Almanya, Hollanda, Türkiye Gerginliği ve Ah Şu Benim Şeytan

Büyük abimiz Trump bile dünyanın bu haline şaşırmış; finans, hizmet, sanayi rüzgârlarının çatışmasında, henüz demir atamaz, yol alamaz hale gelmiş gemi gibi okyanusun ortasında kendi ekseninde dönüp duruyor. Merhemi olsa kendi başına sürecek. Şimdilik ondan hayır geleceğe benzemiyor. Obama da giderayak Hop dedik, haddini bil! dememiş miydi o nankör adam!

yazı resim

Almanya ve Hollanda ilişkilerindeki gerginlik, karşılıklı tehditler, şantajlar, protesto gösterileri arttıkça, ben internet ve TVler arasında mekik dokurken gecenin yarısında benim şeytan yanımda bitti, dürtüp durdu.

15 Temmuz Darbesinin ilk saatlerinde Ne Sevinmek Ne de Yerinmek başlıklı bir yazı yazmış, şeytanımın dürtüşüyle oluşan kuşkuları o ortamın belirsizliği içinde sezdirmeye çalışmıştım.

Darbenin siyasal ayağının bir türlü ortaya çıkarılmayışı, kimi subayların, politikacıların darbeci mi, darbe karşıtı mı olduğunun bir türlü belirlenemeyişi ama ilgili ilgisiz binlerce insanın gözaltına alınışı, olağanüstü haller, bunların uzatıldıkça uzatılışı, birden Bahçelinin 180 derecelik dönüşle başkanlık sistemini gündeme getirmesi, iktidarın bu isteme dört elle sarılışı, darbenin bir, iki, üç değil, ahtapot kolları gibi pek çok ayağının varlığını, oyun içindeki oyunları görmek isteyene çoktandır gösterdi.

Almanya, Hollanda gerginliğinde de benim şeytan pek çok olayı anımsatıverdi insafsız.

İsrailin Gelmesin! dediği, bizim Göndereceğiz de göndereceğiz! diye tutturduğumuz Marmara Gemisi olayını

Şiddetli bir Van minüt kahramanlığıyla aşka gelip En büyük başkan, bizim başkan! diye çoşarak değerli büyüğümüzün saygınlığına tavan yaptırışımızı Sonra küsmüş gibi yapıp ahbap çavuş, aile boyu anlaşmalarla el altından, üstünden, ticareti sürdürüşümüzü

Libya Müslüman ülke, orada ne işimiz var? derken, uçak, asker, bomba ne varsa yüklenip Libya halkının tepesine inmemizi

Kol kola yatlarda, konutlarda Esat ve Esma ile gezip tozarken, aniden Süleyman Şah Türbesini derdest edip o topraklarımızı terk boşaltıp Ya Allah Bismillah! diyerek Şamda namaz kılmak için Suriyeye dalıp bir türlü çıkamayışımızı. Tekrar, Esedden Esata nasıl evrileceğiz diye kıvranmalarımızı

Düşürülen uçak yüzünden Rusya ile neredeyse savaşa ramak kalmışken ballı börek sürecine giriverişimizi.

Benim şeytan, bunları ve onun deyişiyle bukalemunluğumuzu pek çok örnekle anlattı durdu. Uysal çocuktan, hırçın çocuğa, hırçın çocuktan uysal çocuğa, kahramandan mağdura, mağdurdan kahramana dönüşümüzdeki hıza kendinin bile yetişemediğini ekledi.

Bana da Çabuk karar verme, bu işlerin arkasında dönen çarklara senin aklın zor erer dedi.

Ben yine de zavallı aklımı terler dökerek zorlayıp duydum. Başıma ağrılar girdi, gözlerim kapanacak oldu. Baktı ki işin içinden çıkamıyorum, şeytancık halime acıyıp geldi yine yanıma oturdu.

Başladı anlatmaya. Bir de baktım, elimi kolumu bağlamış, hem anlatıyor hem de yazıyor.

Referanduma giderken #HAYIR oylarının kimsenin beklemediği biçimde artış göstermesi, içerdekileri endişelendirdi. Etnik, dinsel çatıştırma oyunları şimdilik işe yaramadı.

14 yıldır zaten tek başına iktidar olarak önüne hiçbir engel çıkmadığı halde, Aliyev gibi ancak eşi Mihriban Hanıma, (Kıza, oğula, damada da olabilir.) güvenilebilecek bir yönetim kurarsak güllük gülistanlık, şöyle halifeli falan okkalı bir Osmanlı ülkesi olmak için referandumda mutlaka Evet çıkması gerekir değil mi?

Fetöcü, terörist, gizlediğimiz sırları dışa vuruyor dedik, tüm muhalifleri içeri tıktık. Tık tık bitecek gibi değil ama Allahtan umut kesilmez deyip tıkmayı sürdürüyor, yeni yeni cezaevlerini boşuna inşa etmiyoruz, değil mi?

