1968 Devrimci Eğitim Şurası

7 Temmuz gecesi şehrin elektrikleri kesildi. O zaman da trafolara kediler mi giriyordu bilmiyoruz ama kimse "Kediler girdi" dememişti. Tarihimizde pek sık boy gösteren tekinsiz güçler, iki camiyi ve İmam Hatip Okulunu bombaladı. Elektrikler geldi, fısıltı gazetesi satışa hemen satışa sunuldu: Komünist öğretmenler bombalamıştı. 8 Temmuz sabahı, kongrenin yapılacağı Alemdar Sineması'nda yapılan aramada, koltukların altında benzin dolu şişeler bulundu. Fakir Baykurt'un açış konuşmasını yaptığı sıralarda, imam hatipli öğrenciler ve esnafın başını çektiği 10 000 kişilik bir güruh, tekbir getirerek sinemaya saldırdı.

yazı resim

Zaman akıp gidiyor. İnsanlığın, özgürlüğe, barışa, adalete kavuşması için mücadele eden kaç nesli öğüte öğüte akıp gidiyor.

Yıl 1968

Öğrencilik henüz bitmiş, herbirimiz ülkenin dört bir yanına, atandığımız yerlere gitme, yerleşme, öğretmenliğe ilk adımımızı atma telaşındaydık.

Amerika’yı etkisi altına alan 1968 öğrenci hareketleri ülkemize de yansımıştı.

Ülkemizdeki öğrenci hareketleri, ülkenin içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan sorunlara yönelikti. Yürüyüşler, mitingler, üniversite işgalleri, boykotlar...

Emperyalizme ve onun ülkemize iyice nüfuz etme girişimlerine karşı, özgür ve demokratik bir eğitim isteminin yanı sıra "Bağımsız Türkiye, Kahrolsun Amerika, Amerika defol, Milli petrol, Ortak Pazar'a hayır" sloganlarını haykırıyorduk. Öylesine coşkulu, öylesine öfkeliydik ki kimimizin düğününde, nikâhında bile gelin ve damat, katılan arkadaşlar, bu sloganların yazıldığı pulları yakalarında bir karanfil gibi taşırdı. Salon girişinde, iki arkadaş ellerinde pullar ve toplu iğnelerle karşılardı davetlileri.

Ülkemize sahip çıkıyorduk, adil ve özgür bir gelecek istemini her yer ve koşulda halka anlatmak başlıca görevimizdi.

Öğretmen mücadelesiyle öğrencilik yıllarımızda tanıştık. Ankara'da öğrenciyken Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın (TÖS) etkinliklerine katılır, genel merkezine gidip gelirdik. Mezun olunca da öğrencilikteki mücadelemiz TÖS'te devam etti.

Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS)

TÖS, 1965'te, grev hakkı olmayan ilk memur sendikası olarak kurulmuştu. 1968'te Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyon'u (TÖDMF) ile birleşerek öğretmenlerin büyük çoğunluğunu bünyesinde toplayan, eğitim sorunlarının ülke sorunlarından bağımsız ele alınamayacağını savunan güçlü bir kuruluş haline gelmişti.

TÖS, 1971'de 12 Mart askeri darbesiyle kapatıldığında 535 şubesi, 72 000 üyesi vardı.

Yurt sorunlarına bakışta öğretmenlerin istemiyle öğrencilerin istemi birbiriyle çakışıyordu. Aynı yıllarda DİSK'in öncülüğündeki işçi hareketiyle de yakınlaşma oluşmuştu.

Türkiye'de, giderek güçlenen geniş bir halk hareketinin temeli atılıyordu. 12 Mart 1971 Askeri Darbesi, bu temeli yıkmak için yapıldı. Pek çok öğrenci, öğretmen, işçi çeşitli cezaların yanısıra işkencelerden geçti, hapisanelerde yattı ve en acısı da ülkenin en yiğit, en parlak, en cesur gençleri idam sehpalarında, işkencelerde, kırsallarda katledildi.

Devrimci Eğitim Şurası

TÖS'nın ilk büyük etkinliği, 1968 Eylül ayında Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) döt yılda bir topladığı resmi Eğitim Şuraları'na karşı devrimci demokrat bir eğitim şurası toplamak oldu.

