Beni içine çeken güzel ağaç, Terk etmedim seni yine gölgene sığınmaya geldim. Ben ağlamayı da gülmeyi de senin gölgende öğrendim. Öyle yakışıyor ki gözlerimize çaresizlik ve direnmek. Hep bunları düşünüyorum senden uzaktayken.
Yine gideceğim bu günlerde ama seni terk etmiyorum. Gözlerimin nemlediği ve nefes alışlarımın durgunlaştığı bir gün yine sana sığınacağım. Yeter ki koru sen gövdende taşıdığın her defasında beni sana sürükleyen o, avuç içi sevişlerini.
Senin gölgendeyken yine gözlerimin önünden kimsenin uğramadığı yollar geçiyor. Yollar çatlamış içinden özleyenlerin, değmeyen gözyaşları sızıyor.
İki dikili mum vardı, yüreğimi akıtabildiğim biri gittiğinden beri sana daha da sıkı tutundum. Parçalanmış parmak uçlarım acıyor. Sızan kan ise en çok senin gövdene aktığı için acıtıyor beni.
Yenilmiş zaten insanlar bu dünyaya, çoğu sebepsiz. Anlamıyorum onları ama seviyorum yinede hala elleri olduğu içindir.
Sızlıyor benim avuç içi çizgilerim. Korkuyorum bir gün sığınacağım bir ağacın olmamasından. Ve biliyorum aslında acımasız zamanın bir gün bizimde yollarımızı değiştireceğini.
Birlikte ağladığım o, ağaç benim çocukluğumu taşıyor gölgesinde. Bir güz sabahı yüzümde kırmızı lekelerle uyanma düşüncesi korkuturken beni, bir bakıyorum ki ağaç yok. O, beni terk etmiş.
Ve dünya avuçlarını bana çevirmiş; acıdan, neden böyle diyecek oluyorum ki acıtan iki söz ağaç ve hiç.