. Bir yandan da hatunlarý gözetledim ama pek iþ yok... Ciddi söylüyorum, hepsi taþra güzeli. Etraf sýçýrtma kaynýyordu. Ýçlerinde benim gibi almancý olduðu belli olan birkaç tanesi “Aldi” çantasýyla gelmiþ Almanca konuþup bebelere hava atýyordu. Havlularýn üstünde “Welche schande”, “Herrlich!”, “Hübsch Bayer” falan yazýyor ... Yazýk. Gençliðimiz nereye gidiyor (dermiþim).
Ýyi ki volkmenimi yanýma almýþým. Havuzun yanýnda, üzerinde “büfe” yazan kulübenin tepesindeki hoparlörlerden yayýlan gürültüyü bastýrmak için kullandým onu. Bu Türkler bu aptal müzikle nasýl eðleniyor?
Caným günlüðüm seni yanýmdan hiç ayýrmayacaðým. Birgün oturup gerçekten ciddi ciddi yazacaðým, belki o zaman ayýrabilirim.
Sonra ayrýldým oradan ve motele gittim. Bizimkilerin arazi olduðunu görünce (denize gideceklerdi de, oradan da týkýnmaya gitmiþlerdir mutlaka) onlarý arama ihtiyacý duymadým, pastaneden birþeyler alýp gittim çay bahçesine oturdum (söylemiþtim ya, hani þu meydandaki çay bahçelerinden birine), kolamý da aldým, sonra baþladým bir yandan yiyip bir yandan yazmaya. Ohh, hayat bu iþte.
Ya, iþte böyle günlük, bu sefer uzun bir yazý oldu.
Babamdan mesaj geldi, restoranda balýk yiyorlarmýþ. Okey, dedim. Havuzdayken Rudi’ye mesaj çekmiþtim, hâlâ cevap gelmedi ondan.
Yanýmdaki masaya bir oma oturdu, yarým saatte üç kere göz göze geldik. Her ihtiyar gibi bu da antika bir tip. Sigara içmekten dudaklarý morarmýþ ak saçlý kambur bir kadýn. Çayýný yudumladýktan sonra çantasýndan çýkardýðý bezle ara sýra aðzýný siliyor. Gülümsedi. Tam cins yani.
Ee artýk bu kadar yeter. Gidip bir güzel duþ alayým. Amma yazmýþým be. Kafam patladý.
-----------
Akþam.
Annemle babam kavga etti. Bu seferki küçük çaplý oldu. Annem dayak yemedi. Etraftan duyulur diye babam sesini kýsýk tuttu. Ne gam, duyan duymuþtur bile.
Öðleden sonra uyudum. Çay bahçesindeki oma rüyama girdi.
Saat geç oldu. Balkonda oturuyorum. Uykumu aldýðým için gözlerim cin gibi açýk. Acayip yazmak istiyorum ama yazacak birþey bulamýyorum. Demin günlüðün arkasýna çok salak bir þiir yazdým. Yanýna da Elif’in resmini çizmeye çalýþtým. Yýrtsam mý ki?
Havayý soluyorum.
-----------
Gece yarýsý.
Bu sefer akþamüstü atlatabildim bizim kafileyi. Sabah cümbür cemaat denize gittik. Babamlar tavla oynadý, annemler bacaklarýný kuma gömdü. Allah’tan salak kardeþler yoktu, bir tek geri zekâlý kýz vardý. Bizim ufaklýk da onunla oynadý. Bugün pek bir þirin gözüktü gözüme velet... Dün güneþten omuzlarý, bacaklarý yanmýþ, deðince azýyormuþ. Nereden duyduysa yeni bir sözcük öðrenmiþ, “mister, mister” diye diye oynadý durdu. Öbür çocuk omuzlarýna dokunup bunu kýzdýrýrken salak salak sýrýtýyordu, bizimki de mýzmýzlanýp duruyordu ama hiç aðlamadý. Ben de volkmen dinleyip rahat rahat güneþlendim. Deniz girilecek gibi deðil ve kumsal sakindi.
Dün bir aileyle tanýþmýþlar, Manhaymlýlar mýymýþ neymiþ, kalkmamýza yakýn onlarla karþýlaþtýlar (kadýn türbanlý). Çocuklarý yoktu Allah’tan. Bir de onlara takýldýk çünkü. Babam hemen muhabbeti kurdu.