Şuranın amacı, özellikle 1950'den sonra devletin yönetimine iyice sızarak ekonomiyi, politikayı, devletin her kurumunu ve hayatın her alanını kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmeye kalkan ABD emperyalizmine karşı, ülkemiz koşullarına uygun, emekçi halkın yararına, bağımsız, devrimci, demokrat, sosyalizmi hedefleyen bir eğitim sistemini oluşturmak, geliştirmekti. Dayatılan bu politikalar, feodal yapının çözülmesini, ekonominin gelişmesini engelliyor, dayanacağı politik ve ideolojik güç olarak da dinsel gericiliği, ırkçılığı, şovenizmi besliyordu.

Eğitim alanında ise ikili anlaşmalar çerçevesinde yapılan Fulbright Antlaşması gereğince ABD'li üyelerine son karar hakkı tanıyan ortak bir eğitim komisyonu kurulmuştu. Bu anlaşma, hem ülkemizden dışarıya beyin göçünün yolunu açıyor hem de ders kitapları ve programlarının ABD isteğine göre düzenlenmesine, CİA'ya adam devşirilmesine kadar pek çok çalışmaya olanak tanıyordu.

1924'te medreselerin kapatılması ve yapılan yeni düzenlemelerle, dini, yobazlığın pençelerinden kurtarmak amacıyla kurulan az sayıdaki İmam Hatip Okullarının sonradan çoğaltılması ve Yüksek İslam Enstitüleri ve bunların yavaş yavaş yobazlığın denetimine sokulması bu projeler kapsamında gerçekleştirildi. 1950'lerden pek yakın zamana kadar eğitim politikalarına yön veren bu uzmanlar, bugün tüm okulların İmam Hatip Okulu'na dönüştürülmesi, eğitimin tümden dinselleştirilmesi, Sünni İslam’ın hizmetine sokulması projelerinde de yer alıyorlar mı, bilmiyorum. Küresel akıl ve ona teslimiyet bugünlere getirdi, önü alınmazsa daha gerilere götüreceğe benziyor.

İşte Devrimci Eğitim Şurası, bu koşullarda toplandı ve belli başlı şu saptamaları yaptı:

. Eğitim düzenimiz, ülke üretimini artırmak ve Türkiye halkını bilinçlendirme yerine zenginler için tüketici ve kitleler için uyutucu bir yapıya oturtulmaktadır.

.Eğitim düzeni, ayni zamanda ırk, din, dil ve bölgeler arasındaki eşitsizlik ile kadın – erkek ayırımının haksız sonuçlarını ortadan kaldıracak nitelikte değildir.

.Ülke çıkarlarına yönelmeyen bu düzen eğitimin temeli olan öğretmene ve öğrenciye ulusumuza yararlı olacak yaratıcı ve geliştirici ortamı sağlayamaz. Bunu sağlamak için çaba gösteren öğretmen ve öğrencilere yapılan ağır baskılar bunun en belirgin örneğidir. Bu düzen Anayasa’da öngörülen araştırma, öğretme ve öğrenme özgürlüğünü önleyen, bilgiyi sınırlandıran ve öğretmeni, öğrenciyi, aydını ülke sorunlarına yönelmekten uzaklaştıran ters bir düzendir. Bu düzen aydınların sömürücülere uşak haline gelmesi ve halka karşı dönmesi için her türlü olanakları kullanan bir düzendir.

.Halkın siyasal bilinçlenmesi için gösterilecek çabalarda üzerinde durulan önemli bir konu da “Din” sorunu olmuştur. Bu konudaki uzun tartışmalar dinle ilgili bilimsel davranışın saptanmasını sağlamıştır: Devrimci güçler kişilerin dinsel inançlarına ve kutsal yerlere saygılıdır. Bunun sonucu olarak, Türk halkının dinsel inançlarının bu sömürü düzenini sürdürmek için âlet edilmesine de karşı çıkmaktadırlar. Devrimci güçler, Türkiye’deki ekonomik ve siyasal çelişkinin niteliğini saklamak üzere ilerici güçleri halkın dinsel inançlarına karşı gösterme ve dinsel inancı sağcılıkla özleştirme çabalanndaki aldatmayı da ortaya çıkarmışlardır. Devrimcilerin karşısında olan “Sağ” bugünkü sömürü düzeninin egemen sınıfları, dışa bağlı işbirlikçi kapitalistler, toprak ağalan ve bunları yöneten emperyalist güçlerdir. Gerçek gerici bugün sömürülmekte olan dinine bağlı yurttaşımız değil, bu bozuk düzenin değişmesini istemeyen kimselerdir

