Abderalı Çocuk

Biliyorum,bir serzenişten daha buruk bir şey senin iç çekişin.Hayallerinden vazgeçip, bütün varlığını “gözle görülemeyecek kadar küçük ve mutlak” parçacıklara adamanın pişmanlığını mı çekiyordun, açıkçası emin olamıyorum.

yazı resimYZ


“Zaman ne çabuk geçiyor değil mi?”
Yüzün artık bir sis perdesinin ardında kalmışçasına silikleşse de, sesin kilise çanları gibi sarsıyor bedenimi.Dizlerimde yıllarca fark edemediğim belirsiz küçük morluklar gibi şeklin.Acıtmıyor ama üzülüyor insan yine de.
“Zaman ne çabuk geçiyor değil mi?”
Alaycı bakışlarını bırakıp iç geçirdiğini görür gibi oluyorum ve buna inanmak çok zor oluyor.
Biliyorum,bir serzenişten daha buruk bir şey senin iç çekişin.Hayallerinden vazgeçip, bütün varlığını “Gözle görülemeyecek kadar küçük ve mutlak” parçacıklara adamanın pişmanlığını mı çekiyordun, açıkçası emin olamıyorum.
Huzursuzluğun ilk defa mı çıkmıştı dilinden ve tekrar çocuk olmayı mı dilemiştin? Sahi sende çocuktun eskiden değil mi?
*
Abderalı çocuk.
Karşımda, gökyüzüne bakan lüle saçlı küçük bir çocuk duruyor.
Abderalı çocuk.
Ellerinden tutuyor ve adını soruyorum.
Adın, bir çocuğa yakışmayacak kadar büyük ve hantal olsa da bir şeyler vaat ediyor.
“Demokritos”
“Demokritos, arkadaşlarıyla birlikte oyunlar oynardı”
*
Ve küçükken dua ederdin, Zeus seni duymazdı ve ümidini kestin
Büyüdün sonraları, sakalların çıkmaya başladı.Sakalların, yüzünün içinden gelirken başka şeyleri de yanında getirmiş olmalıydı, belki de büyümenin katı sancısını ve gerçeğin yakıcılığını da yapıştırmıştı yüzüne.
Büyüdün ve gökyüzüne bakmaz oldun.
Varlığını anlamlandırmaya çalışırken mantığın sana tek bir yol gösteriyordu; ”Atom” diye bir şeyden bahsediyordun.
Ölünce bu atomlar etrafa savruluyormuş, ruhun atomları da varmış.Bu atomlar birbirinden farklı, kimisi girintili çıkıntılıymış, böylelikle tutunuyorlarmış birbirlerine...Bölünemezlermiş…
Seni severdim, heyecanla atomları anlatışını ve yüzündeki o filozof tavrını sevgiyle izlerdim.
Ölümsüz bir ruha inanan insanları alaya alan bakışların bile merhamet duygusu uyandırırdı içimde.
“Bu zavallılar ölümsüz bir ruha inanıyorlar”
Onlar zavallı değiller, dedim.
“Ellerimi tut.Onlar zavallı değiller.”
“Sadece ümit ediyorlar, buna hakları yok mu sence?”
“Peki sen.Sen hiç ümit etmiyor musun?”
“Ellerimi tut.Ve ümit et.İyi ruhlara vaat edilmiş bir cennet var.”
“Ben inanıyorum, hem bu gerçek olmasa bile ölürken yanımda taşıdığım bir ümit olacak.”
“Ne zararı var ki?”
*
Git gide bir heykele benzemeye başlıyorsun, gözlerin sönüyor, yanakların içine çöküyor ve katılaşıyorsun.
Çizgileri görüyorum, enine uzayan ve sancılandırıcı çizgileri…
“Zaman ne çabuk geçiyor değil mi?”
Yaşlanıyorsun Demokritos.Her ihtiyar zamandan dem vurur. Biliyorum, bir serzenişten daha buruk bir şey senin dem vuruşun.
Huzursuz musun?
Benim küçük Abderalı çocuğumun elleri büzüşmüş, üstelik huzursuz gibi görünüyorlar, onların hazan yaprağı gibi titrediğini görüyorum.
Yine de dik yürüyorsun.Evet, güçlü bir adam olduğunu biliyorum.
*
-Hiç korkmuyor musun? Yani yok olacağına inanmak benim üstüme bir karabasan gibi çöküyor.Sen korkmuyor musun?
-Hayır, korkmuyorum.
-Peki bu huzursuzluğun niye, iç çekişlerin, karamsarlığın?
Bir şey demiyor.
-Peki öyleyse.Öldüğünde yüzünde küçük bir tebessüm olmasını ümit ediyorum.Görüşürüz.
-Görüşürüz.
-Ha bu arada, Demokritos.Şey diyecektim.Böldüler biliyor musun? Yani atomu diyorum, parçaladılar.
Yüzünde hayal kırıklığını okumaya çalışıyorum.
Ama o sadece susuyor.
04.02.11
J.

Başa Dön