Asýl önemli geliþmeyi sona býraktým. Bizimkiler öðle yemeðini bu Manhaymlýlarla birlikte yemeye gidince, ben de dünkü gibi yazmak için çay bahçesine kaçtým. Tam kola-börek-kalem-günlük teþkilatýný kurmuþtum ki, arkamda birisi belirip omuzumu tuttu ve “oturabilir miyim?” dedi. Baktým ki dünkü yaþlý kadýn gülümseyerek bana bakýyor... Oturma, diyecek halim yoktu, geçti oturdu; çay bahçesinde onca boþ yer olmasýna raðmen.
Ben o yokmuþ gibi kendi kendime takýlýrken “pek arkadaþýn yok galiba” diye sorduðunu iþittim. “Var ama hepsi Almanya’da” dedim, sonra da “yer misiniz?” diye, önümdeki börekten uzattým. Mütemadiyen gülümseyen kadýn, baþýyla “hayýr” dedi ve garsondan bir çay istedi.
Bizim günlük iþi yatmýþtý, týkýnmaya baktým. Kendisini rüyamda gördüðümü ona söylemedim tabii ki. Ama o dün beni gördüðünden söz etti.
“Yazmayý seviyorsun anlaþýlan, okumayý da seviyorsundur muhakkak... Benimki de lâf yani. Okumadan yazýlmaz ki...” deyince bir düþündüm ve sözünü kestim: “Yok, aslýnda pek okumuyorum.” Önce yadýrgadý, sonra yazdýðýmýn günlük mü olduðunu sordu, cevap verip ona durumdan söz ettim (yani psikoloðumun önerisinden, falan). Önüne gelen çayý yudumlayýp aðzýný küçük beziyle sildikten sonra “Biliyor musun, gençliðimde ben de günlük tutardým” diye baþladý ve onu yayýmlatmak isteyip yayýmlatamadýðýndan, ancak içindeki kiþi ve bölümlerden bir roman oluþturduðundan söz etti. Hattâ bu kitabý çýkmadan önce, yirmi yaþýndayken bir þiir kitabý bile çýkmýþ.
O böyle uzun uzun konuþurken eskiden olsa sinir krizi geçirip kaçabilirdim. Ama sanki benim hayallerimden bahsediyordu: Evden kaçmýþ, bir süre Ýstanbul’da, arkadaþýnýn evinde kalmýþ. Ýlk kitabýný yayýmlatana kadar kýz baþýna oralarda yaþamýþ. Sonra dünyayý dolaþmýþ. Evlenmiþ.
Aðzým açýk onu dinlerken kola kutusuna elimi attým, kolayý da, böreði de bitirdiðimi farkettim, öyle kaptýrmýþým kendimi yani.
Sonra tam benim ne yapmak istediðimi, yazdýklarýmý yayýmlatmaya deðer bulup bulmadýðýmý sormuþken cep telefonuma mesaj geldi: babam yanlarýna çaðýrýyordu (bu adam güzel bir iþ yapmaz mý hiç?). Ona, gitmem gerektiðini söylerken gerçekten üzgündüm. Kalkarken adýmý söyledim, tanýþtýk. Yarýn öðlen ayný yere gelip gelemeyeceðini sordum. Meliha Teyze’yi yarýn tam on ikide orada beklemeye söz verdim.
Bizimkilerin yanýna döndükten sonra neler oldu? Ne yaptým, neler yiyip içtik? Hepsini anlatmak isterdim çünkü deli gibi yazmak istiyorum. Ama artýk gözlerim aðrýyor, kafam zonkluyor. Yatmalýyým.
-----------
Balkon ve de yine gece.
Sabah kalkýp familyamla birlikte kuzu kuzu kahvaltý yaptým. Meliha Teyze’yle buluþmayý dört gözle beklerken, son sorduðu sorularý düþündüm durdum. Günlüðümü yayýmlatmak mý, hayýr, olmaz bu; ama yayýmlatacaðým baþka þeyler birgün mutlaka yazacaðým. Niye ama? Bilmiyorum, bilmiyorum. Yani ne yapmak istediðimi bilmiyorum. Yani amacým yok mu benim hiç? Belki baþka konularda vardýr ama bunda... Hayatýmda hangi konularda amacým var?... Hayatta hiçbir amacým yok mu yani benim? Ama niye üzsün ki bu beni... Amaçsýz hayat, anlamsýz hayat demek mi sanki... Belki de öyledir... Bilmiyorum.