.Devrimci eğitim örgütlerinin bugün yüklenmeleri gerekli bir başka görev daha vardır. Bu ana görev eğitimde Anayasa ilkelerine, ülke çıkarlarına, bağımsızlığa ve kişi onuruna aykırı uygulamaları önlemek, bunlara karşı direnme görevidir. Çocuklarımızın bu temel ilkelere aykırı çağ dışı koşullar altında yetiştirilerek bir azınlığın bulanık emellerine araç edilmesini önlemek Türk eğitimcilerinin görevidir.

.Devrimci Eğitim Şûrasinda saptanan eğitim ilkelerine ve amaçlarına uygun eğitim kurumlan olan Köy Enstitüleri uygulamasından da yararlanmak gerektiği sonucuna varılmıştır.

Şura, Can Yücel'in yazıp kapanışta hep bir ağızdan okunan şu antla sona erdi:

“Türküm, doğruyum, devrimciyim,
Yasam iç ve dış düşmanı dışarı atmak,
Yurdumu tez elden kalkındırmaktır…
Ülküm işçiye iş,
Köylüye toprak,
Bebeye süt,
Yavruya ekmek ve kitap,
Gence gelecek sağlamaktır…
Varlığım ulusal kurtuluşumuza ve bağımsızlığımıza armağan olsun…”

Büyük Eğitim Yürüyüşü

Devrimci Eğitim Şurası' nın ardından, TÖS bu saptamalar ışığında istemlerini dile getirmek için 1969 Şubat'ında Ankara'da 30 000 öğretmenin katıldığı Büyük Eğitim Yürüyüşü'nü düzenledi.Yürüyüşe damgasını vuran pankart ve sloganlar şunlardı:

.Hak dedik hukuk dedik, Validen tokat yedik
.Özel sektöre destek, öğretmene köstek
.Beylere servet için, köylüye ahret için okul
.Zenginin çocuğu kolejlerde, yoksulun çocuğu ne olacak?
.Bakanın yükü çokmuş, kıyım olmasa işi yokmuş
.Yabancı bursu, çocuklarımıza pusu
.Aynı işe farklı para, yüreklerimize yara
.Artık tak dedi”, “
.Nutuk değil hukuk
.Danıştay’a ne zaman kıyacaksınız?
.Pazarda biber tuz, öğretmen daha ucuz
.Sür sürgünü, vur vurgunu
.Öğretmen kıyımı pasifikasyona döndü
.Bu maaşla kepek yesen yetmez
.Tam bağımsız Türkiye, halka dönük eğitim
.İşçi Üniversitesi istiyoruz.

Öğretmenler Yakılmak isteniyor

Öğretmen hareketindeki bu gelişmeler sonucu pek çok öğretmen ceza aldı, sürgüne uğradı ama asıl büyük saldırı 1969 Temmuz ayında, Kayseri'de toplanan genel kurulda yaşandı ve tarihe "Kayseri Olayları" olarak geçti.

7 Temmuz gecesi şehrin elektrikleri kesildi. O zaman da trafolara kediler mi giriyordu bilmiyoruz ama kimse "Kediler girdi" dememişti. Tarihimizde pek sık boy gösteren tekinsiz güçler, iki camiyi ve İmam Hatip Okulunu bombaladı. Elektrikler geldi, fısıltı gazetesi satışa hemen satışa sunuldu: Komünist öğretmenler bombalamıştı.

8 Temmuz sabahı, kongrenin yapılacağı Alemdar Sineması'nda yapılan aramada, koltukların altında benzin dolu şişeler bulundu. Fakir Baykurt'un açış konuşmasını yaptığı sıralarda, imam hatipli öğrenciler ve esnafın başını çektiği 10 000 kişilik bir güruh, tekbir getirerek sinemaya saldırdı. Cam çerçeve indirildi, ateşe verilmiş gazlı bezler atıldı, içerdeki 800 öğretmen yakılmak istendi. Şehirdeki ilerici kuruluşların binalarına da saldırıldı. Valinin ve askeri güçlerin müdahalesiyle öğretmenler kurtarıldı, askeri araçlarla Ankara'ya taşındı.