Orduda yok edilen emir kumanda zinciri, yazılı görsel medyada, günün her saatinde Evet, evet! diye tıkır tıkır işliyor. İşlemeyenleri ise sanal basın da bile sağ bırakmadık neredeyse

Şu oyunbozan, nasıl mamur, müreffeh bir imparatorluk kuracağımızı anlamaktan aciz, cebinin, dükkânın, tarlasının nasıl boşaldığını, borç harç içinde göçüp gitmekte olduğunu görüp bu nedenle de #HAYIR demeyi sürdüren aymazları, teröristleri her türlü baskı ve şiddetle susturmaya kalktık; yine de anketler istediğimiz sonucu vermiyor da vermiyor. Kahramanlıklar da unutuldu mu nedir? Yeni kahramanlıklara gereksinimiz var, diye düşünmek akıllıca değil mi?

İyi de bir de hırlaşmadığımız konu komşu kalmadı. Kimden, nasıl yardım istesek?

Büyük abimiz Trump bile dünyanın bu haline şaşırmış; finans, hizmet, sanayi rüzgârlarının çatışmasında, henüz demir atamaz, yol alamaz hale gelmiş gemi gibi okyanusun ortasında kendi ekseninde dönüp duruyor. Merhemi olsa kendi başına sürecek. Şimdilik ondan hayır geleceğe benzemiyor. Obama da giderayak Hop dedik, haddini bil! dememiş miydi o nankör adam!

Başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine gelince

Kendi ülkelerinde, kendilerinin de silah ticaretiyle besledikleri terör örgütleri nedeniyle korku salan siyasal İslamla, buna tepki olarak yükselen ırkçılıkla tehlikeye düşen iç iktidar savaşımıyla mı uğraşsınlar? Yoksa Obama-Tramp makas değişiminde bocalayan ABDnin el attığı yerlerde, fırsat bulmuşken paylarını arttırmaya mı kafa yorsunlar? Bir de Rusya-İran-Çin her yere burnuna sokmuşken. Onların da desteğe ihtiyacı yok mu?

Bu karmaşanın tam göbeğinde, olmazsa olmaz bir konumda bulunan bir ülkede, bukalemuna benzeyen, dediğim dedik Aliyev- Mihriban çifti benzeri, yalnızca kendi geleceğini düşünen bir yönetim mi işleri kolaylaştırır; saygınlığı, ardındaki kitle desteği sarsılmış, höt dediğini yapamayan bir yönetimle mi işler kolay yürütülür? Onların yerinde olsan ne düşünürsün?

Bu ülkede, ürettikleri projeleri halka sunarak, gerçekten halkın aş, iş, can güvenliği, terör, savaş sorunlarının nasıl üstesinden geleceğini anlatamayan, halkı, aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık kararsızlığında bırakan muhalefetin varlığıyla mı işler kolay yürütülür sence?

Şöyle düşün şaşkın kızım: Bu durumda, kurnaz Avrupa, yardıma koşmaz mı? Bir taşla acaba kaç kuş vurur?

Birincisi, büyük ve bağımsız(!) Türkiyenin önünü kesen, aslanlar gibi direnen yönetimimizi istemeyen, Osmanlı düşmanlığını unutmayan Avrupa yaygarası ile iktidarla muhalefetin kesinlikle birbirinden geri kalmamak için yarışacağı Türk milliyetçiliği içerde ve Avrupadaki Türk yurttaşlar arasında yükseltilirse #HAYIR oyları mı düşer, Evet oyları mı?

İkincisi, Bak biz Müslümanlara yüz vermiyoruz, Almanyadaki pazar yerinde bombayı patlatan DAEŞli terörist İzmirde yakalandı. Bunlara haddini bildireceğiz vb. gösterilerle, pek alışkın olduğumuz o hak ve özgürlükleri, büyük bir ikiyüzlülükle gerektiğinde umursamama tavrı devreye sokularak içerdeki ırkçı, faşist partilerin iktidarı sallaması önlenebilir mi, önlenemez mi?

Üçüncüsü, epeyce denedikleri, uysal-hırçın, hırçın- uysal, kahraman-mağdur, mağdur-kahraman bukalemunluğunun aile boyu devreye sokularak uzun erimli garantilenmesi, özgürlüklerin, muhalefetin iyice yok edilmesi yoluyla bölgede pay kapmak, Rus doğal gazının Avrupaya ulaşımını kolaylaştırmak daha mı zorlaşır, daha mı kolaylaşır? Hazır iki ülke arasındaki soğukluk giderilirken yani. Nasıl zamanlama ama?

Haydi, şimdi bul bakalım bu soruların yanıtını.

Hay aksi şeytan! Boşuna şeytan dememişler sana. Nereden aklına gelir böyle şeyler bilmem ki

Gecenin yarısında yanıma çöreklenip, elimi kolumu bağlayarak klavyede gezinmenin sırası mıydı şimdi?

Tam da yatacak, güzel bir uyku çekecekken

Kahrolasın! diyeceğim ama sen de olmasan aklım hepten yerle yeksan mı olacak acaba?

12.03.2017
Vildan Sevil

Başa Dön