O an yaþadýðým sýkýntý ve korkuyu anlatamam sana günlük. Bu çok belli oldu herhalde ki annem “Oðlum neyin var senin?” dedi.
Meliha Teyze’ye sorsam çakar mý ki bu konulardan? Çakmasa sormazdý herhal, diye düþündüm.
Çay bahçesine gittiðimde kambur teyzeyi görünce sevindim. Böylesine, bir oma’yý görünce sevineceðim aklýmýn ucundan bile geçmezdi. Ama dün gerçekten de büyülemiþti beni, aðzým açýk kalmýþtý yani.
“Oo, gel bakalým tombul oðlan” dedi, oturdum (ama kýzmadým bu lâfýna). Oturur oturmaz “Hani sormuþtun ya dün, günlüðümü yayýmlatmak istemezdim” dedim, “ama bir gün mutlaka baþka þeyler yazacaðým. Niye, bilmiyorum; ama yazacaðým iþte. Caným öyle istiyor yani”.
Yanýmýzdan geçen garsonu çevirip çayla kola söyledi (bana sormadan).
“Biliyor musun, benim senin yaþýnda bir torunum var; ama onu hiç görmedim” dedi; ben ne alâka, ve de bana ne, diye düþünürken devam etti:
“Kýzým öyle mutlu olacaðýný düþünerek birgün sevdiði adamla atladý Avustralya’ya gitti, gidiþ o gidiþ. Þimdi ara sýra mektup gelir. Sebebini sorduðumda caným öyle istiyor, demiþti. Ama mutluluðu aramak için gittiðini ben biliyorum. Sen de mutlaka bir amacýn olduðu için yazarsýn bence. Ve bu amaç sadece ‘mutlu olmak’ olabilir. Unutma genç dostum; yaþamak, mutluluðu aramaktýr. Ýnsanlarýn hayattaki ilk amaçlarý mutlu olmaktýr.”
Oma’yý dehþet ve ibretle dinledikten sonra sordum:
“Üzülmedin mi?”
“Neye? Haa... Önce üzüldüm ama ne yapabilirdim ki... Hem þimdi söyle bakalým, ne yapmak istiyorsun?”
Baþýmý kaþýdým, önüme gelen koladan bir yudum aldým ve dedim:
“Önce kurtulmak istiyorum. Nasýl yaþadýðýmý bilemezsin oma, þey, yani Meliha Teyze. Almanya’da Türk gibi, Türkiye’de Alman gibi yaþamak nedir, bilir misin? Göbeðinle, sivilceli suratýnla herkesin dalga geçmesi... Annem-babam bile uzaylýymýþým gibi davranýyor. Sevdiðim kýz da beðenmiyor zaten beni...”
Aðlayacaktým neredeyse. Kolayý bir dikiþte içtim.
Bir sigara çýkarýp yaktý. Ýçerken kýrýþýk suratý iyice buruþtu. Duman beyaz saçlarýyla karýþýr gibi oldu. Lambanýn cini gibi yani, þaþtým.
“Ben gençken Ýstanbul’a kaçmýþtým kurtulmak için. Bütün gençliðim boyunca dehþetli güzel günler yaþadým. Ama sen sormadan ben söyleyeyim, nereye gidersem gideyim sýkýntýlarým da benimle birlikte geldi. Kaçýþ kurtuluþ demek deðilmiþ meðer.”
“Ee, sen ne yapmak istiyordun Meliha Teyze?” diye sorduðumda gözü uzaklarda biryerlere dalmýþtý.
“Üretmek ve paylaþmak istiyordum. Yaptým da. Yazdým ve onlarý insanlar okudu. Sonra üniversitede arkeoloji tahsili gördüm ve kazýlar yaptým. Hoca oldum, öðrenciler yetiþtirdim. Çevirmenlik yaptým, kitap çevirdim. Turist rehberliði yaptým, yeni insanlar tanýdým. Sevdiðim bir kocam ve çocuðum oldu. Ama iþte... Bir an geliyor ve herþey yitip gidiyor. Sana pek sahip çýkan olmasa da gün gelip arkana baktýðýnda, Birilerini sevindirmiþ olmak, iþe yarar þeyler yaptýðýný görmek, gönüller kazanmýþ olduðunu anlamak yanýna kâr kalýyor. Ben yapmak istediðim herþeyi yaptým arkadaþým. Þimdi býrak da þu sigaramý rahat rahat tüttüreyim.”