Büyük Öğretmen Boykotu

Baskılar, cezalar, saldırılar öğretmenleri yıldırmadı. İl il, kasaba kasaba, köy köy dolaşıldı. Öğretmenlere ve halka, düzenin, iktidarın niteliği, öğretmenlerin istemleri anlatıldı; Büyük Öğretmen Boykotu'na hazırlanıldı. 15-19 Aralık 1969'da TÖS ve İLK-SEN'in (İlkokul Öğretmenleri Sendikası) birlikte düzenlediği dört günlük boykot gerçekleşti. Halk desteği de küçümsenmeyecek boyuttaydı. Pek çok veli çocuklarını okula yollamadı. Velisinin yollamak istemesine karşın okula gelmemekte direnen öğrenciler oldu.

Boykota, tüm öğretmenlerin %70'i yani 110.000 öğretmen katıldı.
Boykottta dile getirilen istemler, özetle şunlardı:

.Öğretmen kıyımına son!
.Eğitim yönetiminde söz hakkı!
.Baskı değil, adil yönetim!
.Gerçekten milli eğitim!
.Özgür sendikacılık ve grev hakkı!
Demirel Hükümeti, boykota katılan 50.300 öğretmen aleyhinde kovuşturma açtı. Binlerce öğretmene çeşitli cezalar verildi. Öğretmenlere yönelik saldırılar, yerel politikacıların, din görevlilerinin kışkırtmalarıyla iyice arttı.

Bu satırların yazarı da henüz mesleğinin ilk yılında, yirmi yaşında bir öğretmenken ilk mesleki cezasıyla, sürgün cezasıyla tanıştı. Bir ilçedeki liseden, kuş uçmaz kervan geçmez bir köyde yeni açılan bir okula sürüldü.

Demirel ve ABD güdümlü burjuvazi- askeri bürokrasi-feodal ağa, şeyh, şıh bileşeni iktidara göre, öğretmenlerin sendikal çalışmaları,memur ve işçilerin sendikal haklarını güvenceye alan 1960 Anayasası, bu memleket için tehlikeliydi. “İçinde memur ve işçinin sendika hakkı olan Anayasa ile devlet yönetilmez!” diyordu.

Öğretmenlerin, memurların, işçilerin sendikal, demokratik çalışmalarını engellemek, gözdağı vermek için gerici güçler kullanılıyor, her türlü saldırıya göz yumuluyordu.
1971 12 Mart Darbesiyle de TÖS kapatıldı, yöneticileri ve pek çok öğretmen hapis cezaları aldı.

19.Milli Eğitim Şurası ya da Dinci Eğitim Şurası
Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir eğitim şurası, eğitimin bilimsellikten, çağdaşlıktan uzaklaştırılıp dinsel bir içerik taşımasında, 19. MEŞ'ndaki kadar cesur kararlar almadı/alamadı.

19.MEŞ kararlarının tümünü öğretmen örgütleri çözümleyecek, mutlaka görüş ve tepkilerini belirtecektir.

Biz, burada, bütün çabalara karşın, yukarda belirttiğimiz nedenlerle, cumhuriyet tarihi boyunca bilimsel, çağdaş, özgür, demokratik olmayan/olamayan eğitimin iyice gericileşmesi, dinselleşmesi için atılan şimdilik son adımlar üzerinde kısaca duracağız. Nice acı ve can pahasına, özgürlük, adalet, demokrasi, sosyalizm için verilen mücadeleyle karşılaştırma amacıyla.

  1. MEŞ, Cumhurbaşkanının “Bizim bazı sıkıntılarımız var hâlâ. Bu sıkıntıları anaokulundan başlayarak bir hayat tarzı sunarak yeneceğiz” sözleriyle start aldı ve bu buyruk, şuraya damgasını vurdu.