Saatine baktý, sigarasýndan bir-iki nefes daha aldýktan sonra söndürdü; çantasýndan bir ilaç çýkarýp soðumuþ yarým bardak çayýyla içti.
“Artýk benim kalkmam gerek” dedi ve elimi tutup kendisini evine býrakmamý rica etti. Garsonla hesaplaþtýktan sonra kol kola ayrýldýk oradan. Az ötedeki evine varana kadar da konuþtu benimle:
“Sanýrým bir daha görüþemeyeceðiz yakýþýklý. Ben yarýn gece evime, Ýstanbul’a dönüyorum. Sana bir ödev vereyim giderayak. Bu ödevi kýzýma da vermiþtim, iþe yaramýþtýr herhalde. Kim olduðunu iyice düþün, sahip olduðun kimliklerin -ama hepsinin- bir listesini yap kafanda. Bu kimliklerin, kendini ait hissettiðin yerlerin sayýsýný hep arttýrmaya çalýþ. Ait olduðun yeri bul ve orada yaþa. Ýnsan ancak mutlu olduðu yerde -gerçekten- YAÞAYABÝLÝR. Ama unutma ki, bunu bulunduðun yerin dýþýnda ararsan büyük olasýlýkla hüsrana uðrarsýn; yaþadýðýn yeri YAÞANIR hâle getirmeye çalýþ, utanmadýkça ve kimseye zarar vermedikçe dilediðini yap. Böylece yaþamanýn bir amacý ve hayatýnýn anlamý olacaktýr, bu yolla da umarým aradýðýn mutluluða ulaþýrsýn.”
Ýlk kez bir ihtiyarýn elini içtenlikle öperken bu sözleri kulaðýma küpe edeceðime dair kendi kendime söz verdim ve teþekkür ettim ona. Kendisini kapýda karþýlayan bakýcý kadýna emanet ettikten sonra ayrýldým oradan.
-----------
Sabah.
Geçe üçte yattým ve sabah onda kalktým. Hayatýmýn en güzel gününü (yani dün) öyle yarým býrakamam.
Meliha Teyze’den ayrýldýktan sonra motele dönüp mayomu giydim; bizimkilerin yanýna, kumsala koþtum. Çok þükür, benim güzel ailemin fertleri baþ baþa oturuyordu kumlarýn arasýnda, yanlarýnda kimse yoktu. Nereden geldiðimi sordular, arkadaþýmýn yanýndan, dedim (uzatmadým yani) ve sevgili mama’ma sarýldým. Tek baþýna, caný sýkkýn, kumlarla oynayan sidikli kardeþimin elinden tuttum, soðuk sulara koþtuk; akþama kadar birlikte oynadýk, güldük, eðlendik. Bu çocuðu çok ama çok seviyorum, nintendo’mu kýrsa da (þimdi yanýma geldi).
Akþam yemekten sonra bir gazinoya gittik, göbek atýp eðlendik. Gece eve dönerken ilk defa kendimi bu kadar mutlu ve de olgun, yani gerçek bir insan gibi hissettim. Artýk büyüyüp adam olduðumu düþündüm yine. Sonra da oturup sabah üçe kadar -þimdi olduðu gibi- günlüðümü yazdým.
Dün, iþte öyle unutulmaz bir gündü. Bugün de dünyanýn en güzel sabahý benim için. Bizimkiler kahvaltýdan sonra amcamlarla denize gitti, ben de caným kardeþimle evde kaldým. Ona, günlüðümü yazdýktan sonra memory oynamak için söz verdim ama ne yapacaðýmý þaþýrdým. Þu an heyecandan titriyorum yani... Çünkü az önce Elif’in en yakýn arkadaþý Derya’dan mesaj geldi (numaramý kimden aldý acaba, ... Rudi’den almýþ olabilir), dün bende söz etmiþler. Elif benden çok hoþlandýðýný söylemiþ. Tanrým! Bunca mutluluktan sonra sevdiðim kýza da kavuþmak...