Şuradaki tavsiye kararlarını, basında yer alan bilgilerden derleyerek aktarıyorum:

. Anaokullarında “değerler eğitimi” verilecek. Bu kapsamda, 36-72 aylık çocuklara okulda, “Allah kavramı ve Allah sevgisi” kazandırılacak, “cennet ve cehennem kavramları” öğretilecek.
.Okul öncesi ve ilkokulda kullanılan eğitim aracı metinlerde Anadolu ve İslam kültürüne ait masal, hikaye, şiirlere yer verilecek.
.Mevcut durumda ilkokul 4. sınıfta başlayan zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi 1., 2. ve 3. sınıflara da getirilecek.
.Kutlu Doğum Haftası ve Aşure günü, Belirli Günler ve Haftalar kapsamına alınacak; okullarda kutlanması zorunlu hale getirilecek. Ancak öneride yer aldığı halde Alevilerin kutsal saydığı Muharrem ayı kapsamdan çıkarıldı.
.Fen Bilimleri dersinin adı Fen Bilgisi olarak değiştirilecek. Fen ve Sosyal dersleri ilkokul 4. sınıftan itibaren programa eşit şekilde dağıtılacak.
. İlkokul 4. sınıfta 2 saat görülen İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi dersi kaldırılacak; konuları Sosyal Bilgiler dersinde verilecek.
. Ortaokullarda Türk musikisi makamsal sistemi, Türk musiki sazıyla öğretilecek.
. Ortaokullarda okutulan T.C. İnkılap Tarihi Atatürkçülük dersi programı gözden geçirilecek, güncel anlayışlar ve yöntemler doğrultusunda yeniden yazılacak.
. Osmanlıcanın tüm liselerde zorunlu olması kararından şimdilik vazgeçildi, Anadolu İmam Hatip Liseleriyle sınırlı tutuldu.
.Özel güvenlik birimleri okullarda görevlendirilecek
.Her yaştaki öğrenci bilgileri sağlık ve emniyet kuruluşlarından istenebilecek, polisten anlık istihbarat bilgisi alınabilecek
Ayrıca okullara X-Ray cihazı, kamera ve duman sensörü kurulabilecek...
.Okul güvenliğine katkı veren öğrenci, veli ve okul çalışanları ödüllendirilecek
.Sekiz yıllık zorunlu ilköğretimde ilkokulu bitirdikten sonra hafız olmak isteyene iki yıl muafiyet sağlanacak
. İlkokul 4. sınıfta 2 saat görülen İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi dersi kaldırılacak; konuları Sosyal Bilgiler dersinde verilecek
.Turizm ülkesinde, turizm okullarında alkollü içki hazırlama dersi kaldırılacak
.Gerekli yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle "sağlık bilgisi" dersi ile "trafik ve ilk yardım" dersleri kaldırılarak içeriklerinin ilgili derslere dağıtılacak
.”Görsel sanatlar" dersi çatısı altında geleneksel sanatlar hat, ebru, tezhib ve minyatür öğretim programlarının da uygulanmasına imkan verilecek

Sonuç

Bugün, özellikle 1950'lerde sonra, 12 Eylül faşist darbesinden sonra hızlanarak, son on iki yılda ise koşar adımla dinsel eğitimin eğemenliğine, siyasal Sünni İslam ideolojisinin toplumu ve devleti kuşattığı noktaya gelindi. Şimdi sıra, eğitimin her kademesi ve alanında egemenliğin genişletilmesinde, cumhuriyetle gelen aydınlanma ve demokrasi kırıntılarını da tümüyle yok etme hedefine yaklaşıldı.

Bundan sonra tüm toplumu kapsayacak adımların sinyallerini de alıyoruz. Din alimlerinden(!) fetvalar geliyor sürekli.

Nureddin Yıldız, çalışan kadının ümmetine zarar verdiğini söylüyor.

Kadir Mısıroğlu, “Harf devrimi köpekliktir” diye buyuruyor.

Kız ve erkek öğrencileri tamamen ayırma, kadın ve erkeği hayatın her alanında ayrıştırma fetvalarının ardı kesilmiyor.

Karşı çıkanlar için ispiyoncu ağları örülüyor, güvenlik güçleri yaşamın her alanına müdahale edecek yetkilerle donatılıyor, yargı, yönetim sistemleri yeniden düzenleniyor. Üniformasız faşizme çok yakın bir noktaya geldik.

Ne yapacağız?

Ya boyun eğip hanedanlık yönetiminde tebaa, kul köle olacağız ya da korkularımızdan silkinip yaşamın her alanında, sivil itaatsizliğii örgütleyeceğiz, adım adım yitirdiklerimizi hızla geri almanın yollarını bulacağız.

Geçmişimizin saygın, onurlu, gururlu anısı ve geleceğimizin aydınlanması için, özgürlük için!

08.12.2014
Vildan Sevil

Başa Dön