-----------
Ayný gün akþamüstü.
Sevgili günlük herþey bitiyor artýk. Sana bu son satýrlarý yazarken hiçbir þeyin eksik kalmasýný istemiyorum.
Oðlaný kumsala, annemlerin yanýna býraktým.
Derya’ya telefonla karþýlýk vermedim ama burada bir internet kafe bulup Elif’e e-mail atabildim. Onu ne kadar sevdiðimi yazdým. Deli gibi bir cevap bekledim. Deli gibi... Ne kadar beyinsiz olduðumu ancak þimdi anlýyorum, nasýl oyuna getirildiðimi ise hâlâ anlayamýyorum. Yapmayacaktýnýz bunu bana.
Ailemi ne kadar sevdiðimin farkýna vardým (babamý bile). Kýzgýn güneþin altýnda biraz dolaþtým. Anladým ki artýk ben baþka bir insaným. Yine anladým ki benim sevgim, bana olan sevgisizliði engellemiyor.
Meliha Teyze’yi neden bu kadar sevdim? Çünkü o benimle gerçekten ilgilenen ilk ve tek insandý. Bana soru sordu, elimi tuttu ve öðüt verdi.
Hayatýma anlam katmak ve kendime bir amaç aramak için gideceðim buradan. Birgün ailemin yanýna geri dönerim, ama hiç olmazsa bir süre yalnýz kalmalýyým.
-----------
Meliha Teyze, bu satýrlarý okuyacak muhtemelen ilk ve son kiþi sensin. Notumda da dediðim gibi, bir yazar olarak çýkacaðým karþýna. Sözünü dinlemediðim için affet ve günlüðüme iyi bak. Çünkü bunun ancak senin elinde bir deðeri var.

III
Yýllar Sonra, Yeniden...

O gün kaçýp giderken nereye gideceðim hakkýnda hiçbir fikrim yoktu. Doðru söylüyorum, bulacaðým vasýtalara baðlýydý herþey. Amasra’yý çok sevmiþtim, oraya gitmek isterdim; ama iþte, herþeyi kötü talihime býraktým belki de.
Yanýma biraz parayla beraber sýrt çantama koyduðum bir-iki giysi ve volkmenimden baþka hiçbir þey almadým (telefonumu bile). Motelden sývýþtýktan sonra günlüðümü býrakmak üzere Meliha Teyze’nin evine yöneldim. Ajandamýn sayfalarýný son kez þöyle bir karýþtýrdýktan sonra kapýsýnýn önüne, basamaklara býrakýp zili çaldým ve sývýþtým (bakýcý kadýnýn onu görüp aldýðýndan emin olmak için durumu gözlemeyi ihmal etmedim tabii). Hýzla ve heyecanla (hattâ kan-ter içinde ve titreyerek) þehre, terminale ya da herhangi bir yere gitmek üzere meydandaki dolmuþa atladým. Güneþ kýzýla dönmüþken ve iþte, gün sona ererken benim için yepyeni bir macera baþlýyordu. Týpký Ceymis Bond filmlerindeki gibi bir heyecanla, ama gerçek bir heyecanla Abana’ya -görebildiðim kadarýyla- son bir kez baktým. Benim gibi dolmuþtaki diðer yolcular için de böylesi bir heyecandan söz edilebilir miydi acaba? Sanmýyorum. Çünkü onlar dolmuþun neden bir türlü kalkmadýðýný merak edip söyleniyorlardý. Þoför dolmuþun arýza yaptýðýný ve bunu gideremediklerini söylediðinde ve de ben dolmuþun bir türlü kalkamadýðýna yerindiðimde benim için artýk herþey çok geçti. Babam tarafýndan enselenip motele götürülürken maceranýn baþlamadan bitiþine deðil, kaderime aðlýyordum. Boþuna deðildi bu, zira annem odaya býraktýðým dramatik notu okudukça aðlarken babam kahkahalarla güldü durdu.
Þimdi yirmi dört yaþýnda genç bir sanatçý olarak yine Türkiye’deyim. Hayýr, bu kez tatil için deðil; geçen sene kesin dönüþ yapýp Ýstanbul’a yerleþtik (babam emekli olunca yani).
Yazma iþinde hayallerim pek gerçek olmadý. Evet, sanatçý oldum; ama yazarak deðil... Berlin’de, güzel sanatlarda resim üzerine okuyup iyi ve kendimce iddialý bir ressam oldum (Berlin’de okudum, diyorum; yani evden uzaklaþmanýn baþka bir yolunu bulmuþum demektir ve bu iþe yaradý, baþarýlý oldum). Türkçe’mi geliþtirdim ve/fakat yazma iþindeki etkinliðim de iþte bu satýrlardaki kadardýr.
Günlüðümü nasýl olup da tekrar elde ettiðimi merak ediyorsunuz (etmelisiniz en azýndan). Tanýþtýðýmýzýn ertesi yýlý, gene tatilde, Abana’da Meliha Teyze’yle birlikte olduk ve ondan sonraki yýl da. Sonraki yýllar da, demek isterdim ama maalesef o yýl Meliha Teyze’yi yitirdik. En deðerli eþyamý ona býrakmaktan dolayý piþman deðilim. O bana bunun karþýlýðýnda hazineler verdi. Ayrýca günlüðümdeki pek çok yanlýþý düzeltmiþ ve eklemeler yapmýþ. Sayfalarýna düþtüðü özel notlarý kendime saklýyorum. Onun dileðini yerine getiriyorum ve iþte, onu okuyucularla buluþturuyorum.
Elif konusunu da merak ediyor olmalýsýnýz. Almanya’ya döndüðümde bu eþek þakasýnýn hesabýný kimseden sorma ihtiyacý duymadým (belki de utancýmdandýr). Bu konuyu o zaman ve orada kapattým. Ondan sonra bambaþka dostluklarým, heyecanlarým, aþklarým oldu. Bugün o tombul çocuk da sadece tatlý bir hatýra oldu benim için. Zayýflamýþ, yakýþýklý ve her haliyle kendisine güvenen bir insaným (ah Meliha Teyze, sen olmasaydýn...). Ve yine bugün, bir Hintli güzele âþýðým...
Shashi’yle her gün, birbirimize dokunamasak da görüþüyoruz (sanal ortamda, teknoloji saðolsun). Ülkesinden kalkýp (bu kez turist olarak deðil ama) buralara gelecek ve kendi hikâyesini olduðu gibi benimkini de “mutlu son”la bitirecek. Hayaller biter mi, bitmeyecek ve kimbilir, yenilerini belki Abana’da, belki Amasra’da, belki de bir gün Hindistan’da kurmaya devam edeceðiz.
Gördüðünüz gibi, her sýradanlýðýn ardýndan büyüleyici bir hikâye çýkabiliyor (hiç olmazsa benim için öyle) ve hayat insana ummadýðý neler neler gösteriyor!..

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: ...........
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
3 Nisan 2006
Sevgili Alp Çetiner; Yaþadýðýmýz her günün, yazýlmaya deðer yanlarý mutlaka vardýr.Yeter ki: okuyucunun ilgisini çekecek þekilde yazýlabilsin.Týpký, bu yazý gibi....Çok güzeldi.......Sevgiyle kalýn...Kâmuran ESEN




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Tuhaf Gerçek
Müjdat Abi ve Bizim Mahalle
Büyük Bir Yazarýn Ölümü Üzerine
Hayatýn Anlamý
Hayat Ayrýntýlarda Gizlidir
Doðu - Batý
Sevgili Günlük!..
Yabancý Bir Gezegendeki Tuhaf Canlýlar
Aþk Þarkýsý
Meleðin Ziyareti - 3

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Duvar [Þiir]
Muhteþem Doðu [Þiir]
Ebedî An* [Þiir]
Þu Dil Sorunu Dediðimiz... [Deneme]
Binbir Gece Masallarý Kime Ait?.. [Deneme]
Tüketim Toplumu Üzerine [Deneme]
Kitap ve Kelimeler [Deneme]
Porselen Bebek [Deneme]
Sanatýn Ýfade Gücü [Deneme]
Sanat Eseri, Ýzleyici ve "Gerçek" [Deneme]


Alp Çetiner kimdir?

Bir kiþinin kalbinde yer edebilirsem, kendimi boþuna yaþamamýþ sayarým.

Etkilendiði Yazarlar:
Halil Cibran, Tagore, Borges, Hesse, Tanpýnar, Nabokov, Lermontov, Salinger


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Alp Çetiner, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.